Bayramlar insanımızın bütünleştiği, sevgi halkalarının ülkemizin her köşesine ulaştığı, dayanışmanın arttığı ve hâfızalardaki tozların temizlendiği günlerdir. Ben bayramlar için şu tâbiri kullanmayı çok severim “millî ve dînî duyguların kıyâma durduğu günlerdir”. Bu günlerde muhabbet yüreklerden taşar; ses olur, nefes olur, bedende hareket olur. Kırgınlık, siyâsî çekişmeler, husûmet, acı, rekâbet ve gözyaşı elbiseleri bedenden çıkarılır, muhabbetin ateşine atılır veya atılırdı…

Çoğunlukla bayramlar ferdî, dînî ve millî bayramlar olmak üzere üç ana kategoride toplanır ama ben bugün millî bayramlar konusunu işleyip sitemlerimi ve muhtevâsını dile getireceğim. Yâni konumuz milletin hayâtından, tecrübelerinden, hayat felsefesinden, vicdânından doğmuş millî bayramlardır.

Çok eski çağlardan îtibâren insanoğlu, anma, kutlama, bayram, âidiyet hissi gibi ihtiyaçlarını muhtelif etkinlikler aracılığı ile karşılamaya çalışmıştır. Bu etkinlikler târih boyunca meydana gelen gelişmelere ve siyâsî iktidarların müesseseleşmesi gibi etkilere bağlı olarak değişmiş; önceleri daha çok dînî bir anlam ifâde ederken zamanla din dışı olmaya da başlamıştır. Fransız İhtilâli ile birlikte Batı’da gelişen milliyetçilik (Türklerde milliyetçiliğin çok eskiye dayandığını ve bayram/anma günlerinin oldukça çok olduğunu akılda tutarak yazıya devam edelim) ve buna bağlı olarak oluşan millî devletlerle birlikte bilinen etkinliklere bir de millî bayramlar eklenmiştir. Millî bayramlar, toplumların ortak bir yazgıyı, târihi ve dili paylaşma gibi anlayışlardan doğan milliyetçiliği sembolize eden; bayrak, millî kahramanlar, millî marşlar gibi etkili unsurlardan olmuştur. Bu bayramlar genel olarak o millî devletin kuruluşu, kuruluşu öncesindeki mücâdeleler, zaferler ve kazanımlarını simgeleyen öğeler üzerinde kurgulanmıştır. Millî bayramlar genel olarak kendi geçmişi ile gururlanacak, sevinecek ve millî devletini sonsuza kadar var edecek, yeni nesillerin yetişmesini sağlayabilmek için her yıl geniş katılımlı olarak yapılan etkinlikleri içermektedir.1

Millî bayramlar içtimâî kaderin hayâtî dönemlerini ihtivâ eden şifrelerdir. Bu sebeple birey ve toplum tarafından önemsenmelidirler. Millî hâfıza bu tür zaman dilimlerinde hayat bulur ve varlığını sürdürür ve her bir bayram millî hâfızanın birer yapı taşıdır. Bunların her birinin tamamlayıcı yâni toplam paydaya etkisi ayrı ayrıdır. Birinin devre dışı kalması, hâfızanın işlem gücünde daralma anlamına gelir; bilgisayar diliyle söylersek megabayt gücünü yitirir. Bu eksilme kültür taşıyıcısı olan bireyi ve toplumu çözülmeye sürükler. Bayramlarını yaşatmayan milletler hâfızalarını yitirmiş, dumura uğratmış milletlerdir ki bu tür milletlerin varlık mücâdeleleri kısa sürer. Târih bu tür ölümlerin de canlı tanığıdır.

Millî bayramlar sosyo-kültürel bünyenin alyuvarlarıdır. Alyuvar kanı, kan da hâfızayı korur. Unutmayalım ki milletlerin büyüklüğü hâfızalarının büyüklüğü ile ölçülür.

Kültürün muhâfazasının zorlaştığı ve kültürün sosyal hayatta etkisinin azaldığı ve zayıfladığı birey ve toplumlarda patolojik göstergelere sıkça rastlanır. Misal olarak sekülerleşme, feminizm, yabancılaşma, anomi, çift şahsiyetlilik gibi… Çift şahsiyetlilik bir parçalanmış birey hâlidir. Böyle bireyler kendi ile öteki arasında gider gelir. İşte millî bayramlar bireyi böyle patalojik durumdan yâni şahsiyetin parçalanmasına karşı korurlar. Çünkü şahsiyet millî ve özgün bir mânâ bütünlüğüdür.

