Kitabın yazarı Cemal Kurnaz, edebiyat profesörüdür. Yayımlanmış birçok şiir, makale ve kitapları bulunmaktadır. Üretkenliğinin sürmesini diliyorum.

Türk Olmak adlı kitap, dört ayrı bölümden ve yaklaşık yüz civarında kısa yazıdan oluşmakta; her yazı, kısa da olsa ayrı bir nasîhat içermektedir. Kitap sâde, akıcı, etkili bir dil ve üslûpla yazılmıştır; sohbet havasında okunacak ve okuyanı sıkmayacak niteliktedir. Bir edebiyat hocası olan yazar, dili ustaca ve nezih bir biçimde kullanmıştır. Kitap, belirgin bir biçimde millî ve manevî bakış açısıyla yazılmıştır. Millî ve manevî birçok mesaj kısa ve öz bir biçimde okuyucuya verilmekte; millî kültür ve millî kimlik her yazıda ilmek ilmek işlenmektedir.

Kitap, kültür yozlaşması ve kimlik krizi yaşamakta olan toplumumuza yol gösterecek, yön verecek bir fikir pusulası niteliğindedir. Kitabın, sâdece okunması değil verdiği mesajların içselleştirilmesi ve yaşanması, eminim ki, hem yazarın hem de kendini Türk hisseden herkesin temennîsi olacaktır.

Türklük ve Müslümanlık vurgusu, tüm yazılarda enfes bir şekilde yer almaktadır. Millî ve manevî hislere sâhip bir okuyucu, okudukça mânen doyduğunu hissedecek, yer yer manevî bir coşkuya kapılacaktır. Müslümanlık, Türklükten ayrı değil Türklük içinde yerini ve anlamını bulan, iç içe geçmiş, birlikte tek vücut olmuş ve Türk deyince İslâm, İslâm denince Türklük akla gelir olmuştur. Bu, 1000 yıllık gâyet güzel bir terkiptir. Türk’ün İslâm’ı anlayışı ve yaşayışı, diğer milletlerden farklıdır. Türk’ün İslâm’ı anlaması ve yaşaması, diğer milletlere göre daha nezih, daha akılcı, daha etkili ve İslâm’ın ruhuna daha uygun olmuştur.

Kitapta Allah ve peygamber sevgisi, insan ve doğa sevgisi dikkat çekmekte; Türklüğe şekil veren, Türklüğe ilişkin birçok ilke özlü bir biçimde vurgulanmaktadır.

Kitabın verdiği mesajları, şu şekilde özetleyebilirim: Ey Türk, sen unutsan da Batı, senin Türk olduğunun farkında; uyuma! Türk olmak ayrıcalıktır, üstünlüktür, değerlidir. Türk olmanın bedeli, ağırdır, zordur. İslâm’a ve ümmete hizmet etmek istiyorsan Türk milletine ve Türk devletine destek olmalı, hizmet etmelisin. Türk olmak, ırkçı olmak veya faşist olmak değildir. Türklük, bir şuur meselesidir. Türklük, gururdur.  Türk olmak; doğru, dürüst, çalışkan, nâzik ve ahlaklı olmaktır. Türklük his meselesidir. Kendini Türk hisseden, Türklüğe hizmet eden herkes Türk’tür. Türk, Türk’ün târihine, diline, inancına, kültürüne ve coğrafyasına sâhip çıkmalı, hayat vermeli, bu uğurda emek vermeli, ter dökmeli, gerekirse canını vermelidir. Türk; edebiyata, sanata, dile, kültüre, hayata kendi üslûbunu ve damgasını vurmalıdır, buna ihtiyacımız vardır. Türk; târihini, dilini, edebiyatını, klasiklerini, şiirlerini, destanlarını, deyim ve atasözlerini bilmeli, sevmeli, sevdirmeli ve yaşatmalıdır. Türklük, diğer her şeyden daha ön planda olmalı, daha ön planda tutulmalıdır. Diğer mensubiyet bağları, Türklükten sonra gelmelidir.  Kendimizle kavgalarımızı, kendimize/birbirimize olan düşmanlıklarımızı bir kenara itmeliyiz. Farklılıklarımızı değil birlikteliğimizi sağlayacak ve kuvvetlendirecek unsurları ön plana almalıyız. Bu, millî bir vazîfedir. Türk ve İslâm dünyası olarak müştereklerimiz, farklılıklarımızdan fazladır. Farklılıkları öne çıkarırsak ayrışırız; müşterekleri öne çıkarırsak bir olur, iri olur, diri oluruz. Âdalete ve huzura muhtaç insanlar, hatta tüm dünya buna ihtiyaç duymaktadır.  Türk’ün ayakta olması, İslâm’ın ayakta olmasıdır. Târih boyunca Türklüğe hizmet etmiş olan kahramanları unutmamalı, unutturmamalı, her çeşit araç ve yolla kahramanlarımızı yaşatmalı, yaşatmaya ve anlatmaya gâyret etmeliyiz. Gençlerin bilmesi ve örnek alması gereken kahramanlar, kendi târihimizden, kendi kültürümüzden olmalıdır. Karamsar konuşmayacağız. Yapıcı, olumlu, moral ve umut verici olacağız. İnanç ve aklı, kalp ile beyni uzlaştıracağız, barıştıracağız. Hâinleri, düşmanları, düşmana hizmet edenleri, millete ve devlete zarar verenleri tanıyacağız, tanıtacağız, onları da unutturmayacağız. Millet ve devlet olarak varlık ve bekâ dâvâmız, bunu gerektirir. Yanlış yapanları, yanlış yolda olanları uyaracağız. Memleket sevgisi, memleketin doğasına, havasına, suyuna, yeşiline sâhip çıkmayı da gerektirir.  Milliyetçilik, aynı zamanda çevreciliktir. Çevrecilik, doğayı ve insanı yaşatmaktır. İyi bir Türk olmak, aynı zamanda iyi bir çevreci olmaktır. Doğayı savunmak, vatanı savunmaktır.  Kötü alışkanlıklarımızı, kötü davranışlarımızı terk edeceğiz. Millete ve devlete sâhip çıkacak, hizmet edecek nesiller yetiştirme gâyreti içinde olacağız. Bunun için eğitim, şarttır! Her Türk sorumluluklarının farkında olmalı, bizler de unutanlara hatırlatmalıyız. Hz. Peygamberin dediği gibi, vatan sevgisi îmandandır.

