İnsanoğlu yaşamı boyunca kendi hikâyesini yaşayarak göçüp gidiyor. Kendi tercihleri ile şekillendirdiği hikâyesinde sessiz sedâsız kendi meşgaleleri ile hikâyesini tamamlıyor. Bu hikâyeler içinde kimileri var ki yaşamı son bulduktan sonra bile başka hikâyelerin içinde yaşamaya ve o hikâyeleri etkilemeye devam ediyor. Bu insanlar yaşamları boyunca kendi hikâyelerinden çok, içinde yaşadığı milletin hikâyesi için yaşayan ve kendi hikâyesini onunla bir gören kişilerdir. Bu kişiler hikâyelerini tamamlamalarına rağmen hayâtı içerisinde yapmış olduğu işlerle, yetiştirmiş olduğu insanlarla, ortaya koyduğu eserlerle yaşamı son bulsa da başka hikâyelerde yaşamaya ve başka hikâyelerin şekillenmesinde önemli bir rol oynarlar.
Türk târihinde kendi hikâyesini milleti ile bir gören ve Türk milletinin kaderini değiştiren birçok âbide şahsiyetimiz var. Bu insanlar hayatlarını, canlarını ve büyük zamanlar harcayarak elde ettikleri ilimleri, bitmeyen bir hikâyenin parçası hâline getirdiler.
Türk milletinin ilelebet pâyidar kalması bu insanlar sâyesinde olacaktır. Türk milletinin hikâyesinin bitmemesi için bu zinciri kopartmadan ve bizden önce verilen mücâdelenin şuuruna varıp bu şuuru gelecek nesillere aktarmamız, biriken bu hâfızayı koruyup kaybetmemek adına mücâdele vermemiz gerekliliğinin bilincine varmamız gerekiyor. Bu bilince varmak için Türk milletinin târihini, kültürünü, inancını ve dilini bilip, muhâfaza edip, tekâmülü için fedâkârlık yapmamız, bize kadar gelen bu hikâyenin bizden sonraki nesillere ulaşması için gereklidir.
Bu milletin hikâyesinde Bilge Kağan’dan günümüze kadar hikâyelerini Türk milleti ile bir görüp var oluşunun sırrını milletinde bulan nice kahramanlar rol aldı. Kimisi at sırtında vuruşurak yazdı hikâyesini, kimisi kurşunların üzerine koşarak, kimisi de kaleminden akıttığı mürekkebi ile Türk milletine ışık oldu. Her dönemin mücâdelesinin gereklilikleri farklıydı ama değişmeyen tek şey fedâkârlıktı…
Her mücâdele kendi içinde ayrı hikâyeler barındırır. Türk milletinin hayâtı kadar eski olan Türk milliyetçiliği de mücâdelesini yine milletinin mücâdelesiyle paralel götürmüştür. Gerektiğinde Kaşgarlı Mahmut olmuş Türkçenin mücâdelesini vermiş, gerektiğinde Ahmet Yesevi olmuş kimliğinin mücâdelesini vermiş…
Mücâdele sâdece at sırtında olmamış. Gaspıralı İsmail Bey bunun en güzel örneklerindendir. Eğitim mücâdelesi vermiş, kültür mücâdelesi vermiştir. Tabiî bu mücâdele onun ömrüyle sınırlı kalmamış, geçmişte bu mücâdeleyi verenlerle gelecek arasında büyük bir halka oluşturmuştur. Bu halka, Cedit neslinin ve onların sözlerini söyleyen Tercüman’ın hikâyesidir.
Tercüman gazetesi, Türk Dünyâsının büyük sıkıntılar içinde olduğu dönemde İsmail Gaspıralı tarafından çıkarılmaya başlanmıştı. Bir varlık ve yokluk mücâdelesi veren ve Osmanlı toprakları dışında yaşayan millettaşlarımıza yol gösterici bir rehber vazîfesi üstlenmiştir. “Dilde, Fikirde, İşte Birlik” ilkesi ile yayın yapan Tercüman gazetesi Türk Dünyâsının birçok yerinde okunmuş ve bir hareket tarzı benimsetmişti. İşgal altında olan ve eziyet gören millettaşlarımız İsmail Gaspıralı’nın yaktığı ateş ile aydınlanmışlardı. Tabiî bu ateş sâdece oralarda kalmamış ve bugünkü Türkiye sınırlarındaki Türk milliyetçiliğinin de mihenk taşı olmuştur.
