Türkistan coğrafyasını bir merkez altında toplayan Timur Devleti’nin yıkılmasından sonra bu coğrafyada müstakil hanlıklar dönemi başlamıştır. On altıncı yüzyıldan îtibâren Buhara(Özbek) ve Hive Hanlıkları görülürken, on sekizinci yüzyıldan sonra bu hanlıklara Hokand(Fergana) Hanlığı katılmıştır. Bu hanlık Fergana Vadisi merkez olmak üzere geniş bir sâhaya hâkim olmuştur. Doğuda Issık Gölü, batıda Seyhun, güneyde Pamir Dağları ve kuzeyde Kazakistan bozkırlarına kadar sınırları uzanan bu hanlığın kurucu unsuru Özbek olmakla berâber bünyesinde Kırgız ve Kazak boylarını da bulundurmaktadır. Birleştirici unsur olan devletin yıkılması ve merkezi yapının dağılmasından sonra Türkistan coğrafyasında ne yazık ki beylik kavgaları başlamıştır. 1853 Kırım Harbi’nden sonra emperyalizm politikasının yönünü Türkistan’a çeviren Çarlık Rusya, bu kavgalardan faydalanarak bölgeye hâkim olmuştur. Bu yazımıza konu olan Kurmancan, boy kavgalarının ve Çarlık Rusya’nın Türkleri perîşan ettiği bir dönemde, halkının istiklâli için mücâdelesini başarıyla yürütmüştür.

Kırgızlarda, Kurban veya Ramazan Bayramlarında doğan çocuklara “Kurmanali, Kurmancan, Kurmanbek, Kurmanbay” adlarından birini koymak hâlâ devam ettirilen bir gelenektir. Böyle yapıldığı zaman çocuğun uzun ve mutlu bir hayat süreceğine inanılır. Kurmancan Datka da 1811 senesinin Kurban Bayramı günü, bugün Kırgızistan sınırları içinde bulunan Oş şehrinin güneyindeki Orke köyünde dünyaya gelmiştir. Türk kültürüne ve İslâm geleneklerine oldukça saygılı bir âilede yetişen Kurmancan, kendini iyi ifâde edebilen, akıllı, siyâsî ve sosyal meselelere ilgili bir kız çocuğu olarak etrafının dikkatini daha çocuk yaşta çekmeyi başarmıştır. On yedi yaşına geldiğinde babası Mamatbay, dostu Törekul’un oğlu Kulseyit ile evlenmesini istemiştir. Kulseyit, Kurmancan’ın aksine etrafındaki meselelere ilgisiz ve sessiz bir şahsiyettir. Görücü usûlü yapılan bu evlilikte Kurmancan, dengi olarak görmediği kocasını sevememiş ve o dönemde Kırgız toplumunda bulunan katı kurallara rağmen evliliklerinin ilk senesinde kocasını terk ederek baba evine dönmüştür.

Hokand Hanlığı’na bağlı olarak Alay bölgesini yöneten Alimbek Datka, bir toy vesîlesi ile Orke köyüne gittiğinde yaşanan bir hâdise netîcesinde Kurmancan’ı fark etmiş ve onun adâletsizliğe karşı kararlı duruşuna, zekâsına ve güzelliğine hayran olmuştur. 1831 senesinde Kurmancan ile evlenen Alimbek, eşinin devlet işleriyle ilgilenmesini özellikle istemiştir. Kurmancan, Hokand Hanlığı’nın meselelerini, Alay bölgesindeki Kırgız halkının menfaatlerini ilgilendiren hâdiseleri yakından tâkip etmiş ve kocası ile istişâre etmiştir. 1800’lü yılların sonlarında Kırgız halkı içinde kadının sosyal meselelerden uzak tutulması, akıl danışılacak kadar değer verilmemesi ne yazık ki sık görülmektedir. Bu zihniyetin yanlışlığının farkında olan Alimbek Datka, Hokand Sarayı’nda görev yapmak için Alay’dan uzaklaştığında Kırgız halkının liderliğini karısı Kurmancan’a vermiş ve dönemin yanlış tutumunun değişmesi için gayret göstermiştir. Hatta vazîfesi için Hokand’a gittiği bâzı zamanlar Kurmancan’ı da yanında saraya götürmüş, eşiyle kendi siyâsî tecrübelerini paylaşmıştır. Kurmancan, liderlik yaparken gösterdiği cesâret ve verdiği akıllı kararlar sâyesinde hem kendi halkı tarafından sevilen ve güvenilen bir şahsiyet olmuş hem de komşu halkların ileri gelenleri arasında saygı duyulan bir kadın hâline gelmiştir. Alimbek Datka, Hokand Hanlığı içinde baş vezirlik vazîfesine yükselirken Kurmancan, kocasının en büyük yardımcısı olmuştur. Alimbek’i döneminin diğer yöneticilerinden farklı kılan ve onu gerçek bir Türk devlet adamı yapan fikirlerini karısı her zaman desteklemiştir. Sâdece Kırgız halkının değil, ortak târihe ve aynı coğrafya üzerinde kader birliğine sâhip olduğu bütün Müslüman Türklerin bekâsını gözeten Alimbek Datka, Çin zulmüne karşı istiklâl mücâdelesi veren Doğu Türkistan için Hokand Hanlığı’nın askerî gücünü harekete geçirmiştir. Alimbek Datka’nın millî birliği sağlamak fikri, Kurmancan’a bıraktığı en önemli mîras olarak onun devlet adamlığı döneminde kararlarına yön vermiştir.

