Eski Türklerde kutsal kabul edilen ateş ve ocak kavramları, Türk mitolojisinin ve kültürünün önemli bir parçasıydı ve birçok farklı şekilde önem taşırlardı. İşte bu kavramların bazı önemli yönleri vardır. Ateş, eski Türkler için hayatın ve bereketin simgesiydi. Ocak, ailenin merkezi ve birliğinin sembolü olarak kabul edilirdi. Ocakta yakılan ateş, aile fertlerini ısıtır, yiyecekleri pişirir ve ailenin bir arada kalmasını sağlardı. Bu nedenle, ocak ve ateş, ailenin refahı ve devamlılığı için hayatî öneme sahipti.

Genel olarak eski Türklerde kutsal kabul edilen ateş ve ocak kavramları; sosyal, dinî, kültürel ve askerî alanlarda önemli bir rol oynamıştır. Ateş, yaşamın kaynağı ve koruyucusu olarak kabul edilirken ocak da ailenin ve toplumun birliğinin sembolü olarak görülür. Bu kavramlar, Türk kültürünün temel taşlarından biri olarak kabul edilir ve günümüzde bile birçok Türk geleneksel tören ve ritüellerinde bu kavramlara önem verilir. Türk kültüründe ateşin yanı sıra ateşin yandığı ocak da kutsal kabul edilir ve aile içinde büyük öneme sahiptir. Ateş, sadece fizikî bir varlık olarak değil, aynı zamanda manevî bir varlık olarak da kabul edilir ve içinde bir ruh olduğuna inanılır. Bu nedenle, ateşe büyük bir saygı duyulur ve ona özel ritüellerle davranılır.

Ateş, toplumun birliğini sağlamak için kullanılan bir araçtı. Topluluk etrafında yakılan ateş, insanların bir araya gelmesini, birlikte vakit geçirmesini ve birbirleriyle iletişim kurmasını sağlardı. Bu, toplum içindeki dayanışmayı güçlendirir ve sosyal ilişkileri pekiştirirdi. Ateş, eski Türklerde ruhî ve dinî anlamlar taşıyordu. Bazı inanç sistemlerinde ateş, ulvî bir varlığın temsilcisi olarak kabul edilir ve ibadetin bir parçası olarak kullanılırdı. Ayrıca, ateşin kutsal ve arındırıcı bir güce sahip olduğuna inanılırdı. Bu nedenle, dinî törenlerde ve ritüellerde ateşe büyük önem verilirdi. Ateş, eski Türkler için savaş ve savunma açısından da önemliydi. Kamp ateşi, askerî kampların merkezinde bulunurdu ve askerlerin ısınması ve yemek pişirmesi için kullanılırdı. Ayrıca, düşmanları uzak tutmak için ateş yakılarak sınır belirlemesi yapılırdı. Ateşin bu savunma amaçlı kullanımı, Türklerin savaş stratejilerinde ve askerî taktiklerinde önemli bir rol oynardı.

Altaylar ve Yakutlar, ateşe özel isimler vererek ve onunla ilgili ritüeller gerçekleştirerek ateşe olan bu saygılarını gösterirler. Dede Korkut destanlarında da ateşin kutsallığı ve önemi vurgulanır, ocaklar özel bir değer taşır ve ateşin etrafında toplanma, birlik olma gibi kavramlar sıkça işlenir. Ayrıca, ateşin gökten geldiği inancı da Türklerde ve Moğollarda yaygındı. Bu inanç, ateşin kutsallığını ve manevi gücünü daha da pekiştirir ve ateşin tanrısal bir kökene sahip olduğuna inanılırdı. Bu düşünce, Türk kültüründe ateşin ve ocakların daha da kutsal kabul edilmesine ve onlara olan saygının artmasına yol açmıştır. Bu inançlar, Türk milletinin yaşamlarının bir parçası olmuş ve kültürlerini şekillendirmiştir. Türk mitolojisi ve efsaneleri doğa – insan ilişkisine dayanır ve ateşin doğa olaylarıyla ilişkilendirilmesi oldukça yaygındır. Bazı boylarda ateşin yıldırım tanrısı tarafından yaratıldığına dair inançlar bulunur ve bu da ateşin kutsallığını ve doğaüstü özelliklerini vurgulamaktadır. Ateşin ilk kez yıldırım düşmesiyle keşfedilmiş olabileceği fikri, gerçekten de mantıklı bir açıklama olarak görülebilir. Doğa olayları, insanların kültürel ve dinî inançlarını şekillendirmede çok önemli bir rol oynamıştır.

