Doğu Türkistan Türklerinin son lideri, Doğu Türkistan Türklerinin özgürlük ve bağımsızlık mücadelesinin bayraktarı İsa Yusuf Alptekin atamızı vefatının 25. yıl dönümünde rahmet ve minnet ile bir kez daha yâd ediyor, aziz ruhuna duâlarımızı niyaz ediyoruz. Kabri nur, mekânı cennette olsun. Âmin

Yeni Ufuk Dergis’nin  merhum liderimizin vefatı yıl dönümünde kendisinin hatırlanmasını, büyük bir kadirşinaslık ve derin bir vefakarlık örneği göstererek bizden kendisi ile ilgili bir yazı talep etmesini de şükran ile karşılıyoruz. Allah kendilerinden râzı olsun.                                                             

Hayatı

Merhum İsa Yusuf Alptekin, Doğu Türkistan’ın târihi, siyâsî ve kültür merkezi olan Kaşgar’ın 60 km güneyinde, Yarkent ve Hoten yolu üzerinde bulunan stratejik öneme sâhip Yenihisar ilçesinde 1904’te dünyaya gelmiştir. Babası Yusuf Bek, bu küçük ve şirin ilçenin önde gelen beyi ve aynı zamanda Yenihisar ilçesi Kaymakamı’nın Teşrifat Müdürü olarak görev yapıyordu. Yusuf Bey, aynı zamanda bu ilçe ve çevresinde sevilen ve önde gelen bir cemâat önderi idi. İsa Yusuf, şehir merkezinde bulunan Aydınköl Câmi’nin imamı aynı zamanda da Aydınköl Karihane (Mahalle Mektebi= Hafız Okuluna) Mektebine devam etti. Zekâsı, hitâbeti, atılganlık ve önderlik gibi birçok üstün meziyetlere sâhip olması Yenihisar Kaymakamı’nın dikkatini çekti ve devlet memurlarına Çince öğreten Şotang adı verilen Özel Çince Dil Okuluna kaydettirildi. Buradaki Çince dil eğitimini tamamladıktan sonra İlçe Vergi Dairesi’nde memur olarak işe başladı.

Diğer yandan ise Uygur Türklerinde binlerce yıllık bir geçmişe sâhip Meşrep Meclisine devam etti. Meşrep Meclisi Türkiye’mizde, özellikle Çankırı ve Denizli’de halen devam ettirilen Yaren Meclislerinin daha ayrıntılı ve gelişmiş bir varyantıdır. Özellikle kış günlerinde düzenlenen bu toplantı; dini vaazların verildiği, millî kahramanlık destanlarının okunup takip edildiği, güzel ahlâk, örf-adet, gelenek ve göreneklerin sözlü ve teorik olarak anlatıldığı, birçok güzel oyunların oynanıp öğretildiği, sazların çalındığı, güzel şarkı ve türkülerin söylendiği bir okuldur. Uygur Türkleri arasında Balangni’ye “Mektepke yade meşrepke ber = Çocuğunu ya mektebe ya da Meşrep Meclisine gönder.” sözleri bu meclisin, Türklerin hayatında ne kadar önemli olduğunu göstermektedir.  Atalarımızın binlerce yıllık hayatı ve geçmişini bize hatırlatan, öğreten ve nesiller üzerinden devamını sağlayan bu etkinlik, işgalci Çin’in kültürel soykırımını uygulaması ve koyduğu yasaklar ile yıllar önce yasaklanmıştır.

Bu Meşrep Meclisinin tertibi, icra edilmesi ve düzenini sağlayan bir Meşrepbaşısı (buna yiğitbaşı deniliyor) ayrıca onun emrinde çalışan ve “Peşşap” denilen iki yardımcısı bulunur. Yenihisar’ın    tanınmış bu genç Uygur Türkü yiğidi de bu Meşrep Meclisinin katılımcılarından biri olur. Kendisi kısa zamanda bu Meşrep Meclisinin yiğitbaşısı olarak seçilir. Memurluğunun yanında bu yeni yiğitbaşılık konumu da kendisini toplum nezdindeki sevgi ve saygısını daha da arttırır.