Alimbek Datka’nın 1862 senesinde sûikast sonucu öldürülmesiyle Alay Kırgız halkının başına Kurmancan geçmiştir. Evlendiği günden îtibâren zekâsı ve kâbiliyetlerini halkına ispat eden Kurmancan’ın liderliği halk içinde memnûniyetle karşılanmıştır. Kurmancan Datka, yaşadığı Alay Vadisi’nin dışında Çon-Alay, Kara-Kulca, Özgön, Nookat, Kara-Suu gibi geniş bir coğrafyayı içine alan bölgeleri, 1876 Rus işgaline kadar başarı ile yönetmiştir. İdâresinde, Türk devlet geleneklerinden olan meşverete önem vermiştir. Alacağı kararları Kırgız halkının meclisi diyebileceğimiz “Aksakallar Keneşi” ile birlikte almıştır. Kocasından kendisine mîras kalan millî birlik fikrini her zaman canlı tutmuş ve fikrinin gerektirdiği gibi boylar arasındaki anlaşmazlıkları adâletle çözerek sosyal dayanışmayı arttırmayı başarmıştır. Onun bu başarısı, 1876 Rus işgalinde kendini göstermiştir. Alay halkının bağlı olduğu Hokand Hanı, Kurmancan’ın ince zekâsına, cesâretine hayran kalıp ona Hanlık içindeki yüksek unvanlardan biri olan ve general mânâsına gelen “Datka” unvanını vermiştir. Böylelikle Türk târihinde ilk ve son defa bir kadın, general unvanını alarak Hanlık içindeki dördüncü önemli kişi hâline gelmiştir.

Kurmancan Datka’nın Kırgız halkı için adına destanlar ve ağıtlar yazılacak bir şahsiyet hâline gelmesinde, milletine duyduğu derin sevgiden başka Rus işgaline karşı gösterdiği büyük direniş de etkili olmuştur. Rusların Akmescid Kalesi’ni ele geçirmesiyle başlayan işgal dönemi, 1867 yılında Türkistan Genel Valiliğinin kurulmasıyla devam etmiş ve 1876 yılında Hokand Hanlığı içindeki Alay bölgesi, Fergana Eyâleti adı altında Çarlık Rusya’ya ilhâk edilmiştir. Bu işgale Kurmancan Datka’nın liderliğinde bütün Kırgız halkı karşı çıkmış ve Alay Dağları târihe geçecek efsâne bir direnişe sahne olmuştur. Kurmancan Datka, Rus ordusu içine gönderdiği istihbâratçıları vâsıtasıyla Rusların savaş teknikleri hakkında bilgi toplamış ve kendi savaş stratejisini kurmuştur. Bu haklı mücâdelenin eldeki teknik imkânsızlıklara rağmen uzaması ve Rusları korkutan bir hâle gelmesi Kurmancan’ın sâhip olduğu askerî zekâ sâyesindedir. Kurmancan Datka’nın mücâdelesinde en büyük moral kaynağı, eşinin ona bıraktığı “Dili başka, dînî başka milletlere kul olmak Türk’e yakışmaz.” siyâsetine bütün Kırgız halkı tarafından gönülden sâhip çıkılmasıdır. Türklerin haklı mücâdelesinin uzaması üzerine Ruslar, cezâ birlikleri kurarak yakaladıkları Türkleri kadın-erkek, yaşlı-çocuk demeden katletmişlerdir. Halkının yaşadığı soykırıma dayanamayan ve savaşın devam etmesi hâlinde yok olacaklarının farkında olan Kurmancan Datka, Rusların yaptığı görüşme teklifini, Rus generalinin eşit seviyede konuşmaya ve gurur kırıcı davranışlar yapmamaya râzı olması şartı ile kabul etmiştir. Kurmancan Datka’nın cesâreti Rusları bile etkilemiş ve görüşmeden sonra ona “Alay Çariçesi” adını takmışlardır.

