İslâm’ın bugün en önemli meselesi “Müslümanların gerçek Müslüman olmak için hiçbir şey yapmayışlarıdır.” O zaman işe bir şey yapmakla başlamalıyız. Meselâ en önce “Gerçek Müslüman ne demek?” sorusunun cevâbını araştırmalıyız. “Eğer mü’minseniz Allah ve Resûlüne itâat edin. Ancak mü’minler o kimselerdir ki Allah anıldığı zaman kalpleri ürperir ve Allah’ın âyetleri onlara okunduğu zaman, îmanlarını artırır ancak Rablerine güvenip dayanırlar. Namazı dosdoğru kılarlar, kendilerine rızık olarak verdiğimizden yerinde harcarlar. İşte onlar gerçek mü’minlerdir. (…) İyiliği emreder, kötülükten sakındırırlar.”(1)
(…) Hz. Ali şöyle dedi: “Allah’a yemin ederim ki Muhammed’in ashâbını gördüm. Bugün onlara benzeyen hiçbir şey görmüyorum. Onlar sapsarı, perîşan, tozlar içinde sabahlıyorlardı. Secdede ve ayakta Allah’a yöneliyorlar, onun kitabını okuyorlar, hem Allah için secdeye kapanıyorlar hem de Allah yolunda cihâda gidiyorlardı. Uyandıkları zaman Allah’ı zikrediyorlar, gözleri yaşarıyor, gözyaşları elbiselerini ıslatıyordu. Allah’a yemin ederim ki bugünkü Müslümanlar gaflet içinde uyuyorlar.”(2)
Allah yüce kitabında “İçinizde öyle bir cemâat bulunsun ki herkesi iyiliğe çağırsın, iyi iş işlemeyi istesin. Kötü işten vazgeçirsin.” (Al-i İmran 104) buyurarak “tebliğ”in savaş zamanlarında bile ihmal edilmemesini emretmektedir.(3)
Onlar peygambere itâat etmenin Allah’a itâat etmek olduğunu çok iyi biliyorlardı. Bu sebeple peygambere öylesine uyuyorlardı ki o ne yaptıysa aynısını yapıyorlardı. Meselâ Nâfi’nin bildirdiğine göre: “İbn-i Ömer, Resûlullah nerede namaz kıldıysa orada namaz kılardı. Resûlullah bir ağacın altında konaklamıştı. İbn-i Ömer ara sıra o ağacın altına gelir, kurumasın diye ona bakar, dibine su dökerdi. İbn-i Ömer, Mekke sokaklarında devesini öyle dikkatli sürüyordu ki Resûlullah’ın devesinin bıraktığı izlere bassın diye devesini iki tarafa çeviriyordu. Peygamberin yaptıklarını aynen tatbike çalışan İbn-i Ömer’i bu hâliyle görsen “Bu, herhalde deli gâliba” dersin.”(4)
Onların başka milletlere üstünlüğünü yabancıların şu tespitlerine bakarak daha iyi anlayabiliriz, böylece meziyetlerini daha rahat görürüz. Herakliyus, Antakya’da yenilerek dönen Rum askerlerine “Bütün cephelerde onlardan daha çok olduğunuz halde niçin yeniliyorsunuz?” diye sorunca ileri gelenlerinden yaşlı biri: “Onlar; geceleri ibâdetle, gündüzleri oruçlu geçiriyorlar, sözlerini yerine getiriyorlar, iyiliği emredip kötülükten sakındırıyorlar, birbirlerine karşı insaflı davranıyorlar. Biz ise şarap içiyoruz, zinâ ediyoruz, haram yiyoruz, sözlerimize sâdık kalmıyoruz. Gasbediyoruz, zulmediyoruz. Kötülükleri emredip Allah’ın rızâsını kazandıracak iyilikleri yasaklıyoruz. Yeryüzünde fesat çıkarıyoruz. Hal böyleyken yenilmemek mümkün mü?” diye cevap verir.(5)
“İran Şahı Yezducurd, kendisine yardım yapması için Çin Kralına bir mektup gönderir. Çin Kralı gelen elçiye:
– Biliyorum krallar, düşmanlarına karşı birbirlerine elbette yardım etmelidirler. Yalnız, sizi memleketinizden çıkaran bu milletten bana bahset. Bakıyorum, onların az, sizin çok olduğunuzu söylüyorsun. Böyle az bir kuvvetin, sizin gibi büyük bir kuvveti yenmesi onlarda hayrın sizde şerrin olduğuna delâlet eder, dedi ve sordu:
– Onlar sözlerini yerine getiriyorlar mı?
