Toplumun en küçük birimi olarak târif edilen âile, aynı zamanda toplum yapısının temel taşlarındandır. Sosyolojik tanımıyla; “Nüfusu yenileme, millî kültürü taşıma, çocukları sosyalleştirme, ekonomik, biyolojik, psikolojik tatmin fonksiyonlarının yerine getirildiği bir müessesedir.”. (1) Âile insanlığın târihi kadar eskidir. Günümüze kadar değişse bile, âilenin fonksiyonuna baktığımızda önemini hiç yitirmeyecek olan bir cemiyet birimi olduğunu görürüz. Âile yalnızca kadın ve erkeğin kurdukları basit bir müesseseden ibâret değildir. Âile, içinde bulunduğu topluma, o toplumun ihtiyacına, örf, âdetine uygun insan yetiştirebilecek bir sosyal müessesedir. Tam tersi olarak âile bu görevini icrâ etmezse, yetiştirdiği fertler toplum için birer tehdit unsuru da oluşturabilirler. Yani âile içinde bulunduğu millete sorumlu olan bir sosyal müessesedir. Bir milletin devamlılığını sağlaması ve güçlü kalabilmesi aynı zamanda onun kültürünü nesillerine aktarabilmesi ile mümkündür. Bu da ancak âileler ile olabilmektedir. Vazîfelerinin farkında olan anne babalar çocuklarına millî kültürü aktarıp, sağlıklı nesiller yetiştirebildiği müddet milletin devamlılığından ve güçlülüğünden bahsedebiliriz. “Ayrıca dinimizde de âileye büyük önem atfedilmekte, âile ile ilgili yüzden fazla âyet bulunmaktadır. İslâmiyet kadın ve erkekten oluşan âileyi mukaddes kabul etmiş, âile bireylerine yeni haklar tanımış, sorumluluklarını ve yükümlülüklerini düzenlemiştir.”. (2) Nitekim Hucurât Sûresi 13. âyette; “Ey insanlar, şüphesiz biz, sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık. Birbirinizi tanımanız (görüşmeniz, bir araya gelip kaynaşmanız, aranızda muhabbet, sevgi oluşması için) sizi boylara ve kabilelere ayırdık.” buyrulmaktadır.

Âile her ne kadar toplumun en küçük birimi olarak târif edilse dahi, cemiyet hayâtının düzeninin sağlanması, sağlam bir cemiyet hayâtının olması yalnızca onun sağlıklı olabilmesi ile mümkündür. Âileler ne kadar sağlıklı ise toplumda iyilikler ve güzellikler artar, âile hayâtı ne kadar bozulmuş ise toplum hayâtı da o kadar bozulur. Bunun sonuçlarını günümüzde daha çok görebilmekteyiz. Âilesi tarafından ruh ve beden sağlığı olarak düzgün yetiştirilmemiş fertler toplum hayâtına zarar vermektedir. Suç işleyen, suç işlemeye meyilli bireylerin yüzde doksanının âilesi tarafından iyi yetiştirilmediğini görmekteyiz. Yine günümüzde artış görülen boşanmanın çocuklar üzerindeki tesiri yadsınamayacak kadar çoktur. “Annesi babası boşanan çocuklar, öfke problemleri, kurallara karşı gelme, depresyon, güvensizlik, endişe, zayıf benlik algısı, özgüven eksikliği, geç sosyalleşme gibi sorunlar yaşamaktadırlar.”. (3) Anne babanın çocuklara karşı olan tavır ve tutumu o çocuğun ileriki yıllarını etkileyen en önemli faktördür. Yani âile, hayat boyu sâhip olacağımız özelliklerimizin, ahlâkımızın temellerinin atıldığı bir müessedir. Âile hayâtının sağlıklı olup toplum yararına bireyler yetiştirebilmesi için anne ve babaya büyük vazîfeler düşmektedir. Önce âile içinde kadına düşen vazîfelere bakalım. Kadın annelik görevinin çok kıymetli ve mukaddes olduğunun bilincinde olmalı ve ona göre davranmalıdır. Çünkü çocuklar belirli bir yaşa kadar annesine muhtaçtır ve her şeyi annesinden öğrenmektedir. Annesiyle iletişimi annesinin karnındayken başlayan çocuğun ilk öğretmeni annesidir. Anneden görülen sevgi, şefkat ve anneden alınan bilgiler çocuk için büyük önem taşımaktadır. Gelelim âilede babanın vazîfelerine: Baba her şeyden önce çocuğun dış dünyaya açılan penceresidir. Yani çocuğun ileriki yaşlarındaki kişiliği, insanlarla olan ilişkisi babasının ona karşı olan tavır ve tutumlarıyla alâkalıdır. Annelerin ve babaların bir vazîfesi de çocuğunu kâbiliyetlerine ve cinsiyetine uygun yetiştirip meslek sâhibi yapmaktır. Çocuğun üzerinde annenin ve babanın tesiri büyük ve birbirinin yerini tutamayacak kadar ayrı ayrıdır. Ayrıca, kadın ve erkeğin âile içerisindeki ilişkisi de çocuklarıyla olan ilişki kadar önem arz etmektedir. Kur’an’da “Ey insanlar! Biz sizi bir erkek ve bir kadından yarattık.” buyrulur. Buna göre kadın ve erkek birbirinin tamamlayıcısıdır. Birbirlerine karşı kin, nefret besleyen değil, birbirine karşı olan sevgi ve ilgisiyle âileyi ayakta tutacak olan kolonlardır.

