Dayanabilir miydi yüz bine birkaç binlik bir ordu?
Başlarında 70’lik Tiryaki Paşa olmasa idi.
Bu ulu devletin vezirliği bir kocamış paşaya mı kaldı?
Yoksa kocamış bir paşa mı devleti ulu edecek idi?

Hasan Paşa devşirme kökenli olduğu için tam olarak nerede ve ne zaman doğduğu bilinmese de 1520’li yıllarda Arnavutluk topraklarında doğduğu tahmin edilmektedir. Kanuni Sultan Süleyman döneminde Osmanlı himayesine alınmış, 2. Selim döneminde Enderun Mektebi’nde yetişmiş, 3. Murad’ın imrahoru(seyis) olmuştur. Çok sayıda yabancı dil bilen Hasan Paşa sarayda pek durmamış ömrünün uzun vaktini serhat illerinde geçirmişti. O dönemlerde en çok mücadele edilen devlet olan Avusturya’nın sınırlarında (Bosna, Zigetvar, İzvornik) yirmi yıldan fazla sancakbeyliği görevinde bulunmuştur. Sırtından inmediği atının üzerindeki beyaz lekeler sebebiyle “alacaatlı” lakabını almış, asıl bilinen lakabı “tiryaki’yi” ise kahveye düşkünlüğünden almıştı. Mehmed Süreyya’nın on yedi bin insanın biyografisini topladığı eseri Sicill-i Osmanî’de Hasan Paşa’dan, “hamiyetli, doğru, akıllı, tedbirli, sadık ve köse bir zat idi” diye bahsedilmiştir. 1500’lerin sonunda seksen yaşına merdiven dayamış Hasan Paşa o dönem yeni fethedilen Eğri ve Kanije şehirlerine Kanije Beylerbeyi olarak atanmıştır.

Kanije, günümüzde Macaristan’ın güneybatısında bulunan bir şehirdir. Kanije Kalesi 13. yüzyıl sonunda inşa edilmiş, uzun bir süre kaleye de ismini veren arazinin sahibi Kanizsai ailesi tarafından yönetilmiştir. Kanuni’nin son seferi olan Zigetvar’dan sonra Kanije Kalesi’nin önemi oldukça artmış, Osmanlı tehdidi üzerine kale, Habsburg Krallığının himayesine bırakılmıştır. 1600 yılında Sadrazam Damat İbrahim Paşa komutasında kale kuşatılmış, kırk günlük kuşatma neticesinde kale Osmanlı’ya geçmiştir. Kalenin komutanlığına Tiryaki Hasan Paşa getirilmiş, dokuz bin civarında asker bırakılarak Osmanlı ordusu kaleden ayrılmıştır. Düşman, Kanije bozgunundan sonra Macaristan ve Alman halkını toplayıp, Fransa ve İtalya’dan da yardım isteyerek yüz bini aşkın asker, kırk iki büyük ve birkaç yüz küçük topla Kanije’yi geri almaya yönelmiştir.

Kanije Müdafaası

1601’in sonbaharı, müstakbel İmparator Arşidük Ferdinand devasa ordusu ve toplarıyla Kanije önlerine dayandı. Düşmanın yüz bin kişilik ordusu ve yüzlerce topuna karşın Tiryaki Hasan Paşa’nın Bosna’dan getirdiği birkaç çatlak topu ve dokuz bin kişilik ordusu vardı. Türk ordusu iki yüz elli kilometre ötede Belgrad yakınlarındaydı. Kuşatma haberini aldıktan sonra Sadrazam Damat Yemişçi Hasan Paşa destek için çabuk harekete geçemedi. Bastıran kışın da etkisiyle kaleye destek imkânsız hale gelmişti. Türk ordusu kendisinin on katı büyüklüğündeki düşmana karşı bu kalede yalnız başına kalmıştı. Hasan Paşa desteğin gelemeyeceğini motivasyon kaybı olmasın diye askerinden gizli tuttu. Sadrazamın ağzından sahte bir mektup yazarak bizzat askerine okudu. Türk ordusunun güya yola çıktığını kısa bir süre içinde kaleye yetişeceğini bildirdi. Düşman kuşatmaya başlamış, top atışlarıyla kaleye büyük zayiat vermişti. Türk ordusunun ise mühimmatı bitmişti bile. Ne bir gram barut ne bir parça su… Kanije’de Uzun Ahmed adında barut yapmasını bilen bir yeniçeri vardı. Tiryaki Hasan Paşa hemen bir barut imalathanesi kurdurdu günlük barut temin etmeye başladı. Paşa askere top ateşlemeyin emri vermişti çünkü Bosna’dan gelen çürük toplar çok kötü vaziyetteydi. Top atılıp da topların bu kadar kötü durumda olduğu anlaşılırsa düşman kaleye birdenbire saldırır ve kaleyi alırdı. Düşman ise kaleden top atılmamasını bir oyuna yoruyor, Hasan Paşa’nın planlarından korkuyordu.