Türk mitolojisinde, ateşi bulan efsanevî bir kahramana veya atalarımıza dair efsaneler yaygındır. Göktürk efsanesinde bahsedilen atalarımızdan biri, soğukla mücadele eden Türklerin ateşi bulmasıyla ilgili bir hikâyeyi anlatır. Bu hikâye, Türklerin ateşin keşfiyle hayatlarının önemli bir aşamasını kazanmalarının ve kültürlerinin gelişimlerini sağlamalarının bir sembolüdür.

Türk mitolojisi ve efsaneleri, doğanın güçlerine saygı duyan ve insanların bu güçlerle nasıl uyum içinde yaşamaları gerektiğini öğreten derin bir anlayışı yansıtır. Bu nedenle, ateşin doğaüstü özellikleri ve onun insanlık için hayatî önemi Türk mitolojisinde sıkça vurgulanır. Bu efsaneler, Türk kültürünün köklerini ve insanların doğa ile olan ilişkisini anlamamıza yardımcı olur.

Türk kültüründe ateş ve ocak kavramları birçok deyim ve atasözlerinde sıkça kullanılır. Ateşin söndüğü veya ocakta odun (ateşin) bulunmadığı hallerde, bir ailenin veya toplumun başına gelebilecek musibetler temsil edilmiştir. Bu tür deyimler ve atasözleri, insanlara hayatın zorluklarına karşı dikkatli olmaları ve birlik içinde kalmaları gerektiğini hatırlatmıştır. Her ailenin bir ateşi veya ocağı olduğuna inanılması, aile birliğinin ve dayanışmanın önemini vurgular. “Ata ocağı” veya “baba ocağı” gibi kalıplaşmış deyimler de bu inancın bir yansımasıdır. Bu deyimler; aile köklerine, geçmişe ve aile bağlarına vurgu yapar. Aile ocağı, bir ailenin kültür mirasının ve değerlerinin korunması için kilit bir rol oynamıştır. Türk atasözleri ve deyimleri, Türkçeye derinlik ve zenginlik katan önemli unsurlardır. Bu sözler, insanların yaşamlarını şekillendiren değerlerini, deneyimlerini ve inançlarını yansıtmaktadır. Ayrıca, bu atasözleri ve deyimler, Türk milletinin bilgelik ve incelik dolu düşünce yapısını da ortaya koymaktadır.

Sibirya Türklerinde ateşin ailenin koruyucu ruhu olarak kabul edilmesi ve ateşle ilgili inançların önemi oldukça dikkat çekicidir. Ateşin koruyucu bir ruh olarak görülmesi, ona karşı büyük bir saygı ve özenle davranılmasına neden olur. Ayrıca, ateşin ev ve ocak gibi aile hayatının merkezî unsurları olduğu düşüncesi de bu inanç sistemini destekler.

Ateşle ilgili inançlardan birkaç örnekler verelim: Ateşe çöp atılmaz, ateşin kutsallığını kirletmek anlamına gelir ve bu nedenle büyük bir saygı gösterilir. Ateşe sadece temiz ve uygun malzemelerin atılması gerektiğine inanılır. Ateşin külüne basmak, ateşin gücünü azaltabileceği veya koruyucu ruhunu incitebileceği düşüncesiyle kaçınılması gereken bir davranıştır. Ateşe su veya kan dökmek, ateşin enerjisini düşürebileceği veya kötü ruhları çağırabileceği düşüncesiyle kaçınılması gereken bir davranış olarak bilinir. Ateşle oynanmaz, ateşin gücü ve kontrol edilebilirliği konusunda dikkatli olunması gerektiği düşüncesiyle ateşle oynamaktan kaçınılmıştır.

Bu inançlar, ateşin gücüne ve kutsallığına olan derin saygının bir yansımasıdır. Sibirya Türklerinin günlük yaşamında ateşin merkezî rolü ve ona duyulan büyük saygı, kültürlerinin ve dinî inançlarının önemli bir parçasıdır. Bu inançlar, ateşin koruyucu ve yaşam verici gücünü korumak ve günlük hayatta uyumlu bir şekilde yaşamak için gerekli kuralları belirleyen bir unsur olarak bilinmiştir. Geleneksel olarak ateşle ilgili olan birçok inanç ve âdet, günümüzde de hâlâ bir şekilde devam etmektedir. Özellikle ateşle oyun oynamamanın önemi, toplumda derinlemesine yerleşmiş bir düşünce olup genellikle bilinçaltında yer edinmiştir.

