Ekonomi ne için vardır? Ekonomi neleri ve kim için işler? Ekonomi, bizzat ekonomi için midir? Yoksa ekonomi, insanın refahını, mutluluğunu ve yücelmesini hedef alan bir faâliyetler bütünü müdür? Ekonomi, yüksek insanî hedeflere ulaşmak için bir vâsıtadan mı ibârettir? Yoksa, politikalara istikâmet tâyin eden bir gâye faâliyet midir?
Günümüzde, genel ekonomiden farklı olarak, başlı başına bir sosyal politika ilmi mevcut bulunmaktadır. Bilindiği üzere, üretimin esas îtibârı ile dört faktörü vardır. Bunlar tabiat, emek, sermâye ve teşebbüstür. Bu dört faktör, üretimin netîcesinde pay alır. Yâni elde edilen gelirin dağılışı meselesi bahis konusu olur. Genel ekonomi, bu dağılışa hâkim olan kânunları tetkik eder (Bkz. Sosyal Politika-Dr. C. Talaş, 1967-s. 6). Oysa, sosyal politika, bu dağılışın umûmî refah, sosyal barış ve adâlet açısından bir değerlendirmesini yapar. Bu konuda, G. Kessler, İçtimâî Siyâset adlı kitabında şöyle der: İktisâdî faâliyetlerde bulunmak hiçbir zaman, beşerî hayatın nihaî gâyesini teşkil etmeyip olsa olsa daha yüksek insânî hedeflere varmak için ancak bir vâsıtadan ibârettir; buna mukâbil, devlet ve sosyal adâlet beşerî hayâtın en yüksek ve en son gâyesini teşkil edebilirler. Bunun içindir ki sosyal siyâset, müstakil bir ilim olarak sâdece iktisat siyâsetinin yanında yer almakla kalmamakta, hattâ ehemmiyet îtibârı ile bu ilmin üstünde mevki almış bulunmaktadır (Bkz. a.g.e. s. 6).
Bu açıklamaların doğru bir yorumu, açıkça göstermektedir ki ekonomi ilminin kendine has kânunları mevcuttur ve ekonomik hayat umumî hatları îtibârı ile bu kânunlar içinde cereyan etmektedir; lâkin bu kânunlar, A. Smith’in sandığı gibi beşerî sosyal ve kültürel değerlerden bağımsız olarak “başıboş” akamaz; yine Karl Marx’ın sandığı gibi üstyapı adını verdiği beşerî, sosyal, kültürel ve moral değerlerden etkilenmeksizin gelişen bağımsız bir faktör durumunda mütalâa edilemez. Ekonomi, arabayı sürükleyip götüren dizginsiz bir yağız at yâhut gemi azıya alıp istediği yöne götüren bir doru at gibi düşünülemez. Kapitalizmin yağız atı dînin, ahlâkın, hukûkun, estetiğin ve politikanın dizginini takmak istememekte Marksizm’in doru atı ise, dizgini azıya alarak millî, beşerî ve mukaddes değerleri, bizzat kontrol etmek istemektedir. Oysa, bu konuda da İslâmiyet, çağdaş sosyal siyâset ilminde teyid ve tasdik ettiği gibi ekonominin ve ekonomik faâliyetlerin kânunlarını bilmek ve tanımak şartı ile dinle, ahlâkla, hukukla, estetikle ve sosyal adâlete dayanan bir devlet politikası ile kontrol edilebilir olduğunu, bundan bin dört yüz yıl önce ortaya koymuş bulunmaktadır. Yüce ve mukaddes kitabımız Kur’an-ı Kerim ile şanlı Peygamberimizin ve onların izlerini tâkip eden ilim adamlarımızın, bu konuda ortaya koydukları pek çok prensip ve uygulama mevcuttur. Yeri geldikçe bunlardan da söz edeceğiz. İslâmiyet, sosyal hayâtın bütün yönlerinde olduğu gibi ekonomik hayatta da müdahalecidir ve başıboşluğa karşıdır. Ancak, İslâmiyet, bunu yaparken, ekonominin kânunlarını da ihmal ve inkâr etmez. Meselâ; İslâmiyet, fiyatların arz ve talep kânunları içinde oluşmasına ses çıkarmazken, fâhiş fiyat ile mal satmayı yasaklar; kredi ihtiyâcını kabul etmekle berâber fâizi yasaklar; mal, para, sermâye birikimine müsaade etmekle berâber zekâtı emreder ve ihtikârı yasaklar.
Gerek sosyal politika ilminin verileri, gerekse İslâm ekonomi siteminin prensipleri incelendiğinde görülmektedir ki ekonomi, hammadde olarak tabiatı işleyip geliştirirken insanın refahını, mutluluğunu, yücelmesini hedef almalıdır, insanın sömürülmesine ve kula kul olmasına fırsat vermemelidir. İslâmiyet, insanların Allah’tan gayrısına kul olmasını kesin olarak yasaklar ve bunun savaşını emreder.
KAYNAKÇA
Arvasi, S. Ahmet. Türk İslam Ülküsü 2. s. 31-32
Comments are closed, but trackbacks and pingbacks are open.