Meşrep Meclisinin Yiğitbaşılığından Diplomasinin Çetin Sahnelerine

Yenihisar İlçesinin Kaymakamı, Urumçi yönetimi tarafından o yıllarda Sovyetlerin işgalinde bulunan, şimdiki Kırgızistan sınırlarının içerisinde yer alan Oş şehrine Konsolos olarak tayin edilir. Yeni Başkonsolos Çindeli kendisini maiyet memuru olarak yanında Oş şehrine götürür. Konsolos, bir süre sonra Taşkent’e başkonsolos olarak terfi ettirilir. Taşkent, târihten beri Türkistan’ın siyâsî merkezi konumunda olup, Özbek Türkleri başta olmak üzere çeşitli Türk halkı aydınlarının toplandığı bir buluşma, kaynaşma ve kültür kentidir. İsa Yusuf Bey’in en verimli devri ise bu kentte başlar.

Onun Taşkent’teki hayatı kendisi   için bir dönüm noktası olmuştur âdeta kapalı bir kutu konumunda dünyadan tamamen izole edilen ülkesinde, dış dünyada olup bitenlerden yıllarca habersizdir. Ünlü şâir Abdülhamit Çolpan ile çok yakın dostluk kurar ve defalarca sohbet ve fikir alışverişinde bulunurlar. Özbek, Uygur, Kazak, Kırgız ve Tatar Türk aydınları ile ülkesi ve Türk Dünyası’nın sorunlarını uzun uzadıya konuşma ve tartışma imkânı bulur. Onların ağzından kendi ülkeleri, Sovyetler Birliği ve Türkiye başta olmak üzere Batılı ülkelerdeki gelişmeleri öğrenir, bilgi ve fikir sâhibi olmasını sağlar.

Dönüş ve Çin’deki Mücâdelesi

1932 yılında Başkonsolosu’n Taşkent’teki görevi tamamlanır ve maiyeti ile Çin’e çağırılır. Genç Maiyet Memuru İsa Yusuf Bey Başkonsolos ile taşınan yeni başkent Çungking’e gelir. Çünkü başkent Pekin, Japonların işgal etme tehlikesi baş gösterince Çinliler kentin, savaşın tahribinden korunması için kenti açık şehir ilan ederek Japonlara teslim eder. Bu yıllarda Doğu Türkistan İslâm Cumhuriyeti, Türklerin katili ve düşmanı Stalin’in askeri müdahalesi ile yıkılır. Ülke Japonya’da askerî öğrenim görmüş, tam bir Çin nazisi olan Türklerin celladı, Çinli Şövenist General Şeng’in askerî diktatörlük ile yönettiği   bir derebeylik haline getirilmiştir.  Ülke acımasız vahşi Çin devlet terörü altında inim inim inlemektedir. Toplumun önde gelen kanaât önderleri, aydınları, din adamları, yurt dışına bir kez olsun çıkış yapanlar ve hatta bir yabancı dil bilenler dahi tutuklanmakta ve bir daha kendilerinden haber alınamamaktadır. Bu Çin devlet teröründen kaçmak isteyenlerin tek sığınabileceği ülke Çin’dir. İsa Yusuf Alptekin Doğu Türkistanlı bu mültecilere sâhip çıkar ve bir dernek etrafında onları organize eder.

Dünya Seyahati

Bu yıllarda Çin- Japon savaşı bütün şiddeti ile sürmektedir. Çin Halk Partisi (Gomindang) idâresindeki Çin yönetimi, Çin’in tezlerini anlatmak ve ülkelerin siyâsî desteğini sağlamak için kurulan bu iyi niyet heyetine genç Uygur Türkü İsa Yusuf’ u üye olarak seçer.

İsa Yusuf Alptekin bu görev nedeniyle diplomasiye ilk adımını atar. Kendisi Uygur Türklerinden çıkan ilk diplomattır ve bir anda kendisini diplomasinin çetin mücadeleleri içinde bulur. Bütün görüşmelerinde ülkesini ve halkının dramatik durumunu anlatır ve onların destek ve katkılarını talep etmekten geri durmaz.