Ateşle ilgili olarak alınan tedbirler ve saygı gösterme alışkanlıkları, genellikle kültürün bir parçası olarak nesiller boyunca aktarılır ve toplumun yaşayışında doğal bir hale getirilir. Bu tür âdetlerin birçoğu artık bilinçli bir şekilde uygulanmasa da genellikle otomatik olarak takip edilir veya uygulanır. Ateşle oynamama felsefesi, güvenlik açısından da oldukça önemlidir ve yangın gibi tehlikelerin önlenmesine yardımcı ola gelmiştir. Bununla birlikte, bazı kültürel mirasların unutulmaması ve yaşatılması önemlidir. Bu nedenle, ateşle ilgili geleneklerin ve inançların önemi ve anlamı hakkında farkındalık yaratmak ve bu kültürün değerlerini korumak için çeşitli çabaların devam etmesi gerekmektedir. Bu sayede, geçmişten gelen önemli miraslar gelecek nesillere aktarılarak yaşatılmalıdır.

Evet, ateşin sönmesi eski Türk inançlarında uğursuzluk olarak kabul edilirdi ve ateşin tekrar canlandırılması önemliydi. Yakutlar gibi bazı Türk toplulukları, ateşin bir ruha sahip olduğuna inanırlardı. Bu inançta, ateşin yaşam veren bir güç olduğu ve onun ruhî bir varlık gibi davrandığı düşünülürdü. Günümüzde hâlâ eski inançlarını devam ettiren Türk toplulukları vardır. Ateşin ruha benzetilmesi, onun insanlarla etkileşim kurduğu ve onları beslediği fikrini pekiştirmektedir. Ateşin sönmesi, bu ruhun geçici olarak uyuması veya zayıflaması olarak kabul edilir. Bu nedenle, ateşin sönmesi durumunda onu tekrar canlandırmak, bu ruhun yeniden canlanması ve insanlarla etkileşiminin devam etmesi için oldukça önemlidir.

Yakutların ifadesinde olduğu gibi, ateşin yemeği pişirirken kuru odun kullanması ve nefesi dumanda göstermesi, onun yaşam veren gücünü ve etkileşimini sembolize eder. Bu tür inançlar, Türk toplumlarının doğa ile olan derin bağını ve doğanın güçlerine olan saygısını yansıtır. Ayrıca bu inançlar, ateşin insan hayatında ve kültüründe ne kadar önemli bir rol oynadığını vurgular. Ateşin temizleyici ve koruyucu özelliklerine dair inançlar Türk kültüründe uzun bir geçmişe dayanır. Yakut Türklerinin duasında da görüldüğü gibi, ateşe yöneltilen dualar ve istekler ateşin bereket getiren ve koruyucu bir güç olduğu inancını yansıtır. Ayrıca, ateşin gelecekten haber veren bir unsur olarak kullanılması da Türk kültüründe yaygındır. Şamanlar veya kamlar ateşin dansı ve alevlerin şekline bakarak gelecek hakkında ipuçları alabileceklerini düşünürlerdi. Alevlerin hareketleri, renkleri ve yönleri şamanlar için bir tür görsel sembol sunar ve onlara gelecek hakkında fikirler verirdi. Tüm bunlar, ateşin Türk kültüründe merkezî bir rol oynadığını ve çeşitli inançlar ve gelenekler etrafında şekillendiğini gösterir. Ateş sadece fizikî bir varlık değil, aynı zamanda ruhî, sosyal ve dinî bir varlık olarak da kabul edilir. Bu nedenle, ateşe yönelik saygı ve inançlar Türk toplumunun derin bir parçası olmuş, günümüzde bile birçok gelenek ve ritüelde kendini göstermiş ve dahi hâlâ göstermektedir.

