Daha önceki tarihlerde de varlığımızı sürdürmüş olsak da, Sultan Alparslan’ın bembeyaz elbisesini giyip “Bu benim kefenimdir! ya muzaffer olur gâyeme ulaşırım; ya da şehît olarak cennete giderim.” Diyerek, Anadolu’nun kapılarını Türk Milletine açmasının üstünden 949 sene geçti. 949 yıldır kadim Türk Milletinin kahraman evlatlarının kanıyla suladık bu toprakları. Ertuğrul Gazi’yle bu topraklarda 300 çadırlık boydan 624 yıl yaşayacak bir devletin temellerini attık. Kanuni Sultan Süleyman’la beraber şehit kanıyla atılmış temellerin üzerine medeniyet inşa ettik. Mustafa Kemal Paşa ve silah arkadaşlarıyla bu topraklarda 624 yıllık bir medeniyetten kalanlarla Türkiye Cumhuriyetini kurduk. Yaklaşık elli yıldır da kimin tohumu olduğu belli olmayan, gayrimillî ideolojilerin arkasına saklanan, Türkiye Cumhuriyeti’nin birliğine ve bütünlüğüne göz dikmiş soysuzlarla mücâdele ediyoruz. Daha sütten kesilmemiş bebeklere kurşun sıkan bu mahluklar, 5500’ü aşkın polis ve askeri, 1500’ü aşkın sivili şehit ettiler. Her biri şehâdet şerbetini içerken gözünü bile kırpmamışlardı. Her biri milleti yaşasın, vatanı bölünmesin diye kendilerini siper ettiler. Atsız atanın da dediği gibi yurdu yaşatmak için can veren kahramanlar kervanına 5 Ocak 2017’de bir şehit daha katıldı.
Soğuk bir kasım günüydü. Elazığ’ın Baskil kazasındaki Doğancık köyünde, Tarihi kahramanlıklarla dolu olan Türk milleti, bir kahraman daha var etmek üzereydi. Evin bacasında tüten heyecanlı bir duman. Tabiat bir olmuş 63 yıl sonra şehâdet’e erecek bir babayiğidi bekliyordu. Bir an bir sessizlik sardı dört yanı… ardından feryada benzer ağlama sesi yükseldi evden. Dünyaya yeni gelmiş bir bebeğin ağlamasından ziyade, isyan ediyordu sanki. Kahpeleşmiş bir dünyaya geldiğini anlarcasına ağlıyordu. Sekin ailesinin en büyük oğlu dünyaya gelmişti. Babası oğlunun şehit olacağını anlarcasına adını bir şehitten esinlenerek koymuştu. Adı Fethi’ydi. 1 Kasım 1973’te Sekin ailesinin yeni doğmuş evladı, 63 yıl sonra koca bir milletin babası, ağabeyi, kardeşi olacaktı.
Çok hareketli bir çocuktu Fethi. Yerinde durmaz, hemen herkese yardım ederdi. Vakur bir delikanlı olacağı daha çocuk yaşında belliydi. Gittiği ilk okulda hocası karnesine “güvenilir, dürüst, iyimser” yazmıştı. İleriki hayatında meslek edineceği polisliğe olan hayranlığı amcasından geliyordu. Fethi ağabeyin amcası bekçiydi. Amcasının üniformasına adeta aşıktı. Yaşadığı devlete, mensubu bulunduğu millete o kadar bağlıydı ki Fethi ağabey, devletine ve milletine en faydalı olacağı yeri polislik olarak görmüştü. Türk Milletine mensup etnisiteleri birbirinden ayırmaya çalışanlara hiç tahammül edemezdi. Polis olmaktaki gâyesi de bu soysuzlarla mücâdele etmekti. Düşmanların oyunlarına gelmez, gelenlere de hepimizin aynı millete mensup olduğumuzu ve aynı topraklarda yaşadığımızı anlatırdı.