Heyet, Güneydoğu Asya ülkelerinden İngiliz sömürgesi olan Birma, Hindistan, Afganistan, İran ve Türkiye’yi de kapsayan ve aylarca süren bir ziyaret gerçekleştirir. Bu arada Hindistan’ın ünlü şâiri Tagora, siyâset adamları Gandi, Nehru ve onun daha sonra Hindistan Başbakanı iken öldürülen kızı İndıra Gandi ile tanışır ve görüşür. Afganistan kralı Muhammed Zahirşah ile görüşür.

Hindistan’da siyâsî sığınmacı olarak İngilizlerin sıkı kontrol ve gözetimi altında âdeta eli ve ayağı bağlanmış olan Doğu Türkistan İslâm Cumhuriyeti’nin kurucularından ve   Doğu Türkistan bağımsızlık mücâdelesinin, Hoten cephesi komutanı Mehmet Emin Buğra ile görüşür. Mareşal Cang Keyşek’in daveti ile 1942 yılında mücâdelesine Çin’de birlikte devam ettirmek üzere birlikte götürür.

Türkiye ziyaretinde   Ankara’da Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ile görüşür. Hatıralarında anlattığına göre, Cumhurbaşkanı İnönü’ye Doğu Türkistan için katkı talep ettiğinde, “Biz yardım edemeyiz, siz en iyisi ABD’ye başvurun. “cevabı ile karşılaşır ve hayretini gizleyemez.

Türkiye’deki temaslarında o zaman Harp Okulu’nda genç bir Harbiyeli olan ve Doğu Türkistan Vakfı’nı ihyâ ederek faâliyete geçiren, 24 yıl (1986-2010) süre ile başkanlığını yapan târihe unutulmaz hizmetleri ile not düşen merhum General Mehmet Rıza Bekin tercümanlık eder.

Çin’de bulunduğu yıllarda Dr. Mesut Sabri Baykuzu, Mehmet Emin Buğra ve diğer ülküdaşları ile kurduğu dernekler ve çıkardığı çeşitli Uygurca ve Çince dergiler ile ülkesine ve halkına hizmeti aralıksız sürdürür.

Eyâlet Hükümetinde Genel Sekreter ve Üç Efendiler Hareketi

  1. Dünya Savaşı’nın sona ermesinden sonra gâlip müttefik ülkeler Yalta Konferansı’nda bir araya gelir.  Bu konferansta Stalin bir kez daha Doğu Türkistan’a ihânet eder. Kendisinin de desteklediği Doğu Türkistan Cumhuriyeti’ni ortadan kaldırmak için tekrar harekete geçer. Doğu Türkistan Millî Ordusu Urumçi yakınlarındaki Manas Irmağı kıyısındaki ileri harekâtını zorla durdurur. Konferansta Çin ve Sovyet birleşik ihâneti ve Batılı liderlerin de kayıtsız kalması sonucunda Doğu Türkistan tekrar Çin’in nüfuz bölgesine verilir.  Japonların yenilmesi ile serbest kalan Mançurya’daki Çin Ordusu, yine Stalin’in askerî ve lojistik yardımı ile Sibirya demiryolu üzerinden Doğu Türkistan’a nakledilir. Doğu Türkistan Cumhuriyeti, Çin Merkezi Hükümeti ile görüşme ve anlaşmaya zorlanır.  Stalin’in tehdit, baskı ve dayatması ile 12 Bitim Tohtamnamesi (12 maddelik anlaşma) imzalanır. Urumçi merkezli Doğu Türkistan Eyalet Hükümeti tesis edilir.  15’i Türklerden 10’u ise Çinlilerden oluşan yeni bir yönetim kurulur. Türkiye’de öğrenim gören Dr. Mesut Sabri Baykuzu Eyalet Hükümet Başkanı Mehmet Emin Buğra, Başkan Yardımcısı ve Bayındırlık Bakanı ve İsa Yusuf Alptekin Kabine Üyesi (Devlet Bakanı karşılığı =Genel Sekreter) olarak görev alır. Üç efendiler olarak anılan liderlerimiz Doğu Türkistan genelinde Medeniyet ve Akartış Uyuşması (Kültür ve Aydınlanma Derneği) kurarak yeniden aydınlanma, kendine dönüş ve kültür hareketini başlatırlar. Altay Neşriyat Evi kurulur; gazeteler, dergiler ve kitaplar arka arkaya yayımlanmaya başlanır. Doğu Türkistan Türkleri onlarca yıllık Çin devlet teröründen bu millî liderlerin işbaşına gelmesi ile kurtulur ve rahat bir nefes alır.