Hasan Paşa’nın daha öncesinde kaleye çağırdığı bazı beyler geldi. Düşmanı karşıda görünce hemen kaleye koşarak:

-Biz düşmanla mütarekedeydik. Arada cenk yok. Bu gelen asker ne biçim askerdir? Diye sordu. Hasan Paşa da karşılık olarak:

-Hamdolsun topumuz var; siz de gelip yetiştiniz. Herifler misafirliğe gelmişler. Bir karpuz ziyafeti çekeriz. Biraz sıcak gelir, hoşlarına gitmezse kendileri bilir. Misafir umduğunu değil bulduğunu yer. Diye cevap verir.

Tiryaki Hasan Paşa maddi gücünün düşmana nazaran çok zayıf olduğunu biliyor, daha çok psikoloji savaşı yapıyordu. Askerine:

“Düşman muhasaraya Peygamber Efendimiz ’in (S.A.V) doğum günü 12 Rebiyülevvel başladı ve her akşam ezanı, kale burçlarında ‘Allah Allah!’ diyerek gülbank çekildikçe düşman sesimizi bastırmak içim toplarını birden ateşliyor; böylece Allah’ın adına hakaret ediyor. Umarım ki Allah’ın gayreti de kendini gösterir bu kaleyi düşmanın eline vermez” demişti.

Askerin motivasyonu artmış, artık ne yiyecek ne içecek hiçbir şey düşünmüyorlardı, tek düşündükleri bu kaleyi yüce Allah’a hakaret eden kâfire teslim etmemekti. Tiryaki Hasan Paşa, kendi askerine moral veriyor, düşman askerini yıldırmaya çalışıyordu.

Kalede yiyecek sıkıntısı çekilmesine rağmen esir edilen düşman askerlerini yağla balla beslemiş, onların kaçmasına göz yumarak yanlış bilgilerle öğrendikleri kalenin durumunun düşmana bildirilmesini sağlamıştı. Askerlerinin koynuna sahte mektuplar yerleştirmiş, Huruç (kale kuşatmalarında kuşatılan kuvvetin aniden dışarı çıkarak dışarıdaki düşmana yaptığı baskın) hareketlerine çıkan askerlerin düşmana yakalanmasıyla birlikte sadrazama ithafen yazılmış, içerideki durumun çok iyi olduğunu, uzun süre yetecek kadar mühimmatın olduğunu bildiren yalan mektupların düşman tarafından okunmasını sağlamıştı. Bununla beraber Sadrazam’dan gelmiş gibi gösterilen sahte elçileri düşmana yakalatmış, Sadrazam’ın ağzından “büyük bir orduyla geliyoruz, dayanın.” diye sahte mektuplar yazarak düşmanın bunları da okumasını sağlamıştı. Düşman içerideki durumun iyi olduğuna Türklerin on binlerce askerle içeride beklediğine inanmıştı. Bu yüzden içeriye hücum edememiş, uzaktan kuşatmayla yetinmişti.