Fethi ağabey hayali olan üniformayı giymek, vatanına milletine hizmet etmek için çok çalıştı. En yakın arkadaşıyla beraber polis akademisine başvurmuşlardı. İlk sene polis akademisine giremedi. “Allah büyüktür, hakkımızdan hayırlısı” diyerek, ne bir isyan etti, ne bir sitem. Her şerde bir hayır olduğunu bilirdi. Akademiye bir sene daha hazırlandı. Arkadaşı kazanınca zaten kendisi kazanmışçasına sevinmişti. Babası, üzülmemesini önümüzdeki sene başaracağını söylediğinde, ufaklığından beri dudaklarından düşmeyen “baba ben kahraman olacağım” sözünü tekrarlamıştı. Fethi ağabey bu topraklar için toprağa düşmek istiyordu. Çünkü biliyordu ki ecdadı gökten inerek o pak anlını öpecekti. Bu vatan için toprağa düşenleri okumuş öğrenmiş, hep onlara özenmişti.
Fethi ağabey ertesi sene polis akademisine tekrar başvurdu. Mülâkatları başarıyla geçmiş ve kahraman Türk polis teşkilatına katılmaya hak kazanmıştı. Fethi ağabey maddî açıdan yoksul bir ailenin evladıydı. Babası, akademiye göndermek için ineklerden birini satıp oğlunun cebine koydu. Ne zorluklarda akademiye gönderildiğini bildiği için bire bin katarak çalıştı. Kısa sürede başarısıyla, sıcak kanlılığıyla ve güler yüzüyle akademide ün salmıştı. Hiç kimsenin kalbini kıramazdı. Her türlü varlığa Allah’ın yarattığı için ayrı ayrı değer verirdi. Yüzünün asık görüldüğü de çok nadirdi.
Su gibi geçen akademi hayatından sonra mezuniyet günü gelip çatmıştı. Arkadaşları Fethi ağabeyin mezuniyet defterine “Polis okuluna efsane gelip, giden, uykusunda bile hoşkin oynama kabiliyetine sahip. Mert Gakkoş’un karakteriyle, hoş gülüşüyle biz arkadaşları asla unutmayacağız.” Bu sözler Fethi ağabeyin akademi hayatını adeta özetler nitelikteydi. Sevecen ve güler yüzlülüğünü asla kaybetmeyen Fethi ağabeyin, atanıp kutsal bildiği üniformasıyla göreve başlama vakti gelmişti. İlk görev yeri Kilis oldu. Kilis’te 4 yıllık görevinin ardından, polis akademisine beraber başvurduğu arkadaşının yanına Bingöl’e atandı. Görev yaptığı her yerde gönüllere taht kuran Fethi Sekin, hiçbir arkadaşı tarafından unutulmuyor, sürekli aranıp soruluyordu.
Fethi Sekin 3 yıllık şark görevini Bingöl’de büyük bir başarıyla tamamladıktan sora batıya tayin vakti gelmişti. Kurtuluş savaşında yunanı denize döktüğümüz topraklara İzmir’e tayini çıkmıştı. Fethi ağabey için memleketin 81 ilinin birbirinden farkı yoktu. Yıllarca beraber görev yaptıkları arkadaşlarından ayrılmanın burukluğunu ne kadar hissetse de, yeni bir şehir ve yeni meslek arkadaşlarıyla tanışacağı için sevinçliydi. 14 yıl boyunca görev yapacağı şehre ayak bastığında, gözünün önüne İzmir’in işgal altındaki hali sanki o tarihte oradaymışçasına gözünün önüne geldi. Ardından şehit kanıyla yıkanmış topraktan bir parça alarak, toprağın hürriyet kokusunu iliklerine kadar hissetti. Bütün hayatını bu topraklara adamış olan Fethi ağabeyin o an ne hissettiğini bir o bilir bir de Allah.