Âile kapitalizm, komünizm ve feminizm adı altında karanlık bir buhrana sokulmak istenmektedir. Sırf kadınların ekonomide daha fazla yer alması için kadının annelik vazîfesi ayaklar altına alınmakta, özgürlük kisvesi altında yalnızca tüketen, Arvasi Hocanın tâbiriyle “taş bebekler” türetilmektedir. Feminizm her ne kadar “kadın hakları savunucusu” bir hareket gibi gözükse de artık bambaşka bir hüviyete bürünmüştür. Kadın ve erkeğin fıtrattan gelen bütün farklılıklarını göz ardı ederek buna eşitlik demek Batı zihniyetinin bir sonucudur. Eşit olmayan şeyleri eşit kılmak bir yerde adâleti yok etmez mi?  Bizim için kadın ve erkek, birbirlerinin eksiklerini örten tamamlayıcı iki unsurdur. Ne İslâmiyet ne de atalarımız insanları kadın-erkek diye ayırmamıştır. Feminizm cinsiyet eşitliği altında bir cinsiyetin mukaddes vazîfelerini hiçe sayarak âileyi de hiçe saymaktadır. Anneliğin bir külfet olarak görülmesi ve küçümsenmesi, âileye vurulan en büyük darbedir. Yukarıda bahsettiğimiz gibi çocuklar belirli bir yaşa kadar en çok anneyle iletişim kurmaktadır ve millî değerlerin bütünü anne üzerinden çocuğa aktarılmaktadır. Annelerin güçlü nesiller yetiştirmekteki önemi göz ardı edilemez. Dâhileri doğuran da yoğuran da kadınlardır. (4) Marksizm de ise iş o kadar ileri gitmiştir ki; Sovyetlerde âile tamamen ortadan kaldırılmak istenmiş, nikâhsız ilişkiler desteklenmiş, kurulan aşk büroları ile çocuklar ve gençlerin âilelerini reddetmeleri sağlanmıştır. Nitekim hepsinin sonucunda doğduğu ve içinde yaşadığı milletten kopuk, inançsız, alkolik, tamamen hazcı bireyler yetişmiş, doğum oranları düşmüş ve bu politikalardan teker teker geri dönülmek zorunda kalınmıştır. Anlaşılmıştır ki, âile vazgeçilemeyecek kadar mühim bir müessesedir. Batıdaki bu fikirlere baktığımız zaman özellikle kadın üzerinden âile mefhumunun bitirilmeye çalışıldığını görüyoruz. Bunun sebebi, târih boyunca kadınların hiçbir hakka sâhip olmaması ve ikinci insan muâmelesine maruz kalmalarıdır. Bu yüzden kadınlardan Feminizm gibi tepki hareketleri doğmuş, daha sonra ise bu hareketin içi bambaşka şekilde doldurulmuştur. Batı’da kadınların cadı diye yakılıp, bütün insanlığın günahkâr olmasının müsebbibi kadın sayılırken; aynı târihlerde Türklerde kadınların, erkeklerin sâhip olduğu haklara sâhip olduğunu ve kadının mühim birçok rolü olduğunu biliyoruz. Yani bu demek oluyor ki başka milletlerin kendi sorunlarına aradığı çareler -ki onlara da çare olmamıştır- bizim ihtiyacımız olmayan şeylerdir. Türklerdeki âile yapısını anlamak bizim için çok daha yararlı olacaktır.

