‘’Kahramanlık ne yalnız bir yükseliş demektir,

Ne de yıldızlar gibi parlayıp sönmektir.

Ölmezliği düşünmek boşuna bir emektir;

Kahramanlık; saldırıp bir daha dönmemektir.’’

Böyle diyordu Nihal Atsız ‘Kahramanlık’ şiirinde. Tam da böyleydi marşlara, efsânelere konu olan büyük vatansever Gâzi Osman Paşa. Kahramanlığa en çok ihtiyaç duyduğumuz günlerde, en olması gereken yerdeydi. Direnmek nedir, ölümüne bir memleketi savunmak nedir her hâliyle gösteriyordu.

Onlarca yıldır birçok cephede yenile yenile topraklarını kaybeden Osmanlı Devleti için Plevne Müdâfaası âdeta bir can simidi oluyordu. Peki, kimdi bu Osman Paşa ve neydi onun hepimize ders olan hikâyesi?

Osman Paşa, 1832 yılında Tokat’ta doğdu. Beşiktaş’taki askerî rüştiyede ve 1845-1849 yılları arasında Kuleli Askerî Îdâdîsinde okudu. Kara Harp Okulunu ikincilikle bitirmişti. Zaman geçtikçe rütbe üstüne rütbe aldı.

1875 yılında Paşa rütbesiyle Manastır Fırka Komutanlığına tâyin edildi. Buradaki başarılı çalışmalarından dolayı ferik rütbesine terfî etti Osmanlı Devleti’nin en zor zamanlarıydı ve yapacağı çok iş vardı. 27 Haziran 1876 târihinde Sırbistan Prensliği’nin, Osmanlı İmparatorluğu’na ültimatom vermesi sebebiyle başlayan 1876-1877 Osmanlı-Sırp Savaşı sırasında, Vidin Komutanlığına atanarak İzver tepelerini ve Zayçar kasabasını ele geçirdi. Bu, Osmanlı Devleti için moral açısından çok önemliydi.

Osman Paşa’yı, Osman Paşa yapan şey ise Plevne Savunması’ydı. Hangi açıdan bakarsak bakalım insanın göğsünü kabartan Osman Paşa’nın o muhteşem savunması karşısında bugün dahi saygıyla eğiliyor insan.

1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nda Plevne kritik bir öneme sâhip oldu. Osman Paşa idâresindeki Osmanlı Ordusu büyük fedâkârlık gösteriyor, Plevne’yi düşmana vermiyordu. Birinci Plevne Muhârebesi’nde Rus birlikleri yaklaşık on bin askerle Plevne önlerine kadar geldiler. Şehir uzun süre top atışlarıyla vuruldu. Osmanlı ordusunun güçsüz ve moralsiz olduğunu düşünen Rus birlikleri hızlıca sonuç almak istiyorlardı. Sabahın erken saatlerinde başlayan muhârebede Rus birlikleri önemli Türk savunma hattını yarmayı başardı. Ancak Osman Paşa, askerlerin yorgunluğuna aldırmadan ve büyük bir motivasyonla saldırı emrini verdi. On binden fazla Osmanlı askeri taârruza geçerek Rusları âdeta şaşkınlığa uğrattı. Rus komutan yardım istese de onlara yetişecek bir Rus birliği yoktu. Bu sebeple Ruslar birliklerini Plevne’ye üç saat uzaklıktaki başka bir şehre çekmek zorunda kalmıştı. Muhârebede Ruslar dört bin, Osmanlı ise bin kayıp vermişti.

Bunun ardından gerçekleşen ikinci ve üçüncü Plevne Muhârebeleri’nde de sonuç değişmiyordu. Askerine tam hâkimiyetiyle Osman Paşa, âdeta destan yazıyordu Plevne’de. Gücü tükeniyor, zorluk giderek artıyordu.

Rus ordusu Plevne’yi her bir yandan kuşatmıştı artık. Ruslar Plevne’deki Osmanlı kuvvetlerine teslim olma çağrısı yaparken Osman Paşa bunu reddediyordu. Aralık ayına kadar kuşatma altındaki birlikleri her türlü olumsuz propaganda yöntemlerini kullanıp teslim olmaya zorlasalar da başarılı olamadılar.