Sıra sıra takvim yaprakları döküldü, yıllar geldi geçti ve tarih 5 Ocak 2017’yi gösterdi. 9 yıldır görev yaptığı İzmir Adliyesi C kapısında, her zamanki yerinde görev yapıyordu. Yüzünden eksilmeyen tebessümüyle insanlarla hasbihâl ediyordu. Bir an yüzünden nuru gitmiş, iblisin sûret bulduğu iki kişiyi arabanın içinde gördü. İzmir Emniyet Müdürlüğü Trafik Denetleme Şubesi’nde, motosikletli Şahinler Timi’nde görev yapan Fethi Sekin, bir an bile tereddüt etmeden aracı durdurmak için araca yöneldi. Aracı süren şoförün aciz gözündeki telaşı görmesiyle Fethi ağabeyin silahına davranması bir oldu. Teröristler ne yapacağını bilemezken Fethi ağabeyin düstur edindiği söz aklına geldi “Ben kahraman olacağım!” Kahraman olma vakti gelmiş miydi? Diğer milletler tarihinde kahramanın olmaması sebebiyle hayali kahraman yaratırken, Türk milletinin kahramanlar ordusuna katılmanın vakti gelmiş miydi? Ya evindeki 3 çocuğu ve eşi ne olacaktı? Tabii ki de milletinin menfaatlerini her şeyin önüne koymuş olan Fethi Sekin için bu bir ayrıntıydı sadece. Silahına davranmasında geçen o saniyeden kısa sürede hayatı film şeridi gibi gözünün önünden geçti. Fethi ağabey bir anda bomba yüklü arabaya doğru koşmaya başladı. Bomba yüklü araç diyerek geçmemek de lazım. Soysuzların yanında aynı zamanda 2 kalaşnikof, RPG-7 roketatar (8 mühimmatıyla beraber) ve el bombaları vardı. Fethi ağabeyin üzerlerine atılmasıyla beraber arabadan inerek, arabayı infilak eden teröristler kaçmaya başladı. Teröristlerle son kurşununa kadar savaşan Fethi ağabey, bu toprakları bölmek için kudurmuş it gibi saldıran teröristlerden birini öldürdükten sonra, diğerinin namlusundan çıkan bir merminin, nâçiz vücuduna isabet etmesiyle yere yığılması bir oldu. Aklına son bir defa hep tekrarladığı söz geldi “ben kahraman olacağım!” Kendini bildi bileli mavi olarak gördüğü gök yüzü birden bembeyaz oldu. Gök yüzünden kendisine doğru gelen bir varlık gördü. Gördüğü varlık ölüm meleğiydi. “Selamün Aleyküm Fethi! Hoş geldin” dedi ve elini uzattı. Fethi ağabeyin nur dolu gönlü bir anda huzura kavuştu. Sürekli hayatlarını okuduğu, özendiği şehitler kervanına katılmıştı artık. Hayatı boyunca ağzından düşmeyen, gönlünden çıkmayan kahramanlık dileğine kavuşmuştu. O artık nesillerden nesillere anlatacak ebedi bir şehadete ermişti.
Bugün Türk milletine mensup olan etnisiteleri birbirinden ayırmaya çalışanlar, Fethi Sekin’e iyi baksın. 5 Ocak 2017’de göğsünü hain kurşunlara siper etmeseydi, o adliyede yüzlerce masum insan hayatını kaybedebilirdi. Eğer Fethi Sekin o gün bir an tereddüt etseydi, 3 evladı yetim kalmazdı. Ama o güvenliğini sağlamakla mükellef olduğu milletdaşları için, emanet olan canını teslim etmekten, şehadet şerbetini içmekten bir an olsun çekinmedi. Bu vatanı bölmeye çalışanlar bilsinler ki, bu millette Fethi’ler ölmez, Fethi’ler bitmez. Ruhun şad mekânın cennet olsun ağabey.
Comments are closed, but trackbacks and pingbacks are open.