
Bazı kahramanlar vardır ki adı, gökte süzülen bir kuş gibi bilinmez ama milletin hürriyet ufkunda kanat çırpar. İşte bu kahramanlardan olan Vecihi Hürkuş, Türk göklerinin sessiz ve asil bir neferidir.
Hayatı ve Ailesi
Vecihi, 18 Ocak 1896 tarihinde İstanbul’da dünyaya geldi. Babası, İstanbullu bir aileden gelen gümrük müfettişi Ali Feham Bey’dir. Vecihi, üç yaşında babasını kaybetti, annesi ve amcalarıyla birlikte geniş bir ailede büyüdü. Enerjik, çevik, atletik ve zaman zaman hırçın bir yapıya sahipti. Sporun her türlüsünden zevk alırdı.
İlköğrenimini Bebek’te, ortaöğretimini Füyuzat-ı Osmaniye Rüştiyesinde tamamladı. Lise eğitimini Üsküdar Paşakapısı İdadisinde sürdüren Vecihi, sanata olan ilgisi nedeniyle Mekteb-i Sanayiye geçti ve buradan mezun oldu. 1910 yılında İstanbul Piyade Küçük Zabit Mektebine girdi, 12 Ağustos 1912 tarihinde üçüncü devreden mezun olarak küçük zabit rütbesiyle göreve başladı.
Yaşı küçük olmasına rağmen Balkan Savaşı’na, eniştesi Kurmay Kemal Bey’in emrindeki Bolu Alayı Gerede Taburu 2. Bölük’te gönüllü olarak katıldı. Balkan Harbi sonrasında Beykoz Serviburun’daki esir kampına komutan olarak atandı.
Havacılığa İlk Adım
Vecihi’nin en büyük hayali pilot olmaktı. Ancak yaşı küçük olduğu için Tayyareci Mektebine kabul edilmedi. Bunun üzerine, havacılığın diğer bir destek kolu olan Makinist Mektebine girdi. Bu süreçte; İstanbul-Kahire seferinde şehit olan Yüzbaşı Mehmet Fethi, Üsteğmen Sadık ve Yüzbaşı Nuri Bey gibi isimlerden ilham aldı. Vecihi’nin havacılıkla ilgili düşünceleri, sınır tanımayan gökler kadar genişti. Uçma arzusu, önüne geçilemeyen bir tutkuyla benliğini sardı.
İlk uçuş deneyimini, dönemin en önemli pilotlarından Mülazım Cemil Bey ile gerçekleştirdi. İkinci uçuşunu ise Bağdat’ta hazırladıkları “Parazöl” tipi tayyare ile yaptı. Bu uçuş, tayyareci Yüzbaşı Mehmet Ali Bey’in idaresinde gerçekleşen bir deneme uçuşuydu. Bu, Mehmet Ali Bey’in bu tipteki uçakla yaptığı ilk uçuştu. Uçak Yeşilköy’den havalanarak Bursa’ya kadar uçtu ve Marmara’yı ilk kez havadan geçti. Ancak uçuş sırasında tayyare, sağa sola yalpalamaya başladı ve kısa süre içinde baş aşağı yere çakıldı.
Bu kaza, Vecihi’yi havacılıktan soğutmadı. Aksine, tutkusunu daha da kuvvetlendirdi. Bu sevginin etkisiyle, ısrarla başvurduğu Tayyarecilik Mektebine kabul edildi ve 1916 yılında Yeşilköy Tayyare Mektebinde uçuş eğitimlerine başladı. Burada kısa sürede ilerleme kaydederek 25. uçuşunda yalnız uçuşunu başarıyla gerçekleştirdi.
Vecihi, ilk yalnız uçuşunda hissettiklerini şöyle aktarır:
“Artık yurdumun mavi ufukları, bana ve kullandığım tayyareye beşikti; kendi idarem ve kendi irademle uçuyordum.”
