İslamcılık; Osmanlıcılık fikri sonrasında ortaya çıkan, Müslümanlar arasında birlik ve dayanışmayı tesis ederek İslam ülkelerini Batı karşısında geri kalmışlıktan kurtarmak, Osmanlı devletinde yaşayan tüm Müslümanları ırk farkımı gözetmeksizin tek bir bayrak altında toplamak gibi amaçlarla çözüm arayışıdır. 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren düşünürler ve aydınlar tarafından hayata geçirilmeye çalışılmıştır. Sultan 2. Abdülhamid zamanında etkili bir fikir akımı olarak kullanılmıştır.
İslamcılık Fikir Akımını Oluşturan Temel Etkenler
İslam ülkeleri 19. yüzyılda eğitim, bilim, ordu ve sağlık gibi bazı alanlarda Avrupa devletlerinin gerisinde kalmıştı. Bu alanlarda Avrupa devletlerini örnek alıyordu. Fakat örnek alırken de Batı’nın kültürüne karşı kendi inanç, gelenek-görenek ve kültürünü kaybetmeden korumak zorundaydı.[1] Bu durum İslamcılık fikrinin temel zeminini oluşturmuştur.
- Tanzimat, Islahat, Kanun-i Esasi gibi yapılan yeniliklerle devletin sahibi durumunda olan Müslümanların bu konumunu kaybetmeye başladıkları ve devlet içerisinde yaşayan Müslümanların bu yenilikler ile şeriata karşı geliniyor düşüncelerini insanların akıllarından silmek
- Özellikle Endonezya ve Hindistan gibi İslam coğrafyalarının işgal edilmesi
- İslam’ı, inanç, düşünce, ahlak, siyaset, idare ve hukuk bakımından hayata hâkim kılmak
- Müslümanlar arası birlik beraberlik dayanışması tesis etmek
- Müslüman Devletlerinin Avrupa Devletleri karşısında geri kalmasına çözüm arayışı sunmak
- Osmanlı Devleti’nde yaşayan tüm Müslümanları ırk ayrımı yapmaksızın tek bir bayrak altında toplamak
- İslam Coğrafyasını Avrupa sömürgesinden uzak tutmak
- İslam Dayanışması Fikrini Sağlamak
- O zamana kadar aralarında ciddi bir iletişim bağı bulunmayan İslam milletlerini birleştirip bir güç elde etmek
İslamcılık Fikir Akımının Gelişimi ve Savunucuları
İslamcılık fikri 1860’lı yıllarda Avrupa’ya kaçan padişah muhaliflerinin kullanmaya ve geliştirmeye başladığı bir kavramdır. Her ne kadar Osmanlıcılık fikri ile ters düşse de Osmanlı aydınları İslamcılık fikrini benimsemiştir. Osmanlıcılık fikrine göre; Batı’dan geride kalan İslam coğrafyası Osmanlı Devleti öncülüğünde birleşerek yeni bir güç oluşturacak ve kurtuluşa erecektir düşüncesi mevcuttur. Bu fikir Batı’daki milliyetçilik ideolojisinin bir nevi Osmanlı kopyasıdır. Yani İslam’a milliyetçi bir ideoloji gibi yaklaşılarak İslam dini artık bir inanç olmanın yanı sıra daha geniş bir dünya içinde bütünleşmek için benimsenen bir kimlik haline getirilmek suretiyle ona ideolojik bir eksen kazandırılmıştır. Bu fikri “İslam’ı hayata yeniden hâkim kılma” sloganı ile yürütmeye çalışmışlardır. Yeni oluşturulan bu fikir akımını evrensel bir açılımla desteklemek için İttihadı-ı İslam (Panislamizm) gibi kavramlar kullanılmaya başladı. İlk defa 1869’da Hürriyet gazetesinde yer alan İttihad-ı İslam kavramı Yeni Osmanlıların Avrupa yayınlarında yer almaya başlamıştır. 2. Abdülhamid zamanında Kanun-i Esasi’nin askıya alınmasıyla birlikte Osmanlıcılık fikri duraklamış ve İslamcılık fikri ivme kazanmıştır.[2] Sultan Abdülhamid yaşanan bu sıkıntıların önüne geçmenin yolunun İslamcılık fikri altında yattığını düşünüyordu ve bu yüzden İslamcılık fikrini desteklemiştir. İslamcılık fikrini siyasî bir araç olarak kullanmıştır. Bunun için İslam coğrafyasına yaptığı birtakım yatırımların yanı sıra Halifeliğinde kullanmıştır. Abdülhamid Avrupalı bir devlet yerine daha Asyalı ve daha Müslüman bir devlet olmayı tercih etmiştir.