Millî bayramlar içtimâî mânânın taşıyıcıları, yaşatıcı vasıtalarıdır. Birey de bu mânâ zemininde yükselen bir şahsiyet filizidir. Bu filizin özgün ve köklerine uygun bir hayat sürmesi, gelişip dallanması bu mânâ alanının sürekliliğine bağlıdır.

Şahsiyet bütünlüğü kazanmış bireyler, varlığının bir çeşit teminatı olan bayramlara sâhip çıkmayı ferdî ve içtimâî bir vazife kabul eder; bu telakki ve tutumundan asla ödün vermez. Çünkü bayramların şahsiyetini besleyen bir pınar olduğunu bilir.

Millî bayramlar protokolün savaş alanı olarak görülmemeli, coşku ve heyecan veren bir ruh alanı olarak algılanmalıdır. Çünkü millî bayramlar bireylerde ortak bir his alanı oluştururlar. Bu durum bireylerde “biz” şuurunun gelişmesini sağlar. Bu da millete âit olan Müslüman Türk insanı olarak tabir ettiğimiz yaygın şahsiyet tipinin ortaya çıkmasına ve yaygınlaşmasını sağlar.2

Bayram günlerinde milletimizin kader çizgisi, varlık göstergesi olan târihî olaylar coşku ve heyecanla hatırlatılarak şoklama yapılmalı, bayramların birleştirici gücü “kuvveden fiile” geçirilmelidir. Böylece bayramlar, gençlerimizde kültürel bir idrak oluşturur. Onları kültür emperyalizmine set hâline getirir, kullanılmaya açık kukla olmaktan korur, parçalanmış, hormonlanmış şahsiyet olmaktan korur. Kullanılmaya müsâit olmayan, millî tavırlı ve özgüvenli bireyler yapar.

Ziya Gökalp diyor ki “zaman geçtikçe mefkûre soğumaya döner; millî gerilimin gücü kaybolur. Târihî bâzı yerlerin kutsanması, millî bayramlar, özel anma günleri bu soğumayı önlemek, gerilimi yükseltmek içindir. Bu yollardan heyecanlar dâima uyarılmalı ki kimlik idraki kaybolmasın, toplumun gerilimi düşmesin. Târihî konumunu algılamak, kendi benliklerinin farkına varmak, hâlini yaşatan millî bayramlarda fertler kendi benliklerini unutarak toplumun benliği ile bütünleşir. Kişiler kendilerini bu bütün içerisinde şahsî kaygılarından kurtulmuş olarak coşkun ve huzurlu bulurlar işte bu da mefkûredir. Yani bu hissin kaybolması mefkûrenin de kaybolmasıdır.”3

Yukarıda kısaca ifadesine çalıştığımız sâikler nedeniyle millî bayramlarımız ülkemizin her bölgesinde aynı coşkuyla kutlanmalıdır. Zira millî hâfıza göz ardı edilemeyecek kadar hayatî öneme sâhiptir. Bâzı bölgelerde kutlanıp bâzı bölgelerde kutlanmaması veyahut protokol unsuru hâline getirilmesi millî birliğin bir göstergesi olan “kamu vicdânının ve yaygın şahsiyetin” parçalanmasına neden olur. Parçalanmış kamu vicdânı her türlü ayrılıkçı yaklaşımların mayalanmasına müsâit bir zemine dönüşür. Bu dönüşüm, önce duygu olarak sonra da zihnî bölünme olarak kendini gösterir. Terörü belki de bu zeminde aramak gerekir.

Kamu vicdânı, şahsiyet ve sosyo-kültürel yapı arasındaki uyumun göstergesi ve yaratıcısı millî bayramlardır. Bayramlardaki duygu yoğunluğu- 3 Aylık Eğitim ve Kültür Dergisi Haziran 2022 Sayı 95 nun miktarı ile şahsiyet ve kamu vicdânı arasında doğru orantı. Bu ilişkinin artışı bütünleşmeyi, azalması da çözülmeyi destekler. Çözülme sürecinde ferdî ve içtimâî değerler tartışmaya açılır.4

Şahsiyet bütünlüğü ve kamu vicdânından söz edebilmek için Denizlili bir gençle Ağrılı bir genç arasında ortak bir paydanın olması gerekir. İşte bu payda millî bayramlar olmalıdır. Çünkü millî bayramlar bu sonucu oluşturacak araçlardır. Bunun yolu da yine eğitimden geçer.5

Millî bayramlar birey ve toplum vicdânında millî düşünce geleneğini de ayakta tutarlar. Çünkü milletimizin kader çizgisi kut ve töre gibi mânevî değerlerle; bayrak ve vatan gibi somut değerlerde kendini muhâfaza eder. Millî bayramlar bu kaderi, his alanı oluşturarak canlandırır, ayakta tutar, sürekliliğini sağlar. Bu duruş hâfızada düşünce geleneğini; millî düşünce geleneği de “yaygın şahsiyet tipini” besler.

