1980’li yılların sonuna doğru Sovyetler Birliğindeki çatlaklar daha da derinleşmeye başladı. Sovyetlerinin yıkılışını engellemek için ortaya atılan “Açıklık ve Yeniden Yapılanma” (Glasnost ve Perestroyka) siyaseti ters tepiyor, çöküşü daha da hızlandırıyordu. Yıllardır zulüm ve baskı içerisinde yaşayan halkların içinde biriktirmiş olduğu öfke, açığa çıkıyor, Sovyetlerin temellerini sarsıyordu. Rus emperyalizmi yıkılırken birliğe bağlı ülkelerden tamamen silinmemek ve bu ülkeleri kontrolü altında tutabilmek için son oyununu oynuyordu. Bu oyun, halklar arasında önceden yetiştirip beslediği ve gerektiğinde kullanabilecekleri etnik çatışmalardı. O dönem Sovyetlere bakarsanız hemen hemen her ülkede bu karışıklıkları görebilirsiniz.
Sovyetler Birliğinin güneybatısında yer alan Azerbaycan da bundan nasibini aldı. Stratejik konuma ve zengin doğal kaynaklara sahip olan Azerbaycan’ı elden bırakmak istemeyen Sovyetler Birliğinin yardımına, 200 yıldır bölgeye taşıdıkları Ermeniler yetişti. Özellikle, o zamanki Dağlık Karabağ Özerk Bölgesi bu konuda ileri çıkıyordu. Rus Emperyalizmi tarafından 1923 yılında saatli bomba olarak Azerbaycan’ın içerisinde oluşturulan ve yönetim kademesinin neredeyse tamamını Ermenilerin oluşturduğu Dağlık Karabağ bombasını sonunda patlatmıştı. Sovyet destekli Ermenilerin, Karabağ’daki Türklere karşı yaptığı katliam ve baskıların dozu arttıkça Azerbaycan halkının da rejime olan itirazları büyüyordu. Sadece Karabağ’da da değil tarihi Azerbaycan topraklarında kurulan Ermenistan’da da Azerbaycan Türkleri kendi ata yurtlarında baskıya maruz kalıyor, göçe zorlanıyordu. 19 Şubat 1988 tarihinde Bakü’de öğrenciler tarafından Sovyetlere karşı ilk büyük miting gerçekleşti. Rejimin aldığı tüm tedbirlere, baskı, korku ve sindirmelere rağmen takip eden aylarda mitinglerin kapsamı gittikçe büyüyor, geniş halk kitlelerine ulaşıyordu. İnsanlar sokaklara çıkıyor ve Karabağ’da yaşananlara sessiz kalan Sovyet Rejimini protesto ediyordu.
Ermeniler katliamları sadece insanlara değil doğaya karşı da yönelmişti. Şuşa’da bulunan Tophane ormanının Ermeniler tarafından kesilmesi, mitingleri başka boyuta taşıdı. İtiraz mitingleri gittikçe halk hareketine dönüşmeye başlamıştı. Tophane ormanını kesilmesine karşı çıkan halk, 17 Kasım 1988 yılında Bakü’de bulunan Azatlık Meydanında (o zamanki adı Lenin Meydanı) milyonların katıldığı süresiz bir mitinge başladı. Bu tarih, günümüzde de Azerbaycan Millî Diriliş Günü olarak resmi şekilde kutlanıyor. Protestocuların esas talepleri, Ermenilerin Azerbaycan Türklerine karşı yaptıkları insani ve ekoloji katliamların durdurulması, Karabağ’da anti Azerbaycan siyaseti yapan kurumun kaldırılması ve Ermenistan’a karşı ekonomik ambargoların uygulanması şeklindeydi. Bunlar sağlanana kadar protestolara süresiz devam edilecekti. Bu mitingi diğerlerinden ayıran birkaç özellik daha vardı. İlk defa bu mitingde “Bağımsızlık” ve “Özgürlük” sloganları yükselmiş, 1918 yılında kurulan Azerbaycan Cumhuriyetinin üç renkli bayrağı dalgalanmıştır. Fakat Sovyetler, Azerbaycan’a ordu yığarak 5 Aralık 1988 tarihinde protestoları zorla bastırdı. Bu süreçte Azerbaycan’ın bazı şehirlerindeki mitingleri silahla bastırmaya çalışan Sovyet ordusuyla halk arasında çatışmalar çıkmış, ölen ve yaralananlar olmuştu. Daha mitingler devam ederken Sovyet Rejimi, büyük şehirlerde olağanüstü hâl ilan edip sokağa çıkma yasağı getirdi ama bu, Azerbaycan Türklerini durdurmağa yetmedi. Birkaç gün sonra Azerbaycan’da yeniden gösteriler ve toplu iş bırakma eylemleri başladı. Azerbaycan tarihinde bu süreç “Meydan Hareketi” olarak bilinir.
