Türk milleti tarih boyunca toplumun huzurunu, refahını, ahlakını korumak için pek çok teşkilat kurmuştur. Bunlardan en önemlisi de topluma hem ahlakî hem de meslekî eğitim veren Ahi teşkilatıdır. 13. yüzyılda Allah rızasını kazanmak, adaletin var olduğunu göstermek, sanat ve zanaatkar yetiştirmek için Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde ortaya çıkmış Ahi Teşkilatı, Ahi Evran tarafından kurulmuştur. Bu teşkilatın devamlılığı içinde önce Konya, Kırşehir, Denizli ve tekrar Kırşehir’e giderek zorlu bir süreç içinde Ahi teşkilatının gerekliliklerini anlatmış, insanların maddî ve manevî yönlerini göstererek nasıl Allah rızası kazanılır ve ahlaklı olunur göstermiştir.
Ahilik teşkilatının kurucusu olarak kabul edilen Ahi Evren’in doğum tarihi kesin olarak bilinmemekle beraber 566/1171 tarihinde Azerbaycan’ın Hoy kasabasında dünyaya geldiği kabul edilir. Asıl adı, Mahmud; lakabı, Şeyh Nasîru’d-din; künyesi, Ebu’l-Hakayık; nispet adı ise Hoyî’dir. “Evren” ise daha çok menkıbevi bir isim olarak kendisine verilmiştir. “Evren” ismi kimi kesimlerce “Evran” olarak da kullanılmaktadır. Ahi Evren’in doğum yeri olan Hoy, günümüzde İran Azerbaycan’ında yer almaktadır. Ahi Evren’in çocukluğu ve ilk tahsil devresi memleketinde geçmiş ve ilk eğitimini burada yapmıştır. Geçici bir süre demirci atölyesinde çalışmış, ardından deri işleme sanatına yönelmiş, kısa bir süre içerisinde bu işi öğrenmiş ve kalfalık derecesine yükselmiştir. Daha sonra Maveraünnehir bölgesine gitmiş, oralardaki medreselerde eğitimine devam etmiş ve önemli hocalardan ders almıştır. Ahi Evren, hem medrese eğitimi görmüş iyi bir âlim hem de kendisini çok yönlü yetiştirmiş iyi bir teşkilatçıdır. Bu yüzden hayatını bir medresenin köşesinde oturup talebe okutmakla geçirmemiştir. Ahi Evran, tekkelerinde eğitim aldığı Ahmed Yesevi gibi amelî tasavvuf anlayışını ön plana çıkararak halkın içinde yaşamış, toplumun o gün için karşı karşıya kaldığı sorunlara çözüm bulmak için çaba harcamış ve ihtiyaç duyulan alanlarda, bizzat topluma öncülük ederek bu görevini yerine getirmeye çalışmıştır. Bu yüzden de o gün için henüz yurt edindikleri Anadolu coğrafyasının hem insan açısından hem de kurumsallık açısından imarı ile uğraşmış, başta ahlak ve meslek eğitimi olmak üzere ticarî, iktisadî, siyasî, askerî ve idarî konularla ilgilenmiş ve bu alanlarda sahasında uzman kalifiye insan yetiştirmek suretiyle rol modellik yapmıştır.[1]
Ahilik teşkilatı da Ahi Evran tarafından kurulmuştur. Hem sosyal hem de kültürel yapılara ait bir terim olarak Ahilik, birbirini seven, birbirine saygı duyan, yardım eden, fakiri gözeten, yoksulu barındıran, çalışmayı bir ibadet sayan, din ve ahlâk kurallarına sıkı sıkıya bağlı esnaf ve sanatkârların bir araya gelerek kurduğu iş teşkilatı anlamına da gelir. Bu yüzden Ahi birlikleri, her kurum gibi aynı zamanda belli bir ihtiyacı karşılama amacı ile de kurulmuşlardır. Bütün bu tanımlamalardan hareketle “Ahi” kelimesinin, kardeş, arkadaş, yaren, dost, yiğit anlamına geldiğini söyleyebiliriz. Ahilik anlayışında teşkilata girecek kimse ilk önce bu kitaplarda belirtilen dinî ve ahlâkî emirlere uymak zorundaydı.[2]
Ahi teşkilatının ilk amacı Allah rızasını kazanmaktır. Ahi teşkilatında, Türk milletinin birbirleriyle olan ilişkilerinde yardımı etmeyi bilen, maneviyatı değer veren, toplum içinde kimsenin hakkına girilmesine izin vermemek amacına da hizmet etmek için kurulmuş bir teşkilattır. Yetişen insanların hem dine hem de değerlere korumaya hizmet eden kişilerdir.