Bütün bunların yanı sıra Türklerin ateşe tapması veya ateşe ibadet etmesi gibi bir geleneği yoktur. Zerdüştlerin ateşe tapmasıyla Türklerin ateşe bakışı arasında önemli farklar vardır. Türkler ateşi, Tanrı tarafından gönderilmiş bir element olarak görürler ve ona karşı büyük bir saygı duyarlar. Türklerde ateş, insan biçiminde veya canlı bir varlık olarak düşünülür ve ona karşı saygı gösterilir. Ateş, hayatın bir sembolü olarak kabul edilir. Altay ve Sibirya’da ateşe kurban sunulması gibi ritüeller de bulunur. Yeni evlenen çiftlerin ateşe törenle yağ dökmesi, yemek yerken veya içki içerken ateş ruhuna bir pay ayırılması gibi gelenekler, ateşin kutsallığını ve önemini vurgular. Türklerin ateşe olan bu yaklaşımı, Zerdüştlerin ateşe olan ibadetinden farklı bir perspektif sunar ve Türk kültürünün özgünlüğünü yansıtır.

Türklerin ateşe bakış açısı, kültürel ve dinî inançlarının bir yansımasıdır. Şimdi Türklerin ateşe dair bazı temel inançları ve uygulamalarından bahsedelim. Türk kültüründe ateş, Tanrı tarafından insanlara gönderilmiş bir hediye olarak kabul edilir. Ateşin hayat veren bir güç olduğuna inanılır ve insanların hayatlarını aydınlatır, ısıtır ve yiyeceklerini pişirir. Türklerde ateşin bir ruha sahip olduğuna inanılır. Bu nedenle, ateşe zarar vermekten kaçınılır ve ona saygı gösterilir. Türkler ateşi, kötü ruhları ve hastalıkları uzaklaştıran bir araç olarak görürler. Ateşin yakıcı gücünü kötülüklerden arınma ve korunma amacıyla kullanmışlardır. Türkler ateşi günlük hayatlarında yemek pişirme, ısınma ve aydınlatma gibi temel ihtiyaçları karşılamak için de kullanmışlardır. Ateş, sadece fizikî bir varlık olarak değil, aynı zamanda ruhî bir varlık olarak da kabul edilir ve insanların yaşamlarının bir parçası haline gelir. Bu nedenle, ateşe karşı duyulan saygı ve minnet duyguları, Türklerin geleneksel yaşam tarzı ve kültürü içinde derin bir şekilde kök salmıştır.

Türk mitolojisinde ateş kavramı genellikle üçe ayrılır ve bu ayrımın çeşitli farklı anlamları vardır:

1-Alınan Ateş (Yaratıcı Ateş): Bu ateş, doğadan alınan ve genellikle evlerin ocaklarında yakılan günlük ateştir. Evlerin koruyucu ruhu olarak kabul edilir ve Alaz veya Alas olarak adlandırılır. Ancak, bu ateş kızdığı zaman yangın çıkarma eğilimindedir, bu nedenle özenle muamele edilir ve kızgın hale getirilmemesi için çeşitli önlemler alınır.

2-Yaratıcı Ateş (Tanrısal Ateş): Bu ateş, Tanrısal veya yaratıcı gücün bir sembolü olarak kabul edilir. Tanrıların ve kahramanların gücünü temsil eder. Ritüel ve dinî törenlerde kullanılan ateş olarak da bilinmektedir.

3-Kutsal Ateş (Ruhanî Ateş): Bu ateş, manevî bir anlam taşır. Ateşin arındırıcı ve iyileştirici gücüne inanılır ve bazı dinî törenlerde veya şamanların ritüellerinde kullanılır. Kötü ruhları ve hastalıkları uzaklaştırmak için kullanılan bir araç olarak kabul edilir.

Bu üç ateş kavramı, Türk mitolojisinin ve kültürünün derinliklerinde köklü bir yer edinmiştir. Her biri farklı anlamlara sahip olsa da genel olarak ateşin hayatın bir sembolü olduğu ve insanların yaşamlarında önemli bir rol oynadığı kabul edilir. Ateşin koruyucu, yaratıcı ve manevi güçleri, Türk milletinin yaşam tarzlarında ve inançlarında merkezî bir yer tutar. Yine Türk mitolojisinde ateş kavramı farklı boyutlara sahiptir ve bu kavramın üç ana türü vardır.

1-Ayıhı Od (İyi Ateş): Bu ateş, iyilik ve bereketi temsil eder. Tanrı’ya veya iyi ruhlara aittir ve yıldırım düşmesiyle elde edilir. Tanrı veya tanrısal güçler tarafından gönderildiği kabul edilir ve insanların hizmetinde kullanılır. Ayıhı od, yaşamın kaynağı ve koruyucu bir gücüdür.

