Önceki yazımızda atalar sözünden bahsetmiş, Oğuz Kağan töresindeki adâlet anlayışına, sosyal hayata, kağana ve cihan hâkimiyetine dair başlıklar açmıştık. Bu yazımızda ise daha çok atalar sözünden günümüz anayasasının Oğuz Kağan töresiyle olan ilişkisinden bahsedecek ve günümüz anayasasında Oğuz Kağan töresiyle ayniyet arz eden çok önemli ilkeleri göreceğiz.

Anayasa, hukuk bakımından tanımlandığında bir ülkenin en üst yasası ve bütün işlemlerin ona uygun olmak zorunda olduğu temel hukukî metni ifâde eder.1 Buradaki tanımımızda birkaç kabulün saklı olduğunu fark edebiliriz. Bunlardan biri bütün işlemlerin anayasaya uygun olması mecburiyetidir. İşte burada normlar hiyerarşisinin devreye girdiğini göreceğiz; günümüz anayasalarında “normlar hiyerarşisi” temel alınmaktadır. Bu normlar hiyerarşisi dediğimiz piramitte Anayasa ve kânun yeri hiçbir zaman değişmeyen en üstte yer alan ikilidir.2 Üstteki bu ikili alttakileri (Bu alttakiler cumhurbaşkanlığı kararnamesi, yönetmelik, diğer düzenleyici işlemler olabilir ve sıralaması ülkenin hukuk sistemine göre değişir.) bağlar. Yani alttaki kural üstteki kurala aykırı olamaz. Normlar hiyerarşisine dair son olarak şunu da söyleyip anayasanın konusundan bahsedelim: Anayasa ve kânun ilişkisine dair bir ayrıntı olarak kânunun anayasaya “dayanmayabileceğini” ama aykırı da olamayacağını söyleriz. Mesela uzay hukukuna dair bir madde şu an Anayasamızda yoktur ve fakat bununla ilgili bir kânun Anayasamıza aykırı olmamak şartıyla çıkabilir. Normlar hiyerarşisinin bu özelliklerini sayınca Oğuz Kağan töresiyle olan şu benzerliğini ortaya çıkmaktadır: Oğuz Kağan töresinde de en üstte yer alan törenin bizzat kendisidir. Yeni bir kural bu töreye aykırı olmamak zorundadır. Bu törenin normlar hiyerarşisinin en üst basamağında yer aldığını göstermektedir. Oğuz Kağan Töresi için “yazılı olmayan anayasa” niteliğinde olduğunu söyleme sebeplerimizden biri de budur. Yazılı olmayan Anayasa denince akıllara her ne kadar önce İngiltere’deki hukuk sistemi gelse de Oğuz Kağan töresinin kronoloji bakımından ön plana çıkması, en azından varlığından bahsedilmesi gerekirdi. Şimdi İngiltere’nin sistemine kısaca bir göz atalım: İngiltere’de Anayasa’nın 3 temeli vardır: Bill Of Rights, Anayasal konvansiyon/Teamüller, Common Law denilen yargıç hukuku. Konumuzla ilgisi bakımından burada Anayasal konvansiyon/teamüle değineceğiz. Teamül için bir yerde, bir grupta, kültürde eskiden beri yapılagelen şeyler ve kendiliğinden oluşan aynı tür durumlarda sürekli tekrarlanan örf âdet hukuku diyebiliriz. Uyulmasının zorunlu olduğuna dair inanç vardır. Burada örf-âdet kavramı yerine “gelenek” veya “töre” kavramları da kullanılmaktadır.3 Bu genel çerçeveden sonra Erol Hocanın tespitlerini aktarmak yerinde olacaktır: “…Devlet çok sağlam gelenekler üzerine oturtulmuştur. İdâre sanatı kitaplardaki kânun maddelerini ezberleyerek değil, uzun süren bir çıraklık devresi içinde geleneklerin ve tatbîkatın öğrenilmesiyle kazanılır. Yazılı kânunlardan ziyâde hukuk geleneği hâkimdir, zaten geleneğin adı da kânundur. Bir şey geleneğe aykırı ise ‘Bizim kânunumuzda yoktur’ denir. Kânun geleneğin yazıya geçirilmesinden başka nedir ki? Üstelik bir şahıs veya heyet tarafından konan kânun bir başka şahıs veya heyet tarafından kolayca değiştirilebildiği halde, gelenek gayr-i şahsidir ve asıl kuvvetini de buradan alır. Eski Türk devletlerinde töre denilen geleneğe imparatorluk devrinde ‘Kânun-ı Kadim’ veya ‘De’b-i dirin-i Osmaniyan’ deniyordu. Esasiye hukuku geleneğe dayandığı için İngiltere’yi övenler, vaktiyle İngilizlerin Türk hukuk müesseselerini örnek tuttuklarını bilmezler. Daha da kötüsü, imparatorluk devrinde can ve mal emniyeti olmadığını, çünkü kânundan daha ziyâde şahsî kararların rol oynadığını iddia eden münevverler vardır. Bizim Tanzimatçılar da batılıları örnek alır ken, artık Türkiye’nin bir hukuk devleti olacağını söylüyorlardı: bu yüzden, Türkiye’de hukukun vicdanlardan çıkarılarak kitaplara sokulması ve orada kalması Tanzimatçılarla başlamıştır.”4