Yetişecek olan kişi, seçtiği sanat veya zanaat dalının yapısına göre çocuk yaşlardan itibaren yamak, daha sonra çırak, kalfa ve sonunda usta olarak eğitimini tamamlar. Bu eğitim sürecinde, bir yandan meslek öğrenirken diğer yandan da Ahi tekke ve zaviyelerinde dönemin bilgilerini edinir. Sadece bir meslek dalında kendini geliştirmez, toplum şartları ve değerlerini tüm boyutlarını öğrenerek Türk milletinin yararına eğitimlerini tamamlar. Teşkilat mensuplarının sahip olması gereken vasıflarla, uyması gereken kurallar ele alınmaktaydı. Kişi, bu vasıflara sahip olmadığı zaman bu anlayışın içinde yer alamazdı.
Ahilik teşkilatının yedi prensibi şu şekildedir:
İyi huylu ve güzel ahlaklı olmak.
İşinde ve hayatında güvenilir olmak.
Ahdinde, sözünde ve sevgisinde vefalı olmak.
Sözünü bilmek, sözünde durmak.
Güler yüzlü ve tatlı dilli olmak.
Hataları yüze vurmamak.
Dostluğa önem vermek, tevazu sahibi olmak.
Kötülük edenlere iyilikte bulunmak.
Ahilik teşkilatının esaslarını barındıran eser Fütüvvetname olarak isimlendirilmiştir. Fütüvvetname, bu konuda meydana getirilen eserlere verilmiş genel isimdir. Bu sebeple teşkilata aynı zamanda Fütüvvet teşkilatı adı verilmektedir.
Fütüvvet kavramı yiğitlik, cömertlik anlamına gelmektedir. Dört halife devrinden beri İslam dünyasında ahlaklı, yiğit ve eli açık kişiler, toplumun ideal kişileri olarak gösterilmektedir. Fütüvvetnamelere göre de teşkilat mensuplarında bulunması gereken vasıflar ise şunlardı: Vefa, doğruluk, emniyet, cömertlik, tevazu, ihvana nasihat, onları doğru yola sevk etme, affedici olma ve tövbe gibi hasletlerdir. Şarap içme, zina, yalan, gıybet, hile gibi davranışlar ise meslekten atılmayı gerektiren kötü hasletlerdi. İslamî, tasavvufî düşünce ile fütüvvet ilkelerine bağlı kalarak ahlakla sanatın, konukseverlikle yardımseverliğin uyumunu gözler önüne seren ahilik teşkilatı, genel olarak bulunduğu prensipler ve gerekse ortaya koyduğu faaliyetler ile fertlerin eğitim, sosyal, ekonomik, durumları ile alakadar olmuştur. Bunun yanında Ahiler, Asya’nın muhtelif yerlerinden gelerek Anadolu’ya yerleşen Türklere hem yeni hayata uyum sağlamalarına hem de kolayca iş ve meslek edinmelerine yardımcı olmuş, Anadolu’nun yeni fethedilen yerlerinde Türkleşmesinde mühim roller oynamıştır. İç güvenliğin sağlanmasında büyük hizmetleri olmuştur. İş hayatında en dürüst, cemiyette en edepli, siyasette, en faziletli, savaşta en cesur, zaviyede en mütevazi olmayı gaye haline getirmeye çalışmıştır.[3]
