Ahıska’nın Bulunduğu Coğrafî Bölge
Ahıska coğrafî olarak Azerbaycan ve Gürcistan’ın da içinde yer aldığı Zakafkasya bölgesinde bulunmaktadır. Kafkasya bölgesi olarak değerlendirdiğimizde Güneybatı Kafkasya’da, yani bugünkü Gürcistan’ın sınırları içinde yer almaktadır. Türkiye’nin Kuzeydoğusunda, Ardahan ilinin Posof ve Çıldır ilçelerinin sınırında yer almaktadır. Ahıska, bölgenin ismi olmakla beraber bir şehrin de ismidir. Ahıska şehir merkezi, Ardahan’ın Posof ilçesine kırk kilometre, Posof’un Türkgözü köyüne ise yirmi kilometre mesafededir.
Ahıska’nın çevresinde Abastuban, Adigön, Aspinza, Ahılkelek, Azgur ve Hırtız gibi yerleşim birimleri bulunmaktadır. Bu yerleşim yerlerine bağlı iki yüzden fazla köy vardı. Bu bölgenin yerli ahalisinin büyük bir kısmı 20. yüzyılın ikinci çeyreğine kadar Türklerden oluşmaktaydı. Posof Çayı’nın iki yakasında yer alan şehir, Türkiye’yi karayolu ile Gürcistan’ın başkenti Tiflis’e bağlamaktadır. Ayrıca Türk sınırının çok yakınına kadar uzanan bir demiryolu, Ahıska’yı Tiflis’e bağlar. Bakü-Tiflis-Ceyhan ve TANAP’ın (Trans Anadolu Doğal Gaz Hattı) Azerbaycan ve Gürcistan kısmını oluşturan Güney Kafkasya Boru Hattı Projesi (SCPX) de buradan geçmektedir. Gürcüler bu bölgeye, eski bir kavmin adına izafeten Mesketya, Türk olan yerli ahaliye de Mesh demektedirler.
Bölgenin Tarihi
Bölgede ilk Türk kavimlerinin yerleşiminin tarihi bilinmemektedir ancak Bun-Türk (yerli Türk) ve Kıpçak Türklerinin Büyük İskender’in döneminde bölgeye iskân ettiği bilinmektedir. Bölgeye aynı zamanda 12. yüzyılda Kıpçak iskânı da olmuştur. O dönemlerde bölgede olan krallıklara (Gürcü Krallığı) ait orduların en önemli kumandanları da Kıpçak Türleriydi. Bu veriler ışığında Ahıska bölgesinde yaşayan Türklerin atalarının Bun-Türkler ve Kıpçaklar olduğu söylenebilir.
Gürcü halkı bu bölgeyi Akaltsıke (Yeni kale), Sa-mskhe (Mesk yurdu), Sa-Atabago (Atabek yurdu) olarak, Türkler ise Ahıska olarak adlandırmaktadır.
Ahıska, Dede Korkut Kitabı’nda Ak-Sıka/Ak-kale şeklinde ifade edilmektedir.
Ahıska bölgesi Hun, Hazar, Bagratlı, Selçuklu, İlhanlı, Akkoyunlu, Karakoyunlu, Osmanlı ve Safevi devletleri dâhilinde olmuştur. Kıpçak Atabek sülalesi 1268’de (İlhanlı çağında) sınırları Azgur’dan Kars, Artvin, Tortum, İspir ve Erzurum’a kadar uzanan bölgede hükümet kurmuştur.
- yüzyılın sonlarında Osmanlı Devleti’ne katılmış Atabekler Devleti merkezi Ahıska olan Çıldır Eyaleti olarak yeniden düzenlenmiştir. Bölgede Kıpçak ve Oğuz Türklerinin kaynaşması ile oluşan topluluk, Artvin ve Erzurum illerimizin Çoruh nehri ve kolları etrafında ve Ardahan ilimizin Posof ilçesi ve çevresinde yaşayan Türklerle tarih boyunca dil ve kültür bakımından aynı kodlara sahip olmuştur.
Bugünkü halk kültüründen de anlaşılıyor ki Ahıska Türkleri ile Posof, Ardahan, Artvin, Ardanuç, Şavşat, Yusufeli, Tortum, Narman ve Oltu halkı aynı köktendir.
