“Kahraman üstada ithaf olunur.”

Şâir, yazar, memur, veteriner hekim, öğretmen, vâiz, hatip, hâfız, Kur’an mütercimi, siyâsetçi, sporcu, milletvekili, muharrir, mütefekkir, edip, aydın… Adı ile birlikte zikredilen, birbirinden güzel unvanlara sâhip olan millî şâirimizin hangi yönünü vurgulamak istesek, hep bir şeyler eksik kalır. İstiklâl Marşı için düzenlenen yarışmaya para ödülü olduğu için katılmayacak kadar mâneviyatı güçlü, haksız yere görevden alınan çalışma arkadaşına yapılan haksızlığa karşı istifâsını verecek kadar vefâlı, beraber okuduğu arkadaşı ile anlaşarak, hayatta kalanın daha önce ölenin ailesine bakacağına dâir verdiği sözü tutacak kadar sadâkatli, İstiklâl Marşı’nı, “O, benim değil milletimindir!” diyerek “Safahat” adlı kitabına almayacak kadar onurlu, Türkçenin dışında Fransızca, Farsça, Arapça gibi doğu ve batı dillerini bir arada öğrenecek kadar ilim sâhibi ve vatan aşığı bir dâvâ adamını ve ölümsüz eseri İstiklâl Marşı’nı kelimelere dökecek bir kudretten yoksunuz.

Her milletin bağımsızlığının simgesi olan değerleri vardır. Bayrak, millî marş, dil bunlardan bazılarıdır. Bu simgeler, ülkelerin bağımsızlık göstergeleri olduğu için hem saygı gösterilmeli hem de korunmalıdır. Vatan ve bayrak sevgimizin simgesi olan İstiklâl Marşı’mız; özgürlüğüne düşkün, şehitlerine saygılı ve mânevî değerlerine bağlı olan şerefli Türk Milletince kutsal bir önemdedir.

İstiklâl Marşı, doğduğundan beri istiklâle âşık olan Mehmet Âkif Ersoy tarafından yazılan, Türk Milleti’nin Kurtuluş Savaşı’nda vermiş olduğu şanlı mücâdelenin sonunda kazanılan bağımsızlığın kahramanca anlatıldığı bir marştır. Mehmet Âkif Ersoy millî mücâdeleye, gerek Sebilürreşad dergisinde yazdıklarıyla gerekse de camîlerde verdiği vaazlarla en güçlü katkıyı yapmıştır. Allah yolunda vatan, nâmus, din gibi kutsal değerler uğruna verdiği mücâdele sonucunda, bedenen şehit olmasa da Edirnekapı Şehitliği’ne defnedilerek şehitlere komşu olma şeref ve lütfuna kavuşmuştur.

İstiklâl Marşı, bağımsızlık beyannâmesidir. Çünkü kahraman Türk Milleti’nin en önemli karakteri bağımsızlıktır. “Ben ezelden beri hür yaşadım, hür yaşarım” mısrâsında anlamını bulan “istiklâl” karakterinin en güzel tezâhürüdür millî marşımız. “Safahat” adlı eserinde insan olmanın hür olmak anlamına geldiğini belirterek; hür olmayı da adam olmanın bir şartı olarak ifâde eder. Bunun yanında hürriyeti bir hak olarak da görür. Hocaların hocası olarak bilinen Prof. Dr. Mehmet Orhan OKAY’ın “Millî Marş ve Edebî Metin Olarak İstiklâl Marşı” adlı çalışmasına göre, millî marşımızın, Türk İslam Devleti’nin, adına medeniyet denilen tek dişi kalmış bir canavar tarafından yok edilme niyet ve teşebbüslerine karşı verilmiş bir kavganın içinden doğduğu için adı “İstiklâl Marşı”dır. Onun için manzûme İstiklâl’le başlar ve İstiklâl’le biter.

İstiklâl Marşı, bir değerler bütünüdür. İstiklâl Marşı; ezelden ebede hür yaşayan, her dâim Hakk’a tapan, iman dolu göğsü olan Türk Milleti’nin bağımsızlığa, Hakk’a, vatana, ezana, bayrağa, kısacası bütün kutsallarına olan bağlılığını dile getirir. Bu kutsal değerlere bağlı olan ve onları koruyabilen toplum, bağımsız ve onurlu varlığını sürdürebilecektir. Hatta bu uğurda canını da cananını da fedâ etmeyi göze alabilecektir.