Ahî Dâî’ye göre doğru söz insana acı gelir. Ancak fütüvvet ehli acı da olsa doğruyu her daim söylemelidir. Ahilik kuşağı aynı zamanda doğruluk kuşağıdır. Eğer bir kişi bu kuşağı kuşanırsa, hak ile batılı ayırıp doğru yoldan sapmamalıdır. Temiz olanlar doğru yoldan sapmaz ancak pis olanlar doğru yoldan ayrılır. Gerektiği durumlarda da kişi, doğru tanıklık yapmalıdır. Doğru kişilerde kaygı olmazken eğri kimselerde ise kaygı çok olur. Ahî Dâ‘î’ye göre fütüvvet ehli ticarette alırken de satarken de doğruluktan ayrılmamalıdır. Doğruluktan ayrılmamak için Allah’a dua etmelidir. Doğru yol için rehber evliyadır. Evliyalar Allah’ın doğru kullarıdır. Onlara tabi olanlar kısa yoldan hidayete ulaşırlar. Kişi doğrular meclisine katılmalı, yalan meclislerinden uzak durmalıdır.[4]
Ahilik teşkilatı, Türk dilinin ve kültürünün koruyucusu ve taşıyıcısı olmuştur. Anadolu’daki diğer dillere, kültürlerine karşı Türk kültürünü koruyup, Türkçe konuşan ve Türkçe yazan ozanları ve düşünürleri bir şemsiye altında toplayan ahi teşkilatıdır.
Kültür, toplumun maddî ve manevî değerlerinin bütünüdür. Toplumların beraberliğini sürdürmesi, kuşaklar arası bağ kurulması gibi önemli işlevlere sahiptir. Toplum için bu denli önemli olan olgu, birçok unsurun etkisi ile yayılır ve gelecek nesillere aktarılır. Bu durum genellikle sanat, bilim ve gelenek ile ilgili unsurlarla gerçekleşir. Kültür aktarımı, genellikle sözlü ve yazılı olarak gerçekleşir. Yazılı aktarım özellikle toplumların geçmişini ya da bağlı bulunduğu dönemi yansıtan eserlerin; gelecek nesillere aktarılması ile alakalıdır. Sözlü aktarımda ise gelenekler ön plandadır ve çoğu zaman kendiliğinden gerçekleşir. Öyle ki her millet kendine özgü kültürünü kendine özgü şekillerde aktarır ya da yansıtır. Türk kültüründe de birçok eylem ve gelenekselleşmiş unsur, kültürün aktarımına katkı sağlar. Örneğin; âşıklık geleneği, göstermeye bağlı ve anlatmaya bağlı anlatılar vb. unsurlar yüzyıllardır kültür aktarımı görevini yerine getirir. Türk toplumunda önemli bir yere sahip olan ahilik de bu unsurlardan biridir.[5]
Milletler kendilerine özgü kültür ve medeniyetler oluşturarak varlıklarını devam ettirmişlerdir. Dinler, kültür ve medeniyetlerin “üst sistemlerini” oluşturmuştur. Türk milleti de İslâm inancı içerisinde gelişip büyüyen birçok müessese gibi Fütüvvet teşkilatını alıp kendi kültür özelliklerine göre şekillendirmiştir. Ahilik Sistemi bu çerçeve içerisinde daha çok Anadolu’da yeni bir medeniyet hareketinin oluşmasına katkıda bulunmuş hatta dönüşmüştür denilebilir. Ahilik medeniyetimizin en önemli ve parlak kuruluşlarından birisi olmuştur.
