“İlim ilim bilmektir,
İlim kendin bilmektir
Sen kendin bilmezsen
Bu nice okumaktır.”
Müellif Yunus Emre, yukarıdaki sözleri sarf ettiğinde 13. yy bitmişti ya da bitmek üzereydi. Üzerinden yaklaşık 800 yıl geçmesine rağmen bu söz eskimiş değildir. Bilakis okuyup araştırdıkça, üzerine tefekkür ettikçe, istişâre yaptıkça mânâsı derinleşmiş, târihe ve zamana meydan okumuştur.
Türk Dil Kurumu sözlüğü “okumak” kelimesini on maddede açıklamıştır: Bunlardan ilki hepimizin de bildiği ve genellikle kullandığı “Bir yazıyı meydana getiren harf ve işâretlere bakıp bunları çözümlemek veya seslendirmektir.” Diğer anlamlar ise: “Öğrenim görmek, sesli söylemek, bir şeyin anlamını çözmek, değerlendirmek etrafında toplanmaktadır.” Günlük yaşam itibâriyle ilk anlamını çok sık kullandığımız “okumak” kelimesini diğer anlamlarını da hesaba katarak birlikte tâhlil edeceğiz.
Başlığı gördüğünüzde aklınıza ilk ne geldi? Yazının nasıl bir muhtevâya sâhip olacağını düşündünüz? Sizce bu yazıda sizinle ne paylaşmak istiyorum? Bu soruları sorma nedenim uzun yıllar aynı tema hakkında benzer yorumların yapılmasıdır. Okumak lâzım deyince kitap okumanın fazîletleri etrafında dolaşan bir yığın söz işitmişizdir. Hayır, bundan şikâyetçi olduğum için nazîre yapmıyorum. Lakin benzer tema içeren vecizlerin ve yorumların bâzen lâf söylemiş olmak için kullanıldığına inanıyorum. Bu ve benzer temaları içeren sohbetlere ya da konuşmalara denk geldiğimizde yüzde kaçımız gerçek mânâsıyla düşünüyoruz ve fikrî mânâda katkı sunuyoruz diye sorduğumda açıkçası can sıkıcı bir sonuçla karşılaşıyorum. O halde bu çarkı bir yerde tersine çevirmek için ilk adımı şöyle atabiliriz: Okumak ne demektir, nasıl yapılır, niçin gereklidir?
Her yazımda bu sorgulamaları yapmak zorunda mıyız, değiliz bence. Özgür irâde altında bu yazıyı okuyup üzerine düşüneceğimiz varsayımıyla bu işi çetrefilleştiriyorum. Bana bu kadar düşünmek yeter diyen değerli okuyucularımıza teşekkür ederek kalanları bu zor yolculuğa dâvet ediyorum.
Okumak, “Bir yazıyı meydana getiren harf ve işâretlere bakıp bunları çözümlemek ve seslendirmek, sesli olarak söylemek, bir şeyin anlamını bulup çıkarmak, bâzı belirtilerle anlamı gizli duygu ve düşünceyi anlamak ve kavramak, değerlendirmek.” şeklinde tanımlanmaktadır. Genel işlevini harf, işâret, sembol ve uyaranlara dikkat edip aralarındaki benzerlik ve farklılıkları çözümlemek yoluyla anlamlandırmak oluşturmaktadır. Lâkin bence diğer anlamlar da esas bu anlam kadar mühimdir. Okumak, sâdece harf kümelerini ve kombinasyonlarını deşifre ederek ortaya çıkan kelimeyi ibraz etmek değildir. Bu kullanım günlük hayatta en kanıksadığımız ve tükettiğimiz anlamı olsa da okumak bunlardan çok daha fazlasıdır. Basit ya da karmaşık hâdiseleri, vakaları, nesneleri ya da şeyleri somut ya da soyut uyaranlar vâsıtalarla berrak hale getirmek de okumaktır aslında. “Dünyâyı okumak, olayı okumak, gözlerinden okumak, davranışlarından okumak…” günlük hayatta da sıkça kullandığımız kalıplar olduğu halde bunların mecâzî, sâdece lâfın gelişi (!) sarf edildiği düşünülmektedir. Oysa bu yaklaşım okumayı hafife almak değil midir?
Okumak anlamakla kâimdir.