Azerbaycan’da Sovyet aleyhine yapılan gösteriler düzensiz ve gelişi güzel olmamış, hareket en başından beri Azerbaycan’ın aydınları, gizli veya açık şekilde faaliyet gösteren teşkilatlar ve kanaat önderleri tarafından yönetilmiştir. Ancak bir noktadan sonra gösterileri tek elden yönetme gereği hissedilince daha önce bu niyetle oluşturulan Bakü Alimler Kulübü, Varlık ve Çenlibel teşkilatları gibi oluşumlar bir araya gelerek gizli toplantılar yapmaya başladı. Bu toplantılar 1988 yılından başlasa da birkaç kez yapılan toplantılar, farklı nedenlerden dolayı yarım kaldı. Nihayet, 25 Şubat 1989 tarihinden yapılan toplantıda Azerbaycan Halk Cephesi’ni oluşturacak olan geçici yönetim ekibi belirlendi. O zamanlar Sovyetler Birliğine bağlı olan ve bağımsızlık harekâtına girişen devletler arasında “Halk Cepheleri” tüm dünyanın dikkatini çekiyordu. Özellikle de Estonya Halk Cephesi. Bu sebeple Azerbaycan’daki halk hareketini de Estonya’dan ilham alarak Azerbaycan Halk Cephesi olarak adlandırmak uygun bulunmuştur.
Uzun uğraşlar sonucunda 16 Temmuz 1989 tarihinde Azerbaycan’ın çeşitli illerinden gelen delegelerin de katılmasıyla halk hareketini tek elden yönetecek olan Azerbaycan Halk Cephesi oluşturuldu. Cephe’nin başkanlığına ise halk harekâtının liderlerinden olan ve daha sonra “Elçibey” lakabını alacak Ebulfez Aliyev seçildi.
Toplantıda Azerbaycan Halk Cephesini kurulmasıyla beraber Cephe’nin bazı konulardaki görüşünü ve izleyeceği yolu gösteren birtakım kararlar da alındı. Bunlara örnek olarak Azerbaycan’ın bağımsızlığı hakkında, Azerbaycan’ın devlet ekonomisi hakkında, Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti (1918-1920 yılında mevcut olan Azerbaycan Cumhuriyeti) hakkında, Dağlık Karabağ Özerk Bölgesi’ndeki özel yönetim şekli hakkında, Azerbaycan’ın bazı bölgelerindeki özel durum hakkında, siyasi tutuklular hakkında, modern çağda Türk dünyasının durumu ve görevleri hakkında, SSCB’deki ulusal ilişkiler hakkında ve ülkedeki sosyo-politik durum hakkındaki kararları gösterebiliriz.
Azerbaycan Halk Cephesi’nin kurulmasıyla bağımsızlık hareketi yeni bir aşamaya taşındı. Artık tüm halk hareketi mitingler, gösteriler, iş bırakma eylemleri ilh. hepsi bir noktadan yönetilmeye başlandı. Burada Azerbaycan halkı ve aydınlarına da ayrıca teşekkür etmek yerinde olur. Çünkü Azerbaycan Halk Cephesi kurulduğu andan itibaren halk ve aydınlar cephe etrafında birleşmiş, Cephe’nin aldığı tüm kararlar da yerine getirilmeye çalışılmıştır. Azerbaycan halkının Cephe tarafından yönetildiğini gören Sovyet Rejimi, Azerbaycan Halk Cephesi’ni muhatap almaya mecbur olmuştur. Bu sebeple, 5 Ekim 1989 yılında Azerbaycan Halk Cephesi resmi şekilde tescil edildi. Azerbaycan Halk Cephesi’nin talebiyle Azerbaycan Ali Sovyeti’nin (meclis) Eylül 1989 yılındaki olağanüstü oturumları sırasında ilk defa bağımsızlık ve Karabağ’ın özel statüsünün iptal edilip doğrudan Azerbaycan’a bağlanması görüşüldü. Mecliste bunlar yaşanırken Azerbaycan’ın farklı şehirlerinde Cephe’nin talimatıyla iş bırakma eylemleri ve gösteriler devam ediyordu. Özellikle, aralık ayının sonuna doğru binlerce insan Sovyet-İran sınırına toplanarak Güney’deki Azerbaycan Türkleriyle yıllar sonra kavuşmak istiyorlardı. Cephe’nin, sınırdaki Sovyet askeri birliklerine verdiği ültimatoma rağmen ordu buna karşı çıkınca 31 Aralık 1989 yılında Aras nehri boyu tüm sınırlar yakılıp dikenli teller kesildi. Güney ve Kuzey Azerbaycan Türklerinin birbirleriyle kavuşmasının yıldönümü olan 31 Aralık, günümüzde de Dünya Azerbaycanlılar Dayanışma Günü olarak kutlanıyor.