Erol hocadan alıntı yaptığımız paragrafta özellikle “Kânun geleneğin yazıya geçirilmesinden başka nedir ki?” ifâdesine dikkat çekmek gerekir. Hukuk kuralları sosyal ilişkileri düzenlemesi, anarşinin oluşmaması bakımından ihtiyaca binaen ortaya çıkmıştır ve elbette ki toplumun örf-âdetinden bağımsız ilerlemesi düşünülemez. Zaten o toplumun huzuru için oluşturulan kurallardır. Burada hukuk kurallarının topluma uygun olması gerektiğini görüyor ve Oğuz Kağan töresinde de toplumdan bağımsız/toplumla alâkasız kurallar olmaması bakımından anayasal süreçlere bir örnek teşkil ettiğini görüyoruz.

Şimdi günümüz anayasalarının Oğuz Kağan töresiyle olan benzerliğini ortaya koymak bakımından Anayasa hukukunun temel konusuna da değineceğiz: Günümüz anayasalarının devletin kuruluşu ile bireylerin temel hak ve özgürlüklerinden oluştuğunu görürüz ama bu tek seferde, rahatlıkla ifâde edilen cümle bizi anayasanın tesir ettiği alanın dar olduğu gibi bir yanılgıya düşürmesin. Aslına bakarsak orman köylüsünün korunmasından tutun da konut dokunulmazlığına kadar anayasanın hayatımızda, yaşantımızda etkisi vardır. Kânunların anayasaya aykırı olamayacağından da bahsetmiştik; buradan da anlayabiliriz ki bir karayolları trafik kânunu ya da millî eğitim temel kânunu gibi çoğaltabileceğimiz örnekler anayasaya aykırı olamaz. Törede de teşkilatlanma modelinden teşvik ettiği veya yasakladığı davranış modeline kadar kurallar vardır. Hayatın her alanına tıpkı günümüz anayasalarında olduğu gibi tesir etmektedir. Yeni bir olay karşısında takınılacak tavır töreye aykırı olamaz.

