İçinde yaşanılan toplum ve dönem muhakkak ki her insanın düşünce ve fikirlerine tesir eder. İleri sürülen fikirler, mütefekkirin döneminden bağımsız değildir. Dolayısıyla Ziya Gökalp’in anlaşılması için de öncelikle onun hayatı üzerinde kronolojik de olsa bilgi sahibi olmak gerekmektedir. Genel bir bakışla onun hayatının 2. Meşrutiyet’e hazırlık yılları, 2. Meşrutiyet, Balkan Savaşları, 1. Dünya Savaşı ve Cumhuriyetin ilk yıllarında geçtiği görülmektedir. Eserlerinde iktisat, sosyoloji, hukuk, siyaset, felsefe, psikoloji, din, tarih, dil, edebiyat, sanat, eğitim, müzik ve folklor gibi toplumun pek çok meselesini kaleme aldığı görülür.
Milletleşmenin gerekliliğinin hissedildiği, kimlik buhranlarının bu kadar önümüze geldiği günümüzde; Gökalp’in anlaşılması, fikirlerinin tekrar gözden geçirilmesi muhakkak büyük bir önem arz etmekle birlikte bu yazının konusu onun eserlerinde işlediği konuları ayrı ayrı ele almak değil, Türkçülüğün Esasları’nın yayımlanmasının 100. yılında, Gökalp’le ilgili bilgi sahibi olanlara tekrar bir hatırlatma sunmak, tanımayanlar içinse belki bir başlangıç noktası oluşturmaktır.
Ziya Gökalp 23 Mart 1876’da Diyarbakır’da doğmuştur. Onun dünyaya geldiği dönemde Diyarbakır, fikrî-siyasî hareketliliğin merkezlerinden birisidir. Sürgün bölgesi olması hasebiyle 2. Abdülhamid karşıtı muhalefet merkezlerinden olmuştur. Ayrıca azınlıklar açısından stratejik bir konuma sahiptir. 1878 verilerine göre Diyarbakır’da; Türkçe, Kürtçe, Arapça, Ermenice, Süryanice ve İbranice gibi dillerin konuşulduğu ve süreli yayınların Türkçe, Arapça ve Ermenice dillerinde yayınlandıkları bilinmektedir.[1] Gökalp, 1883 yılında ilköğretimini Mahalle Mektebi’nde tamamladıktan sonra 1886 yılında “fikir ve hissimin ilk mehd-i terbiyesi” dediği [2] Mektebi Rüştiye-i Askeriyye’ye kaydolmuştur. Hürriyet ile ilgili fikirlerini de bu okuldaki hocası Kolağası İsmail Hakkı Bey’den edinmiştir. 1891 yılında İdadi-i Mülkiye’ye başlamış, 1893’te öğretmeni Doktor Yorgi’den felsefe dersleri, Mehmet Ali Ayni’den de tarih dersleri almıştır. Fakat idadinin yedi seneye çıkması, toplumun yaşadığı sıkıntıların üzerindeki derin tesiri ve ekonomik sebepler gibi nedenlerle İstanbul’dan ayrılmış, yaklaşık iki sene sonra 1895’te kardeşiyle yeniden İstanbul’a gelmiş fakat yeterince parası olmaması sebebiyle, ücretsiz olan Veteriner Mektebi’ne kayıt yaptırabilmiştir. Gökalp, bu dönemde Batı medeniyetini tanımaya yönelmiştir. 1889’da ‘yasaklı kitapları okuma ve zararlı derneklere üye olma’ gerekçesiyle cezaevine gönderilmiştir. On iki ay süreyle cezaevinde kalmış sonrasında okuldan da uzaklaştırılarak Diyarbakır’a sürülmüştür.
1900’de evlenerek Diyarbakır’a yerleşmiş ve küçük memuriyetlerde çalışmaya başlamıştır. Bu dönemde el altından hürriyetle ilgili çalışmalarına devam etmiştir. 1903 yılında Vilayet Gazetesi Başyazarlığı görevini yürütmüştür. Gökalp, 1908’e gelindiğinde İttihat ve Terakki’nin Diyarbakır, Van ve Bitlis heyetlerinin müfettişliğine atanmıştır. 1909’da Darülfünun‘da hocalık yapmak üzere tekrar İstanbul’a gelse de maddi imkansızlıklar sebebiyle tekrar Diyarbakır’a dönmüş ve orada Peyman gazetesini çıkarmıştır. 1909’un son aylarında bu defa İttihat ve Terakki tarafından Selanik’e gönderilmiştir. 1912’ye gelindiğinde ailesiyle tekrar İstanbul’a yerleşmiştir ve Darülfünun’da İçtimaiyyat Müderrisliği (Sosyoloji Hocalığı) yapmaya başlamıştır. Bir ayağını İttihat ve Terakki Merkezi Umumisi’ne, diğer ayağını İstanbul Darülfünunu’na atan bu sakin adam, sanki bizlere aksiyonsuz ilmin gereksizliğini ve ilimsiz politikanın da imkansızlığını anlatmak istiyordu.[3]
Gökalp, kendisine teklif edilen Maarif Nazırlığı (Millî Eğitim Bakanlığı) görevini kabul etmemiş ve üniversitedeki görevine devam etmiştir. Darülfünun ve Eğitim Fakültesi’nde ders programları, okutulacak ders ve kitaplar onun önerileri doğrultusunda kararlaştırılmıştır. Onun hayatının en yaratıcı dönemi bu dönemden sonra başlıyor diyebiliriz. 1914’te Kızılelma yayımlanmış, 1917’de Yeni Mecmua yayın hayatına başlamış, 1918’de Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak adlı eseri ve Yeni Hayat isimli şiir kitabı yayımlanmıştır.
