Üniversitenin açılış töreni vesîlesiyle Marmara Sinemasında üniversitelilere söylenen birkaç söz.
Bir yıllık etüd hayatınızın bu en mânâlı gününde, payıma düşen söz söyleme fırsatı kadar hiçbir konuşma bana haz ve heyecan veremez. Size hitap ederken sesimin aktüalite ufuklarını aştığını ve yarının sonsuzluğu içinde ebedîliğe doğru yankılaştığını hisseder gibiyim. Size asla unutamayacağınız, hatta bir mânevî mîras gibi çocuklarınıza, torunlarınıza bırakacağınız şeyler söylemek isterim. Fakat bunlar o kadar çok, o kadar çok ki… Dünyanın ve memleketin meselelerini size bağlayan sayısız tellerin çapraşık ve zengin şebekesi önünde bir an duraklayacağım.
Bana her şeyi söylemek için en az bir sene lâzım. Sözüm pek çok, vaktimiz pek az. Sizin sabrınızı tüketmemek ve benden sonra konuşacaklar varsa onların hakkını yememek için bu meselelerden yalnız birini fakat hiç değilse ötekilerle en çok münâsebetlisini seçmek zorunda kalacağım.
Bu mesele kültürdür.
Gâliba son bir çeyrek asır içinde en çok zikri geçen fakat mânâsı en az bilinen kelime.
Kültür, yâni çeşitli bilgiler sistemi.
Mi?
Hayır. Kültür, bilgi demek değildir. Bunun ikisini ayırdıktan sonra birbirine bağlarsak, sizin üniversitede ve daha sonra, neyi ve nasıl aramanız lâzım geldiği meselesinin üstüne düşeriz.
Evvelâ ayıralım: Bilgi ham maddedir, kültür mâmul madde ve fonksiyon hâlinde bir mâmul madde. Bilgi, ampulün camı ve telidir; kültür, bu camın ve telin ampul hâline gelmesi, yanması ve ışık vermesidir. İçine zekânın pırıltısı girmeyen ham bir bilgi, ampul hâline gelmemiş ve ışık vermeyen cam ve tel gibi potansiyel bir değer taşır. Bir vaaddir, tutulmamış bir vaad, gerçekleşmemiş bir ümit. Zekânın endüstrisini bekler. Onu bulursa yaratır ve aydınlatır, bulamazsa ham madde hâlinde kalır. Yanamaz ve kararır.
Târih bize Fatih’in ne zaman ve nasıl İstanbul’u aldığını öğretir. Bu bilgidir. Fakat Osmanlı İmparatorluğu’nun niçin doğduğunu, hangi medeniyet şeklini tamamlamak veya hangi medeniyetler arasında bir köprü olmak için doğduğunu düşünüp bulmak kültürdür. Târih bilgisi bize geçmişi tanıtır, târih kültürü geleceği aydınlatır. Çünkü târihin bize yalnız geldiği istikâmeti değil, gittiği istikâmeti de gösterir.
Türkiye’de târih merakı vardır ve târih bilenler çoktur. Fakat târih âlimleri ve hocaları bile bir tek târih felsefesi yazamamışlardır. Çünkü her bilgi sahasında ilim kâfi zannedilmiş, kültür hâline gelmeyen bilgilerin henüz hayata kavuşmamış cesetler olduğu düşünülmemiştir. Bunu düşünmek için de kültür lâzımdır.
Umûmî bir kültür olduğu gibi her mesleğin de kendine has bir kültürü vardır. Siz mesleklerden hangisini seçmiş olursanız olunuz, kültürsüz bir bilgi sizi sonsuz bir başarı hasreti hakkında bırakır. Kültür bir bakıma ilmin umûmî kânunlarını husûsî vak’alara tatbik ederek düşünmektir. Hukukta da, hekimlikte de, sosyoloji veya ekonomide de bir kumaşı bir insan bedenine göre biçen terzi gibi kânunları özel hâllere göre en doğru şekilde mânâlandırdığınız nisbette meseleleri halledeceksiniz. Karışık bir dâvâyı kazanmak da, ağır bir hastayı tedâvi etmek de, bir sosyal veya ekonomik problemi halletmek de böyle bir kültürle mümkündür. Bilgi şarttır, kâfi değildir.
Yakın zamanlara kadar birçok gençlerimiz için üniversitelerimizin son sınıfları kültür hayatının da sonuydu. Üniversite bitince bütün kitaplar atılıyor, hatta bir eğlence geleneğine göre yakılıyordu. Sıra mesleğin tatbîkatına geliyor. Kitaplara ve kültüre paydos! Ben nice üniversite mezunu bilirim ki evlerinde kütüphâneleri yoktur ve resimli magazinlerle zâbıta romanından başka hiçbir şey okumazlar.
Hakîkatte asıl kültür hayatı üniversiteden çıkınca başlar. Üniversite buna hazırlıktır. Yâni üniversite, kültürün ilkokuludur. Kültürün üniversitesi, bütün hayattır.
Ne demek istediğimi anladınız. Fakat bu ağabey tavsiyesini özetlemem îcap ederse şu formüle varırız: Üniversitede aldığınız her bilgiyi zekânızda öğütünüz. Onu bir kültür kanı hâline getiriniz. Her bilgi üstünde düşünmeye çalışınız ve alışınız. Düşünülmemiş bir bilgi hâfıza için ağır ve lüzumsuz bir yüktür. Üniversiteden çıkar çıkmaz bu bunaltıcı bilgi denklerini sırtınızdan atar, yorgun hamal gibi yere vurursunuz. Fakat bilgileri yapıcı ve yaratıcı düşüncenin unsurları hâlinde kullanırsanız, ömrünüzün sonuna kadar mesleğinize aşkla bağlanır ve en üstün başarılara namzet hatta mahkûm olursunuz. Hepinize bütün kalbimle böyle mahkûmiyetler ve bahtiyar gelecekler dilerim, aziz üniversiteliler.
Kaynakça
Safa, Peyami. Eğitim Gençlik Üniversite. İstanbul. Ötüken Yayınları. s.266.
Comments are closed, but trackbacks and pingbacks are open.