Bir gün Paşa’nın küçüklükten beri yanında yetiştirdiği Macar kölelerinden Handan ve Kenan adlı iki delikanlı gece vakti kaleden kaçarak gizlice düşmana sığındı, Paşa’ya ihanet etti ve kaledeki durumu düşmana anlatmaya başladı. Paşa bunun üzerine yine Sadrazam’a: “Macarlarla ittifak ettik uygun bir vakit olunca bizim tarafımıza geçecekler. Haberleşme vasıtası olarak küçüklükten beri evlat gibi büyüttüğüm Handan ve Kenan kölelerimi kaçak kılığında düşmanın içine gönderdim. İmparatora kaledeki durumun çok kötü olduğunu, mühimmat ve yiyeceğin kalmadığını söyleyecekler fakat kalede durumu hala çok iyidir, mühimmatımız tamdır. Macarların kararını bana bildirecekler, en kısa vakitte Macarlarla birlik olup düşmanı bozguna uğratacağız, ne haber alırsam arz ederim” diye bir mektup yazdı ve düşmana yakalattı. Bu mektubun yakalanması üzerine kaleden kaçıp düşmana sığınan Handan ve Kenan öldürüldü, düşman ordusundaki Macarlar dağıldı ve düşman içinde büyük kargaşa çıktı. Zaten birden çok milletten askeri içinde bulunduran düşman ordusu içerisinde artık kimse birbirine güvenmiyor, herkes diğerinin Türklerle bir olup kendisini sırtından vuracağını düşünüyordu. Kuşatmaya başlayalı iki ay olmuş, kış iyice kendini göstermişti. Düşman ordusu Türklerin desteğe yetişemeyeceğini anlamaya başlamıştı. Hasan Paşa yine düşman eline geçmesini sağladığı sahte bir mektupla Sadrazam’a düşman ordusunun nasıl olsa soğuktan kırılacaklarını, zahmet edip kaleye gelmesinin gerek olmadığını söylüyordu. Bu mektup üzerine Türklerin desteğe gelemeyeceğini düşünmeye başlamış olan düşman ordusunun tüm neşesi kırıldı. Düşman, Sadrazam’ın yanı başlarında olduğunu sanıyordu. Hâlbuki Sadrazam Yemişçi Hasan Paşa Kanije’den çoktan ümidi kesmiş, Belgrad’a dönmeye karar vermişti.

Kuşatma iki ay sekiz gündür devam ediyordu.  Kanije ovası kara bürünmüştü. Arşidük Ferdinand bu kadar sürede böyle bir orduyla kalenin hâlâ alınamamış olmasından bir hayli rahatsızdı. Elçilerini hazırlatarak esir aldığı Türk askerlerinin kesik başlarıyla beraber kaleye yollayıp Türk ordusunun şevkini kırarak teslim olmalarını istedi. Bunlar arasında Hasan Paşa’nın eski dostu, ordunun çok sevdiği Kahraman Mehmet Paşa’nın da başı bulunuyordu. Hasan Paşa, eski dostu Mehmet Paşa’nın başını hemen tanıdı, gözleri kanla, yaşla dolmaya başladı ama kendini tutarak askerlerine moral verdi, “Bu Mehmet Paşa değildir o benim kırk yıllık dostumdur onu ne kadar uzaktan görsem bilirim. Bu, düşmanın bizi yıldırmak için oynadığı bir oyundur” dedi ve başları güllelerin içine yerleştirerek nehre yolladı. Paşa kendi kendine “Mehmet Paşa rahmetlisi bir kahraman zattı. Kaleyi kurtarmak için benim başına ettiğim fena muameleyi bana bağışlar.” diye mırıldandı.

Gördükleri manzara üzerine düşman elçileri ordularının başına dönüp durumu imparatorlarına anlatınca, imparator son derece kızarak hemen bir yüksek divan kurdurdu. Divanda muharebenin durumu müzakereye koyuldu. Ordusuyla kale yakınlarına çıkagelen Hersek Prensi ayağının tozuyla müzakereye katıldı ve ilk sözü alarak “Bu kadar çoklukla bir kaleyi zapt edemediniz. Bu ne haldir? Hiç yüreğinizde mertlikten eser yok mudur?” Dedi ve onun bu söylemleri üzerine İmparator Ferdinand: “Ben böyle asker görmedim. Her ne söylersen karşıdan kılıç gösterirler ne ölümden korkarlar ne korkutmadan anlarlar” dedi ve kızgınlıkla ağlamaya başladı. Müzakerede büyük bir saldırı kararı alındı ve ordunun komutası Hersek Prensi’ne bırakıldı. Ertesi gün düşman ordusu hazırlıklarını tamamladı önce kaleyi top bombardımanına tuttu ve akabinde saldırıya geçti. Saldırı tam yedi saat sürmüştü. Türk ordusundaki gençliğinde Kanuni’nin seferlerine katılmış yüzden fazla savaş görmüş yaşlı askerler bile böyle bir çatışmaya şahit olmadıklarını söylüyorlardı. Yedi saatlik saldırıdan bir sonuç alamayan düşman ordusu kaleyi alamayacaklarını anladı ve geri çekilme kararı aldı. Düşman ordusu geri kale önlerine çekilmiş, soğuk kıştan çadırlarına sığınmıştı.