Ortodoksa-Kıpçak Atabekleri hükümeti, önce İlhanlı ve sonra da Safevi Türkmen devletine bağlı olarak 310 yıl ayakta kalmıştır. 1578’de Osmanlı Devleti’ne intikal etmiştir ve yeni kurulan Çıldır Eyaleti’nin başkenti olmuştur.
Osmanlı Devleti, 1828 muharebesinden sonra Çıldır Eyalet merkezi olan Ahıska şehrini Çarlık Rusya’ya bırakmak zorunda kaldı. Ruslar, 1877-1878 yıllarında gerçekleşen Türk-Rus savaşı ile Kars, Ardahan ve Batum sancaklarını da ele geçirdi. 1. Dünya Savaşı’ndan önce Türk-Rus sınırı Sarıkamış ve Oltu’nun batısından geçerken, Ocak 1915’te yaşanan Sarıkamış felaketinden sonra Rus askeri Erzincan’a kadar ilerledi.
1917 yılının Ekim’inde başlayan Bolşevik İhtilali sebebiyle Rus ordusu bu topraklardan çekildi ve bölge Ermeni ve Gürcü asker ve çeteleri tarafından kontrol edilmeye başlandı. Bölgenin yerli halkı olan Ahıska Türkleri arasında da teşkilatlanma faaliyetleri arttı. Ahıska Türklerinin de katkısıyla Ocak 1918’de Kars’ta Cenûb-i Garbî Kafkas Cumhuriyeti kuruldu. Bu Cumhuriyetin İngilizler tarafından birkaç ay sonra yıkılmasını fırsat bilen Gürcüler, Ahıska’ya hücum edince çatışmalar başladı ve Ahıska, Posof, Ardahan ve Artvin Gürcüler tarafından işgal edildi.
Nihayet Türkiye ile Bolşevik Hükümeti arasında 16 Mart 1921’de imzalanan Moskova Antlaşması ile Ahıska ve Batum Sovyet Gürcistan’ına bırakıldı ve bugünkü sınır belirlendi. Bu antlaşma, artık birer Sovyet Cumhuriyeti haline gelen Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan temsilcilerinin de iştirakiyle 1921 yılının 13 Ekim’inde imzalanan Kars Antlaşması ile kesinleşti.
Ahıska Türkleri Kimdir?
Genel olarak ifade edilen Ahıska ya da Mesket Türkleri terimi coğrafî bir adlandırmadır. Ahıska da yaşayan Türklere bölgenin adından dolayı “Ahıska Türkleri” olarak hitap edilmektedir. Bu bölge ve bu bölgede yaşayan Ahıska Türkleri, Anadolu Türklüğünün coğrafî ve demografik olarak devamıdır. Yani Anadolu’da yaşayan Türk’ten hiçbir farkı yoktur.
Tarihi ismiyle Meskhetia olarak bilinen bölgeye Ahıska Türklerinin gelişi 12. yüzyılda Gürcü Krallığı’nın davetiyle olmuştur. Yapılan tarihi araştırmalara göre bölgeye gelen ilk Türk topluluğu Kıpçaklardır. Bu noktadan bakıldığında 20. asrın ilk elli yılına kadar bölgede yaşayan Ahıska Türklerinin atalarının Kıpçak olduğunu söylemek mümkündür. Ahıska bölgesinin Osmanlı İmparatorluğuna katılması, bölgeye Oğuz Türklerinin de intikal etmesine sebep olmuştur. Neticede bölgede yaşamış Türklerin “Kıpçak” ve “Oğuz” boylarına ait Türkler olduğu bilinmektedir.
Sürgün
Sovyetler birliğinde 2. Dünya Savaşı yıllarına (1939-1945) kadar, birliğin azınlıklarından biri olan Ahıska Türkleri askere alınmamaktaydı. Savaşın başlamasıyla birlikte kırk bin genç Almanlara karşı oluşturulan cepheye götürülmek üzere askere alındılar. Geride kalanlar, kadın ve yaşlılar da dahil o dönemde inşası süren Ahıska-Borjom demiryolunda çalıştırıldılar. 1944 yılının Ekim’inde tamamlanan hat üzerinde kimsenin anlam veremediği yük ve hayvan vagonları görünmeye başlandı. Hiç kimse inşasında canla başla çalıştığı demir yolunun kendileri için sürgün yolu olacağını aklına bile getirmiyordu. Ta ki askerler kapı kapı gezip bilgi verene kadar.
