Talat Paşa Bab-ı Ali baskınında da etkili bir rol oynamıştır. Baskıdan sonra bölgeye gelmiş ve yaşanan gelişmeleri kontrol altına almıştır. Bab-ı Ali baskınından sonra Cemiyet her ne kadar Edirne’yi I. Balkan Harbinde geri almak istemişse de başarılı olamamıştır hatta bu uğurda yapılan hareketlerden biri de Şarköy çıkarmasıdır ve maalesef başarısız olmuştur. Lakin İTC Edirne’den vazgeçmemiş ve Edirne’yi tekrardan fethetmek için fırsat kollamaya başlamıştır. Nitekim böyle bir fırsatın çıkması uzun sürmemiş, Balkan Harplerinin ilkinde Osmanlıya karşı birleşen devletler bu sefer de Osmanlı’dan miras kalan toprakların bölümünde sıkıntı yaşamış ve kelimenin tam anlamıyla birbirlerine düşmüşlerdir. II. Balkan Harbi artık resmen başlamıştır.  Devlet yetkilileri bunun bir daha gelmeyecek bir fırsat olduğunu, eğer Edirne’ye şimdi gidilmez ise bir daha hiç gidilemeyeceğini, böyle bir fırsatın bir daha asla gelmeyeceğini, bu fırsatın geri tepilmesi hâlinde tarihin ve gelecek nesillerin onları hiç ki affetmeyeceklerinin gayet farkındaydılar. Bundandır ki her türlü baskıya rağmen – ki sadece İngiltere’den Edirne’ye giderseniz İstanbul’u da kaybedersiniz yollu bir “tehdit” gelmiştir-    atılınmış ve Edirne üzerine bir ileri hareket başlatılmıştır. Bu hareketin düzenlenmesinde ve icra edilmesinde Talat Paşa’nın rolü yadsınamayacak derecede büyüktür.

Yurt içi muhalefetin bir suikastle Sadrazam Mahmut Şevket Paşa’yı şehit etmelerinden sonra kurulan Sait Halim Paşa kabinesinde Dahiliye Nazırlığı görevine atandı (12 Haziran 1913). Dahiliye Nazırlığı döneminde Bulgaristan – Romanya – Rusya’ya bizzat ittifak teklifleri götürdü, Yunanistan ile gerçekleşen nüfus mübadelesinde aktif rol aldı ve belki de hayatında ki en önemli icraati olan Ermeni Tehcirini gerçekleşti. Ermeni Tehciri bugünkü doğu illerimizin geleceğinin teminatı olmuştur. Ermenilerin gerek Ruslara kanıp onların yardımıyla isyana kalkışmaları ve aynı zamanda Rus Ordusuna keşif, rehberlik, istihbarat konusunda eşsiz hizmet vermeleri gerekse Rusya hudutlarını savunan III. Ordu’nun geri yollarını vurup zaten kötü olan Ordu ikmal ve lojistiğine feci darbeler indirmeleri bu hareketi zaruri kılmıştır. Talat Paşa bu kanunu şöyle savunmuştur: “Ermeniler rüzgâr ekmiştir, pek tabii fırtına biçecektir”. Talat Paşa aynı zamanda Tehcir gibi sert bir politikada dahi soğukkanlı ve merhametli olmayı başarmıştır. Bunların en büyük canlı şahitleri dönem arşiv yazışmalar ve Hüseyin Cahit Yalçın’ın dile getirdiği şu anıdır:

“Bir sabah, çok erkenden, Talat daha gecelik entarisiyle kahvesini içerken, bir ziyaretçi geldiğini haber verdiler.  Bu Taşnakların meşhur komitacısı Mebus Vartakes idi. Pek cesur ve hiçbir şeyden yılmaz diye bilinen bu basın komitacı o sabah çok endişeli görünüyordu.

Ziyaretinin sebebini Talat’a anlattı; Ermeni komitalarına mensup şefleri toplayacaklar diye bir şayia çıkmıştı. Ermeni mahafilinde büyük bir heyecan vardı. Bunun aslı olup olmadığını soruyor ve kendisi için bir tehlike ihtimali olup olmadığını anlamak istiyordu.

Umumi Harp içinde idik. Cephe arkasındaki Ermenilerin hıyaneti hükümeti çok zor bir vaziyet içinde bırakmış, askerî harekâtın emniyetini tehlikeye atmıştı.