Plevne’nin düşmemesi için hayâtını ortaya koyan Osman Paşa, son kozunu oynadı. Yiyecek ve mühimmatların tükenmek üzere olduğunu gören Osman Paşa, ordusuyla birlikte kuşatmayı yararak Sofya’ya doğru çekilme yönünde bir plan yaptı.

Sabahın erken saatlerinde kuşatmayı yararak Plevne’den çıktı ancak Rusların asker sayısı çok fazla olduğundan geri çekilmek zorunda kaldı. Birçok denemenin ardından başarısız olunacağını anlayan Osman Paşa, ertesi gün kırk bin asker ve sivil ile birlikte teslim oldu. Teslim olan askerlerden yalnızca on bininin Osmanlı’ya geri döndüğünü de belirtmek lâzım! Belki yaralanmazsa, biraz destek gelse direnmeye de devam edecekti Osman Paşa ama kader ağlarını örüyordu o saatlerde.

Rus General, Osman Paşa’nın yaralı olarak bulunduğu odaya bizzat gelmişti. İçeriye giren Rus General, Gâzi Osman Paşa’yı yaralı bir vaziyette, tahta bir iskemle üzerinde oturmakta iken buldu. General Strokov, odaya girdiğinde Gâzi Osman Paşa doğrulmaya çalışınca “Paşam yaralısınız, lütfen rahatsız olmayınız.” demişti ve “Sizi tebrik ederim. Yapmış olduğunuz hücum fevkalâdeydi. Askerlerinize lütfen emrediniz silâhlarını bıraksınlar.” diyerek seslenmişti. Gâzi Osman Paşa, yüreği kan ağlayarak şerefle kullanmış olduğu kılıcını General Ganetskiye vermişti. 145 gün süren direniş bu şekilde bitiyordu. Rus Çarı dahi bu büyük komutanın karşısında saygıyla eğiliyor ve teslîmiyet kılıcını almıyordu.

Plevne Müdâfaası’nın en önemli sonucu belki de Osmanlı Devleti’nin hâlâ ayakta olduğunun ispâtıydı. Eğer inanılırsa bir şeyler başarılabilirdi ve emânet ehil ellerde yükselmeliydi. Osman Paşa, elindeki kuvvetle Rusları tam beş ay durdurmuştu. Plevne’nin düşmesi ile Ruslar, takviye kuvvetlerini bu geçide göndererek 4. Şıpka Muhârebesi’ni yapıp geçit çevresindeki Osmanlı kuvvetlerini büyük bir yenilgiye uğratarak İstanbul’a kadar ilerlediler. Eğer Osmanlılar, Şıpka geçidini tutabilip ikinci veya üçüncü Plevne Muhârebelerinden birinde kaçan düşmanı tâkip etselerdi, Balkan cephesinde her şey Osmanlı lehine değişebilirdi, der târihçiler.

Gâzi Osman Paşa, vatanına döndükten kahraman olarak döndü. Her zaman el üstünde tutuldu, olması gerektiği gibi… Osman Paşa’dan bize kalan en önemli nokta belki de şurası: Şartlar ne olursa olsun, ehil biriyseniz ve bir şeye inanmışsanız önünüzde ne dağlar kalır ne de denizler. Vatan sevginiz, millet sevginiz sizi doğru yola götürecek adımları attıracaktır. Tek kurşun atmadan kaç tane şehir bıraktık biz Balkanlarda ki acısı hâlâ yüreğimizde… Ancak Osman Paşa’nın sonuç olarak mağlup dahi olsa o direnişi, o vazgeçmeyişi bizler için bir ışık olmalı. O ışığı tâkip ettiğimiz sürece her dâim umutlarımız tâze olacak. Şâirin de dediği gibi:

“Kılıcımı vurdum taşa

Taş yarıldı baştanbaşa

Nâmı büyük Osman Paşa

Askerinle binler yaşa”

Comments are closed, but trackbacks and pingbacks are open.