İnsanlık tarihinin en kirli sayfalarından bir olan bu sürgün olayının belgeleri, yıllar sonra ortaya çıktı. Gürcistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti devlet sınırını korumak üzere Başkan Stalin imzalı, Devlet Savunma Komitesinin 31 Temmuz 1944 tarihli 6279 sayılı kararın da geçen şartlardan bir kaçı aşağıda verilmektedir:
1- Gürcistan SSC’nin, Türkiye sınırında bulunan Ahıska, Adigön, Aspinza, Ahılkelek ve Bogdanovka ve Acaristan Özerk Cumhuriyeti’nde yaşayan 16.700 hanelik nüfusun (86.000 kişi): Kazakistan’a 40.000’i, Özbekistan’a 30.000’i ve 16.000’i de Kırgızistan’a tahliye edilsin. Tahliye, 1944 yılının Kasım ayında Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği Halk İçişleri Komiseri Yoldaş Lavrenti Beriya başkanlığında gerçekleştirilsin.
2- Vatanlarından sürgüne gönderilen halka; şahsı eşyalarını, paralarını, ev eşyalarını, giyecek, kap kacak, mobilya vb. ile aile başına azami 1000 kg olmak şartıyla yiyecek almalarına izin verilsin.
3- Sınır bölgesinden tahliye edilen göçmenlerin götüremeyeceği ev hayvanları, tarım aletleri ve diğer gayrimenkullerin ilgili kurumlar tarafından teslim alınarak Gürcistan SSC Halk Komiserleri Şurası Başkan Yardımcısı Yoldaş Xoşdariya başkanlığında takas makbuzu verilsin.
4- Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan Komünist Partileri Merkez Komiteleri ve Halk Komiserleri Şuraları ile bu cumhuriyetlerin Halk İçişleri Komiserlikleri, gelecek göçmenlerin kabulü, ikameti ve devamlı iskân ve istihdamlarıyla ilgili gerekli tedbirleri alsınlar.
5- Göçmenlerin Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan’a taşınmaları için Halk Nakliye Komiserliği gereken katarları temin etmek ve SSCB Halk İçişleri Komiserliğinin emri üzerine istasyonlara zamanında sevk etmekle görevlendirilsin. Göçmenlerin cumhuriyet sınırları içinde taşınması Gürcistan SSC Halk Komiserleri Şurası’nın isteği ile gerçekleştirilsin.
Kararnamede ifade edilen maddelerin hiç biri uygulanmayarak bir gece vakti köyler askerle kuşatıldı. Kapılar dövüldü, kapılarını açan masum insanlara Türkiye sınırından Alman ordularının gelme ihtimali var. Sizin güvenliğinizi sağlamak için buralardan içerilere doğru götürülmeniz gerekiyor denilerek iki saat içerisinde alabileceklerini alıp hazır olmalarını söylediler. Askerler, birkaç saat içinde, insanlık dışı bir muameleyle halkı kamyonlara doldurarak tren hattı boylarına taşınmıştır. Kamyonlarla demiryolu boylarına getirilen ahali açık vagonlara yüklendi. Böylece haftalarca sürecek bir ölüm yolculuğu başladı. Gidecekleri yerlerde yıllarca sürecek akıl almaz zorba yönetime mahkûm edildiler. Diğer taraftan Devlet Savunma Komitesi Kararı’nın 11. maddesiyle, halkı sürülen bölgeye 32.000 Gürcü ve Ermeni’nin iskân edilmesi emredilmektedir. 12. maddede, sürülen halkın bütün mal varlığının, buralara iskân edilecek halka verilmesi, bunların vergiden muaf tutulması, taşınma giderlerinin devlet tarafından karşılanması ve iskânın hemen gerçekleştirilmesi emredilmektedir.
İçişleri Bakanı L. Beriya’nın Stalin’in emirini birebir yerine getirerek gerçekleştirdiği tahliye sonrası 28 Kasım 1944 yılında hazırladığı yalan ve iftira dolu raporunda geçen ifadeler aşağıda verildiği gibidir;
İçişleri Komiserliği, Türkleri, Kürtleri ve Hemşinlileri Gürcistan SSC’nin sınır bölgesinden tahliye ederek Devlet Savunma Komitesi’nin kararını yerine getirmiştir.
Sovyetlere göre Türkiye sınırına yakın bölgelerde yaşayan Türk vatandaşlarıyla akrabalık bağları olan Ahıska Türklerinin kaçakçılık yapmakta olup muhaceret eğilimi gösteriyor ve Türkiye istihbaratı için casusluk ve çete gurupları oluşturma kaynağı teşkil ediyordu.