Vartakes’in telaşlı sözlerini derin bir haz ve sükûnet içinde dinleyen Talat, beklediği dakikanın girmiş olduğunu görmekten doğan bir zevkle sakin sakin cevap verdi:

-Şimdi nöbet bizim Vartakes , dedi. Biliyorsunuz ya bana nasıl kan kusturmuştunuz? Biliyorsunuz ya bu memleketin başına nasıl bir bela açmıştınız? (…)

-Politika bu, Vartakes , dedi . Sıra ile. Şimdi kuvvet bizde. Türklüğün menfaati neyi icap ediyorsa biz de onu yapacağız

– Vartakes fena halde sarsıldı:

– Aman Talat, kıyma bana, dedi. Bu kadar dostluğumuz var. Mukadderatın azameti altında dimdik kesilmiş olan Talat kalbinden bütün fani insanlık hislerin sökmüş gibi, adeta mahzunane cevap verdi:

-Bu memleket meselesi Vartakes . Bunda şahsi münasebetin ve dostluğun yeri yok. Bunu sen, takdir edersin.

-Fakat Talat ben şimdi eski Vartakes değilim. Evlendim. Karım var, çocuğum var. Onlara acı. Benim için bir tehlike varsa söyle bana gideyim buradan.

Talat ufak bir tereddüt dakikası geçirdi. (…)

-Hiç durma git, dedi.

-Ve Vartakes , Talat’ın ellerini öperek yanından ayrıldı.

Bilinemez, ne gibi tesirlerle Vartakes bir türlü İstanbul’dan ayrılamadı. Belki de bir blöf karşısında kaldığına hükmetmişti. Talat’ın ihtarına ehemmiyet vermemeyi hayatıyla ödedi.

3 Şubat 1917 yılında Harb-i Umuminin en çetin geçtiği yıllarda Sadrazam Sait Halim Paşa sağlık sebeplerini ileri sürerek istifa etti ve yerine Talat Paşa geçti.  Edirne’de ki posta kâtibi Selanik Beyaz Kule kıraathanelerinde Cemiyeti örgütleyen “Bizim Talat “artık milletin Talat’ı olmuştu. Devletin bu sancılı döneminde hükümet kurmaktan çekinmemiş sorumluluğu üstüne alabilmişti. Sadrazamlığı sırasında Çarlık Rusya’nın devrildiği ve Bolşevik Rusya’nın anlaşma masasına oturduğu Brest- Litovsk görüşmelerinde bulundu. Burada barıştan en yana olan kişiydi.

Talat Paşa’nın hayatında en dikkat çeken hususlardan biri de yaşantısıdır. O yaşantısı katipken de sadrazamken de en son şehit olurken de değişmemiştir. Sürdürdüğü mütevazı yaşam bulunduğu konumla kıyaslanırsa yaşamı bakımından Osmanlı tarihinde ki ender isimlerdendir. Buna ışık tutan birçok hatıra mevcuttur:

“Nazır olduğu vakit seyahat için aldığı paradan artanı vezneye iade ederdi. Halbuki kanun mucibince alması icap eden paradan iade edilmezdi. Bunu hatırlatan veznedara Talat Paşa mevkiinden umulmaz bir şekilde cevap verdi:

Ben hakkım olmayan parayı almam, diyerek iade ederdi.

“Onun en yakın arkadaşı diyor ki:

Sadrazam olduğu zaman da Selanik’teki Talat kalmıştı. Hatta alışırız, belki sonra çıkmak güç olur diye Sadaret Konağına bile taşınmamıştı. Kendi evinde kalmıştı. Belki bir gün paramız da bulunmayacağı günler olur diye de arabaya binmez, tramvaya binerdi. Bu ve bunun gibi daha birçok anıya başta Hüseyin Cahit Yalçın olmak üzere dönem kişiliklerinin eserlerinden ulaşabilirsiniz.