- Dünya Savaşı – Kafkas Cephesi
Vecihi Hürkuş’un pilot olarak görev aldığı ilk savaş, Kafkas Cephesi oldu. Savaşta gerçekleştirdiği isabetli uçuşlar sayesinde düşman tarafından tanındı ve korkuyla “Kara Tehlike” lakabıyla anılmaya başlandı. Bir görev esnasında uçağında arıza meydana geldi. Henüz 40 uçuş saati bile dolmamış, tecrübesiz bir pilot olmasına rağmen, arızalanan uçağı sorunsuz bir şekilde yere indirmeyi başardı. Makinistler uçağı incelediklerinde herhangi bir sorun tespit edemediler. Ancak Vecihi, bu durumu normal bulmadı ve uçağa tekrar binip motoru çalıştırdı. Makiniste işaret ederek motoru izlemesini istedi. Motor yüksek devirle çalıştırıldığında aniden durdu. Baş makinist ile uçağı tekrar kontrol ettiklerinde, karbüratöre giden benzin borusunun bir Alman dergisinden kopartılmış kâğıtla tıkandığını tespit ettiler.
O gün havalanan ikinci tayyare ise cephe yakınlarında kırılmış hâlde bulunmuştu.
1917 yılında, Vecihi Hürkuş ve arkadaşları iki tayyare ile Erzincan’da bulunan Rus karargâhını bombalayarak düşmanı yıldırdılar. Ruslar, bu saldırılardan sonra cepheye bir mektup bıraktılar. Mektupta şu ifadeler yer alıyordu:
“Ardı arkası kesilmeyen bomba hücumlarınız, ahali-i İslam, hassaten nisvan üzerinde büyük tesirler yapmaktadır. Bunda sarfınazar olunması…”
Bu mektubun asıl amacı halkı korumak değil, Erzincan’daki Rus tayyarelerini saklamaktı. Saldırılar, sakladıkları tayyarelere zarar veriyordu, bunun önüne geçilmeliydi.
Ruslar, hava gücünü artırmak amacıyla Erzincan ve Kelkit’teki hava meydanlarına yeni tayyareler gönderiyordu. Bu tayyarelerden biri, yolunu şaşırarak Giresun Alucra’ya indi ve Türk askerleri tarafından koruma altına alındı. Vecihi, bu uçağı teslim almakla görevlendirildi. Çünkü bu tayyare, bir avcı tayyaresiydi. Türk cephesinde sağlam avcı tayyaresi neredeyse hiç yoktu. İstanbul’a avcı tayyaresi ihtiyacı bildirilmişti ancak İstanbul, yeni tayyare göndermemişti.
O dönemde 3. Ordu Komutan Vekili olan Mareşal Fevzi Çakmak, günlüğünde şöyle yazmıştır:
“Bir düşman tayyaresi Kalur’a gelerek Kelkit cihetine avdet etti. Çift motorlu bir düşman tayyaresi Alucra civarında yere inmeye mecbur olarak rakipleri esir ve tayyare sağlam olarak iğtinam edildi.”
Fevzi Paşa’nın ekibi takdir etmesi, Vecihi ve arkadaşlarının görev aşkını daha da artırdı.
İlk Hava Zaferi
26 Eylül 1917, Türk havacılık tarihi açısından önemli bir gündür. Vecihi ve Yüzbaşı Şükrü, Rus mevzilerindeki genel değişiklikleri tespit etmek ve Kelkit’teki karargâha saldırmak amacıyla keşif uçuşuna çıktılar. Düşman hattına girdiklerinde, acemi Rus topçuları ateşe başladı. Atılan toplar, hedefi ıskalamakla kalmayıp konumlarını belli ederek keşfe yardımcı bile oldular.
Vecihi üstün bir çaba göstererek bir Rus tayyaresini düşürdü. Böylece Türk havacılık tarihine, Kafkas Cephesi’nde düşman uçağı düşüren ilk pilot olarak adını yazdırdı.
Esaret ve Kaçış
8 Ekim 1917’de 3. Ordu Komutanlığı, Erzincan-Mamahatun bölgesinde detaylı keşif yapılmasını emretti. 7. Tayyare Bölüğü’nde sadece iki pilot kalmıştı: Vecihi Hürkuş ve Hayrettin Bey. Vecihi, AK53 tayyaresiyle Teğmen Bahattin ile görevlendirildi. Hedef, Erzincan Hava Meydanı’ndaki hangarları bombalamak ve ardından ovanın güneyini keşfetmekti.
Keşif sırasında peşlerine Rus tayyareleri takıldı. Savaşabilmek için ağırlıklarından kurtulmaları gerekiyordu. Vecihi, yanlarında taşıdıkları dört adet 10 kilogramlık bombayı hangarların üzerine bıraktıktan sonra Rus tayyaresi ile çatışmaya girdi. Ancak tayyarenin emme borusu parçalandı, kendisi de yaralandı. Vücudunun neresine dokunsa eline kan bulaşıyordu. Bu durum onu korkutmak yerine iradesini daha da güçlendirdi.