Söz konusu halkın tahliye hazırlıkları 20 Eylül’den 15 Kasım’a kadar yapılmıştır. Göçürülecek halkın Türkiye sınırını geçmesini önlemek için sınır bölgesine, koruma ve gözetimi güçlendirme amaçlı ilave asker takviye edilmiştir. 15-18 Kasım 1944 yılında Adigon, Aspinza, Ahıska, Ahılkelek ve Bogdanovka ilçelerinden tahliye işlemleri gerçekleştirilmiştir. Toplamda bölgeden 91.095 kişi tahliye edilmiştir.
Ahıska bölgesinden tahliye edilen halka Alman ilerleyişinin tehdidine maruz kalmamaları için Sovyetlerin içlerine doğru göç ettirildikleri söylenildi ancak Beriya’nın Stalin’e tahliye raporunda ise halkı kaçakçı ve casus olarak suçlamaktadır. Bu tutarsızlıktan da anlaşılacağı üzere yapılan bu insanlık dışı hareketin Türk ve Müslüman düşmanlığından başka bir ismi yoktur.
Söz konusu sürgünü, bir Batılı gözlemci değerlendirirken şu ifadeleri kullanıyor; 15 Kasım 1944 yılında bölge halkı, Almanların gelebileceği bahanesiyle yurtlarından çıkarıldı ancak bu tarihlerde yıkımın eşiğinde olan Alman ordusunun buralara gelebilmesi mümkün olmadığından asıl sebebin siyasi ve stratejik olduğu görülmektedir. Sonuç olarak Sovyetler Birliği sürgünden bir yıl sonra iki Gürcü profesör tarafından yayınlanan “Türkiye’den Haklı Taleplerimiz” başlıklı yazıyla Türkiye’nin kuzeydoğu illerini istedi.
İkinci dünya harpının sonlarına doğru Ahıska Türklerinin sürgüne gönderildiği tarihte Alman ordusu geri çekiliyordu. Ayrıca Ahıskalılar sürgüne gönderilen diğer halklar gibi Almanlarla işbirliği yapmakla da suçlanmıyordular. Sürülme sebeplerinin belli olmadığından dolayı gittikleri bölgelerin yerel yönetimleri bu halka nasıl muamele edeceklerini bilmiyordular. Bu karar altı ay sonra verildi ve Ahıska Türkleri özel kontrollü iskâna tabi tutuldular.
Buradan da anlaşılacağı üzere Gürcü asıllı olan Stalin, Kars ve Ardahan illerini Gürcistan SSC’siyle birleştirmeye hazırlık maksadıyla bu sürgünü gerçekleştirmişti. Batılı gözlemciler de Ahıska Türkeri’nin sürülme sebebini, Sovyetler Birliğinin, Türkiye üzerine yapmayı düşündüğü bir saldırıda, stratejik önemi olan bu bölgeyi Türk unsurundan temizleme maksadı olduğunu ifade etmektedirler.
1958 yılına kadar Ahıska Türklerinin, yüz yıllardır yaşadıkları yurtlarından sürüldüğüne ait haberlere sistemli bir şekilde sansür uygulandı. Hatta Büyük Sovyet Ansiklopedilerinde bile bu halk olumsuz bir üslupla geçiştirilmiştir. Halbuki bu ansiklopedinin ilk baskısında, Sa-Atabago (Ahıska) hakkında bilgi verilirken, “Dilleri Oğuz grubuna bağlı Anadolu Türkçesidir. Halkı Türk’tür. Bölge halkının sempatisi de Türklerden yanadır” denilmektedir.
Ünlü tarihçi Robert Conquest’in ifadelerine göre; Ahıska bölgesinde yaşayan 200.000 kişilik bir Türk nüfusu yurtlarından topyekûn sürülüyor ve bu olay 1968’e kadar Batı dünyasında duyulmuyor. Koca bir halk, yaşadıkları sınır boyundaki yurtlarından sürülüp binlerce mil ötelerde sıkı bir polis rejimi altında yasamaya mahkûm ediliyor. Çok büyük kayıplara sebep olan bir operasyon. Dahası çeyrek asır boyunca, gelip gecen Sovyet liderleri tarafından titizlikle gizli tutulabiliyor.