Harb-i Umumi sonlandığında Cemiyet toplantısında Talat Cemal ve Enver Beylerin ülkeyi terk etmesi kararı alınmıştır. Talat Paşa için de yurdunu bu zor anında terk etmek en az Enver ve Cemal Paşalar için olduğu kadar zordur. Fakat kalması daha elim bir sonuç doğuracaktır. Başkente giren İtilaf Devletlerinin ilk işi hiç kuşkusuz Cemiyetin ve son dönem Osmanlı’nın en ileri gelen bu adamlarını tekrar bir direnişe geçmemeleri gibi sebeplerden ötürü yakalayıp “hakkaniyeti” sorgulanan mahkemelerde apar topar yargılayıp muhtemelen idam etmek olacaktı. Ki bahsolunan senaryo yurdu terk etmeyen daha alt kademe diyebileceğimiz Cemiyet mensuplarının dahi başına gelmiştir. Talat Paşa’nın yurdu terk ederken yaşadığı zorluk hatıralara yansımıştır.  O ancak ortalık durulip memleket yabancı işgallerden kurtulduktan sonra tekrar İstanbul’a dönmek üzere geçici bir süre için ayrıca giderken yeni Sadrazama bıraktığı mektupta bir gün mutlak dönüp halkına hesap vereceğini belirtmiştir ve yeni kabinenin tesisinde de rol oynamıştır.

Gurbette Talat Paşa yine durmamıştır ve Ali Saim takma adıyla Cemiyetin dağılan azalarını toplamaya uğraşmıştır. Aynı zamanda Millî Mücadeleyi yürüten heyetle de iletişimde bulunduğunu biliyoruz:(…)

-Ben burada Sarı Paşa ile (Atatürk) muhabere ediyorum. Berlin’de olup bitenleri, kulağıma çalınan şeyleri kendisine bildiriyorum. Sarı Paşa’nın bana verdiği cevaplardan anlıyorum ki z verdiğin bu malumattan kendisi pek memnun kalmaktadır.

Gurbet yaşamında da rahat ettiği söylenemez. Yurttan ayrılırken yanına yeterince para almaması sebebiyle yaşadığı maddi bunalımların yanı sıra büyük bir manevi hasar aldığı da söylenebilir. Fakat o her zaman ki dirayetli kişiliği biraz sonra da bahsedeceğimiz gibi sürdürmüş etrafında bulunan diğer Cemiyet üyelerine maddi manevi destek de bulunuyordu.

Lakin tantanalı yaşamı onu Berlin’de de rahat bırakmadı. Ermenilerin düzenlediği Nemesis(İntikam) operasyonu dahilinde tarihinde suikast uğradı. Onu öldüren Ermeni gencinin Talat Paşa’nın Tehcir kapsamında titiz ve Ermenileri olabildiğince koruduğunu yüksek ihtimalle bilmiyordu. Talat Paşa    tarihinde büyük bir cenaze töreniyle … ye gömüldü. ….. Tarihinde naaşı ömrünün büyük bir bölümünün geçtiği İstanbul’a getirilip Abide-i Hürriyet tepesine defnedildi. Katili Sogomon Tehlerian adlı kişi ise yargılandığı Alman Mahkemesinde onu hami eden güçlerin büyük bir desteğini gördü ve Ermeni Tehcirini öne sürerek sanık olarak çıkarıldığı mahkemede bir anda davacı konumuna yükseldi. Tutuksuz yargılanmasına – yurtdışına çıkmamak kaydıyla – karar verildi “sanık “kısmi özgürlüğünün ilk günlerinde yurt dışına firar etti ve bir daha izine rastlanılmadı.

Alman Büyükelçi Kühlmann’ın Talat Paşa Sadrazam olduğunda kaleme aldığı şu ifadeleri dikkate değerdir:

“Talat Paşa kabinesi Genç Türkiye için bir dönüm noktasıdır. Zira bu kabine değişikliği ile Türkiye, Talat üzerinden “büyük ve son kartını” oynamaktadır. Şayet Talat Paşa başarısız olursa, İTC’nin tamamında onun yerini doldurabilecek, birinci derecede yetenekli bir kişilik daha bulunmamaktadır”

Talat Paşa’nın karakterini bize en iyi özetleyen şu anıdır:

“Öldürülmeden kısa bir süre önce Berlin’de Talat Paşa ile konuşmuştum. Savaşı kaybetmiş olmamıza ve gelecek için kara bulutların üzerimizde dolaşmasına rağmen Talat Paşa başını dik tutarak ” başaracağız ve güneş yeniden doğacak ” diyordu.

Ruhu Şad Olsun.

KAYNAKÇA

MASLOFSKİ, Umumi Harpte Kafkas Cephesi

Kurt Von LERSNER, Talat Paşa, Türkische Post Gazetesi, 1943

Hasan BABACAN, Mehmet Talat Paşa

Mustafa ÇOLAK, Talat Paşa

Hüseyin Cahit YALÇIN, Talat Paşa

Hüseyin Cahit YALÇIN, Tanıdıklarım

Comments are closed, but trackbacks and pingbacks are open.