Azerbaycan’da yaşanan olayların önünü almak isteyen Sovyetler, yine en iyi bildiği planı uygulamaya koydu. 19 Aralığı 20’ye bağlayan gece Sovyet ordusu Bakü’ye girdi. Tarihe “Kanlı Yanvar” (Kanlı Ocak) olarak geçen 20 Ocak 1990 tarihinde Bakü, Azerbaycan halkının kanıyla boyandı. O zamanlar dünyanın en güçlü ordularından sayılan Sovyet ordusuyla silahsız Azerbaycan halkı baş başa kalmıştı. Ancak, bu katliam Sovyetlerin düşündüğünün aksine geri tepti. Bu olaydan sonra Azerbaycan halkı ve onun sesi olan Azerbaycan Halk Cephesi’yle Sovyet emperyalizminin bağları koptu. Artık halk ve cephe bağımsızlık isteğini açıktan dile getirmeye başladı. Katliamdan sonra Moskova’ya kaçan Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti (Sovyetlere bağlı Azerbaycan bu şekilde adlanıyordu) Cumhurbaşkanı Abdurrahman Vezirov’un yerine, Sovyetler Rejimi tarafından, Ayaz Mutallibov atandı. Sonraki süreçte Azerbaycan Komünist Partisi Genel Sekreterliğine atanan Ayaz Mutallibov, halkın baskısını görünce Azerbaycan Halk Cephesiyle uzlaşmaktan başka çaresi kalmadığını anladı. Fakat, fırsat buldukça da Moskova’dan gelen emirleri harfiyen uyguluyordu. Cephe’nin baskısıyla Mutallibov, 5 Şubat 1991 yılında Azerbaycan adına tarihi kararlar aldı. Bu kararlar Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti adının “Azerbaycan Cumhuriyeti” olarak değiştirilmesi ve aynı 1918 yılında kurulun Azerbaycan Cumhuriyeti’nin üç renkli bayrağının resmi bayrak olarak kabul edilmesiydi.
Tüm bunlar yaşanırken Ayaz Mutallibov, Moskova’dan aldığı talimatla Sovyet Rejiminin devam ettirilmesi için yapılacak referanduma Azerbaycan’ın da dahil edilmesi kararını aldı. Azerbaycan Halk Cephesi’nin itirazı ve boykotuna rağmen Mart 1991 yılında yapılan sahte seçimlerde Sovyet Azerbaycan’ının korunması lehinde %95 oy çıktı. Fakat Ağustos 1991 yılında Gorbaçov’a yapılan başarısız darbe girişimi, Sovyetlerin korunması meselesini tarihe gömdü.