Düşman ele geçirmesin diye kendi tayyaresini ağaçlık bir bölgeye indirerek tayyarenin parçalanmasını sağladı. Ardından tayyareden dökülen benzine kibrit atarak uçağı tamamen yaktı. Böylece tayyarenin düşmanın eline geçmesini engelledi.
Kendisi ve Teğmen Bahattin, bu hengâmede Rus süvarileri tarafından esir alındı. Hazar Denizi kıyısında başlayan esaret sürecinde defalarca kaçış planı yapsalar da başarılı olamadılar. Sonunda Azerbaycan Türkü bir doktorun yardımıyla kaçmayı başardılar. Yaklaşık 6 km yüzerek Hazar Denizi’nden karaya ulaştılar ve İran’ın Astara sınırından geçerek yaklaşık 310 km’lik kara yolculuğu sonunda kurtuldular.
Vecihi’yi motive eden en büyük güç, hürriyet ve vatan sevgisiydi. Kaçış yolculuğuna başladıktan 4 ay sonra yaklaşık 1100 km yol kat ederek Süleymaniye’ye ulaştı. İstanbul’a geldikten sonra, hangarlara kapatılan uçakları tamir etmeye başladı.
Millî Havacılık İdeali
Havacılığımızın tamamen dışa bağımlı olması ve millî olmaması büyük sıkıntılara yol açıyordu. Tayyare, yedek parça ve teknik donanım eksikliklerinden dolayı mal ve can kayıpları yaşanıyor, dahası vatan savunması sekteye uğruyordu. Bu durum Vecihi’yi çok üzüyordu. Vecihi, büründüğü ruhu ve millî havacılık idealini şöyle anlatıyor:
“Bu yeni düşüncem; yurt müdafaasının doğurduğu bir zaruret olduğu kadar, idealimi teşkil eden millî havacılık yoluna faydalı olabilmek gibi yerinde bir yurt ödevi ümidi, aynı zamanda bana sonsuz bir sevinç vesilesi oluyordu. Çünkü yurt müdafaasında en ileri bir silah olduğuna inandığım tayyareciliğin aynı zamanda millî sanayiye dayanması düşüncesindeydim ve milliyetçi bir görüş ile daha ilerisini ve daha iyisini düşünmek ihtiyacını duyuyordum.”
Vecihi’nin ilk tayyare yapımı tecrübesi İstanbul’da hangarlarda başladı. İlk kendi tasarımı olan tayyare projesi teklifini “Yeni Sistem Bir Tayyare” adıyla 4 Nisan 1919 tarihinde Harbiye Nezaretine verdi. Komisyondan geçen bu proje için her türlü hazırlığı yaptığı hâlde, yurdumuzun işgal edilmesiyle proje rafa kaldırıldı.
İstanbul’un işgal altında olması ve bir savunma gösterilmemesi nedeniyle Vecihi, arkadaşlarıyla Mustafa Kemal Paşa’nın kuvvetlerine katılmak istedi. İstanbul’dan Konya’ya giderek hava birliğine katıldı. Bunun sonucunda Vecihi, 31 Aralık 1919’da Osmanlı ordusundan terhis edildi.
İstiklal Savaşı
İstanbul’dan firar eden ve Anadolu’ya geçen pilotlar yaklaşık iki yıldır hiç uçmamıştı. Ancak Konya’da yapılan yoğun çalışmalar neticesinde üç tayyare yeniden faal hâle getirildi. Üsteğmen Avni, faaliyete geçirilen AEG C-IV tipi tayyareyle TBMM’nin açılışında uçuş gerçekleştirdi.
İstiklal Savaşı yalnızca silahlarla değil, büyük bir yokluk içinde sürdürülüyordu. Uçakların bakımı için gereken temel malzemeler tedarik edilemiyordu. Bu malzemelerin başında “emayit” adlı özel bir kimyasal madde geliyordu. Kimyasal formülü bilinmesine rağmen, gerekli hammadde eksikliği nedeniyle üretilemiyordu. Vecihi, uzun süren deneyler sonucu bu maddenin yerini tutacak bir çözüm geliştirdi.
