Mânâlı bir dünyâda mıyız? Tabiat ve insan toplumları önceden hazırlanmış bir hedefe doğru mu gidiyor? Varlıkların tekâmülünde cansızdan canlıya, şuursuzdan şuurluya, maddîden mânevîye, geriden ileriye doğru bir yükseliş mi var?

Yoksa hedefsiz ve mânâsız bir dünyâda mıyız? Hiçbir sorumuza cevap vermeyen sağır tabiatın içinde rastgele mi yaşıyoruz? Her varlık bir tesâdüf mahsûlü müdür? Boşluktan gelmiş, boşluğa mı gidiyoruz? Medeniyet ve ilerleme kavramları boş sözler midir? Maddenin ve tabiatın görünen düzeni dışında hiçbir gerçek yok mudur?

Bir insanın hayat felsefesi bu iki soru kümesinden birine verdiği müspet cevapta kendini gösterir: Mânâlı ve hedefli bir dünyâda yaşadığımıza inanlar, bu dünyâya boşuna gelmediğimize, yüksek bir plana bağlı hedeflerin emrinde olduğumuza, mânevî ve ahlâkî değerlere inanırlar. Medeniyete ve terakkîye inanırlar. Bu yüksek hedefler için gerekirse şahsî menfaatlerini, hatta hayatlarını fedâ ederler. Bunlar en büyük fikir, sanat ve devlet adamından en küçük memura ve işçiye kadar, rûhunda belli belirsiz bir ideal şevki ve hummâsı taşıyan, bugünkü medeniyetleri yaratmış îmanlı nesillerin devamıdır.

Mânâsız bir dünyâda olduğumuza ve yarın ölüp gideceğimiz için her şeyin boş olduğuna inananlar ikiye ayrılırlar: Bir kısmı, maddeci bir görüş içinde, ilerlemenin temelini iktisâdî ve teknik çalışmada bulurlar; ötekiler, mânâsız bir dünyâda buna da lüzum olmadığına ve gününü gün etmekten, yiyip içip eğlenmekten başka yapılacak şey olmadığına ancak bunun için çalışmak lâzım geldiğine inanırlar.

Üniversitelerimizdeki gençler de bu üç hayat felsefesine göre üç gruba ayrılmıştır: 1. Mânâlı bir dünyâda olduğumuza, Allah’a, mânevî ve ahlâkî değerlere inananlar (ki bunlara sağcılar deniyor), 2. Mânâsız bir dünyâda olduğumuza fakat insanın rahatı ve huzûru için iktisâdî eşitliğe, müspet ilim ve tekniğe, toplumun yararına olabilecek sanat ve kültür şekillerinin lüzûmuna inananlar (bunlara solcular deniyor). 3. Bu dünyâdaki başsız ve sonsuz hayâtı hoş geçirmekten başka hiçbir şeye inanmayanlar, kazanç ve keyif amatörleri, vurpatlasıncılar, (bunlara da üniversite argosunda çaycılar deniyormuş).

Dünya târihinde büyük medeniyetlerin bu üç hayat felsefesi içinde birinci gruba mensup olanların eseri oldukça açık görülür. Büyük milletlerin yıkılışında da üçüncü gruba mensup olanların çoğunlukta bulunması en belli başlı âmillerdendir.

Türkiye’de mânevî değerlerin iflâsını önlemeye çalışanların millî varlığımızı korumakta gösterdikleri titizliği ve canlılığı her türlü irticâ gayretinin dışında mânâlandırmalıyız. Mânâlı ve hedefli bir dünyâda olduğumuza inananların hedefi elbette ileriye doğrudur. Geriye doğru olabilir mi?

KAYNAKÇA

Safa, Peyami. Eğitim, Gençlik, Üniversite, Ötüken Neşriyat, s. 275, 14.

Comments are closed, but trackbacks and pingbacks are open.