Ancak bu nispeten güzel günler 5 yıl sonra Mao liderliğindeki Çin Komünistlerinin oluk oluk kan akıtarak yaptığı katliamlar sonucunda, Çin’de iktidarı zorla ele geçirir.  Komünist Çin Ordusu, Stalin’in yardımı ile Doğu Türkistan’ı işgale hazırlanır. İsa Yusuf Alptekin diğer millî liderlerimiz ile istişâreler yaparak “Vatan için vatandan ayrılma şiarı” ile Aralık 1949’da çetin kış şartlarında karlı Himalaya dağlarını aşarak Hindistan’a iltica ederler. Millî liderlerimizden Eyalet Hükümet Başkanı Dr. Mesut Sabri Baykuzu ileri yaşı sebebi ile bu hicrete katılmaz ve ülkesinde kalmayı tercih eder. Daha sonrası Çin zindanlarında şehit edilir. 

Türkiye’ye Yerleşme 

1952 yılında mücâdele ve kader arkadaşı Mehmet Emin Buğra ile Türkiye’ye gelir. 1937 ve 1949 yıllarında Hindistan’a iltica eden Uygur ve Kazak Türklerinin Türkiye’ye iskânlı göçmen olarak kabul edilmelerini sağlar. Daha sonra kendileri de Türkiye’ye gelirler. Doğu Türkistan haricindeki Doğu Türkistan bağımsızlık mücadelesinin bayrağını Türkiye’de yeniden göndere çekerek birlikte dalgalandırırlar. Mehmet Emin Buğra 14 Haziran 1965’te Ankara’da vefat eder. Doğu Türkistan dâvâsının bu çilekeş eş başkan ve liderlerinden İsa Yusuf Alptekin vefatına kadar bu dâvânın bayraktarlığını tek başına şerefle devam ettirir.

İsa Yusuf Alptekin’in Kişiliği ve Hayatı Hakkında Bâzı Tespitler

Merhum İsa Yusuf Alptekin, gençliğinde aldığı derin Türklük şuuru ve İslâm ahlâk ve erdemini hayatında edindiği tecrübeleri de harmanlayarak kutsal Doğu Türkistan dâvâsını büyük bir azim ve cesaretle vefatına kadar yılmadan, yalpalamadan ve bıkıp usanmadan savunmuş ve yiğitçe devam ettirmiştir. En zor ve olumsuz şartlarda dahi hiçbir şekilde dâvâsından ödün vermemiştir. Onun için özgürlük ve bağımsızlık tek yoldur.

Önemli özellikleri

1- Tam bir halk ve toplum adamı idi. Bunu davranışları ile her zaman kanıtlamıştır daima (Uygur Türkçesi ile kiçikfiil) olmayı ve kalmayı bir erdem saymıştır.  Toplumun her katman ve mevkisindeki insanlara en uygun şekilde muamele ederdi.

1- Kendi toplumu ile milletine son derece bağlı ve müşfikti. Evi âdeta bir dergâh idi. Gönlü kadar sofrası da   bol ve her zaman herkese açıktı.

2-      Hemşehrileri ve dostları ile sohbet etmeyi çok severdi. Sohbetinde hatıralarını ve   bildiklerini ve deneyimlerini sürekli anlatırdı.  Gençlere dürüst, doğru, vefâlı ve erdemli olmayı tavsiye ederdi.

