Siyâsî açıdan bakıldığında, en az iki tip eğitim vardır. Birincisi milleti hür, şahsiyetli, şerefli ve müstakil kılan ‘millî eğitim’; ikincisi ise yabancı emellere ve niyetlere göre plânlanmış, milleti esir, zelil ve şerefsiz kılan ‘sömürge eğitimi’.

– Gerçekten de ‘bir sömürge eğitimi’ ve maalesef ve ‘alçakça eğitimin’ bir de pedagojisi vardır. Esefle ve hüzünle belirtelim ki, ‘sömürge eğitiminin pedagojsi’ hem de yirminci asırda yazılmış ve uygulanmıştır. 1910 yılında Fransalı Jules Hamard adlı eğitimcinin (!) ‘bir sömürgeyi ebediyen sömürge halinde tutmak için tâkibi gereken siyâset ve usuller’ konusunda yazdığı ‘Domination et Colonisation’ adını verdiği kitabındaki tavsiyeleri (!) kısaca gözden geçirelim. (Bu konuda daha geniş bilgi için Hindistan Târihi, Cilt 3. Sahife 371 ilâ 378’e bakınız. Eserin yazarı Y. Hikmet Bayur’dur.)

Sömürge eğitimcisi Jules Hamard’a göre:

  1. Sömürge eğitiminde çalışacak öğretmenler liyâkatli, ehliyetli ve iyi yetişmiş elemanlar olmamalıdır. Bunun için ‘âmeli uzmanlar, iyi seçilmiş işçi, iyi istihkâm veya sömürge piyâdesi onbaşılar, bahriyenin zeki makinistleri, bayındırlık ustaları… Öğretmen okullarımızın ve üniversitelerimizin en iyi mezunlarına tercih edilmelidirler’.
  2. Asla birinci sınıf ilim ve teknik adamları yetiştirilmemeli, insanlar büyük hedefler ve projeler için hazırlanmamalıdır. ‘Her şey amelî sûrette, amelî gâyeler için olmalıdır… Ancak yerli muhitin amelî hayatını ilgilendiren esaslardan ibâret olan problemler söz konusu edilmelidir.’
  3. Millî ve geleneksel eğitim kurumlarının gelişmeleri ve ıslâhı önlenmeli, onların kapanmasına da gelişmesine de engel olunmalıdır. ‘Sömürgeci hükûmetin, tek ve gerçek vazîfesi sırf yerli olan ve ilgililerce idâre ve ikâme edilen okulları teşvik etmek, kapanmalarına mâni olmak ve onların geleneksel öğretimlerine derece derece tek tük Avrupa bilgilerine ait (çok defa zehirli) lokmalar sokmak’ olmalıdır.
  4. Jules Hamard, şunu da tavsiye etmektedir: Sömürgeciler, ‘gerçekçi kalmalıdırlar orta ve yüksek öğretimle her şeyden önce, pek yakın faydaları göz önünde tutmalıdırlar. Aktüalite ile yetinmelidirler; bilhassa edebiyat ve hukuk sahasında bilgin ve öğretmen yetiştirmek değil, amelî ihtisas adamı yetiştirmek amacını gütmelidirler.’ Görülüyor ki sömürgecinin en büyük korkusu, iyi yetişmiş ve sömürge oyunlarını görebilen milliyetçi aydınlardır. O, ‘cins kafaların’ gelişmesini önlemek ister.
  5. Sömürge çocukları, ne kadar zeki olurlarsa olsunlar, sömürgecilerle iş birliği yapan ‘yönetici sınıfların çocukları hariç’, hiçbiri Avrupa’ya, yüksek tahsil için gönderilmemelidir. ‘Her akıllı (sömürgeci) hükûmet, yerlerinden sökülmek veya bir nevi rehine hâline sokulmak istenilen büyük hânedanlara mensup çocuklardan maada, yerlileri merkezde (sömürge merkezinde) Avrupalılarla birlikte tahsil ettirmekten kesin sûrette vazgeçmelidirler.’ Jules Hamard, bu noktada, yüksek tahsil yapmış ve millî şahsiyetine yabancılaşmamış aydınların yetişmesinin, kendi sömürgeci politikasına zarar vereceği endişesini taşımaktadır. Nitekim, ‘Bu sûretle yetiştirilmiş yerliler ve bilhassa Asyalılardır ki muhakkak sûrette bizim medeniyetimizin en barışmaz ve egemenliğimizin en fena düşmanları olurlar.’ diye düşünebilmektedir.