Kitabın son kısmında, Doğu Türkistan’la alâkalı beş yazı yer almaktadır. Bu bölümde ülkemizde, Türk dünyâsında ve İslâm dünyâsında Doğu Türkistan’a sâhip çıkılmaması eleştirilmekte, Doğu Türkistan’la ilgili kısa bilgiler verilmekte, bazı öneri ve temennîlerde bulunulmaktadır.  Türkiye’nin, Türk dünyâsının hatta İslâm dünyâsının sınırları, Doğu Türkistan’dan başlamaktadır. Türk’ün Filistin, Arakan dâvâsı olduğu gibi Doğu Türkistan dâvâsı da vardır. Doğu Türkistan dâvâsı, hem Türk hem İslâm dünyâsının dâvâsıdır. Doğu Türkistan ümmetin, İslâm dünyâsının, Türk dünyâsının bir parçasıdır; Türk ve İslâm yurdudur. Yazar, son kısımdaki yazılarla bize bu hakikâti hatırlamaktadır. Sâdece Arap dünyâsının değil Türk dünyâsının da bu konuda yeterli hassâsiyeti göstermemesi, hüzün vericidir ve yanlıştır. Hem millettaşımız hem dindaşımız olan Doğu Türkistan’a sâhip çıkmalıyız. Kitapta yer alan son yazı, Doğu Türkistanlı sanatçı Abdurehim Heyit ile ilgilidir. Yazar, Abdurehim Heyit ile tanışmasını, Heyit’in kıymetini, kurdukları dostluğu ve Heyit’in Türkiye’de konser vermesine vesîle olan ilk kişilerden biri olduğunu yazmaktadır. Heyit, bir Doğu Türkistanlı olarak Doğu Türkistan’ın kaderini yaşamaktadır. Çin’in işgal, baskı ve zulümleri altında olan bu Türk yurdunun ve Heyit’in kurtulması temennisiyle destek çıkılması gerektiğine vurgu yapmakta ve hapiste tutulan Heyit’le ilgili sağlıklı bilgi dâhi alınamadığına üzülmektedir. Cemal Kurnaz, endişe, eleştiri ve düşüncelerinde haklıdır.

Türklük, etnik/ırkî bir kimlik değil bir kültürdür, medeniyet tarzıdır. Bu bağlamda, ‘‘Ne mutlu Türk’üm diyene!’’ 

Kitap, ‘‘Ben Türk’üm’’ diyenler, kendini Türk hissedenler tarafından okunması gereken kitaplardan biridir. Türk gibi düşünmek ve Türk gibi yaşamak temennîsiyle!

Comments are closed, but trackbacks and pingbacks are open.