Türk havacıları, dünyada belki de ilk kez uygulanan bir sistem ile sorunu çözdüler. Patates kabukları ile koyun ve sığır paçaları aynı kazanda kaynatılıyor, çıkan sıvı yumurta akı ve kola ile tekrar kaynatılarak jelatinimsi bir madde elde ediliyordu. Bu sıvı; tayyarelerin gövde, kanat ve dümen kaplamalarına sürülerek dayanıklılığı sağlıyordu.
O dönem Eskişehir’de bulunan Fransız Franklin Bovillon, bu uygulamayı görünce hayranlığını şu sözlerle dile getirmiştir:
“Ne delice kahramanlık! Elbette muharebeyi kazanırsınız, azizim.”
15 Ağustos 1920’de Manisa, Kula ve Alaşehir bölgelerine keşif uçuşu yapılması emredildi. Bu görev, İstiklal Savaşı’nın ilk hava göreviydi ve Vecihi’ye verildi. Vecihi, Konya’da kendi elleriyle tamir ettiği ve Bursa’nın işgaline duyduğu üzüntü nedeniyle “Güzel Bursa” adını verdiği uçakla ilk uçuşunu gerçekleştirdi.
1.İnönü Muharebesi sırasında, İsmet Paşa’nın isteği üzerine birçok kez keşif uçuşu yaparak orduya istihbarat sağladı.
12 Ocak 1921’de Eskişehir’e kadar gelen birlikler şehir ve istasyonu bombaladı. Bu saldırı sırasında, Vecihi’nin kız kardeşi Raziye Hanım ve bir yaşındaki yeğeni şehit oldu. Ancak Vecihi, bu büyük acıya rağmen cephe komutanının verdiği hiçbir görevi geri çevirmedi, vatan sevgisini görev sadakatiyle gösterdi.
Uçaklar oldukça eski ve dayanıksızdı. 2. İnönü Muharebesi’nin ilk günü olan 22 Mart 1921’de, Vecihi Hürkuş, motoruna güvenmemesine rağmen keşif görevini yerine getirdi. Tahmin ettiği gibi, dönüşte motor arızası yaşandı ve sadece süzülerek iniş yapabildi.
23 Mart’ta İsmet Paşa, keşif uçuşu yapılmasını emretti. O gün, Pilot Hasan Fehmi ve Gözlemci Üsteğmen Hasan Basri havalandılar ancak uçuş sırasında yaşanan arıza nedeniyle görev tamamlanamadı. Vecihi, ertesi gün av tayyaresiyle yeniden keşif yaptı ve gözlemlediği Yunan askerî birliğine bomba attı.
24 Mart’ta ise Eskişehir üzerine gelen Yunan uçaklarına karşı havalanan Vecihi, motor arızası sebebiyle iniş yapmak zorunda kaldı. Yunan tayyareleri bombalama yaparken, atılan bombalardan biri uçağın yanına düştü. Ancak pimi çekilmediği için bomba patlamadı. Vecihi bir kez daha ölümden döndü. Fakat tüm bu zorluklar onu yıldırmıyordu.
Tayyare Kazanımları ve Hava Muharebeleri
27 Temmuz 1921’de Cephe Komutanlığı, Muğla’da Yunanlılardan ele geçirilen bir tayyarenin getirilmesi için Vecihi’yi görevlendirdi. Bölgedeki makinist Eşref Bey ile birlikte 9 gün boyunca çalışarak uçağı onardılar. Bu uçağa “İsmet” adını verdiler ve 19 Ağustos 1921’de ilk uçuşunu başarıyla gerçekleştirdiler. 27 Ağustos 1921’de Vecihi, Polatlı semalarında uçuş yaparak düşmanın ilerleyişini takip etti ve hava saldırısı düzenledi. O günü şöyle anlatır:
“Vaziyeti çok güzel takip ederek düşman harekâtında hemen hiç gizli bir nokta bırakmıyorduk.”
Uçaklar artık İnönü Savaşları’na göre daha etkin bir şekilde kullanılıyordu. Vecihi ve Gözlemci Subay Basri Bey, “İsmet” adlı tayyareyle uçtukları bir günde, bir Yunan uçağı gördüler. Uçak bomba yüklüydü. Önce bombaları hedefe bıraktılar, ardından Yunan tayyaresiyle hava muharebesine girdiler. Basri Bey, düşman pilotunu vurdu ve tayyareyi düşürdüler. Bu başarıyı Haymana Camii’nin minaresinden Mustafa Kemal Paşa da izlemişti. Zaferi takdir etmek için tayyare bölüğüne bizzat geldi. Vecihi, bu başarıyı kendi hanesine yazmak yerine şu sözlerle Basri Bey’e atfetti:
“Bu zafer Basri’nindi. O bu muharebede, ateşe ve iradesine çok hâkimdi.”