İstiklâl Marşı, mûcîzevi bir manzûmedir. Hâtıralarda anlatıldığı üzere, şâir Mehmet Âkif Ersoy İstiklâl Marşı’nın bazı mısrâlarını, Kurtuluş Savaşı yıllarında ordu tarafından İstiklâl Marşı yazılması için düzenlenen yarışmaya katılma kararı vermeden yazdığı ifâde edilmektedir. Bu bilgi, İstiklâl Marşı’nın düşünce ürünü bir çalışma olmasının ötesinde, ilâhî bir ilham olabileceğini göstermektedir. Ünlü âlim ve tefekkürlerde olan ve mânevî ilham olarak da adlandırılan bir lütuf sayesinde, kendisine bu mûcîzevi eserin yazdırıldığı söylenebilir.

İstiklâl Marşı, edebî bir şâheserdir. Aruzla yazılan, her kıtasında yer alan tam kâfiyeli mısrâlar, teşhis, mübâlağa, teşbih, mecaz-ı mürsel gibi söz sanatlarının sıkça kullanılması İstiklâl Marşımızın edebî yönünü ortaya çıkarmaktadır. İstiklâl Marşı’mızın her mısrâsında Türk-İslam geleneğine ait kavramların edebî ve sanatsal bir dille ifâde edildiği görülmektedir.

İstiklâl Marşı, kutsal bir duâdır. Her mısrâsı mânevî duygularla yazılmış; vatan, millet, bayrak, sancak, ezan, bağımsızlık gibi kutsal değerlerle örülü İstiklâl Marşı’mızın aynı zamanda bir duâlar manzûmesi olduğu da unutulmamalıdır. Mâbet olarak adlandırılan kutsallarımıza düşman elinin değmemesini niyaz eden şâir, dünyada vatanından ayrı kalmaması ve şehâdetleri dinin temeli olan ezanlarımızın yurdumuzun üstünde ebediyete kadar susmaması için duâ eder. Duâ şâirimiz sadece millî marşımızda değil “Yurduma tek düşman ayak basmasın” diyerek Ordunun Duâsı şiirinde; “Yâ İlâhî bize tevfîkini gönder / Doğru yol hangisidir, millete göster” diyerek Süleymaniye Kürsüsü şiirinde, “Allah bu millete bir daha İstiklâl Marşı yazdırmasın” diyerek hasta döşeğinde de duâ ve temennîlerde bulunur. Buna Zağanos Paşa Camî de, Tacettin Dergâhı da şahittir.

İstiklâl Marşı, târihî bir destandır. Şanlı Türk Milleti’nin kurtuluş destanı olan İstiklâl Marşımız, aynı zamanda millî mücâdele târihimizin bir özetidir. Diğer bir deyişle, millî mücâdele târihimizin dilidir, destansı söylemidir. İstiklâl Marşı, millî mücâdele ruhunun ebedîleştirilmiş bir halidir; Türk Milleti’nin intibahını yansıtan târihî bir şiirdir.

Mehmet Âkif Ersoy, Mısır’da yazdığı son şiirinde: “Hepsi göçmüş, hani yoldaşlarının hiçbiri yok; / Sen mi kaldın yalnız kâfileden böyle uzak? / Postu sermekse murâdın yola serdirmezler, / Hadi gölgenle beraber silinip gitmene bak!” demektedir. Bunu dostunun vefatı üzerine, kederli bir ruh haliyle yazmış olsan da; gölgen de ruhun da düşüncelerin de silinip gitmedi üstadım: Yaşıyor, canlanıyor ve büyüyor.

Son röportajında Yedigün dergisi muharriri Kandemir Bey’in “büyük zafer zamanında bir şey yazıp yazmadığı” sorusuna “Artık benim ne düşünecek, ne yazacak, hatta ne yaşayacak tâkatim kalmıştı. Bizim dilimiz tutulmuştu, ordu bizzat yazıyordu…” cevabını vermişti. Şimdi de bütün kahraman şâirlerin dilleri tutuldu. Türk ordusu kahraman milletiyle birlikte sadece şiirler değil, destanlar da yazıyor üstadım. Korkmuyoruz; söndürmeyeceğiz toprağı vatan yapan ocaklarımızı, durmadan yakacağız bağımsızlık ateşimizi. Şanlı târihimizden kopmadan, millî kültürümüze ve Türk-İslam kimliğimize sâhip çıkarak vatanımızı tüm sevdiklerimizin üstünde görüp, canımız pahasına koruyacağız.

Vatana dönüşünde geçen üç günün otuz asır olarak uzun sürdüğünü söyleyen birine “Özledin mi bizi?” sorusu ne kadar anlamsız kalsa da “Asım’ın nesli” adını verdiğin bizler seni çok özledik üstadım. Hakk’ın vâdettiği günlere olan inancını tüm hücrelerimizde yaşıyor; altında kefensiz şehitlerimizin yattığı, üstünde dini mâbetlerimizin bulunduğu, ezanların ebedî olarak yankılandığı, bayrakların sonsuza dek semâlarımızda dalgalandığı cennet vatanımızın ilelebet koruyucusu olacağız.

Comments are closed, but trackbacks and pingbacks are open.