3-      Bulunduğu her yer ve ülkede hemşehrilerini arar bulur ve onlara sâhip çıkardı.

4-      Allah’ın kendisini Doğu Türkistan dâvâsına memur ettiğine içtenlikle inanırdı. Her türlü toplantılarda her fırsatı çok iyi değerlendirirdi. Cesaretle öne çıkar, söz alır ve dâvâsını toplantının iştirakçilerinin fikrî ve siyâsî algılarına göre kelimeler seçer ve uygun bir üslûpla meselesini anlatmaya çabalardı.

5-      Dünyanın birçok yerinde dağınık ve zorluk içinde yaşayan Doğu Türkistanlıların Türkiye’ye getirilip toplanması, huzurlu yaşaması ve kimliklerini kaybetmemesi için bütün Türklerin ikinci ana vatanı Türkiye’ye getirilmesini   sağlamıştır. Onlara T.C. Devletimizin birer şerefli vatandaşlığını kazandırmıştır. Bu satırların yazarı de bunlardan birisidir.

Kendisinin çok çarpıcı ve önemli bir hatırasını anlatarak yazıma son vereceğim.

1-      1947 yılında Çin Kurucu Meclisine üye seçilen yaklaşık 70 kadar Doğu Türkistan Milletvekilleri ile Çin’e gider ve anayasa çalışmalarına katılır. Meclis Başkanlığı’na ortak bir önerge sunar. Önergede ülke adının Doğu Türkistan ve bu ülkede yaşayan halkın Türk olarak adlandırılmasını, ülkeye millî sınırları belirlenmiş bağımsız devlet statüsüne yakın bir yüksek özerklik statüsü verilmesini ve bu hususların anayasada yer almasını talep eder. Mecliste çok hararetli tartışmalar cereyan eder. Devlet Başkanı Çan Kay Şek bunun üzerine meclis oturumunun sonlanmasını sağlar. Daha sonra İsa Yusuf Alptekin ve arkadaşlarını evine yemeğe davet eder ve bu konuyu kendi evinde tartışılmasını teklif eder. Türk heyeti devlet başkanının evine gider ve yemekten sonra sohbet başlar. Mareşal Can Kay Şek Türk heyetine hitaben şunları söyler: “Sizler bizden muhtâriyet değil, bağımsızlık istiyorsunuz. Biz sizin bağımsızlığınızı tanırsak, ülkenizi idâre edemezsiniz çünkü yetişmiş idâri kadrolarınız yoktur. Sonra Sovyetler sizi işgal eder.” der.

Bunun üzerine İsa Yusuf Alptekin kendisine şu cevabı verir: “Efendim bizim yetişmiş kadrolarımızı, âlim ve aydınlarımızı yaklaşık 10 yıl despot ve derebeyi olarak hüküm süren, Doğu Türkistanlıların katili Şeng Sisey, katlederek yok etmiştir. Yine de biz kendi kendimizi idâre edebilecek yeterli kadro ve imkânlara sahibiz. Ben Taşkent’te Başkonsolosluk Memuru iken, Sibirya demir yolu üzerinden Çin’e gitmek için tren bileti almıştım. Başkonsolosun eşine şu saatte hazır olmasını ve tren garına araba ile gideceğimizi anlattığımda bana: “Biz araba ile o dediğiniz yere gideceğimize tren bizim evin önünü kadar gelsin. Söyleyin.” demişti. Yani bir Başkonsolosunuzun eşi bana bunları söylemişti.” sözleri ile karşılık verir. Mareşal Çan Kay Şek, bu sözlerden çok   kötü bozulur ve bir daha bu konu açılmaz. Toplantı da birazdan son bulur.

Vefatının 25. yıl dönümünde merhum liderimiz İsa Yusuf Alptekin atamızı ve değerli eşi hanımefendi annemizi rahmet ve minnetle bir kez daha anıyor ve duâlarımızı yolluyoruz. Mekânları cennette olsun. Âmin.

Comments are closed, but trackbacks and pingbacks are open.