Sultan Abdülhamid’in yanı sıra Mehmet Akif Ersoy, M. Şemsettin Günaltay, Sait Halim Paşa, Cevdet Paşa, Şeyhülislam Musa Kazım Efendi, Hacı Zihni Efendi, Eşref Edip gibi ünlü Türk Aydınlarımda bu fikri savunmuştur.
İslamcılık Fikrinin Uygulayama Geçişi, Başarıları ve Başarısızlıkları
Nizamî mekteplerin tedrisatında dinî maddelere ayrılan zaman arttırıldı. Tedrisatın esası dinileştirilmek istendi. Günümüzdeki hükümdar, sultan, padişah ünvanlının yerine halife koymaya çalışıldı ve genel siyasette İslam dini mühim bir mevki olarak tutuldu. Yıldız saray-ı hümayunu; hocalar, imamlar, seyitler, şeyhler, şerifler ile doldu. Bazı mülkî memurluklara sarıklılar tayin edilir oldu. Dinde sağlamlık belki de hilâfet makamına, hilâfet makamından ziyade o makamı işgal eden zata şiddetli merbutiyet ve kulluk, gayrimüslim kavimlere karşı nefret telkin etmek üzere halk arasına vaizler gönderildi. Her tarafta tekkeler, zaviyeler, camiler yapım ve tamirine başlandı. Hacılar ehemmiyet kazandı. Hac mevsiminde hilâfet evine uğrayan hacılar, Müslümanların önderinin lütuflarına ve inayetine mazhar edilerek gerek kendilerinin ve gerekse memleketlerindeki diğer Müslümanların hilâfet makamına celp ve kalplerinin raptına çalışıldı. 2. Meşrutiyet sonrası İslamcılık düşüncesi bazı gazete ve mecmualar eliyle yürütülmeye çalışılmıştır. Müslüman ahalisi kalabalık olan Afrika içlerine ve Çin diyarına elçiler gönderildi. Başta Suriye Olmak üzere birçok Arap ve Müslüman şehirlerine yatırımlar yapıldı. (Hastane, Telgrafhane, Mektep vb.) Müslümanların birliğini ve sürekli iletişimini sağlamak için Hicaz Demiryolu inşaa edildi.
Osmanlı Devleti her ne kadar dindaşım ve aynı dine mensubuz deyip Arap ve diğer Müslümanlara yardım etse de 1. Dünya Savaşı sırasında cihat çağrısına uyulmaması ve Müslümanların bu çağrıyı görmezden gelmesi aynı zamanda gene 1. Dünya Savaşı sırasında Arapların Osmanlı Devleti’ne ihanet ederek, Osmanlı Devleti’ni sırtından vurması, isyan etmesi ile İslamcılık fikrinin feci bir şekilde batmış olduğunu görmekteyiz. Her ne kadar İslamcılık fikri olumsuz olarak sonuçlansa da maddî, manevî ve dinî değerlerimize sahip çıkma konusunda bizlere bir nevi kattığı faydaları da bulunaktadır. Avrupa Teknolojisini alırken, Kendi değerlerimizi koruma kapsamında faydaları olmuştur diyebiliriz.
[1]TDV İslam Ansiklopedisi, İslamcılık
[2] TDV İslam Ansiklopedisi, İslamcılık
Comments are closed, but trackbacks and pingbacks are open.