Okumanın; çözümlemek, anlamak, kavramak, çıkarsamak, değerlendirmek fiilleri ile gerçekleşen bir eylem olduğunu önceki paragrafta ifâde etmiştik. Önümüzdeki paragraflarda “okuma” eyleminin nasıl yapıldığını, hangi beceri ve fiillerde birlikte yürütüldüğü üzerinde duracağız.
Okumak çözümlemektir. Çözümlemek, belirli yöntemlere bağlı kalarak tâhlil etme işine verilen addır. Yâni okumak belirli yöntemlere bağlı kalarak tâhlil etme işidir diye de cümleyi toparlayabiliriz. O halde okumak için bir metot-yönteme ihtiyaç duyulmaktadır. Okumak rastgele yapılabilecek bir fiil olmaktan ziyâde belirli bir yöntemle gerçekleştirilecek bir eylemdir. Öyleyse bir düzenin varlığının okuma faâliyetinin niteliğini arttıracağı anlamı da doğal olarak çıkmaktadır. Bu bağlamda okumak bir düzen ve metotla daha verimli hale gelecektir.
Okumak anlamak, kavramaktır. Burada anlamak ve kavramak fiillerini manen yakın olduğu için birlikte kullanmayı tercih ettim. Okumak anlamak, kavramaktır demek için anlaşılacak ve kavranacak bir şeyin olması gerekmektedir. Bu “şey” ister irâdî ister insiyâkî bir şey olsun onun doğasını ve sınırlarını ya da sınırsızlığını tayin etmek gerekir. Varlığa dair bilgiyi “okumak” için okuma öncesinde de birtakım hazırlıklar yapılması gerekebilir. Okumak, bu yönüyle planlı, programlı ve irâdî bir durum olmalıdır ki emek ve çabanın sonuç vermesi buna bağlıdır.
Okumak nasıl bir fiildir? Basit olduğu kadar karmaşık anlamlara ve kullanımlara müsâit bir fiil olduğunu geçmiş paragraflardan yola çıkarak pekâlâ söyleyebilmekteyiz. Meselâ bir kâğıttaki harfleri okumak basit bir fiildir. Bu davranış gibi kısmen kolay bir tahsille kazanılabilecek bir okuma becerisinden söz edebildiğimiz gibi insanı okumak, olayları okumak, dünyâyı okuma davranışı gibi uzun yıllarda ve meşakkatli bir eğitim süreciyle kazanılabilecek zorlu bir okuma becerisinden de söz edilebilmektedir. Peki bu davranış, okumak, insan için önem arz etmekte midir? Bu soruya cevabınız evet ise neden arz etmektedir ve bunu nasıl açıklarsınız? Bu kısmı biraz düşünmenizi ve imkânınız varsa arkadaşınız ya da arkadaşlarınızla tartışmanızı tavsiye ediyorum.
İnancımıza göre Tanrı biz insanları bu dünyâya halîfe olmak için yaratmış; dünyayı tesis, îmar, inşâ ve ihyâ etmek için görevlendirmiştir. Bu görevi veren Tanrı’mız verdiği görevi lâyıkıyla yerine getirebilmemiz için biz insanlara ayrıca akıl da ihsan etmiştir. Akıl, içinde barındırdığı yapılar ve işlevler sâyesinde “okuma” becerisini de biz insanların hizmetine sunmuştur. Bu sâyede insan, sâhip olduğu somut ve soyut becerileri, okumak da bu becerilerden bir tanesidir, kullanarak Tanrı’ya karşı görevini var olduğu günden bu yana ifâ etmeye özen göstermiştir.
Yazıyı okumak, davranışı okumak, insanı okumak, vakayı okumak… Bu ifâdeleri her ne kadar farklı anlamlarda kullanmış ve kullanıyor olsak da kavramın peşini sürdüğümüzde hakîkati bulma çabasından başka bir yere varamayacağımızı idrak edebileceğimize inanıyorum. Yazıyı sonlandırırken tekrar Yunus’umuz karşılıyor bizleri. Pirin selâmıyla vedâ ediyorum:
“Dört kitabın mânâsı
Bellidir bir elifte
Sen elifi bilmezsin
Bu nice okumaktır”
Comments are closed, but trackbacks and pingbacks are open.