Türkiye olarak kendimizi en yakın hissettiğimiz devlet her zaman Azerbaycan olmuştur. Milli takımları bir futbol müsabakası kazansa sanki biz kazanmış gibi seviniriz. Bir şarkı yarışmasında Azerbaycan Türkü biri şarkı söylese hemen onun yanında saf tutarız. Umre için gittiğim Kâbe’de bir Azerbaycan Türkü ile karşılaşmış ve sohbet etme imkânı bulmuştum. Sohbetin sonunda sanki yüz yıllık ahbap olmuştuk ve eğer Denizli’ye gelirse kendisini ağırlayacak kadar samimiyeti ilerletmiştik. Keza o da Bakü’ye gidersem kendisini bulmam için adresini vermişti.

Aslında yüzlerce yıllık bir geçmişimiz elbette vardı ama 102 yıl önce Nuri Paşa’nın komutasındaki harekâtımız Azerbaycan Cumhuriyeti için ilk adımı atmamıza sebep olmuştu. 1917 Bolşevik Devrimi ile Çarlık Rusya’nın yıkılmasının ardından Orta Asya’daki kadim Türk toplulukları bağımsızlık için adım atmaya başlamıştı. Bunlardan en önde gideni Azerbaycan halkıydı. Mehmet Emin Resulzade başkanlığındaki Milli Şura Gürcistan’ın Tiflis kentinde bağımsızlığı ilan etti. Müslüman Doğu’nun ilk demokratik cumhuriyeti bu şekilde hayata geçirilmeye çalışıldı. Ancak çevresindeki ateş çemberini yarmak hiç de kolay değildi. Azerbaycan Cumhuriyeti’ni ilk tanıyan devlet Osmanlı olmuştu.

Bolşevik ve Ermeni tehdidi her geçen gün varlığını daha hissettiriyordu. Köy basmalarından tutun da sürgün etme çalışmalarına kadar tehditlerin ardından Azerbaycan Cumhuriyeti Osmanlı Devleti’nden yardım istedi. Bu talebi olumlu karşılayan Osmanlı Devleti, Nuri Paşa komutasındaki Kafkas İslam Ordusu’nu bölgeye gönderdi.

Nuri Paşa yönetimindeki ordu Gökçay, Salyan, Kürdemir, Aksu ve Şamahi şehirlerini ele geçirdi. Bakü’yü alabilmek için daha yoğun çaba harcayan Nuri Paşa, muradına 15 Eylül’de ulaşabildi. Azerbaycan halkı Nuri Paşa ve kendileri için şehit olan 1130 şehidi hiçbir zaman unutmadı ve hayırla yâd ediyor.

Mondros Mütarekesi’nin ardından bölgeden çekilmek zorunda kalan Osmanlı’nın ardından Azerbaycan kendini dünyaya anlatmanın ve tanınmanın derdine düştü. Bu süreçte Müslüman Doğu toplumunda kadınlara seçme hakkı tanıyan ilk devlet oldu. Eğitim, din ve vicdan özgürlüğü alanında birçok atılım yapıldı. Yine eğitim dilinin Türkçe olması konusunda kararlar alındı.

Bolşevik Devrimi’nin ardından kendisini toparlayan Sovyet ordusu 1920 yılında, Azerbaycan’ı işgal ederek devletin varlığına son verdi. Ancak henüz her şey bitmemişti…

Geçen yıllarda Sovyetlerin Türk Devletleri üzerinde oluşturduğu baskı yıllar içinde sürekli devam etti. Zaman zaman şiddete varan olayların ardından Türkiye’de de Orta Asya’daki Türk Devletleri’ne olan ilgi her geçen gün artıyordu. Burada Türk Dünyası’nın Başbuğu Alparslan Türkeş’in katkılarını unutmamak gerekir. Türkiye’nin Türk Dünyası’na yakınlaşması ve sıkı ilişkiler kurması için siyasi hayatının ilk yıllarından itibaren yoğun mesai harcayan Türkeş, vefatından önce Türk Devletlerinin bağımsızlığını görmenin mutluluğunu yaşamıştır.

Azerbaycan’ın bağımsızlığına giden ikinci süreç Sovyetler Birliği’nin dağılmaya yüz tutmasıyla başladı. Sovyetler Birliği’nin 1980’li yıllarda ekonomik ve sosyal sıkıntılar yaşamaya başlamasıyla Orta Asya’da bulunan Türk Devletleri’nin doğal zenginliklerine saldırmaya başladı. Bu süreçte Azerbaycan halkının dini ve milli değerlerine de saldırılar artarken, Azerbaycan halkı 1988 yılında bir miting düzenleyerek bu yaşananlara isyan etti.

 

Mitinglerin ve itirazların devam etmesinin ardından her despot devlet gibi Sovyetler Birliği de çareyi şiddette buldu. Sovyet Ordusu Bakü başta olmak üzere Azerbaycan Türklerinin yaşadığı bölgelerde katliam yaparak 131 kişiyi şehit etti. Çıkan olaylarda 700’den fazla kişi yaralanırken, 400’den fazla kişi de hapishanelere konuldu.

Bu olaylar aslında Azerbaycan’ın bağımsızlığına giden süreci hızlandırdı. İnanmış bir halk olarak Azerbaycan Türkleri artık millî ve dinî değerlerin aşağılanmasını istemiyordu ve özgür bir halk olarak kendilerini yönetmek istiyordu.

1991 yılının Eylül ayında Azerbaycan Yüksek Konseyi bağımsızlığı tartışırken, tüm şartlar bağımsızlık için uygun hale gelmişti. 18 Ekim 1991 yılında ‘Azerbaycan Cumhuriyeti’nin Devlet Bağımsızlığı Hakkında Anayasa Akdi kabul edilerek Azerbaycan bağımsızlığına kavuştu. Uzun süren anayasa çalışmalarının ardından kabul edilen ilk madde bağımsızlığın ne demek olduğunu daha iyi açıklıyor:

‘Azerbaycan Cumhuriyeti’nde devlet egemenliğinin tek kaynağı Azerbaycan halkıdır.’

Azerbaycan henüz 29 yıllık bağımsız bir devlet. Bu süreçte birçok sıkıntıyı yaşadı ve yaşamaya devam ediyor. Ermenistan’la yaşanan Dağlık Karabağ konusu en çok bilinen sıkıntı. Ermenilerin Dağlık Karabağ’ı işgal etmesiyle başlayan süreç sonuca bağlanamadan yıllar geçiyor. Zaman zaman sınırda yaşanan çatışmalarda birçok Azerbaycan askeri şehit oluyor. Türkiye olarak hem devlet olarak hem de millet olarak Azerbaycan Devleti’nin arkasında değil, yanı başındayız…

Azerbaycan için Türkiye’den en çok kullanılan cümledir; ‘Tek millet, iki devlet.’ Bu cümle doğudan batıya, kuzeyden güneye değişiklik göstermez kolay kolay. Azerbaycan ile olan tarihi birlikteliğimiz bizi birbirimize daha da bağlı tutuyor. Bu iş birliğinin ekonomik, sosyal, kültürel ve daha birçok alanda artması gerekiyor. Tek millet, iki devlet olduğumuzu her fırsatta dile getirdiğimiz bu güzel ülkeyle bağlarımızı ne kadar sıkı tutarsak, gelecekte o kadar beraber olup nice güzelliklere kapı açabileceğiz.

Tek Millet İki Devlet

Yaşasın Azerbaycan Cumhuriyeti…

Comments are closed, but trackbacks and pingbacks are open.