Ama artık bizde millî bayramlar gayri millî heveslere âlet edildiği için ayrışmanın doğurduğu zihnî yarılmanın hizmetine koşturulup bütün heyecanını yitirmiştir. 1960’lardan günümüze kadar geldiğimizde millî bayramlarda halkın bayrama katılımının neredeyse olmadığını, bayramların rutin olarak birbirini tekrar eden ruhsuzlukta kutlandığını görmekteyiz. Ayrıca daha önceki yıllarda olduğu gibi yine bugünlerin günlük olaylara malzeme olarak kullanıldığı hatta kimi zamanlarda bayramla ilgili konulara hiç değinilmediği de görülmektedir. Çoğunlukla öğrencilerin, öğretmenlerin ve bâzı kamu görevlilerin zorunluluktan dolayı katılımlarının olduğu tatil günleri olarak heyecanla beklendiği günler olmuştur. Bir toplumun kendi değerlerini muhâfaza etmesi ve milliyetçiliğin ön koşulu olan gururda ve tasada birlikteliğinin en önemli göstergelerinden biri olan millî bayram kutlamasında halkın katılımı çok önemlidir.

Yıllardır Cumhurbaşkanlarımızdan biri millî bayramlarda hastalanıyor, bir cumhurbaşkanımız da Atatürk’ü anmak ve ziyaret etmekten imtina ediyor, hutbelerde milletimizin adı ne hikmetse sürekli unutuluyor, bayramlar ayrıştırma ve kutuplaştırma araçları hâline geliyor ve sembolik konuma indirgeniyor. Beni bu yazıyı yazmaya iten sâik ise 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı’nın ne kadar gayri millî öğeler ile kutlanıyor olmasıdır. Bu ve bu gibi bayramlarımız bâzı kesimler tarafından etek boyu savaşlarına dönüştürülüyor, Brezilya’daki Rio Karnavalı havasına büründürülüyor.

Bulunduğum şehir ve okulda dikkatle 19 Mayıs’ta yapılanları müşahede ettim. Sizlere birkaç izlenimi aktarayım: Üniversitemde “Kültür, Sanat ve Spor Şenliği’’ adı altında kutlamalar yapıldı ancak milletimiz ile hiç alâkası olmayan müzikler ile dans edildi, gayri millî sporlar yapıldı, konuyla alâkasız sanatçılar geldi ama Allah var; kocaman şenlik posteri altında küçücük “Nefes-i Mûsikî” adı altında güzel şeyler de yapıldı. Şehrimizin belediyesi ise eğlence dolu 19 Mayıs Programı başlığı altında DJ sahneye çıkardı, popülist bir târihçi getirdi ve hip-hop, popping gibi garip dans çeşitleri yapıldı.

Millî gerilimi arttırmayı hedefleyen, millî hâfızayı kıyama durdurmayı gâye edinen ve şahsiyeti oluşturan millî kimliği hatırlatmayı amaçlayan programlar bugün bu hâlde. Peki, 19 Mayıs özelinde sorarsak, nerede Atatürk’ü anma ve idrak etme, nerede gençliğe millî kimlik inşaası, nerede bizim millî sporlarımız, nerede Türk?

KAYNAKÇA

(1) Bolat, Bengül Salman. Millî Bayram Olgusu ve Türkiye’de Kutlanan Cumhuriyet Bayramı Kutlamaları (1923–1960). Hacettepe Üniversitesi İnkılâp Târihi ve Atatürkçülük Enstitüsü. Yayımlanmamış Doktora Tezi. Ankara. 2007.

(2) Bilgiseven, Amiran Kurtkan. Din Sosyolojisi. Filiz Kitabevi. İstanbul.

(3) Kösoğlu, Nevzat. Türk Olmak ya da Olmamak. Millî Kültür, Mozaik Kültür ve Etnisite. Ötüken Neşriyat.

(4) Güngör, Erol. Türk Kültürü ve Milliyetçilik. Ötüken Neşriyat. İstanbul. 2000.

(5) Güngör, Nevin. Kültür, Eğitim, Dil Üzerine Görüşleriyle Z.F. Fındıkoğlu. Kültür Bakanlığı Yay. Ankara. 1991.

Comments are closed, but trackbacks and pingbacks are open.