– Evet.
– Kumandanlarına itâatleri nasıldır?
– Bir milletin mürşidine en itâatlisi gibi.
– Neleri haram, neleri helâl sayıyorlar?
Elçi bunu da îzah ettikten sonra,
– Kral: Kendilerine helâl olanı haram, haram olanı helâl kılıyorlar mı diye sordu?
– Elçi: Hayır, dedi. Çin kralı bu cevap üzerine:
– Bu millet haramı helâl, helâli haram yapmadıkça asla mağlup olmaz, dedi ve Kral, Yezducurd’e şu mektubu yazdı:
– Sana bir ucu Çin’de, bir ucu Merv’de olan bir ordu göndermeme hiçbir mâni yok, bunu da yapmam gerekir. Fakat elçinizin bana anlattığı bu millet dağları yerinden sökmek istese söker. Onlar bu hal üzere yaşarlarsa emir verildiğinde beni dahi yerimden oynatırlar. O halde onları râzı ederek anlaş. Sana dokunmadıkça onlara dokunma.”(6)
Gerçek mü’mini yeteri kadar tanıdık. Şimdi geldik gerçek mü’mine benzemeye, gerçek Müslüman olmak için çalışmaya. Öncelikle ve mutlaka Kur’an-ı Kerim’i Asr-ı Saâdet’teki gibi öğrenmeliyiz. Onlara Kur’an öğreten şahıs, kendilerinin Resûlullah’tan on âyet öğrenip on âyetteki hükümleri ve bu hükümlerle amel etmeyi öğrenmeden bir ikinci on âyete geçmediklerini, âyetteki hükümleri ve bu hükümlerle amel etmeyi öğrendik, dediklerini söyledi. “Biz Kur’an’ı ve onunla amel etmeyi birlikte öğrenirdik.” dedi. (7)
Türkiye bunu yapacak güçtedir ve yapmalıdır. Birtakım hassâsiyet sâhibi insanın Allah rızâsı için, Kur’an öğretme zamânı geride kalmıştır ancak bugün bu işi yapan çok kurum ve personel vardır. Onlar hizmetlerinin karşılığını da almaktadır. Türkiye’nin târihî görevini devam ettirebilmesi için bu girişim zarûrîdir. İlim merkezi nasıl olunur, ilim adamları nasıl bizde toplanır? Artık, öğretecekler de öğrenecekler de bunları düşünmeli; dünya, âhiret dengesini gözetmelidirler. Çünkü bu husus, gerçek mü’minin üzerinde çok durduğu bir konudur. Meselâ Huzeyfe (r.a): “Sizin en hayırlınız ne dünya için âhireti terk eden ne âhiret için dünyâyı terk edendir. En hayırlınız her ikisi için de çalışandır.” (8)
Esasen Peygamber’in (s.a.v.) de buyruğu bu yönde idi. Kâtiplerinden Hanzala El-Useydi anlatıyor: “Resûlullah cennet ve cehennemi bize öyle anlattı ki gözümüzle görmüş gibi olduk. Bilâhare ben kalkarak çocuklarımın yanına döndüm. Güldüm, eğlendim daha sonra Peygamber’e gelerek durumu anlattım. Resûlullah (s.a.v.):
– Hanzala! Eğer âilenizin yanında da benim yanımda olduğunuz gibi olsanız melekler yolda ve yatakta sizinle musafâha ederler. Ey Hanzala! Biraz dünya biraz da âhiret ile meşgul ol!”(9)