Vecihi Hürkuş, yalnızca cesur, çevik ve mücadeleci değil; aynı zamanda mütevazı bir insandı.
Sakarya’dan İzmir’e
19 Eylül 1921’de Sakarya Meydan Muharebesi kazanıldı. Bu, büyük Türk milletinin canıyla, malıyla ve yüreğiyle kazandığı bir zaferdi, bacıların yara sardığı, annelerin mühimmat taşıdığı, daha oyun çağındaki çocukların cephede mücadele verdiği bir savaştı. Türk havacılar da sadece 2 tayyare ile Yunanlıların 50 tayyaresine karşı hizmet vermişti. Toplamda 40 sorti uçuş yapıldı. Sadece Vecihi, bu harpte İzmir tayyaresiyle 4, İsmet tayyaresiyle de 20 uçuş yaptı. Vecihi’nin 19 günde yaptığı 24 uçuş, paha biçilemezdi.
30 Ağustos 1922’de başlayan Büyük Taarruz’da pilotlarımız yerden yürüyen ordumuza havadan destek verdi. 1 Eylül’de düşman Eskişehir’i yakarak geri çekilmeye başlamıştı. Bu süreçte İzmir’in kurtarılmasına kadar birçok keşif uçuşu yapıldı. Vecihi, Fazıl Bey’in emriyle Gaziemir’e (Seydiköy) gönderildi ve gelecek tayyarelerin hazırlığını yaptı. Bu günü, anılarında şöyle anlatır:
“14 Eylül 1922… Nihayet siyah dumanlarla örtülmüş güzel İzmir’i ilk gördüğüm gündü. Birkaç yüz metreye kadar yükselen alev ve dumanların etrafında dolaşırken hayli tehlikeler atlattım. Bu yangın, Akdeniz kıyılarına şimşek gibi atlayan kahraman Türk’ün çırağından sıçrayan bir kıvılcım iziydi.”
Vecihi’nin içinde yanmakta olan bu ateş, vatan aşkının ta kendisiydi.
İstiklal Savaşı’nda Türk havacıları, büyük mahrumiyetler içinde görev yapmalarına rağmen önemli başarılar elde ettiler. Vecihi, bu başarının kalıcı olabilmesi için mahrumiyetlerin giderilmesi ve hava kuvvetlerimizin en önemli unsuru olan uçakların millîleştirilmesi gerektiğine inanıyordu. Çünkü savaşta edindiği acı tecrübeler bunu kendisine göstermişti. Ayrıca Türk milletinin havacılıkta ne denli başarılı olduğunu bilerek tarihten güç alıyordu.
Türk Havacılık Tarihi
Türk milletinin göklere duyduğu aşk yalnızca bir çağın değil, bin yılların hayali olmuştur. Dünya havacılığı henüz rüyalarda dolaşırken Türkler kanatlanmayı hayal etmenin ötesine geçmiştir. Bugün Vecihi Hürkuş’u anlamak için o büyük millî mirası hatırlamak gerekir.
Dünya havacılık tarihi anlatılırken, 16. yüzyılda Leonardo da Vinci’nin insanların uçabileceğini düşündüğünden, fakat insan kudretinin bunu başaramayacağını ifade ettiğinden söz edilir. 18. yüzyılda bir İngiliz’in başarısız teşebbüslerinden bahsedilir, bu girişimler uluslararası havacılık çalışmalarının temeli sayılır. 1867’de bir Fransız, çift kanatla koşturulan bir arabanın arkasında ayaklarını yerden kestiği için “ilk uçan adam” diye anılır. 1890’da Alman Lilienthal, iki kanatla süzülerek yaklaşık 150 metre kadar uçar; bu deneylerinden sonra motor gücüne ihtiyaç duyar ve ne yazık ki uçak motoru denemesi sırasında düşerek hayatını kaybeder.