Ahiler, sosyal hayatın oluşum ve düzenlenmesine olduğu gibi, kültürel gelişmeye de katkıda bulunmuşlardır. Ahilik anlayışında insan bir bütün olarak ele alınmış, bütün yönleriyle eğitilip geliştirilmeye çalışılmıştır. Bu bağlamda yamak ve çırakların eğitilmesinde yalnızca meslekî bilgilerin verilmesiyle yetinilmemiş, dinî, ahlakî ve içtimaî bilgi de verilmiştir. Ahilerin kültüre başka bir katkısı da onu farklı bölgelere yayması ve kültürel birlik oluşturmasıdır. Ahiler, Anadolu’ya yerleşmiş bulunan Türkmenlerin yaşadıkları her yerde, şehir, kasaba ve köylerde bulunmaktadırlar.[6]
Ahiler kültür taşıyıcısı, medeniyet oluşturmada etkin rol oynayıcı olarak Türk milletinin parçasıdır. Ahiler, gezdikleri yerlerle olsun götürdükleri ilimle, irfanla, güzel sözlerle Türk milletine kültür aktarımında başrol oyuncularından olmuşlardır. Ahilerin eğitim sistemlerinde amaç nitelikli esnaf, üretici yaratmak olsa da bu eğitimlerde Türk milletinin güzel ahlakını oluşturacak tohumlar atılmaktadır. Ahi olmak o tarihlerde baktığımızda hiç kolay değildir. Dönemin şartları olsun imkanları olsun birçok zorluktan geçerek hakkıyla eğitimlerini alan kişilerin olabildiği ahi olma kimliği, bugün günümüzde daha da zor gerçekleşecek bir teşkilat sistemi gibi duruyor. Çünkü ahiler temeline ahlakı koyuyor yaptıklarını yapacaklarını aldıkları kararları kendi çıkarları doğrultusunda değil milleti için yapıyorlar ve harekete geçiyorlar günümüzde ahi teşkilatının benzeri bir yapı bulunmamaktadır. Günümüz şartları ne kadar ileri seviyede olursa olsun imkanları ne kadar gelişmiş olursa olsun bu çağa uygun teşkilat bulunmamaktadır. Ahiler ahlaklarını, yeteneklerini, ortaya koyarken kendilerini milletinden ayrı düşünüp milletinin gelişimine engel koyacak hiçbir kararı veya yeniliği ortaya koymuyorlar defalarca elekten eleyerek en doğru, en güzelini, en ahlaklısını ortaya koyuyorlardır.
Ahiler ova-ova, dağ-dağ, vadi-vadi gezip buralarda bulunan insanlara Türk milletinin dilini, dinini, kültürünü, örfünü, adetini gittikleri diğer yerlerde nasıl olduğunu, yapıldığını anlatarak devamlılığı sağlıyorlardı. Ahi teşkilatı kültür aktarımında, ahlakın oluşmasında, İslam’ın doğru gösterilmesinde, insanların kabiliyetlerinin ortaya çıkarılmasında başat rol oynamaktadır.
Ahi teşkilatından yetişen her birey kendinden emin, sözünü bilen, milletinin devamlılığını sağlamak için çaba göstermiş dervişlerimizdir.
