Türk Milliyetçisi olmanın en temel şart ve sebeplerinden birisi, hiç şüphesiz ki Türk Milleti’ne kayıtsız, koşulsuz ve derin bir sevgi besliyor olmaktır. Duygusal bir birikim ve hassasiyet taşımadan Türk Milliyetçisi olmak mümkün olmamaktadır. Bunun mümkün olabileceğini düşünenler, kendi samimiyetlerini sorgulamalıdırlar. Sevgisiz bir Türk Milliyetçiliği, ferdiyetçi ve bencil bir yaklaşımdan doğar. Böyle bir durumda kişi, kendisi için milliyetçi olmuştur. Yani milletin menfaat ve refahı yükseldiğinde, kendisinin de menfaat ve refahının yükseleceğini bildiği için kişi, Türk Milliyetçisi olmayı ferdî bir zaruret olarak görebilir. Ancak Türk Milliyetçiliği, böyle bir yaklaşımı kesinlikle kabul etmez.
Türk Milliyetçisi, uğruna yaşamayı ve ölmeyi göze aldığı milletini “sevdiği için” Türk Milliyetçisi’dir. Türk Milliyetçisi, Türk Milliyetçiliği kavramını ferdî ve kişisel sebeplere bağlamaz. Cemiyet birimlerinin en üst şubesi olarak kabul edilen milletin menfaatlerini her koşulda savunmak, Türk Milliyetçisi için çok önemli bir vazifedir. Bu ileri sürdüğümüz ifade, gelişigüzel ileri sürülen bir ifade değildir. Türk Milliyetçisi, kendisinin ve milletin menfaatleri çatıştığında, milletin menfaatlerini tercih eder. Milletin menfaati için, kendi menfaatinden fedakârlık eder. Bu doğrultuda kesin olarak ifade etmek istiyoruz ki; Türk Milliyetçiliği fikri, ferdiyetçiliğe karşıdır. Bencil olanlar ve kendi menfaatlerinde pragmatik olanlar asla Türk Milliyetçisi olamazlar ve Türk Milliyetçiliği fikrini savunuyor olsalar bile, samimiyetten uzaktırlar. Bu yüzden diyebiliriz ki Türk Milliyetçiliği, güçlü bir irade ve karakter gerektirmektedir.
Buradan açıkça ilan ediyoruz ki, Türk Milliyetçiliği’nin en büyük düşmanları arasında “ben”, “bencillik”, “menfaatçilik”, “eyyamcılık” yani “ferdiyetçilik” çok mühim ve ciddi bir yere sahiptir.
Türk Milliyetçiliği’nin en önemli ilham kaynağı dinimiz İslâm’dan çıkan öğretiler de bize nefsimizi ve benliğimizi çiğnememizi emretmektedir. “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol!” ayet-i kerimesi; her ne koşulda olursa olsun, kendi menfaatlerimizle çatışıyor olsa bile, doğru olanı, Yüce Allah’ın razı olacağı şeyleri yapmamızı, ahlâk ve karakterimizi bu düstur üzere inşaa etmemiz gerektiğini bize emir ve telkin etmektedir.
Görülüyor ki dinimiz İslâm ve fikrimiz Türk Milliyetçiliği -ikisi birden- bize ferdiyetçiliği yasaklamaktadır. Kaldı ki Türk Milliyetçiliği fikrinden çıkacak herhangi bir hükmün İslâm’ın hükümleri ile çelişmesi kesinlikle düşünülemez.
İskender Öksüz’ün, Ayhan Tuğcugil ismi ile kaleme aldığı Türk Milliyetçiliği Fikir Sistemi – Teori isimli eserinden öğrendiğimiz üzere; milleti meydana getiren ve milleti millet yapan unsurlar arasında genel olarak kabul edilen kavramlar; dil, kültür, din, soy, vatan, tâbiyet, ülkü, tarih ve menfaat birliğidir. Bu kavramlardan hepsinin değil, birkaçının, millete mensup bireyler arasında ortak olması, sosyologlar, ilim ve fikir adamları tarafından, milletin tarifinde yeterli görülmektedir. Ayrıca milletin bir zaman boyutunun olduğu ve biraz önce saydığımız kavramlar üzerinde ortak bir bağ oluşturmuş bireylerin tek bir zaman kesitinde ele alınması ve değerlendirilmesi ile millet tarifinin yapılamayacağı unutulmamalıdır. Tek bir zaman kesiti için yapılacak tarif “halk” kavramı için geçerlidir.