Tiryaki Hasan Paşa tüm askerleriyle beraber huruç hareketi planladı. Saldırıda başarısız olmuş ve geri çekilmiş düşman ordusu üzerine var gücüyle saldıracaktı. Bizzat kendisi de dahil olacaktı fakat Paşa yetmişindeydi. Atın üzerinde duramıyordu. Kendisini atına iple bağlattı. Kalede büyük delikler açılmıştı. O deliklere elindeki tüm sağlam topların yerleştirdi. Bir gece vakti topları aynı anda ateşledi ve saldırıya geçti. Böyle bir baskın karşısında zaten yorgun düşmüş düşman ordusu ne yapacağını bilemedi. Türk ordusu hücum sırasında güya desteğe yetişen Sadrazam’ı ve Türk ordusunu selamladı. Bir yandan mehter yeri göğü inletiyor bir yandan Türkler “Serdar hazretleri yetişmiştir!” diye bağırarak gece karanlığında düşmana müthiş bir korku veriyordu. Hücum başarılı oldu ve koca düşman ordusu bir gecede dağıldı, tüm mühimmatlar ordunun eline geçti ve kendisini kurtarabilen birkaç bin düşman askeri silahlarını bırakarak kaçtı.

Müdafaa başarılı olmuştu Tiryaki Hasan Paşa dokuz bin neferle yüz binlik düşman ordusunu hezimete uğratmıştı. Kanije Kalesi’nin düşmesine kesin gözüyle bakan Osmanlı erkânı şaşkınlıkla ve büyük bir sevinçle durumu karşıladı. Bizzat Osmanlı Padişahı 3.Mehmet, Tiryaki Hasan Paşa’ya hediyeler göndererek tebrikte bulundu ve Hasan Paşa’yı vezirlik ile mükâfatlandırdı. Tiryaki Hasan Paşa bu mükâfatlandırmalar karşısında ağlıyordu ama mutluluktan veya gururdan değil üzüntüden… “Kanije’de ettiğimiz küçük bir hizmete karşılık bize vezirlik vermişler ve hatt-ı hümâyun göndermişler. Halbuki, Kanuni Sultan Süleyman, Makbul İbrahim Paşa’yı tam bir yetkiyle kendi yerine vekil tayin ettiği zaman bile onun eline bu kadar iltifatlar ihtiva eden bir mektup vermemişti. Bu ulu devletin vezirliği benim gibi kocamış bunaklara kaldı! Buna üzülmeyeyim de neye üzüleyim!” diyordu. Kanije müdafaası bir yandan Osmanlı Devleti’nin hâlâ ne kadar kudretli olduğunu, başında yaşlı bir komutan altında az sayıda bir orduyla bile düşmanı mağlup edebileceğini, öte yandan Paşa’nın sözleriyle yüz yıldan kısa bir sürede Osmanlı’nın ne denli güç kaybettiğini gösteriyordu. Bu müdafaa belki de şanlı Türk ordusunun üç yüz yıl boyunca kıramayacağı makûs kaderinin başlangıcıydı. Bunu belki koca cihan padişahı anlamamıştı. Sadrazam, vezirler anlamamıştı. Türk askerleri, Türk milleti anlamamıştı ama Tiryaki Hasan Paşa bu durumu işte tam o gün anlamıştı.

KAYNAKÇA

(1) Namık Kemal. Kanije Muhasarası. Vakit Yayınları. İstanbul. 1941.

(2) Öztuna, Yılmaz. Türk Tarihinden Yapraklar. MEB Yayınları. İstanbul. 1969.

Comments are closed, but trackbacks and pingbacks are open.