Kurmancan Datka, barışı kabul etse bile milletinin bağımsızlığından asla vazgeçmemiş ve anlaşmayı da bu şartla kabul etmiştir. Kendi evinde yapılan anlaşmada Ruslara sunulan maddeler, Kurmancan’ın sâhip olduğu siyâsî zekânın ve milletinin istiklâline duyduğu bağlılığın ispatıdır:

1) Rus ordusuna karşı silâhlı direnişe katılan hiç kimse herhangi bir cezâya tâbi tutulmayacak.

2) Savaş esirleri en kısa zamanda serbest bırakılacak.

3) Göç edenlerin yurtlarına dönmelerine izin verilecek.

4) Hiç kimsenin malı zorla elinden alınmayacak.

5) Halktan alınacak olan vergi miktarı en aza indirilecek.

6) Yerli halkın hak ve hukukuna sınırlama getirilmeyecek.

7) Halkın dînî inanç ve ibâdetlerine karışılmayacak.

8) Ülkedeki câmi ve medreselere dokunulmayacak.

9) Yerli halkın örf, âdet ve geleneklerine hiçbir şekilde karışılmayacak.

Kurmancan Datka, Rus hâkimiyeti altında otuz seneye yakın Kırgız halkına liderlik etmeye devam etmiş ve halkının sükûnet içinde bir hayat geçirmesini sağlamıştır. Millî bağımsızlığa kavuşacaklarına olan îmânını hiç kaybetmeyen Alay Hanışası, evlâtlarını da bu yolda fedâ etmiştir. Rusya’da yaşanan siyâsî bir cinâyete adı karışan oğlu Kamçıbek, Ruslar tarafından idâm ile cezâlandırılmıştır. Datka annelerinin evlât acısı yaşamasını istemeyen Kırgız halkı, ona oğlunu zindandan kaçırmayı teklif ettiğinde Kurmancan Datka’nın cevâbı, Dede Korkut destanlarındaki yiğit Türk kadınını hatırlatır niteliktedir: “Evet biliyorum, bu söylediklerinizi yapabileceğinize de inanıyorum ancak bu takdirde nice analar ağlar. Benim oğlum îdam edilirse bir tek ben ağlarım, başka anaların ağlamasına asla gönlüm râzı olamaz.” Kurmancan, oğlunu kaçırması hâlinde halkının başına gelebilecek Rus zulmüne râzı olmayıp evlâdından vazgeçmeyi göze almıştır.

Kurmancan Datka, oğlunun ölümünden bir süre sonra 1907 senesinde vefat etmiştir. Onun kahramanlıklarla dolu hayat hikâyesi, başta Kırgız gençleri olmak üzere bütün Türk gençlerine ışık tutmaktadır. Kitaplarda cümlelere, şiirlerde mısrâlara dönüşen Kurmancan Datka adı Türk kadınına kendi içindeki cevheri hatırlatırken, ondan geriye kalan şu vasiyet ise Türk dünyasının bekâsının sırrını bizlere vermektedir:

“Sağ” ile “sol” bir fikirde birleşmezsek,

Hakarete uğramaz mı “kalpak” ile “ele çek”

Üstümüzden kara bulut gider mi?

Halkımızı bekliyor nasıl bir gelecek?

Göremezsem dünyayı, gökyüzünü, yıldızı

İçemezsem ot kokan (o güzelim) kımızı

Hepsini getirip çağırın “Sağ”ı, “Sol”u

Ölümüm bile birleştirsin Kırgız’ı.

Kaynakça

(1)KESERCİ Ramazan, Türkistan Târihine Damga Vuran Bir Kadın Lider: Kurmancan Datka (1811-1907), Uluslararası Türk Dünyası Bilimsel Araştırmalar Dergisi

Comments are closed, but trackbacks and pingbacks are open.