Ülkemizde, <<ahlâk eğitiminin>> lüzumuna inanmayacak bir tek aklı başında insan gösterilemez. Ahlâk, insan hayatının en vazgeçilmez yönlerinden biridir. Bununla beraber, ahlâk eğitiminin maksadı, mahiyeti ve biçimi etrafında esaslı anlayış farklarına rastlıyoruz.

Bazıları, ahlâk eğitiminin, <<bilmek değil, yapabilmek>> demek olduğunu, bu sebepten okullarda okutulacak bir ders biçiminde ele alınamayacağını, ahlâkın bir cemiyet işi olduğunu, kitaplarla, söz ve nasihatle başarılamayacağını savunur. Bazıları da bu düşüncenin karşısına çıkarak, ahlâk eğitiminde <<yapabilmek için bilmek gerektiğini>>, insan hayatında kitapların, söz ve nasihatin etkisiz olmadığını, bu sebepten okullarda yetkili ve örnek şahsiyetlerinin okutulacağı bir <<ahlâk dersleri>> programının faydalı olacağını belirtirler.

Bu mesele, ülkemizde uzun müddet tartışılmış, netice de, diğer ülkelerin bazılarında da görüldüğü üzere, ilk ve orta dereceli okullarımızın bazı sınıflarında haftada birer saat olmak üzere <<ahlâk dersleri>> okutulması kararlaştırılmıştır. Bu karar IX. Milli Eğitim Şurası’nda alınmış 1974-1975 öğretim yılından itibaren ilkokullarımızın 4. ve 5. sınıflarında ve ortaokul ve liselerimizin her üç sınıfında <<ahlâk dersleri>> okutulmaya başlanmıştır.

Bu seferde <<ahlâk derslerinin>> müfredatı ve bu müfredata göre yazılmış kitaplar üzerinde tartışmalar başlamıştır. Ülkemizde Tanzimat ile başlamış olan<<kültür ikizleşmesi>> problemi bu vesile ile tekrar gün yüzüne çıkmış bulunmaktadır. Bir taraf, ahlâk eğitiminde <<dini ve millî değerlerimizin>> esas alınması isterken, diğer bir taraftan da <<teorik beynelmilel bir ahlâk>> tezi etrafında dolaşıp durmuştur. Böylece, hükümetler değiştikçe <<ahlâk derslerinin>> mahiyet ve müfredatı ile kitapları da değiştirilmiştir. Henüz devlet adamlarının ve eğitimcilerinin anlaşamadıkları bir konuda, genç nesillere yol gösterecek ve ahlâk sahasında rastladığımız anarşiyi ortadan kaldıracak bir <<ahlâk müfredatını ve kitabını >> kimler yazacak kimler okutacaktır? Buşaşkın ve karasız vasattan arzu edeceğimiz <<bir ahlâk eğitimine>> ulaşabileceğimize sanmıyoruz. Biz Türk-İslâm ülkücüleri olarak <<ahlâk eğitiminde>> şu esaslara bağlanarak başarılı olabileceğimize inanıyoruz:

1.Türk milli eğitimi, ahlâk derslerini teorik bir << laf ü güzaf>>olmaktan çıkaracak, milletimizin vicdanında yatan değerlere bağlı olarak yapacaktır. Yani <<ahlâk eğitiminde>> dinî ve millî ahlâk telakkilerimiz esas alınacaktır.

2.Okullarda verilen ahlâk dersleri, millî ve dinî hayatımızın desteklediği değerlere ters düşmez. Ahlâk, <<içtimaî bir müessesedir>> laf değil…

3.Ahlâk teori değil bizzat milletin yaşadığı ve yaşamak istediği <<iyi haller>> olarak pratiktir. Kâbil-i tatbik olmayan filozofik doktrinler, millî ve dinî hayatımızın yoğurduğu vicdanlarda heyecan ve hassasiyet uyandırmayan felsefî kanaatler, genç vicdanlar sadece yük olur. Fayda değil, zarar tevlit eder.

4.Fransız sosyologu G. Gurvitche’in işaret ettiği gibi, bir ahlâk filozofisi, teoride gerekli olabilir, ancak, bu millî törelerle ve dinî ahlâkla çatışan ve millî vicdanı tahrip edici biçimlerde tezahür edemez. Bu ahlâk felsefesi yapılabilir, ancak, bundan <<norm çıkarmak>>kâbil değildir. Teorik bir ahlâk felsefesi, millî ve dinî ahl3akı geliştirici, besleyici, destekleyici ve onlarla iş birliği yapıcı nitelikte olursa elbette faydalı olur.

5.Öte yandan ahlâk eğitini yapan öğretimin vasatının ve kişilerin millî ahlâkı yaşayan, yaşatan değerlerle yoğurulmuş olması şarttır.

KAYNAKÇA
1.Seyit Ahmet ARVASİ, Türk İslâm Ülküsü, sayfa 241.

Comments are closed, but trackbacks and pingbacks are open.