Seyahatlerinde Türk devletinden de geçmiş olan seyyah İbn-i Battuta eserlerinde medrese, tekke ve ahi teşkilatları üzerinde durmuş. Gittiği, gördüğü yerlerde ahi teşkilatlarına uğramış ahilerin tekkelerinde kalmıştır. Eserlerinde ahilerin günlük hayatı ve yaşayışı hakkında eserinde şu bilgiler yer almaktadır. Ahilerin elde ettikleri kazançlarının, yine kendi zaviyeleri için harcanması, bunların günlük hayatları için gerekli meşguliyet alanı olduğu görülmektedir. Zira İbn-i Battuta ahiler hakkında umumî bilgi verirken ahîlerin barındıkları bir zaviyeleri olduğunu, bu zaviyelerin günlük yiyecek ihtiyaçlarını karşılamak üzere mensuplarının sabahtan başlayıp ikindiden sonraya kadar çalıştıklarını ve elde ettikleri kazançları ile de meyve, yiyecek ve diğer gerekli eşyayı satın aldıklarını haber vermektedir. Bu ifadelerden anlaşıldığına göre ahîler birer meslek sahibi kimselerdir. Nitekim, Alanya ziyaretinin ikinci gününde kendilerini davet etmeye gelen ahi reisinin ayakkabıcı ve kendisine bağlı iki yüz kadar meslektaşı olduğunu öğrendiğini, Denizli’deki ahi zaviyelerinin mensuplarının da değişik meslek sahibi olduklarını ya da ticaretle meşgul olduklarını ve çarşıda dükkanlarının var olduğunu kaydetmiş olması, İbn-i Battuta’nın ahilerin çeşitli meslekleri icra eden esnaflar olduklarına dair görgüye dayanan bilgileri bize ulaştırmış olması oldukça dikkat çekicidir. Sivas’ta da Ahi Ahmed’in bıçakçılıkla meşgul olduğunu düşünüyoruz. Hatta bazı ahilerin ziraatla iştigal ettiklerine dair bilgiyi yine İbn-i Battuta ve arkadaşlarını bostanına davet ederek bir ziyafet tertip eden ahiden bahsederken alıyoruz.[7]
Ahiler günlük hayatlarını Türk milletinin devamlılığı için çalışıp sosyal düzen, adalet, iktisadın korunması ve devamlılığın sağlanması için ömürleri boyunca kendilerini bu şekilde yaşayarak geçirmektedir.
Bugün muadili bulunmayan bu kurumu, Osmanlının yıllar içinde değişen kurallarıyla ahi teşkilatı da son bulmuştur. Teşkilatın amacı her iyi, güzel ahlaklı insan yetiştirmek ve Allah rızasını kazanmak olsa da ahi teşkilatının yapısına zarar verecek uygulamalar yapılmıştır. Devlet, artık töreye göre değil ayrımcılıklarla kararlar alınır hale gelmiştir. Osmanlının farklı ülkelere olan bağlılığı artıkça üretilen mallar satılamaz hale gelmiştir ve 1912 tarihinde lonca teşkilatları tamamen kapanmıştır.
[1] Ayiş M. (2019) Anadolu’nun İslamlaşmasında Ahi Evren ve Ahiliğin Rol Modelliği Dr. Öğr. Üyesi Bingöl Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, Tasavvuf Anabilim Dalı.
[2] Ayiş, (2019)
[3] Selvi D., “Fütüvvet ve Ahilik Teşkilatlarının Ahlâkî İlkelerinin Oluşmasında Tasavvufun Öncülüğü,” İhya Uluslararası İslam Araştırmaları Dergisi, 2016, II/1: 1-37, s. 10.
[4] Şahin M. – Göküş Ş.(2020), Şeyh Ahî Dâ‘î Fütüvvetnâmesi’nde Ahlâkî Değerler, Turkish Studies – Religion
[5] Çandır M. Aydın Y., Ahilik Teşkilatının Türk Kültürünün Aktarımdaki Rolü, DEUİFD Türk Kültürünü Mayalayanlar Özel Sayısı / 2021, Ss.769-785.
[6] Çandır M. Aydın Y., Ahilik Teşkilatının Türk Kültürünün Aktarımdaki Rolü, DEUİFD Türk Kültürünü Mayalayanlar Özel Sayısı / 2021, Ss.769-785.
[7] Şeker, M. (2021). İbn Battuta Seyahatnâmesi ile Fütüvvet-Nâmelere Göre Anadolu’da ve Ahîler’de İktisâdî Hayat. Ahi Evran Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Fütüvvet, Ahilik ve İktisadi Hayat, 16-33.
Comments are closed, but trackbacks and pingbacks are open.