1975’te Enders Wimbush ve Ronald Wixman “The Meskhetian Turks: A New Voice in Soviet Central Asia” başlıklı makalesinde bu konuyu aşağıdaki şekilde ifade etmiştir;
1956-57’de diğer sürgün halkları düşmanla iş birliği yapmaktan berat ettirilirken, Ahıskalılardan hiç söz bile edilmedi. Zaten önceden de o şekilde fişlenmemişlerdi. Hain ilan edilen halklara, vatanlarına dönme izni verilmesi düşünülürken, böyle bir suçları olmadan sürülen bu insanlar, hiç hesaba kitaba alınmıyordu. Eğer böyleyse Ahıskalılar korkunç bir trajedinin kurbanı olmuşlardır.
Sürgün yollarında binlerce insan açlık, soğuk ve hastalıktan öldü. Ölenler, istasyonlarda askerler tarafından alınarak araziye atıldı. Bütün bunlar, sürülen ahalinin gözleri önünde cereyan etti.
Ahıska Türklerinin mal ve emlaki Gürcü ve Ermeniler tarafından yağmalandı. Bu sürgün, Gürcülerin Ahıska topraklarını arındırma hareketidir. Hiçbir suç isnat edilmeden sürgün edilen Ahıska Türklüğü, çok büyük acılar yaşadı. Özbekistan, Kazakistan ve başka yerlere ulaştıktan altı ay sonra Halk İçişleri Komiserliğinin (NKVD) sıkı kontrolü altında yaşamaya başladılar. Bu rejim on iki sene devam etti. 1956 yılına kadar hiçbir Ahıskalı oturduğu köyü terk edemez, akrabasını görmek için komşu köye gidemezdi. Sürgün yerlerinde açlık ve soğuktan 50.000’e yakın kişi öldü.
İkinci Dünya Savaşı’na katılmış, Sovyetler Birliği kahramanı unvanı almış kişilere bile müsamaha edilmedi. Yurtlarına dönüş izni verilmedi. Onlar da sürgüne gönderildi. Cephelerden çok uzaklarda olan Ahıska, İkinci Dünya Savaşı’nın sonuna doğru, bu savaştan ağır nasibini aldı. Rus-Alman savaşına yaklaşık kırk bin asker gönderen Ahıska’da zirai işlerde çalışacak erkek kalmamıştı.
Sovyetler Birliği uğruna savaşan Ahıska Türklerinin yirmi beş bin kadarı savaşta öldü. Savaştan dönenlere gelince, gaziler, köylerine döndüklerinde kimseyi bulamadılar. Boş evler, kimsesiz sokaklar, başıboş köpekler, yabanileşmiş kedilerle karşılaştılar. Onlar vatan için savaşırken, ana yurtları Ahıska’da, köylerinde bıraktıkları anneleri, babaları, çocukları, kadınları sürgün edilmişti. Artık vatan yoktu. Bu defa onlar, aylarca yakınlarını aramak zorunda kalacaklardı. Orta Asya’da şehir şehir, köy köy dolaşarak akrabalarını arıyorlardı. Bu çile yıllarca sürdü.
Vatana Dönüş Çalışmaları
Ahıska Türklerinin Gürcistan sınırları içerisinde olan vatanlarına dönme meselesi, Sovyetler birliği dağılmadan önce başlamıştır. SSCB’nin dağıldıktan sonra uluslararası arenada tanınmış olsa da günümüze kadar bu sorun çözümüne ulaşmamıştır.
Stalin’in ölümünden (1953) sonra Ahıska Türklerine uygulanan sıkıyönetim rejim kalksa da vatanlarına dönmeleri mümkün olmamıştır.
Gürcistan devletinin çıkardığı bütün zorluklara rağmen 1950’li yıllarda kırk kişiden oluşan bir kafile Gürcistan’a göç etmeyi başardı. Devam eden uğraşların neticesinde 1960’lı yılların başında birkaç aile daha Gürcistan’a göç etmiş ancak Tiflis’ten gelen emirle geri çıkarılmışlardır. Bu hadiseyi, KGB başkan yardımcılığı yapmış olan Bobkov’un ifadelerine göre; Batı Gürcistan’a göç eden Ahıska Türkleri sovhoz ve kolhozlar da çay tarlalarında işe alınıyorlardı ve halk işlerinde oldukça hevesle çalışıyorlardı. Ahıska Türklerinin bölgede aktif faaliyeti hakkında Tiflis yönetimi bilgi alıncaya kadar her şey normaldi ancak Tiflis’ten gelen talimatta Ahıska Türklerinin Gürcistan’a alınmayacağı ve bütün gelenlerinde çıkarılması yazıyordu. Talimatı dinlemeyip onları işe alanların cezalandırılacağı belirtilmişti. Gelen bu emirle Ahıska Türkleri kolluk kuvvetleri ve polis eşliğinde trene bindirilerek Gürcistan sınırları dışına çıkarıldılar. Gürcistan Sovyet yönetimi, açıkça Ahıska Türklerini yeniden ana yurtlarından sürgün ediyordu.