Her ne kadar bir önceki paragrafta saydığımız kavramların hepsinin veya bir kaçının toplum içinde ortak olması ile millet mefhumu meydana gelse bile, kanaatimizce bu ortaklık, millet mefhumunun meydana gelişinin açıklanmasında yeterli olmayacaktır. Milletin meydana gelebilmesi ve millet olarak kalabilmenin devamlılığı için, bir “millet olma şuuru”na ihtiyaç vardır. Millet olma şuurunu taşımayan toplumlar, millet olma özelliğini yitireceklerdir. Beynelmilel akımlara ve bölücü projelerin propagandalarına maruz kalan milletler, çözülerek halk yığınları haline geleceklerdir.
Millet olma şuurunun oluşması ve korunması için de ihtiyaç duyulan şey, elbette ki milliyetçidir. Milliyetçi, millet olma şuurunun oluşması ve korunması için fikir üretmek ve mücadele etmek zorundadır. Milliyetçisi olmayan veya az olan milletlerin millet olma şuurunun oluşması ve korunması mümkün olmayacak ve milletin çöküşü hızlanacaktır.
Türk Milleti’ne mensup olmak, elbette ki Türk Milliyetçisi olmanın önemli sebepleri arasında yerini almaktadır. Kişi; aile ve sülale gibi mensup olduğu cemiyet birimlerinin menfaatlerini savunur. Çünkü mensubiyet, cemiyet birimleri ile kişi arasındaki çok kuvvetli bağlardan birisidir. Biraz önce değindiğimiz millet olma şuurunu oluşturan, toplum içinde kuvvetli bir bağ teşkil eden de yine mensubiyettir.
Ancak üzerine vurgu yapmadan geçemeyeceğiz ki; Türk Milletini sevmenin ve Türk Milliyetçiliği’nin sebeplerini açıklamak için ve “Neden Türk Milliyetçisiyiz?” sorusunun cevabını verebilmek için mensubiyet kavramı ve Türk Milleti’ne mensup olmak tek başına yeterli olmayacaktır.
Türk Milliyetçiliği fikri, dünyadaki diğer milliyetçilik akımlarından ilham alarak ve onlarla kıyaslanarak tanımlanmaz ve açıklanmaz. 1789 Fransız İhtilâli ile ortaya çıkan ve dünyaya yayılan milliyetçilik akımları, liberalizmden beslenen öğretiler muhteva etmektedir. Bu milliyetçilik akımları, milliyetçilik fikrini sadece mensubiyete bağlar ve ferdiyetçi bir yaklaşımla milliyetçilik fikrini inşaa ederler. Önemle belirtmek isteriz ki Türk Milliyetçiliği, dünyanın en eski milliyetçiliklerinden birisidir. Türk Milleti, tarihin her devrinde kendisini, dünya milletler ailesinin şerefli bir üyesi olarak görmüş, İslâm’la tanıştıktan sonra da kendisine çok kutsal ve mübarek ülküler edinmiştir. Türk Milleti’nin kurduğu medeniyetlerin odağında her zaman, eşref-i mahlûkat olan “insan” yerini almıştır. Türk Milleti, kutlu ve mübarek “Nizam-ı Âlem Ülküsü”ne başta “Allah Rızası” ve “insanlık âlemi” için kararılılıkla yürüme azmini göstermiştir. Türk Milliyetçiliği’ne ırkçılık suçlamasını yöneltenler, soy birliğinin, milletin tarifinde kullandığımız kavramlardan sadece bir tanesini teşkil ettiğini unutmamalıdırlar. Bununla beraber Türk Milleti’nin, “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın!” mantığı ile kurduğu devlet ve medeniyetler ile, devlete tâbi olan her insana değer verdiği ispatlanmakta, “Nizâm-ı Âlem Ülküsü” ile Türk Milleti’nin asırlarca “insana” ve “insanlığa” ne kadar değer verdiği ve hürmet ettiği anlaşılmaktadır.