Oysa Türk havacılık tarihi bu maceralardan çok daha önce başlar. 9. yüzyılda Farablı İmam İsmail Cevheri, Nişabur’da camiinin damına çıkarak halkın önünde, “Dünyada yapılacak en mühim şey göklere uçmaktır. Ben de şimdi onu yapacağım,” der ve uçmaya teşebbüs eder; kısa bir süre havada kalıp ardından şehit olur. Cevheri, ilk Türk havacılık şehidi olarak literatüre geçer ve Evliya Çelebi’nin bahsettiği 17. yüzyılda Osmanlı’nın gök fatihi Hezarfen Ahmed Çelebi’ye de ilham kaynağı olur. Hezarfen, Galata Kulesi’nden havalanarak Üsküdar Doğancılar Meydanı’na kadar süzülerek uçar ve milletinin göklere uzanan hayalini gerçeğe dönüştürür.
Vecihi Hürkuş, kendisini bu kutlu zincirin bir halkası olarak görür. O, Türk havacılık tarihinin bir devamıdır ve bu yüzden dünya havacılık tarihinin efsanevi sayfalarına bakmaya bile gerek duymadığını ifade eder. Çünkü ona göre, bizim tarihimiz bu alanda çoktan destanlar yazmıştır. Nitekim, kendi sözleriyle bunu şöyle dile getirir:
“Bu hakikate inandığım için dünya havacılık tarihinin efsane kokusu veren sayfalarına bakmak ihtiyacı bile hissetmiyorum.”
İlk Türk Tayyaresi
Vecihi, hayalleri için gece gündüz çalışmış, “olmaz” denilenleri başarmıştır. Hürkuş, “Vecihi K-VI” adını verdiği iki kişilik bir tayyare projesi hazırlamıştır. Uçağın hızının 188 km, motor gücünün ise 200 beygir olması planlanmıştır. Bu güç, dönemi için oldukça yüksek kabul edilir. Örneğin o dönemde Fransa’dan alınan Caudron C.59 tipi tayyare 180 beygir gücündedir, azami hızı da 180 km idi. Bu da Vecihi’nin o dönem için ne kadar iyi bir uçak tasarladığının göstergesidir.
İlk millî uçağımızın yapımına, 24 Haziran 1923 günü, İzmir Halkapınar Askerî Deniz Okulunun atölyesinde başlandı. Vecihi, askeri görevine devam ettiği için zaman zaman şehir dışına çıktı ancak aklı hep bu projedeydi.
Vecihi, 1923 yılının sonuna doğru, Atatürk tarafından Avrupa’ya gönderilen ilmî bir seyahat heyetinde yer aldı. Bu heyette Vecihi’ye, havacılık alanında gözlemlerde bulunma görevi verildi. Fransa’da gördüğü bir tayyare fabrikasında, olağanüstü bir teknoloji bulunmadığını fark etti. Küçük atölyelerden büyük uçakların çıkabildiğini gözlemledi. Onlar da milletleri için çalışıyor ve havacılığa katkı sunuyorlardı. Vecihi, bu seyahatten bir gerçeği daha kavramıştı: Bu yolda başarının tek çaresi, millî bir inanç ve güçlü bir teşvikti.
Ülkesine döndüğünde, tayyaresinin yapımının aksamadan devam ettiğini görmek, kendisini çok mutlu etti. 1924 yılının son aylarında, “Vecihi K-VI” deneme uçuşları için hazır hâle gelmişti. Resmî uçuşların başlatılabilmesi için Hava Kuvvetleri Müfettişi Albay Muzaffer (Ergüder) Bey’den izin talep etti. Bunun üzerine bir uçuş heyeti kuruldu. Ancak bu heyette, sivil uçuşları değerlendirebilecek teknik donanıma sahip kimse bulunmuyordu.
Vecihi, bir gün daha fazla beklemeyerek uçağını izinsiz olarak havalandırdı. Yaklaşık 15 dakikalık uçuşta herhangi bir sorun yaşamadı ve emniyetli bir iniş gerçekleştirdi. Ancak izinsiz uçtuğu gerekçesiyle 15 gün hapis cezasına çarptırıldı. Takdir beklediği bir anda ceza alması, Vecihi’yi derinden üzmüştü. Bu olayın ardından Hava Kuvvetleri’nden istifa etti.