Sürgünden yirmi beş yıl sonra, 1969 yılında Azerbaycan’dan Gürcistan’a iki yüz elli aile göç etmiştir. Yapılan baskılara rağmen 1977 yılında birkaç aile daha bölgeye göç etse de bir kısmı ülkeyi terk etmek zorunda kalmıştır. 1982 yılından itibaren Gürcistan’a yeni bir göç hareketi başlamış, 1990’lı yıllara kadar bin iki yüz yetmiş Ahıska Türkü ülkenin farklı bölgelerine yerleşmiştir. Ahıska Türklerine karşı yönetimin ve bölgede bulunan diğer halkların olumsuz tavırlarına ekonomik sorunlar da eklenince bu göçmenlerin çoğu ülkeyi terk etmek zorunda kalmıştır. Öte yandan 1986 yılından itibaren Ahıskalılar vatana dönüş için Sovyet mercilerine bireysel olarak müracaat etmeye başlamış, 1986 yılında bin iki yüz on yedi aile başvuru yaparken 1989 yılına gelindiğinde bu sayı on bin üç yüz iki aileye ulaşmıştır fakat bu müracaatlar da sonuçsuz kalmıştır.
Gürcistan’da 1980’li yılların ikinci yarısına hâkim olan Sovyet karşıtı ve bağımsızlık yanlısı hareketler, 1988’den itibaren milliyetçi karaktere sahip siyasal örgütlenmelere dönüşmüştür. Bu yapılar, bir yandan Sovyet karşıtı siyasal bağımsızlık mücadelesini Kafkasların geneline taşırken, diğer yandan “Gürcistan Gürcülerindir” söylemi çerçevesinde, Gürcü milliyetçiliğini tetikleyerek Gürcistan’daki farklı etnik grupları ülkeye yabancılaştırmıştır. Gürcistan’a girişi engellenmiş yaklaşık sekiz yüz Ahıskalı Ağustos 1990’da ülkenin kuzey sınırında toplanarak Ahıska’ya “barışçıl yürüyüş” yapacaklarını bildirmiştir fakat Gürcülerle görüşmeden sonra Ahıskalı göstericiler aşırı tepkiden çekinerek geri dönmüşlerdir. Ekim 1990’da ezici üstünlükle Gürcistan Meclis Başkanlığına seçilen Zviad Gamsahurdiya Ahıska Türklerinin ülke için yabancı olduklarını söylemiş ve onların Gürcistan’a gelişinin “iç savaşa” ve “şiddetli katliama” neden olabileceğini belirtmiştir.
Gamsahurdiya’nın iktidardan devrilmesinden sonra ülkede hakim olan ırkçı söylemde yumuşama başlamıştır. Bu dönem Gürcistan’da yaşayan Ahıska Türklerinin esas problemi göçmen statüsünde bulunmalarıydı. 1993 yılında Vatandaşlık Kanunu yürürlüğe girince, bu tarihe kadar ülkede beş yıl yaşamış olan Ahıska Türkleri Gürcistan vatandaşlığı kazanmıştır. 1993 yılında iki yüz doksan beş kişi Gürcistan vatandaşlığına girerken 1994-1997 yılları arasında hiçbir Ahıska Türküne vatandaşlık verilmemiştir. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği ve Avrupa Birliği’nin konuya müdahil olmasıyla Gürcistan vatandaşlığı yasasına Ahıska Türkleri ile ilgili 27. madde eklenmiş ve 1998-1999 yıllarında otuz altı Ahıska Türkü Gürcistan vatandaşlığı alabilmiştir.
