Kıymetli Başbuğum,
Bugün 04 Nisan 2020, günlerden cumartesi, bizleri, evlâtlarını istemeyerek de olsa, ilâhî emre uyarak bırakıp gideli 23 yıl olmuş Başbuğum. İstemeyerek de olsa dedim Başbuğum, bunu bilerek ve isteyerek söyledim. İnanıyorum ki eğer bir yolu olsa bir tercih yapma imkânın olsaydı Başbuğum, eminim ki öncelikle Türk milletini içinde yaşamış olduğu sıkıntılardan kurtarmak için; Türk milliyetçisi, ülkücü aydınlarla her türlü zorluğun, kargaşanın yaşandığı, kan ve can pazarının hüküm sürdüğü bir zaman da üretmiş olduğunuz fikirleri ve projeleri, Türk milletinden seçim yoluyla sandıktan yetkiyi alarak ülkücü hareketin iktidarında uygulamak için gece gündüz demeden çalışırdınız ve Türk milletini maddî ve mânevî geri kalmışlıktan kurtarırdınız. Bunun için de eğer ki günün 24 saatini çalışarak geçirmek lâzım ise bundan da asla imtinâ etmez, bunu da aşkla ve şevkle yapardınız.
Ve tabiî ki içinde yaşadığımız dünyada, zâlimin mazlûma yaptığı zulme son vermek için tüm insanlığa yaptığınız çağrılara kulak verenlerle mazlûmların yanında olur, hakkı savunurdun Başbuğum. Ta ki zulüm ortadan kalkıncaya kadar. Velev ki insanlık âlemi senin bu çağrılana kulaklarını tıkamış bile olsaydı Başbuğum, sen yine de tüm insanlığın kurtuluşu, mazlûmların hakkı için bu yolda gerekirse tek başına yürür, zulmün ortadan kaldırıldığı bir dünyayı insanlığa hediye etmek için mücâdeleni başarıya ulaştırırdın. Çünkü onlar, Tanrı’nın kutsal bir emânetidir, onlar her şeyin en güzeline lâyıktır derdin.
Oysa senin bunları yapmana ömrün vefâ etmedi Başbuğum. Bu işi, bu emâneti tamamlamak, hedefe ulaştırmak senin geride bıraktıklarına, bizlere düşmüştü Başbuğum. Yâni sen gittikten sonraki kuşaklara, 68 kuşağı, 78 kuşağı diye anılanlara düştü. Pekiyi onlar, yâni biz ne yaptık? Yolumuzun aydınlanması için bıraktığınız ahlâkî ölçüleri, her türlü ilmî ve fikrî çalışmayı daha da ileriye götürerek; içinde yaşadığımız dünyanın ve dönemin gelişme şartlarını da göz önünde bulundurarak, onları daha da tekâmül ettirerek uygulama zemini yaratmamız gerekirken, neredeyse sizlerin bıraktıklarını da unuttuk Başbuğum.
Pekiyi bizlerin bıraktıklarını da terk ettiğinize göre bunların yerine ne öğrendiniz, ne yaptınız dersen Başbuğum; Bizans’tan bize geçme bir hastalık olan fitneyi ilerlettik, birbirimizi kırmayı, incitmeyi, birbirimizle kavga etmeyi sanırım iyice öğrendik gibi.
Halbuki bizler, senin ve tüm ülkücü aydınların ortaya koyduklarını en güzel şekilde muhâfaza edip geliştirerek, en yükseklere zirvelere taşıyacaktık. Taşıyacaktık ama senden sonra sanırım sizlerin bizlere bıraktıkları emânet (Ülkücülük dâvâsı) bizlere ağır geldi Başbuğum. Üstelik senin bizleri meşakkatli bir yola dâvet etmene, çağırmana rağmen bizler bunun altından kalkamadık Başbuğum, bizler meşakkatin ne olduğunu da tam olarak kavrayamadık herhalde Başbuğum. Her şeye rağmen zirve yolculuğumuz devam etti, çok şükür; bir kısmımız bakanlık, bir kısmımız milletvekilliği, bir kısmımız yüksek bürokrat, bir kısmımız parasal zirvelere ulaştık. Ama Başbuğum zirvelere tüm nefsimizle ulaşırken dâvâmızı nerede bıraktığımızı, nasıl kaybettiğimizi bir türlü hatırlayamıyoruz.
Kıymetli Başbuğum, tüm karamsarlığı ile maalesef yaşananlar bunlar ve gerçek bu.
Ama her şeye rağmen Türk milletinin ve insanlığın kurtuluşu için, bizim kuşakların nerede bıraktıklarını bilmediği belki de kaybettikleri dâvâyı, sizlerin emânetini bulabilmek ve nefislerini değil gerçekten dâvâlarını zirvelere ulaştırmak için, Yeni Ufuk’ları ve ümitleri olanlar var Başbuğum.
RUHUN ŞÂD OLSUN BAŞBUĞUM…
04.04.2020 Denizli
Comments are closed, but trackbacks and pingbacks are open.