Vecihi K-VI, kendisine teslim edilmedi. Teslim edilmediği gibi açıkta bırakıldı ve hava koşullarından zarar gördü. Vecihi, yıllar sonra bu konuda şöyle hayıflanmıştır:
“Keşke millî duygunun bir eseri olan ilk Türk tayyaresi, bir müzeye kaldırılmış olsaydı…”
Sivil Havacılık ve Bir Ömrün Adanışı
Vecihi Hürkuş için göklerdeki mücadele yalnızca bir savaş aracı değil, bir milletin istikbaliydi. Zaferle taçlanan bu inanç, artık sivil kanatlarda hayat bulmalıydı.
16 Şubat 1925 tarihinde, Atatürk’ün direktifiyle Türk Hava Kurumu, Türk Tayyare Cemiyeti adıyla kuruldu. Vecihi, Pilot Şakir Hazım ve Hasan İskender Bey cemiyetin kurucu üyeleri arasında yer aldı. Cemiyetin kuruluş amacı bizzat Atatürk tarafından belirlenmişti: askerî ve sivil havacılığı geliştirmek, havacılık sanayisinin temellerini atmak ve personel yetiştirmek.
Vecihi, cemiyete maddi kaynak sağlamak amacıyla bronz, gümüş ve murassa olmak üzere çeşitli bröveler tasarladı. Bu bröveler, bağış yapan hayırseverlere 100, 500, 1.000 ve 5.000 TL karşılığında verilerek desteğe teşvik edildi. 10.000 TL bağış yapan her köy, kasaba, şehir ya da şahsın adı, bir tayyareye verilecekti. İlk katkıyı sağlayan Ceyhan ilçesinin adı, İtalyan yapımı Ansaldo tipi bir uçağa verildi. Vecihi, bu uçakla Anadolu turuna çıkarak Türk Tayyare Cemiyetini tanıttı. Halkın hem uçağa ilgi göstermesi hem de korkularını aşması, onu oldukça memnun etti. Çünkü onun amacı yalnızca millî bir havacılık oluşturmak değil, aynı zamanda halkın göklere olan ilgisini artırmaktı.
Ancak, cemiyetin uçuş görevlerini Hava Kuvvetlerine devretmesiyle birlikte Vecihi’nin Ceyhan tayyaresiyle yapacağı Trakya gezisi iptal edildi. 1931 yılında kendisine tekrar yurtiçinde Vecihi XIV ile propaganda uçuşları yapması önerildi. Bu teklif onu heyecanlandırdı, hem gençlere havacılığı tanıtacak hem de bunu kendi yaptığı uçakla gerçekleştirecekti. Ancak 3 Aralık 1931 tarihli yazıyla, gerekli raporların gönderilmediği gerekçesiyle bu uçuşların durdurulduğu ve Vecihi’nin programdan çıkarıldığı bildirildi.
1938–1939 yıllarında, tayyare mühendisi olması için Almanya’ya gönderildi. Ancak Türk Hava Kurumu yönetiminin değişmesi sonucu Van’a atandı. Bu gelişme üzerine Vecihi, kurumla yollarını ayırdı. Aynı dönemde Almanya’daki Junkers firmasıyla temas kurdu. 1925 yılında Almanya’ya giden Vecihi, burada iki yıl boyunca test pilotluğu yaptı. Türkiye’nin satın almayı düşündüğü Ju A-20 tipi tayyareyi inceledi, eksikliklerini raporladı ve önerilerde bulundu. Bu öneriler kabul edildi, tayyare geliştirilerek Ju A-35 adını aldı.
Ancak kısa bir süre sonra, İran’a gönderilen Alman pilotun kullandığı tayyarenin düşmesiyle Junkers firması anlaşmayı feshetti. Böylece TOMTAŞ iflas etti ve Vecihi’nin bu kurumla fiili ilişkisi sona erdi. Tüm bu olumsuzluklara rağmen Vecihi, millî tayyare sanayisinin kurulması gerektiğini her fırsatta dile getirmeye devam etti.
Vecihi, ardından Türk Tayyare Cemiyetindeki Tetkik Şubede görevine geri döndü. Tüm engellemelere rağmen ideallerinden hiç vazgeçmedi. Çalıştığı süre boyunca, boş zamanlarında yeni bir tayyarenin projesini hazırladı. 19 Haziran 1930’da, Kadıköy Keresteciler Sokak’ta bir dükkân kiralayarak Vecihi XIV tayyaresini inşa etmeye başladı. Mahalle esnafı da bu çalışmaya destek verdi, ücret bile talep etmedi. Çünkü bu çabanın yalnızca Vecihi’nin değil, vatanın bir hizmeti olduğuna inanıyorlardı.