Onun yaktığı ateşin külleri Selanik’e savrulmuş Ali Canip, Ömer Seyfeddin, Mehmet Ziya Beylerin kalbine düşmüştür. Bu ateşin adı Genç Kalemler’dir. Halka yukardan bakan aydınların aksine onlar, halkın dilini yegâne Türkçe görmüşler Türkçenin, Türk’ün, Türkçülüğün mücâdelesini vermişlerdir. Ardından “Türk’ün vatanı, Türksüz olmaz!” dediler ve ‘Türk Yurdu’ oldular. Ateş öyle büyüdü ki tüm vatan Türk Yurdu oldu. Vatan işgal edilince ilk ona saldırdı düşman. O ateşi söndürmeye çalıştı. Onlar söndürmeye çalıştıkça ateş daha çok harlanıyordu.
O ateş öyle bir ateşti ki dokunan ya pişiyordu ya da yok oluyordu. O ateşten Türkiye Cumhuriyeti var oldu. Sonra o ateş milyonların kalbine düştü, yandı yandı… Ateş sadece düştüğü yeri yakmıyordu; yayıldıkça yayılıyordu.
Bir atsızın kalbine düştü ateş sonra. Ateş ırmak oldu, adı da Orhun oldu. Yürekler, ateşle beslendi. Yürekler, o ateşle pişti. O ateşle pişen yürekler nice destanlara konu oldu. Pişmeyip yananlarsa ateşi söndürmeye çalıştılar. Pişenleri tabutluklara attılar. Sandılar ki ateş böyle söner. Sönmedi…
Orhun’un ateşten sularını kurutmaya çalıştılar. Onlar ateşten suyun önüne set koydukça setleri aştı Orhun, yürekleri yakmaya devam etti. Yanında da ateşten ırmaklar geçiyordu. O ırmaklardan biri daha vardı. Türk’ün yurdundan akan Orhun’a Töre oldu o da. İl gitse de Töre kalıyordu. Türk’ün fikri Töre ile yeniden canlandı. Setleri yıktı…
Gördük ki ateşten pişen et değil demirdi. O ateş demir yürekleri halka yapıyor, birbirine bağlıyordu. Öyle bir bağlıyordu ki o halkalar nesillere köprü oldu. Herkesi yakan ateş demirden gönülleri birleştirince Töre’den bakan Orhun’u, Tercüman’ı, Ötüken’i görüyordu.
Bir zaman geldi, Türk milliyetçilerinin bir şeyler üreten ve sorunlara Türk milliyetçiliği perspektifinden bakarak yorumlayan bir yayın organı ihtiyâcıyla, Yeni Ufuk dergisi ortaya çıktı. Çekilen bir derdin ürünü olan Yeni Ufuk dergisi, Türk milliyetçiliği fikriyâtında geçmiş yıllarda ortaya koyulan eserlerin üzerine bir şey katabilmek, Türk milletinin bugünkü problemlerine çözüm üretebilmek, Türk milliyetçisi nesillerin kendisini yetiştirmelerini sağlamak için yayın hayâtına başladı.
Ülkücü nesiller arasında kopan zinciri tekrar birleştirmek, Ülkücü Hareketin kopan hâfızasını tekrardan tazelemek düstûru ile 100. sayısına ulaşan Yeni Ufuk dergisi; bugün 40 ilde 65 temsilcisi üzerinden okuyucuları ile buluşuyor.
Genç yazarların kalem oynattığı ve tecrübe kazandığı bir okul görevini de icra etmektedir. Genç arkadaşlarımızla birlikte, hocalarımız da kaleme aldıkları yazılar ile bizlere destek oluyorlar. Hem genç yazar arkadaşlarımız onların yazılarına bakarak kendilerindeki eksikliği fark etmeye fırsat buluyorlar hem de 2020’li yılların Türk milliyetçisi nesli, kendinden önce bu fikrin mücâdelesini veren büyüklerini tanıma fırsatı buluyor.
Yazar kadrosu dışında; derginin dağıtılması, sosyal medyası ve yazıların tashih edilmesi gibi işlerde de genç arkadaşlar büyük bir fedâkârlık ile çalışıyorlar. Onların bu çalışması ile dergimiz Türkiye’nin dört bir tarafına dağıtılarak okunuyor ve Türk milliyetçiliği fikri yeni dimağlara ulaşarak yeni neferler kazanıyor. Bugüne kadar Yeni Ufuk dergisinde görev alan bütün arkadaşlara teşekkürlerimi sunuyorum. Temsilci arkadaşlarımıza dergimizin okunmasında ve dağıtılmasında sarf ettikleri emekleri için teşekkür ediyorum.
Yeniden Yeni Ufuklara Doğru…
Comments are closed, but trackbacks and pingbacks are open.