Yukarıdaki esaslar Fransız sömürgeciliğinin prensipleridir. Kısa açıklamalarımızdan anlaşılacağı üzere Fransız sömürge eğitimi, sömürülecek ülkenin insanlarını câhil bırakmak, geliştirmemek ve idâreci sınıfın çocuklarını ‘soysuzlaştırmak’ fikri üzerine kurulmuştur, İngiliz sömürge eğitiminin, bu konudaki tutuşları daha da farklıdır. Onlar, “yerli çocuklarını” İngiliz kültürüne hayran kılmaya, kendi millî kültürlerinden utanç duyacak duruma getirmeye, İngiliz dilini sevdirmeye ve Hristiyanlaştırmaya önem verirler. Aynı kaynaktan (Hikmet Bayur’un Hindistan Tarihi, 3. cilt, sayfa 371-373’ten) öğrendiğimize göre, İngilizlerin, bilhassa Hindistan’daki uygulamaları göz önünde tutularak, sömürgelerde sürdürdüğü eğitimin esasları şöylece özetlenebilir:

1.Sömürgelerde, İngiliz kültürünü yüksek tabakadan başlayarak, yukarıdan aşağıya doğru indirmek.

2.İlköğretimi yerli dillerle, orta ve yüksek öğretimi İngilizce yaptırmak ve bu sûretle:

a) Ana dilin yâhut millî dilin, bir kültür dili olarak inkişâfını önlemek.

b) Yabancı bir dille ilim yapmanın güçlüğünden istifâde ederek genç yerli çocuklarının ‘kafa teşekküllerini’ geciktirmek, onları, ders konularını anlamadan ve sindirmeden ezberlemeye mecbur kılmak.

c) İngiliz dili ve edebiyatının seçkin örnekleri ile beyinleri, İngiliz kültür ve medeniyeti lehine yıkamak, yerlilerde eksiklik duygularını geliştirmek ve kökleştirmek.

3.İmtihanları, kolay ve sudan tutmak, kalite buhranını tahrik ederek ezik, yarı aydınlar yetiştirmek.

4.Yüksek öğretime ve bilhassa Avrupa’da ihtisasa, idâresi ve yüksek sınıfın çocuklarını göndermek; kadın ve kızların eğitimine hiç önem vermemek.

5.Bir taraftan ülkedeki din ve mezhep çatışmalarını kışkırtmak, diğer taraftan bu çatışmaları mâzeret göstererek ‘din ve ahlâk derslerini’ sömürge okullarına koydurmamak ve sömürgelerde güya “lâik” bir öğretim ve eğitim yapmak.

6.Asla, kendi ülkesinde lâik bir devlet ve maârif kurmaya yanaşmayan İngiltere, ­–Anglikan Kilisesi’nin âlemşümul kavgasını veren İngiltere– Hint ve Müslüman cemâate, kendi millî dillerini geliştirme fırsatı vermezken Hindistan’da misyoner okulları açarak ve kolejler kurdurarak Hindûlar ve Müslümanları, Hristiyanlaştırmaya çalışır. Bu konuda İngiliz Papazı Whitehead diyor ki: “Hindistan da misyoner okul ve kolejleri, ancak öğrencilerine Hristiyan prensipleri dâiresinde öğretimde bulunmak ve talebeye Hazret- i İsa’nın ahlâk ve tedrîsatını sunmak ve ahlâklarını süslemek için kurulmuşlardır. Bu müesseseler, herhâlde Hindû ve Müslümanlara ucuz bir lâik öğretim vermek için mevcut değildirler…” (Bkz. Y, H. Bayur, Hindistan Tarihi, C: 3, S. 373)

7.İngiliz sömürge eğitimi, yerli çocuklarının güçlü bir ‘fen ve matematik kültürü’ almasına karşıdır. Üniversiteler, bürokrat yâhut İngilizlere hizmet edecek memurları yetiştirecektir. Bu sebepten, ‘müspet ilimlerden ziyâde edebiyat, felsefe ve hukuka ehemmiyet verilmesi tabiîdir’. (Bkz. a.g.e. C: 3, S. 371)

Bu açıklamalardan sonra Türk-İslâm ülkücüleri, kendilerine şu soruları sormalıdır: Türkiye’mizde bir bir buçuk asırdan beri yürütülen eğitim, acaba hangi sömürgecilere hizmet ediyordu? Çavuş ve onbaşılara, usta-öğreticilere öğretmenlik yaptırdığımız ve bu tip öğretmeni yetiştirmekle öğündüğümüz günler uzakta mı kaldı?

Kaynakça

S. Ahmet Arvasi, Türk-İslâm Ülküsü 1, sayfa: 374-377

Comments are closed, but trackbacks and pingbacks are open.