Türk Milleti, İslâm’la tanışmasından önceki tarihlerde bile zâlim bir millet olmamıştır. Hemen belirtelim ki Türk Milleti savaşçı bir millettir ve bu meziyet asla barbarlıkla karıştırılmamalıdır. Türk Milleti, tarihin hiçbir devrinde zûlmeden bir millet olmamış ve her zaman da mazlumun yanında olmuş veya olma arzusu ile tutuşmuştur. Dünyadaki toplumların, soy ve zenginlik gibi ölçütlerle çok keskin sınıflara ayrıldığı ve kölelik ile insanın ve insanlık onurunun sömürüldüğü çağlarda bile Türk Milleti, sınıfsal ayrımcılık ve kölelikle asla tanışmamıştır.
Öte yandan Türk Milleti; tarihin yazdığı en ciddi ve mütekerrir seferleri düzenleyen, bitmek tükenmek bilmeyen hırs ve arzusu ile Müslüman coğrafyaları ele geçirmek isteyen Haçlı ordularına karşı İslâm dünyasına adeta kalkan olmuş, zırh olmuş, pusat olmuş, “Allah’ın yeryüzündeki askerleri” dedirtecek kadar din-i İslâm’a muhafızlık etmiş, Hâkim-ül Harameyn’iz (Mekke ve Medine’nin “Hâkimi”) diyerek kibre kapılanlara karşı ve onlara inat edercesine “Hâdım-ül Harameyn” (Mekke ve Medine’nin “Hizmetkârı”) olmayı kendine görev biçmiş şerefli bir millettir. Hele ki Osmanlı’nın son dönemlerinde, İngilizlerin kuşattığı Medine’yi müdafaa eden ve sonrasında İngilizlere esir düşecek olan, Fahrettin Paşa komutasında savaşan İlâhiyat Mülâzımı İdris Sabih Bey’in Peygamber Efendimiz (S.A.V) için yazdığı şiir, bu noktada yüreklerimizi titretmektedir. Şiirin son kıtasını aynen nakletmek isteriz.
“Kalamaz Ertuğrul evladı sensiz,
Can verir canânı veremez Türkler…
Ebedî Hâdım-ül Harameyniniz,
Ölsek de ravzanı ruhumuz bekler…”
Türk Milleti’nin meziyetleri saymakla, yazmakla bitmez. Bu meziyetleri Türk Milleti’ne atfederek ne diğer milletleri aşağılarız ne de kibre kapılırız. Ancak biz Türk Milliyetçiliği’ni, diğer milletlerin milliyetçiliğinden farklı bir yere koyuyoruz. Diğer milletlerin milliyetçiliği gibi Türk Milliyetçiliği’ni “sadece mensubiyete” bağlamayız ve asla ferdî ve menfî bir bakış açısı ile Türk Milliyetçiliği’ni inşaa etmeyiz.
Sizleri rahmetli Seyyid Ahmet ARVASÎ hocamızın ifade ettiği “Ben Afrika’nın ortasında dünyaya gelmiş bir zenci çocuk olsaydım dahi Türk Milliyetçisi olurdum!” sözünün arkasındaki felsefeyi anlamaya sevk edebilmek için Türk Milleti’nin meziyetlerini sıralamaya çalıştık. Yine hocamızın sözleri ile ifade etmek isteriz ki “bizim milliyetçilik anlayışımızda asla ırkçılığa, bölgeciliğe ve dar kavmiyet şuuruna yer yoktur.”
Biz, başta Türk Milleti’nin bekâsı için, dünyadaki esir Türklerle beraber bütün mazlum milletlerin müdafaasını temin edecek ve âleme nizam verecek yegâne millet olan Türk Milleti’nin, yeniden güçlenerek yükselmesi ve bütün insanlığa yeniden umut olabilmesi için Türk Milliyetçisi’yiz. Her şeyden de önce kesin ve net olarak ifade etmek istiyoruz ki, Türk Milliyetçiliği’nin en temel ilkesi, en temel gayesi, en temel şartı, en temel sebebi, en temel niyeti, elbette ve sorgulanmaksızın, Yüce Allah’ın rızasını kazanmaktır. Buradan herkesi Türk Milliyetçisi olmaya davet ediyoruz.
Selam, saygı ve dua ile…