Anadolu coğrafyası üzerinde birçok millet yaşamış, medeniyetler kurmuş ama dünyayı sarsan istilalar, isyanlar karşısında tutunamamış, direnememiş ve geride tarih sayfalarına isimleri dışında hiçbir iz bırakamamışlardır. Anadolu toprağında bin yıldır kalıcı olan, vatan yapan millet Türklerdir. Öyleyse Türk milletini diğer milletlerden ayıran önemli özellikler vardır. Bu özelliklerinin başında, Anadolu toprağını fethederken ilk olarak kılıç, ok gibi silahlar kullanmadan, önce erenleri vasıtasıyla kültürünü, inancını, adalet anlayışını, yönetimde dürüstlüğünü, Anadolu’da yaşayan insanlara ulaştırmış ve elverişli ortam hazırlandıktan sonra da silahlı unsurları olan Alplerini göndererek fethi tamamlamışlardır.
Anadolu’yu fethettikten sonra da bu coğrafyada kalıcı olabilmek için kültür ve medeniyetinin gereklerini yerine getirerek her yeri kalıcı eserlerle bezemişlerdir.
Milletler her zaman savaşı silah ile yapmazlar. Silah ile kazanılan topraklar üzerinde kültürel ve manevi çalışmalar yapılmazsa, o toprakları elde tutmak çok da kolay olmaz. En önemli savaş, silah ile yapılan savaş değil, kültür ve medeniyet ile yapılan savaştır. Bu hususta Prof. Dr. Osman Turan büyüğümüz şöyle diyor: “ Bir milletin büyüklüğünü, kazandığı zaferlerden ziyade inançlarındaki samimiyet, ahlakındaki üstünlük, yüksek bir ülküye bağlılık gibi hususlarda aramak gerekir.”
Karşılaştırma olması açısından bir örnek vermekte yarar vardır. Savaşlardan ve işgallerden yola çıktığımızda Batı Roma İmparatorluğu’ndan örnek verebiliriz. Tarih sayfalarında Batı Roma’nın barbarlar tarafından istila edildiği, Doğu Roma’yı (Bizans) ise Türklerin fethettiği yazılır.
Batı Roma’da süren karışıklıklar neticesinde, Vizigotlardan Odoakr adlı bir aşiret reisi, İmparator Romulus Augustus’u 476’da tahtından indiriyor. Odoakr, imparatorluk alâmetlerini Bizans’a göndererek, kendisini İtalya kralı ilan ediyor. Böylece Batı Roma İmparatorluğu da resmen tarihe karışmış oluyor. Batı Roma’yı istila edenler de üstün kültür değerleri bulunmadığı için çok kısa süre içerisinde tamamen Romalılaşmışlardır. Eğer Türkler, onlar gibi medeniyetsiz, ülküsüz ve kültürsüz olsaydı, su götürmez bir gerçektir ki sonları da Vizigotlar gibi olurdu. Biz, fethettiğimiz topraklara milli şahsiyetimizle damga vurup tarih sayfalarında yerlerini alan ve örnek teşkil edecek büyük devletler kurmuş; meydana çıkarttığımız üstün medeniyet, milli ve insanlık ülküsü ile farkımızı ortaya koymuşuz.
Dünyada çok az toprak parçası, üzerinde yaşayan insanlarca kutsal kabul edilmiştir. Anadolu da biz Türkler tarafından vatan kabul edilmiş ve tarifsiz bir aşk ile bağlanılmıştır. Anadolu dediğimiz zaman, kendini Türk hisseden herkesin yüreklerinde kıpırtılar meydana geleceğine inanıyorum. Bu genç yüreğimde, Anadolu ve Türk denildiğinde aynı heyecanı, mutluluğu ve gururu hissediyorum.
Bu bağlamda belirtmek gerekirse, Malazgirt’te Allah yolunda şehit olmayı çoktan göze almış bir orduya, Allah(c.c) şanlı bir zafer ve ebedi bu toprağı armağan etmiştir. Prof. Dr. Osman Turan hocamız; “ Sultan Alparslan o gün orada bir değil, üç zafer kazanmıştır. Şunu iyi bilmek gerektir ki, Türk’ün ruhundaki sonsuz imanı dile getirmesi bakımından o gün beyaz atı üzerinde verdiği nutuk, kazandığı zafer kadar, belki daha büyük bir zaferdir. Aynı şekilde Romen Diojen’i bir misafir gibi ağırlamak büyüklüğünü göstermesi de Türk’ün alicenaplığını ve üstünlüğünü canlandırması bakımından yine başlı başına bir zafer sayılacak önem ve ihtişamdadır.” diyor. Böylesine önemli bu toprak parçasının kapısını açan Malazgirt’te Sultan Alparslan’ın sözleri tarih sayfalarında yerini almıştır: “ Burada artık Allah’tan başka sultan yoktur. Emir ve kader benim değil, O’nun elindedir. Bu sebeple benimle birlikte savaşmakta veya geriye dönmekte tamamen serbestsiniz.”
Sultan Alparslan… Düşman karşısında ne kadar cesur, heybetli ve mert ise, dost karşısında o kadar alçak gönüllü, cömert ve sabırlı. Dostu kadar düşmanını da affetmesini bilen, geniş yürekli, tertemiz bir Müslüman, kısaca her devirde “Adam gibi adam” olarak anılacak, Ebulfeth namıyla yüreklerimizde kocaman yere sahip olan büyük komutan. Ve bizler de, iki binli yıllarda yaşayan genç kardeşleri olarak, Sultan Alparslan’ın ve O’nun önderliğinde canlarını feda edip bizlere bu mukaddes vatanı bırakan o büyük inanmış yüreklerin miraslarını en iyi şekilde koruyacak ve daha ileri seviyeye taşımak için tüm gayretimizi göstermekten kaçınmayacağız…