Azerbaycan halkı ve onun sesi olan Azerbaycan Halk Cephesi’nin çağrısıyla 30 Ağustos 1991 tarihinde Azerbaycan Ali Sovyeti, “Azerbaycan Cumhuriyeti’nin Bağımsızlığı Hakkında Beyanname”yi kabul etti. 18 Ekim 1991 tarihinde yine Azerbaycan Halk Cephesi’nin çağrısıyla toplanan Azerbaycan Ali Sovyeti “Azerbaycan Cumhuriyeti’nin Bağımsızlığı Hakkında” anayasasını, toplantıya katılan 258 Milletvekilinin tamamının lehine oy vermesi ile onayladı. Bu oylamadan iki ay sonra, 29 Aralık 1991 yılında da bağımsızlık anayasası halk referandumuna sunuldu. Referandum halkın katılımı ve büyük oranda lehte oy ile kabul edildi. Azerbaycan’ın bağımsızlığını ilk tanıyan ülke de Türkiye Cumhuriyeti oldu. Bakü’de bu gelişmeler yaşanırken Karabağ’da durumlar kötüye gidiyordu. Rus destekli Ermeni birliklerinin, Azerbaycan Türklerine karşı yaptığı vahşet ve insanlık suçunun ardı arkası kesilmiyordu. Fakat, hala Moskova’dan emir alan Ayaz Mutallibov (Azerbaycan Cumhurbaşkanı görevi tesis edilince sözde seçimler ile Mutallibov, Azerbaycan’ın ilk Cumhurbaşkanı oldu) Cephe’nin tüm itirazlarına rağmen Azerbaycan Millî Ordusu’nu oluşturma konusunda gevşek davranıyor ve hala Rusya’nın yardımından medet umuyordu. Tüm bu kulak tıkamaların sonucu olarak sadece Azerbaycan değil, insanlık tarihi için kara bir leke olan Hocalı soykırımı gerçekleşti. Ancak, Mutallibov buna bile kayıtsız kaldı. Hatta Hocalı’daki soykırımın duyulmaması adına basına sansür uyguladı. Fakat, Hocalı’dan kaçanların bir kısmı Ağdam’a ulaşınca tüm halk yaşananlardan haberdar oldu. Halkın öfkesi ve Cephe’nin baskısıyla 6 Mart 1992 tarihinde Ayaz Mutallibov istifa vermeye mecbur oldu.
Ayaz Mutallibov gitmiş, onun yerine geçici olarak Cumhurbaşkanı görevini icra eden Yakup Memmedov gelmişti. Bundan sonraki süreçte, Azerbaycan Halk Cephesi başkanı Elçibey’in bir gazeteye verdiği röportaja göre esas amaç yeni Cumhurbaşkanlık seçimleri değil ilk önce Karabağ meselesini halletmektir. Zira Elçibey’e göre, millî kadro ve millî kurumlar oluşmadan seçilen Cumhurbaşkanı, ya iktidarını ayakta tutmak için diktatöre dönüşmeli ya da onu iktidara getirenler darbe ile iktidardan düşürecekti. Elçibey’e göre millî kadro ve millî kurumların oluşması için en az 3 yıl gerekiyordu. Ancak, durum Elçibey’in planladığı gibi olmadı. 14 Mayıs 1992 tarihinde bütün dikkatler Karabağ’daki işgallere yönelmişken mecliste bulunan taraftarları Ayaz Mutallibov’un görevini yeniden iade ettiklerini söyleyerek onu meclise getirdiler. Mecliste konuşma yapan Mutallibov, yaşananlardan Azerbaycan Halk Cephes’ini sorumlu tutarak kurtuluşun yeniden Rusya ile birleşmek olduğunu söyledi. Bunun üzerine halkı ve gönüllü askeri birlikleri arkasına alan Azerbaycan Halk Cephesi, meclisi kuşatarak içerdekilere ültimatom verdi. Ültimatom süresinin dolmasının ardından hiçbir engelle karşılaşmadan meclis, devlet televizyonu ve diğer önemli merkezler Azerbaycan Halk Cephesi’nin kontrolüne geçti. 18 Mayıs 1992 yılında Elçibey’in yakın adamlardan olan Cephe’nin yönetiminde de bulunan İsa Gamber, Ali Meclis’in başkanı seçildi. Seçime kadar ülkeyi meclisin yönetmesi kararlaştırıldı. Hem bu yaşananlar hem de Türkiye’den gelen ricalar üzerine 7 Haziran 1992 yılında yapılan seçimlerde adaylığını koyan Elçibey, %60.9 oy alarak Azerbaycan Cumhuriyetinin yeni cumhurbaşkanı olarak seçildi. Ebulfez Elçibey’in cumhurbaşkanı seçilmesi, 1980’lerin sonunda başlanan Azerbaycan Bağımsızlık Mücadelesini, millî iktidarın göreve gelmesiyle sonuca ulaştırdı.
Doğrusuyla yanlışıyla Azerbaycan Halk Cephesi, Azerbaycan tarihinde müstesna bir yere sahiptir. Bugün dahi Azerbaycan siyasal sisteminde mevcut olan birçok partinin Azerbaycan Halk Cephesi içerisinden çıkması, hareketin önemli bir yere sahip olduğunun ispatıdır. Azerbaycan Bağımsızlık Mücadelesine öncülük eden bu hareket ve hareketin lideri Ebulfez Elçibey, Azerbaycan var oldukça her zaman şükran hissiyle anılacaktır.
Comments are closed, but trackbacks and pingbacks are open.