Esefle itiraf edelim ki insanlık âlemini ve ilişkilerini incelediğimiz zaman, kazanılmış hakların yanında gasp edilmiş haklara şerefle temsil edilen makam ve mevkilerin yanında çalınmış makam ve mevkilere, alın teri ve helal kazançla ulaşılmış mal ve mülklerin yanında hile ile gayrimeşru yollarla ele geçirilmiş mal ve mülklere, yerde sürünen devlere, yükselmiş cücelere, sömüre sömüre balon gibi olmuş sülüklere, sömürüle sömürüle iskelete dönmüş kişilere, ailelere, sınıflara, milletlere ve devletlere rastlıyoruz. İnsanlar arasındaki farklar, daima, tabiî ve irsî faktörlere ve bu faktörlerin, fırsat ve imkân eşitliği sağlanmış bir vasatta ulaştığı normal neticelere bağlanacak cinsten değildir. İşte, insanları ve cemiyetleri tedirgin eden bu haksız durumlardır, insanların sosyal adalet diye feryat etmelerinin temelinde bu ıstırap yatar. Ne acıdır ki, insanların ve kitlelerin bu ihtiyaç ve ıstırabının da İstismar edildiğini hayretle ve dehşetle görüyoruz.
Bugün insanlık âleminde müşahede ettiğimiz adaletsizlikleri, haksızlıkları ve istismarı, çok büyük bir pişkinlikle istismar ederek zenginleşen, makam, mevki, mal ve mülk edinen pek çok yazar, sanatkâr ve politikacı mevcut bulunmaktadır. Hatta, istismarın istismarını, felsefi ve ideolojik maskeler altında yürüten bu kurnaz çevreler, yağlı ballı sofralarından kalkarak, aç insanlarını kin ve öfkelerini harekete geçirerek, onların omuzlarında biraz daha yüksekte duran yağlı lokmalara ulaşmak için neler, ne numaralar çevirirler? Onlara sorarsanız, onlar ilericidir, devrimcidir, hümanisttir. Yeryüzünü ıslaha memur kişi ve zümrelerdir. Yüce ve Mukaddes Kitabımız böylelerini münafık olarak adlandırır ve şöyle teşhir eder: “Kendilerine yeryüzünde fesat yapmayın denildiği zaman, biz ancak ıslah edicileriz derler.” (el-Bakara Suresi âyet,11)
Şuna bütün samimiyetimle inanıyorum ki, bugün kapitalizmin ve benzeri sistemlerin ıstıraplarından kaçan pek çok insan, kendini kurtaracak ve huzura kavuşturacak bir hürriyet ve adalet vasatı ararken, bu mazlum ve mağdur insanların öfke ve ıstırabından faydalanmayı düşünen istismarcı çevrelerin pençesine düşmektedirler. Samimiyetle hürriyet ve adalet arayan, bunun için her türlü savaşı vermeye hazır bulunan kitleler, çok defa sahte ıslahatçıların ve devrimbazların elinde birer piyon ve malzeme durumuna düşmekte ve istismar edilmektedirler. Komünizm ve faşizm, bir bakıma, sefalet vasatında bu tip insana ve malzemeye daha çok sahip olma şansına sahip bulunmaktadır. Kendilerine yağlı lokmalar ve arpalıklar arayan kurnaz, zeki ve hırslı kişi ve teşekküller, bu yığınlara, onların hoşlanacakları yemlerle sokulmaktadırlar. Muzdarip, mağdur ve himayesiz vatan çocuklarını gözü kara birer militan olarak hırsları için kullanmaktadırlar. Militan, gerçekten samimi bir dava adamı heyecanı taşıdığı hâlde, çok defa istismar edildiğinin farkında değildir. O, banka soyarken, adam kaçırırken, masum insanlara işkence edip öldürürken… kahramanlık yaptığını sanmakta bir ideal için dövüştüğünü ümit etmektedir. Oysa, unutmaktadır ki, her devirde, muzdaripleri, mağdurları böylece sömüren sinsi ve kurnaz güçler daima mevcut olmuşlardır ve üstelik bu çevreler, kurbanlarını umumiyetle bu muzdaripler ve mağdurlar arasından seçerek ve onların omuzları üzerinde hırslarının gösterdiği hedeflere tırmanabilmişler ve hak edilmemiş makamlara, mevkilere, şereflere, zenginliklere konmuşlardır. Marks’ın patates çuvalı olarak hor ve hakir gördüğü fakir ve ezilmiş köylüler yerine,gözü kara proletaryayı tercih etmesi ve Lenin’in, ihtilali, işçi sınıfına dayanarak yapması hep bundandır.
KAYNAKÇA
Arvasi, S, Ahmet. Türk İslam Ülküsü 2. Bilge Oğuz Yayınları sf.47-48
Comments are closed, but trackbacks and pingbacks are open.