Türkler için âile mefhumu her zaman önemli olmuş, İslâmiyet’in beraberinde getirdiği âile anlayışıyla ters düşmemişlerdir. Eski Türklere göre, “Gök kubbesi devletin, çadır ise âilenin” birer örtüsü ve kubbesi gibi idi. “Gök kubbe altında devlet, çadır kubbesi altında âile düzeni” arasındaki benzerlik çok canlı idi. Kadının ve erkeğin âile içerisindeki vazîfeleri belli olup “koca-karı” münâsebeti ile devlette “kağan-hatun” münâsebeti arasında fark yoktu. (5) Çocuklar üzerinde velilik baba kadar anaya da aitti. Babanın hakkı sonsuz değildi. Nitekim Dede Korkut hikâyelerinden Dirse Han Oğlu Boğaç Han Boyu masalında, Dirse Han çocuğu olmadığı için ağlıyor ve karısına “bu suç senden midir, benden midir?” diyerek dert yanması ve karısına kötü söz söylemeden, suçu eşit olarak paylaştırması dikkati çekmektedir. Türk âilesinde eşlerin birbirine sonsuz saygı ve sevgi duyduğunu, kadınların mazlûm bir konumda olmadığını birçok kaynaktan görebilmekteyiz. Türkler âilenin önemini çok erken kavramış ve bunu atasözlerine, hikâyelerine de yansıtmış bir millettir.

Âile, milletin devamlılığını arz ettiğinden Türk millîyetçileri için en mühim hususlardan bir tanesidir. Türk milletinin ihtiyacı olan insan unsurunu yetiştirmesi yalnızca âile ile mümkündür. Âilelerin sarsılmaz bir kale olması, âilenin sapasağlam ayakta durması milletimiz için çok önemlidir. “Âileler, yabancılara değil, bizim milletimize evlat yetiştirmelidir.”. (6) Yalnız nüfus olarak değil, millî kültürün nesillerden nesillere aktarılması ve güçlü bir millet yalnızca güçlü bir âile yapısıyla mümkündür. Her ne kadar Türk olarak doğsak da Türk gibi yaşamayı, Türk ve Müslüman olmayı âilemizden öğreniriz. Bu milletin târihin sonuna kadar devam edebilmesini istiyorsak bu meseleyi vazîfemiz bilmeli, bu vazîfeyi yerine getirmemiz gerekir.

Âile yapısı devlet desteğiyle ve sivil toplum örgütleriyle muhâfaza edilmeli ve geliştirmelidir. Kadınlara annelik, erkeklere babalık vazîfesi eğitim yoluyla öğretilmelidir. Âilenin önemi çocuklarımıza aşılanmalı, insanlar sağlıklı âile kurmaya teşvik edilmelidir. Târihimize baktığımızda bizim cinsiyetlerle alâkalı bir problemiz olmadığını, âilenin önemini kavradığımızı görebilmekteyiz. Kadın ve erkek birbirine düşman değil birbirinin tamamlayıcısı olmuş, âile yıkılırsa devlet yıkılır anlayışı hâkim olmuştur. Günümüzde devamlı karşımıza çıkan ve bize fark ettirmeden âilenin gereksiz bir müessese olduğunu aşılayan propagandalara karşı târihimizi çok iyi anlamalı, çok iyi anlatmalıyız. Âile hayâtı sağlıklı olursa ne olmaktadır, âile hayâtı bozuk olursa ne olmaktadır sorularının örneklerini gözlemleyip harekete geçilmelidir.

Kaynakça

(1) Erkal, Mustafa E. Sosyoloji. İstanbul: DER Yayınları. 2011. S. 117

(2) Erşahin, Seyfettin. Türk Ailesi ve Sovyet Rejimi Müslüman Türk Ailesinin  Ateizme Karşı Direniş Tecrübesi. “https://dergi.diyanet.gov.tr/makaledetay.php?ID=7659” (01.08.2021)

(3) Geniş, Toker, Şakiroğlu; Mert, Bengü, Mehmet. Boşanmanın Çocuklara Etkisi, Çocuğa Söylenmesi ve Ebeveyn Yabancılaşması: Derleme Çalışması. Adnan Menderes Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dergisi 3. 2019. 190-199.

(4) Arvâsî, Seyyid Ahmet. Türk İslam Ülküsü 1. İstanbul: Bilge Oğuz Yayınları. 2009. S. 196

(5) Eski Türklerde Aile Hayatı. “https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr/auzefcontent/20_21_guz/turk_tarihine_giris/8/index.html” (01.08.2021)

(6) Arvâsî, Seyyid Ahmet. Hasbihal 1. İstanbul: Bilge Oğuz Yayınları. 2008.  S. 128

Comments are closed, but trackbacks and pingbacks are open.