Türk- İslam ülkücüleri için, cemiyet, bir insan yığını değildir; mukaddes bir şuur etrafında birbirine kenetlenmiş, ahenkli bir organizmadır.
İnsan hem ferdî hem de içtimaî bir varlıktır. Yani bir taraftan ferdî bir ruh ve şuura, diğer taraftan içtimaî bir ruh ve şuura sahip bulunmaktadır. Çağdaş psikologlar, insanın doğuştan yüksek bir ruhî potansiyelle cemiyet hayatına katıldığını kabul ederler. Ancak, tam ve kâmil bir cemiyet hayatıdır ki, bu potansiyeli işleyerek geliştirme imkânı hazırlar. Cemiyet hayatı dışında, insan verasetinde mevcut olan güçler ortaya çıkma ve gelişme imkânı bulamaz. Bu sebepten insan ferdî gelişmesini ve şahsiyetini cemiyetine borçludur. Bizim kanaatimizce, ferdî ruh ve şuur, içtimaî ruh ve şuurun eseri değildir, ancak onunla bütünleşerek güçlenmektedir.
Grupçu sosyologların, içtimaî ruh konusundaki mübalâğaları bir tarafa bırakılırsa, çağdaş sosyologların da rahatça kabul edebildikleri gibi, ferdî ruhları kuşatan ve geliştiren bir içtimaî ruhtan(wolkgeist), bir kitle psikolojisinden(psycologile de foules), bir milli ruh ve şuurdan söz etmek mümkündür. Ayrıca sosyologlar ve sosyal psikologlar, ferdî ruh ve şuurun, bu içtimaî ruh ve şuur ile kaynaştığı ölçüde cemiyetlerin güçlendiğini, aksi halde cemiyetlerin çözülüp dağılmaya hazırlandıklarını belirtirler.
Gerçekten de insan grupları, ortak değerlere ve ideallere muhtaçtırlar. Böylece, cemiyet bir fertler yığını olmaktan kurtulabilir. Milli ve mukaddes ortak ideallerden ve değerlerden mahrum kalan insan grupları, ortak ihtiyaçlar ve menfaatlerde birleşseler bile kısa bir zaman içinde dağılmaya mahkumdurlar. Bir milletin, dağılmaz bir bütün haline gelmesini mi istiyorsunuz? Milleti ortak ihtiyaçlarda ve menfaatlerde toplamak kadar, ortak iman, ülkü ve değerlerde birleştirmeye bilhassa önem veriniz. Devlet, bütün basın ve yayın vasıtaları ile bütün maarif kadro ve teşkilâtı ile bunu başarmaya çalışmalıdır. Cemiyeti dağıtmaya matuf ve özgürlük maskesi taşıyan palavralara ve ihanetlere asla aldırmamak gerekir.
Özgürlük naraları ile cemiyetin tarih, kültür ve ülkü bağlarını kopararak, milli bütünlüğünü çözerek, insan yığınlarına ulaşmak isteyen propagandalara asla aldanmamak gerekir. İnsanımızdaki tarih şuurunu çökerterek köksüzlük duygularını derinleştirmek, kültür bağlarını çözerek yalnızlık duygularını geliştirmek, ülkücü karakterini yıkarak egoistleştirmek isteyenler, şimdi de bölge, mezhep ve sınıf kışkırtıcılığı yaparak cemiyetimizi paramparça etmek yoluna girmiş bulunuyorlar. Üstelik bütün bunların maskesi de “özgürlük”… Oysa hürriyetler, cemiyetin parçalanıp çözülmesine değil, ancak güçlenip gelişmesine yardımcı olduğu ölçüde değer kazanırlar.
Sosyologların kesin tespitlerine göre, ortak kültür ve ideal bağları zayıflamış cemiyetlerde ruh hastalıkları artar, ahlâksızlıklar çoğalır, suç ve intihar grafikleri yükselir, egoizm cemiyeti bir kanser gibi sarar. Kimse kimsenin derdine, ıstırabına ortak olmaz, yalnızlık ve huzursuzluk zehirli bir hava gibi cemiyeti çevreler. Dilenen, sürünen, sürülen, ezilen, öldürülen insanların karşısında vurdumduymaz, nemelazımcı bir insan yığını meydana gelir.
Oysa, ülkücü bir cemiyet, tasada ve kıvançta birleşmiş, tarih, kültür ve ülkü şuuru içinde bütünleşmiş, milletçe kaynaşmış, yüce peygamberimizin buyurduğu gibi “ bir yeri ağrıdığı zaman bütün vücudu ile ıstırap duyan” bir organizma gibidir.