Gürcistan yönetimi 1996 yılında “Gürcistan’dan Sürülen ve Vatana Dönen Meskhlerin Hukuki ve Sosyal Sorunlarını Çözmeye Yönelik Devlet Programı”nı ilan etmiştir. Buna göre Gürcistan, söz konusu nüfusu aklamak ve etnik kıyım sonuçlarını tedricen ortadan kaldırmak yoluyla çiğnenmiş haklarını iade etmeyi amaçlamaktaydı ve vatanlarına dönen Ahıska Türklerine vatandaşlık verilecekti. Bu program çerçevesinde ilk aşamada yaklaşık beş bin kişinin 1997-2000 yılları arasında aşamalı olarak Gürcistan’a dönüşü sağlanacaktı fakat bu belge de kağıt üzerinde kalmış ve 2000 yılına gelindiğinde Ahıska Türklerinden bir kişi dahi Gürcistan’a alınmamıştır. 2005 yılına gelindiğinde Gürcistan’da kayıtlı yedi yüz elli beş Ahıska Türkü varken bunların yüz altmış üçü çeşitli nedenlerden dolayı ülke dışında bulunmaktaydı. Geriye kalan beş yüz doksan iki kişi ülkenin batısındaki Guriya ve İmeretiya bölgelerinde bulunan yirmi dört yerleşim birimine dağılmış durumdaydılar. Ahıska’da ise sadece kırk beş kişi yaşamaktaydı.
Gürcistan 1999 yılında Avrupa Konseyi’ne katılmış ve katılımın şartlarından biri olarak da Ahıska Türklerinin vatanlarına geri dönüşünü sağlamayı üstlenmiştir. Gürcistan bu çerçevede Avrupa Konseyi’ne katılımından itibaren iki yıl içerisinde Ahıska Türklerinin geri dönüşü için yasal çerçevenin oluşturulacağını, üç yıl içerisinde geri dönüş sürecinin başlatılacağını ve katılımdan itibaren on iki yıl içerisinde süreci tamamlayacağı yükümlülüklerini üstlenmiştir. Böylece Gürcistan, Konseye giriş şartı olarak geri dönüş sürecini 2011 yılına kadar bitirmeyi taahhüt etmiştir fakat bu taahhüde rağmen Şevarnadze’nin başkanlığı zamanında Gürcistan taahhüdün gereklerini asla yerine getirmemiştir. Uzun süren hukuki ve siyasi süreçlerin ardından Gürcistan Parlamentosu Temmuz 2007’de “Eski Sovyetler Birliği Tarafından 20. yüzyılın 40’lı yıllarında Gürcistan’dan Zorla Göçe Tabi Tutulan Şahısların Geri Dönüşü Hakkında Gürcistan Cumhuriyeti’nin 5261-PC Sayılı Kanunu” kabul ederek Ahıska Türklerinin vatanlarına dönüş sorununun çözümünde önemli bir adım atmıştır. Bu yasa çerçevesinde 2008 yılında başlayan başvurular 1 Ocak 2010 tarihi itibariyle bitmiştir. Beş bin sekiz yüz kırk bir ailenin (8.900 kişi) vatana dönüş başvurusu kabul edilmiştir. Başvuru yapanlardan beş bin üç yüz seksen dokuz aile Azerbaycan’da yaşayan Ahıska Türkleri oluşurken geri kalan dört yüz elli iki aile Kırgızistan, Türkiye, Rusya, Özbekistan, Kazakistan ve Ukrayna’daki Ahıskalılardır fakat 2015’in ilk ayı itibariyle Gürcistan sadece beş yüz kişiye dönme müsaadesi vermiştir. Müsaade edilen şahıslar da her bir aileden bir kişi olduğundan ve Ahıska bölgesinde değil Gürcistan’ın diğer bölgelerine yerleştirilecekleri bildirildiğinden gelmeleri mümkün olmamıştır. Yapılan bu hareketin Gürcistan mercileri tarafından kasıtlı yapıldığı açıkça görülmektedir.
Günümüze geldik de ise vatan Ahıska’ya dönüş meselesi çok durağan ilerlemektedir. Ahıska Türklerinin haklarını savunduğunu iddia eden çok sayıda Sivil Toplum Kuruluşları, tüzüklerinde vatana dönüş konusu olsa da bu mesele üzerinde fazla mesai sarf etmemektedirler. Ya da yapılan çalışmalar kamuoyuna sunulmamaktadır.