2-Abahı Od (Kötü Ateş): Bu ateş, kötülük ve zararı temsil eder. Soğuk bir ateş olarak kabul edilir ve sıcak vermeyen bir yapısı vardır. Soğuğun yakıcı özelliğiyle ilişkilendirilir ve “soğuk yaktı” tabiriyle benzer bir olgu anlatılır. Bu da kötü ruhlara ait olduğuna inanılan bir ateştir.

3-Uluğ Od (Tanrısal Ateş): Bu ateş, Tanrısal veya ulu bir güç olarak kabul edilir. Dünya yaratıldığından bu yana var olduğuna inanılır ve evrenin bir parçasıdır. Uluğ od, evrenin ve yaşamın temeli olarak kabul edilir ve Tanrı’yla ilgili bir varlık olarak saygı görülmüştür.

Türk mitolojisinde şamanların ateşin çocukları olduğuna dair bir inanç da bulunur. İlk şaman olan Iırkıl veya Arkıl, Tanrı’yı kızdırdığı için ateşe atılır ve bu olay sonucunda diğer şamanların ruhlarının ateşten doğduğuna inanılır. Bu inanç, ateşin ruhî bir varlık olarak kabul edilmesini ve şamanların ateşle özel bir bağlantısını vurgulamıştır. Türk-Altay mitolojisinde insanlara ateşi getiren bir ateş kuşu veya benzeri bir varlığa dair efsaneler bulunmaktadır. Ancak, bazı araştırmacılar, bu tür efsanelerin kadim Türk inançlarına dayanmadığını, daha çok dış etkilerin etkisi altında oluştuğunu savunmaktadırlar. Bahaeddin Ögel gibi bazı araştırmacılar, Türk mitolojisinin aslında bu tür efsaneleri içermediğini ve bu hikayelerin daha çok diğer kültürlerden veya dinlerden etkilenmiş olabileceğini ileri sürer. Özellikle İran mitolojisi veya Türkistan’da yaşamış diğer toplulukların inançlarından bu tür unsurların Türk mitolojisine geçmiş olabileceği düşünülür. Bununla birlikte, Türk mitolojisi geniş bir coğrafyada ve çeşitli dönemlerde şekillenmiş olduğundan, bazı efsanelerin dış etkilerle birlikte Türk kültürüne katılabileceği ve Türk mitolojisinin sürekli olarak değiştiği düşünülmektedir. Ancak, bu tür efsaneler Türk kültüründe derin kökleri olan ve genellikle halk arasında önemli bir yeri olan hikâyelerdir. Ne kadar kadim Türk inançlarına dayanıp dayanmadıkları konusunda tartışmalar olsa da bu efsaneler Türk mitolojisinin ve kültürünün önemli bir parçası olarak kabul edilir.

Evet, ateşin önemini ve kutsallığını vurgulamak için seslenilen bir şaman ilahisi mevcuttur. Bu ilahi genellikle ateşin kutsal ve hayati önemini vurgulamak, ruhî gücünü ve arındırıcı etkisini yüceltmek amacıyla söylenir. Aynı zamanda ateşin insanlar için sağlık, refah ve güvenlik getirdiğine inanılan özelliklerini vurgulamak için de kullanılmış olabilir.

Kısa bir örnek olarak şaman ilahisi:

Ey kutsal ateş, senin yanan alevin,
Ruha hayat verir, bedene şifa verir.
Koruyucu ruhunla, bizi aydınlat ve koru,
Bereketinle evimize huzur ve mutluluk getir.
Senin önünde saygıyla eğiliriz,
Sonsuz gücünü ve kutsallığını selamlarız.

Bu gibi ilahiler, ateşin kutsallığını ve insanlar üzerindeki etkilerini anlatarak, ateşin hayatî önemini vurgularlar. Aynı zamanda, ateşin ruhunu ve gücünü yücelterek, ona olan saygıyı ve minneti ifade ederler.

KAYNAKÇA

(1) Ögel, Bahaeddin, Türk Mitolojisi I – II, Altınordu Yayınları, 2020

(2) W. Radlof, çev: Ahmet Temir, Sibirya’dan Seçmeler, Kültür Bakanlığı, 1976

(3) Dilek, İbrahim, Türk Mitoloji Sözlüğü, Türk Dil Kurumu Yayınları, 2021

(4) Gökalp, Ziya, Türk Medeniyeti Tarihi, Kültür Bakanlığı, 1976

(5) Uslu, Bahattin, Türk Mitolojisi, Kamer Yayınları, 2022

Comments are closed, but trackbacks and pingbacks are open.