Tayyarenin yapımı tamamlandı ve motoru çalıştırıldı. Artık semalara çıkmaya hazırdı. Ancak uçabilmesi için resmî izin ve seyrüsefer belgesi gerekiyordu. Türkiye’de bu izni verecek bir merci bulunmadığı içinTürk Tayyare Cemiyeti Başkanı Genelkurmay Başkanlığı’na dilekçe yazdı. Sonuç olarak uçuşa izin verilmedi. Vecihi’nin hem uçağa yaklaşması hem de bakımını yapması engellendi.
Ancak o yılmadı. 1932 yılında bir uçuş okulu açtı ve burada öğrencileriyle birlikte 6 tane tayyare inşa etti. Haziran 1933’te Mühürdarzade Nuri Demirağ, okulu ziyaret etti ve maddi destek sağladı. Kısa sürede Vecihi bir uçak yaparak Nuri Demirağ’a hediye etti.
1934 yılında Atatürk’ün izniyle kurulan Türkkuşu’nda sivil havacılık çalışmaları başlatıldı. Burada paraşüt, planör ve uçuş eğitimleri verildi, Vecihi de pek çok öğrenciye öğretmenlik yaptı. Onlara yalnızca teknik bilgi değil, aynı zamanda bir milletin göklere uzanma hayalini de öğretti.
29 Kasım 1954’te, Türkiye’de özel sektör tarafından kurulan ilk hava yolu şirketi olan Hürkuş Hava Yolları’nı hayata geçirdi. Devlet Hava Yolları’nın kullanmadığı uçakları ihale yoluyla aldı. Ancak Türk Hava Yolları’nın baskıları ve oluşturulan sabotajlar sonucunda meydana gelen kazalar sonrası şirketin uçuşları kısıtlandı ve daha sonra tamamen durduruldu.
Şirketin kapanması, Vecihi’yi hem maddi hem de manevi olarak derinden etkiledi. Büyük borçların altına girdi, bir dönem emekli maaşı dahi kesildi. Vecihi Hürkuş, Apollo 11’in Ay’a yolculuk yaptığı gün, 16 Temmuz 1969’da Ankara Gülhane Askerî Tıp Akademisi Hastanesinde hayata gözlerini yumdu. Ne yazık ki cenazesinde yalnızca birkaç kişi vardı.
Vecihi Hürkuş’un adı, ne yazık ki bizlere uzun yıllar boyunca Yeşilçam’da “ağzında gül taşıyan, balkondaki çamaşırları uçuran, sürekli yere çakılan” bir tiplemeyle anlatıldı. Oysa o, göklerde destan yazan; milletinin istikbali için gece gündüz çabalayan bir öncüdür. Millî kahramanlarımızı tanımak, yalnızca onların hayat hikâyelerini okumakla değil; onları doğru anlatmak ve genç nesillere hakkıyla tanıtmakla mümkündür.
Kendini “Türk havacılığına çalışmak için çırpınan bir hizmetkâr” olarak tanımlayan Vecihi Hürkuş, gerçekten de bu tanıma layık bir ömür geçirmiştir. Tüm engellere rağmen yılmamış, her düşüşünde daha güçlü ayağa kalkmıştır. O, bir zincirin halkası olmuş; Türk gençlerine havacılığı sevdirmiş ve onların önünü açmıştır. Bugün onu örnek alan gençler, 2013’te ilk uçuşunu yapan HÜRKUŞ’la başlayan millî havacılık serüvenini KAAN’la gururla sürdürmektedir.
KAYNAKÇA
(1) Tam Bi Çılgın! – Vecihi Hürkuş (Millî Mühendisler) – BTK Akademi TV. https://www.youtube.com/watch?v=ctAPV6jOW74 (Erişim Tarihi:05.07.2025)
(2) Türk Havacılığında İlklerin Adamı: Vecihi Hürkuş – TRT Arşiv. https://www.youtube.com/watch?v=_GJMBCMC6KY (Erişim Tarihi: 05.07.2025)
(3) Hürkuş, Vecihi. Bir Tayyarecinin Anıları, Yapı Kredi Yayınları. 2000
(4) Demirkazık, H. T. Vecihi Hürkuş’un Hayatı ve Havacılık Faaliyetleri [Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi]. Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü. 2017.