Son dönemlerde Ahıska Türklerinin haklarını savunan bazı Sivil Toplum Kuruluşu yöneticileri birkaç aileye, şahsi imkanlarıyla ev alarak Ahıska’da istihdam etmelerini sağlamışlardır ancak Gürcistan Devletinin buraya yerleştirilen Ahıska Türklerine ikamet izni veya vatandaşlık vermemesi halkın burada yaşamasını zorlaştırmıştır. Bu ve buna benzer sebeplerden dolayı bölgede yaşayan Ahıska Türkleri evlerini terk ederek komşu ülkelere yüz tutmuşlardır.
Günümüzde Ahıska Türklerinin Bulundukları Ülkeler
Günümüzde Ahıska Türklerinin dünyadaki sayısı yarım milyona yakındır. Dünyadaki yayılışları; Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Rusya, Ukrayna, Sibirya, Kuzey Kafkas ülkeleri (Adıgey, İnguşetya, Kuzey Osetya) ve Amerika’da darmadağınık bir halde hayat mücadelesi vermektedirler.
Yakın bir geçmişe kadar Ahıska Türklerinin dünyadaki dağılım yüzdeleri; Kazakistan % 35.7, 150 bin, Rusya % 21, 90 bin, Kırgızistan % 12, 50 bin, Türkiye % 9.5, 40 bin,
Azerbaycan % 9, 38 bin, ABD % 4.3, 18 bin, Özbekistan % 3.6, 15 bin, Ukrayna % 2.4, 10 bin, Gürcistan % 0.2, 0,8 bin gibidir.
2000 yılında yapılan incelemelerdeki Ahıska Türklerinin bölgelere göre dağılımları, lokasyonlara göre zaman içerisindeki artış/azalışlar hakkında bilgi vermektedir: Azerbaycan % 35, 135 bin. Muğan Bölgesi 65 bin, Gence-Kazak Bölgesi 20 bin, Bakü ve civarı 10 bin, Kuba-Kaçmaz Bölgesi 15 bin, diğer Bölgeler 25 bin, Kazakistan % 27, 105 bin, Rusya Federasyonu % 16.7, 65 bin, Kursk Eyaleti/Oblastı 2 bin, Smolenks Eyaleti 3 bin, Belgorot eyaleti 4 bin, Krasnodar bölgesi 15 bin, Tula Eyaleti 2 bin, Orgol vilayeti 2 bin, Rostov vilayeti 7 bin, Otavropol bölgesi 9 bin, Kabarday-Balkar Cumhuriyeti 5 bin, Volga Nehri güneyi 3 bin ve Reyazan vilayeti 3 bin, Çeçenistan 3 bin, Rusya’daki diğer bölgeler 7 bin, Kırgızistan % 9, 35 bin, Türkiye % 5.3, 20,6 bin. 15312’si Bursa’da, diğerleri İstanbul, Antalya, Gebze, Yalova, Çanakkale, Konya, İzmir, Ankara, Aydın, Denizli, Adana, Adapazarı, Trabzon, Samsun, Kırıkkale, Kütahya, Ağrı ve Van’da yaşamaktadırlar. Ukrayna % 4, 15 bin, Özbekistan % 2.6, 10 bin. Gürcistan ise % 0.6, 2500 Ahıska Türkü yaşamaktadır.
KAYNAKLAR
Hasanoğlu, İ., “Sovyetler Birliği’nde 1944 Sürgünleri ve İnsan Kayıpları”, Bizim Ahıska Dergisi, sayı 40, Sonbahar, 2015.
Hasanoğlu, İ., “Ahıska Türkleri: Bitmeyen Bir Göç Hikâyesi”, Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi/Journal of Turkish World Studies 16/1 Yaz-Summer 2016.
Kırzıoğlu, F., “Yukarı Kür ve Çoruk Boyları’nda Kıpçaklar”, Türk Tarih Kurumu Yayınları vıı. Dizi sayı 121, Ankara, 1992.
Zeyrek, Y., “İkinci Dünya Savaşı ve Türk Dünyası”, Türk Dünyası Belediyeler Birliği (TDBB) Yayınları, No: 17, İstanbul, s. 95-105, 2016.
Zeyrek, Y., “Tarihin Okunmamıs Sayfası: Ahıska”, Uluslararası Suçlar ve Tarih Dergisi 5-6. Sayısı, 2008.
Zeyrek, Y., “Bizim Ahıska Dergisi”, Ahıska’nın Tarihi.
Comments are closed, but trackbacks and pingbacks are open.