Gerçek mü’minlerin önem verdikleri bir başka husus da ‘emr-i bil mâruf nehy-i anil münker’ yâni iyiliği emretmek, kötülükten sakındırmaktır. Dikkat edildi ise bu nokta, alıntıların birçoğunda söz konusu edilmiştir. Zâten birçok sahâbe de Peygamber Efendimiz’e (s.a.v.) konu ile ilgili sorular sorarak konunun önemini ortaya koymuşlardır. Çünkü onlar Cenab-ı Allah’ın şöyle buyurduğunu biliyorlardı: “Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı bir ümmetsiniz. Mârufu emir ve münkerden nehyedersiniz.” (10)
Yâni, yine onlar, Hz. Peygamber’den (s.a.v.) “Nefsim yed-i kudretinde olan Zât’a yemin ederim ki ya mârufu emr ve münkerden nehyedersiniz yâhut Allah-ı Teâla size azap gönderir. Sonra Allah’a yalvarırsınız lâkin duânız kabul edilmez.” hâdîsini dinlemişlerdi.(11)
Bugün gerçek mü’minler olabilmek için Cenab-ı Allah’ın “Kitap’ı okuduğunuz halde insanlara mârufu emredip kendinizi unutuyor musunuz? Yoksa akıllarınız ermiyor mu?”(12) buyruğunu unutmamak gerekir. Peygamber’in (s.a.v.) “Sizden bir kimse çirkin bir iş görürse onu eliyle değiştirsin. Eğer buna gücü yetmezse diliyle tağyir etsin. Buna da gücü yetmezse kalben nefret etsin. Bu ise îmanın en zayıf derecesidir.”(13) emrini yerine getirmek lâzım.
Muâz’ın (r.a), Ömer b. Hattab’ın (r.a) “Bu ümmeti ayakta tutan şey nedir?” sorusuna verdiği cevapla konuyu bağlayalım: “Üç şeydir, bunlar aynı zamanda kurtarıcıdırlar. Yaratılışa uygun olan ihlas ki Allah, insanları bu meziyet üzere yaratmıştır. Dînin esâsı namaz ve insanları kötülükten koruyan itâattir.” (14)
Namaz denince “Câmilere gelenle gelmeyen arasındaki fark herkes tarafından görüldüğü, gelmeyenlerin gelmek ihtiyâcını hissettiği günleri gördüğümüz zaman Müslüman olduğumuzun farkına varmışız demektir.”(15)
Cenab-ı Allah hakkımızda hayırlısını versin.
Düzeltme
Aralık 2021 sayısındaki “Allah (CC) ve İnsanlar” yazımızdaki “Muhammed b. Kâb El Kurazi’den: Ali b. Ebu Talip şöyle dedi:” ifâdesi sehven bir alt paragrafta yazılmıştır. O ifâdenin “Allah-u Teâla şükür kapısını açıp da nimet kapısını kapatmamıştır.” cümlesinin başında yer alması gerekmektedir. Hoşgörünüze sığınıyoruz.
Kaynakça
(1) Kandehlevi, M. Yusuf. Hadislerle Müslümanlık. İstanbul. Cilt 1. II. Baskı. 1978. s.25
(2 ) a.g.e. , s.41
(3) a.g.e. , s. 50
(4) a.g.e. , 3. Cilt. s.974
(5) a.g.e. , 5. Cilt. s.2109
(6) a.g.e. , 5. Cilt. s.2112
(7) a.ge. , 4. Cilt. s.1522
(8) a.g.e. , 5. Cilt. s.1897
(9) a.g.e. , 4. Cilt. s.1668
(10) Nevevi, Muhyiddin-i. Riyazü’s Salihin. Ankara. Türk Tarihi Kurumu Basımevi. 1.Cilt. 1976. s.226
(11) a.g.e. , Âl-i İmran. s. 234
(12) a.g.e. , Bakara 44. s. 239
(13) a.g.e. , s.228
(14) kandehlevi, a.g.e. cilt 1 s.2094
(15) a.g.e. , Cilt IV. s.1428
Comments are closed, but trackbacks and pingbacks are open.