Türk-İslâm Ülkücüleri’nin asla unutmayacakları husus, ekonominin bir insan faâliyeti olduğu ve insan için yapıldığı konusudur. Ekonomik faâliyetlerin temelinde insan yatmakla berâber, bu faâliyetlerin esas hedefi, insanın maddeten doyurulması, yüceltilmesi ve sürekli bir mutluluğa kavuşturulmasıdır. Biz insanı, ekonomik faâliyetlerin bir vâsıtası olarak ele almak yerine, bu faâliyetlerin gâyesi olarak değerlendiririz. Biz, insanı ‘ekonomik bir hayvan’ olarak değil mutlu olması gereken ‘yüce bir emânet’ olarak görürüz.
Rûhu, şuûru ve moral değerleri reddeden ‘materyalistler’ için insan, büyük güçlere sâhip mükemmel bir makinedir. Bu makinenin bakımı, korunması ve verimli kılınması ‘toplumun yararına’ olacaktır. Materyalizm; ister ‘kapitalizm’, ister ‘komünizm’ maskesini takınsın, insanın beynine, adalelerine ve güçlerine daima ‘üretime katkısı’ açısından değer biçer. Onlar, ‘düşünen, bilen ve inanan insan’(homo-sapience) yerine ‘âlet yapan insanı’ (homo-faber’i) ve ‘ekonomik insanı’ (homo-economiqus) tercih ederler. Oysa bize göre âlet yapmak da ekonomiyi kurmak da ancak ‘düşünen, bilen ve inanan insan’ olmakla mümkündür. Türk-İslâm ekonomik sisteminde ‘homo-sapience’, bütün başarının ve verimin temel unsurudur. İslâm’da insan, ‘materyal güçler’ açısından değerlendirilerek yüceltilmez, bize göre insanın üstünlüğü ‘ilim ve takva’ iledir. Düşünen ve inanan insanın kurduğu ekonomi ve yaptığı âletler de, ancak ve sâdece ‘en güzel biçimde yaratılan insana’ ve ‘Allah’ın yeryüzündeki kutlu vekîline’ hizmet gâyesini güdebilir.
Bitkilerin de hayvanların da hem tabiatla hem de birbirleri ile ilişkileri mevcut bulunmaktadır. Bununla berâber biz, bu ilişkileri ‘ekonomi’ adı altında değil, ‘ekoloji’ adı altında inceleriz. Ekoloji, biyolojik bir kavram olarak, bitki ve hayvanların içinde yaşadıkları tabiatın ve coğrafya sahasının iklim, rutubet, ısı ve arâzi yapısı gibi şartlarına olan intibakını çeşitli açılardan inceleyen bir ilimdir. Önceleri biyologlarca ele alınan bu konu, daha sonra sosyologlarca da araştırılmaya başlanmıştır.
Ekonomi terimi, bilhassa ‘insan grupları’ için kullanılmaktadır. Ekonomi, insan ferdinin tek başına tabiatla ilişkilerini incelemez, o ancak insan grupları için söz konusu edilebilir. Aralarında ilişki bulunmayan birden fazla insanın tabiatla ilişkileri de ekonomiyi doğurmazdı. Ekonomik hayâtın var olması için insan fertlerinin hem tabiatla hem de birbirleri ile ilişkileri bulunması gerekir.
Ekonomi, insan grupları için söz konusudur… Arı ve karınca gibi hayvan gruplarının gerek tabiatla gerekse bu sebepten kendi aralarında yaşamakta oldukları ilişkiler ‘ekonomi’ terimi ile ifâde olunmaz. Sosyologlara göre ekonomik faâliyetler, insan gruplarının faâliyeti olmak bakımından yalnız bir ‘sosyal faâliyet’ değil, aynı zamanda ‘sosyal ve kültürel değerlerle’ çevrili ve onlar tarafından ‘kontrol’ edilen bir sahadır. Gerçekten de insanların gerek tabiatla gerek kendi aralarında kurdukları ilişkiler din, ahlâk, hukuk, estetik gibi sosyal ve kültürel değerlerle kontrol edilmeli ve çevrilmelidir ki ekonomi adını alabilsin. Arı kovanında yâhut karınca kolonisinde bir nevi üretim, tüketim, değişim ve iş bölümü faâliyetlerine rastlanabilir ve rastlanmaktadır; fakat bu vâkıayı ‘ekonomik hayat’ olarak adlandıramıyoruz. Çünkü bu hayat, sosyal ve kültürel değerlerden ve onların kontrolünden mahrumdur. Sosyal ve kültürel değerlerden ve bu değerlerin kontrolünden mahrum, sırf ucalara, içgüdülere ve fizyolojik tezâhürlere dayanan bir hayâtı, ‘ekonomik’ olarak vasıflandırmak mümkün değildir.
KAYNAKÇA
Arvasi, S, Ahmet. Türk İslâm Ülküsü 2. s. 21-22
Comments are closed, but trackbacks and pingbacks are open.