Bir diğer açıdan bakarsak Anayasa her Türk vatandaşının uyması gereken bir hukukî metindir. Bizzat Oğuz Kağan töresinde de bunu görmekteyiz. Oğuz Kağan töresine de istisnasız herkes uymak durumundadır ve kimseye bu kurallara riayet etme bakımından ayrıcalık tanınmamaktadır. Bunun örneğini geçen yazımızda Oğuz Kağan’ın sözüyle ifâde etmiştik: “Bir kişi suç işlese, suçlu olsa; o kişi Kağan’ın yakın akrabası veya başka boylardan olsa; kağanın bir adamı gidip onu yakalasa, ona kağanın küçük kardeşi, oğlu ve beyleri hiç kimse el atmasın; onu esirgemesin ve korumasın. Beni isteyip geliyor, benden yardım istiyor diye onu herhangi bir kimse korursa, onu koruyan olursa, her kim onu korursa; o koruyan kişi kağanın eşiğine getirilip arkasına kılıç ile vurulup parçaya bölünecektir.”5 Burada önemli noktalardan biri de şudur: Her bireyin ait olduğu kasta göre, doğumundan ölümüne kadar belirli ayrıcalıklara, görevlere hak ve sorumluluklara sahip olduğu bir sistem görülmemektedir. Aksine Oğuz Kağan töresinde de günümüz anayasalarında olduğu gibi ayrıcalıkların tanınmadığı, bağlayıcılığının herkes için geçerli olduğu kuralların varlığı göze çarpmaktadır. Burada Halil İnalcık’ın da işaret ettiği nokta önemlidir: “Türk anlayışının özelliği, egemenlik hakkının mutlak olmayıp, töre ile sınırlandırılmış olmasıdır.”6 Türklerde kağan dahi töre ile sınırlıydı. Günümüz anayasalarında da devlet başkanı, politikacılar, sermayedarlar da dahil olmak üzere anayasaya “herkesin” uyması zorunludur. Bu anayasamızda Anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğü başlığı altında şöyle ifâde edilir: Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır.7

Günümüz anayasasının temel ilkeleri bakımından Oğuz Kağan töresiyle olan ilişkisinden bahsettikten sonra görüyoruz ki Oğuz Kağan töresi bugün de etkisini sürdürmektedir. Aslında anayasanın temelleri Oğuz Kağan töresinde yatmaktadır. Bu anlayıştan esintiler teorik olarak devam etmektedir. Günümüzde uygulama açısından olması gereken ve olan tartışmaya açıktır. Bir anayasanın daha önce de ifâde ettiğimiz üzere sosyal ilişkileri düzene bağlaması ve anarşiyi önlemesi bakımından ifâde ettiği önem açıktır. Fakat biz işte anayasanın kaynağını teşkil eden Oğuz Kağanın vasiyetini/mirasını daima canlı tutabiliyor muyuz, tutabilecek miyiz? Bunun sorgulamasını herkesin yapması gerektiğini düşünüyor ve burada yazımızı sonlandırıyoruz.

Töreli Türkün kendine döndüğü zamanları görebilmek dileğiyle!

Kaynakça

(1) Namık Kemal Öztürk, Anayasa Hukuku, 2019, 2.baskı s. 19, Seçkin yayınları, Ankara

(2) Burada Hans Kelsen’in normlar hiyerarşisinden bahsedilmektedir. Türkiye için güncel olarak normlar hiyerarşisi üst sıraları şu şekildedir: Anayasa, Temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası antlaşmalar, Uluslararası antlaşma=Kânun=Olağanüstü hâl Cumhurbaşkanlığı kararnamesi şeklinde devam eder.

(3) Bilge, Necip. Hukuk Başlangıcı Hukukun Temel Kavram ve Kurumları. 16. İstanbul: Turhan Kitabevi, 2002.

(4) Erol Güngör, Türk Kültürü ve Milliyetçilik, İstanbul, 1999, s. 130-131.

(5) Demir, Necati. Oğuz Kağan Töresi. Ötüken Neşriyat. 2018

(6) Prof. Halil İnalcık, “Kutadgu Bilig’de Türk, İran Siyaset Nazariye ve Gelenekleri”, Ankara, 1969, s. 269

(7) https://www.mevzuat.gov.tr/ Türkiye Cumhuriyeti Anayasası madde 11.

Comments are closed, but trackbacks and pingbacks are open.