1919’a gelindiğinde “asayişi bozma ve Ermenilere zor kullanma” iddiasıyla Divan-ı Harp’te (askerî mahkeme) idam cezası ile yargılanmış, idam cezası almadan Malta’da Polverista kampına sürülmüştür. Gökalp günlük yaşamında içe dönük, sakin, yüksek bir hayal gücüne sahip ancak mücadeleci, kararlı ve ümidini asla kaybetmeyen bir kişiliğe sahiptir. Sürüleceğini öğrendiği zamanki “Türk, büyük mucizesini tekrar gösterecektir ve Türkiye elbette yaşayacaktır” demiş,[4] sürgün esnasında etrafındaki isimlerle felsefe dersleri yapıp, konferanslar vermiş ve yeni kurulacak devletin meseleleri hakkında fikir alışverişi yapmış, kampı adeta üniversiteye dönüştürmüştür. Bu konferanslar sonrasında Malta Konferansları adıyla kitaplaştırılmıştır. 30 Nisan 1921’de esir alınan İngilizler karşılığında Malta’daki esir Türklerin serbest bırakılması sonrası yurda dönerek Diyarbakır’a yerleşmiştir. 1922’de Muallim Mektebi’nde (Eğitim Fakültesi) felsefe dersleri vermiş aynı zamanda dergi çalışmalarına da devam etmiştir. Ahmet Ağaoğlu’nun da desteğiyle Küçük Mecmua’yı çıkarmıştır. 1923’te Telif ve Tercüme Encümeni Reisliği’ne (Kültürel Yayınlar Dairesi Müdürlüğü) getirilen Ziya Gökalp aynı yıl Türkçülüğün Esasları isimli eserini yayımlamıştır. Ağustos ayında ise Diyarbakır’dan milletvekili seçilmiştir ancak bu durum onun zihni faaliyetlerine ara verdiği anlamına gelmemelidir. Bu dönemde Yeni Türkiye dergisini çıkarmış, anayasa çalışmalarına yardım etmiş, Türk Medeniyeti Tarihi isimli eserini tamamlamaya çalışmış, milli edebiyatın geliştirilmesi ve dil çalışmaları gibi alanlarda katkıda bulunmuştur. Yeni Türkiye’nin Hedefleri de bu dönemde yayımlanmıştır. Sonrasında hastalanmış ve bu dönemde de Türk Medeniyeti Tarihi ve Çınaraltı isimli çalışmalarını sürdürmüştür. 1924 başlarında rahatsızlanan Gökalp, 25 Ekim 1924’te vefat etmiştir.[5]
Onun düşüncesinin oluşumunda etkisi olanlar ise öncelikle aile çevresi (özellikle babası Tevfik Efendi) sonrasında ise İsmail Hakkı Bey, Dr. Yorgi Efendi, Naim Bey, İbrahim Temo, Dr. Abdullah Cevdet, İshak Sükuti, Jön Türkler, J.G. Herder, Hüseyinzade Ali Bey, Namık Kemal ve Émile Durkheim zikredilebilir. Gökalp’in Selanik’e tayini olduktan sonra, dilde sadeleşme ve milli edebiyat akımının öncüsü olan Genç Kalemler ekibine katılmıştır. Burada da Ömer Seyfettin’den etkilendiği söylenebilir.[6]
Kökleri Tanzimat öncesine kadar giden ve içinden bir türlü çıkılamayan meselelerden bir tanesi şüphesiz ki yenileşme meselesidir. Bu yolun birçok öncüsü bulunmakla birlikte en son ve en aydınlık zirvesi Ziya Gökalp’tir. O kendisine kadar dağınık halde bulunan düşünceleri sistematize etmiş, Türk kültür tarihinde en tesirli “düşünce sistemi”ni kurmuştur.[7] Cemiyet konusundaki çalışmalar tam bir kısırlık devrinde iken, Gökalp’in bilim ve metod anlayışı imdada yetişmiştir. Türk düşüncesini Mektebi Tıbbiye’nin maddeciliğinden, Büchner’den, Nietzsche’den, Félix Le Dantec’den, Gustave Le Bon’dan sızıp gelen tekçilik akımlarından kurtaran, yalın, mücerret, matematiksel akıl yerine objektif aklı koyan, böylelikle Türk düşüncesini kulluktan, kölelikten kurtaran odur. Türk milletinin orijinalliğini, kişiliğini tarih belgeleriyle belirten yine odur.[8]
Türk gençlerinin, kendilerine gidecek bir yol aradıkları dönemde yazmış olduğu Turan manzumesi o devirde bütün muhayyileleri tutuşturmuş ve sonrasında Ahmed Hikmet Bey Altın Ordu makalesini neşretmiş, İstanbul’da Türk Yurdu mecmuası ile “Türk Ocağı” cemiyeti teşekkül etmiş, Halide Edip Yeni Turan adlı romanı yayımlamış, birçok Türkçü gerek Türk Yurdu gerek Türk Ocağı’nda beraber çalışmışlardır. Onun Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü de etkileyen isimlerden olduğu bilinmektedir. Ankara’da Mustafa Kemal, ondan kurulacak olan fırkanın prensiplerini tespit etmesini istemiş, Gökalp de “Dokuz Umde” adıyla Atatürk tarafından 8 Nisan 1923’te yayımlanan seçim beyannamesini hazırlamıştır. Böylece CHF üzerindeki etkisi de görülmektedir. Ayrıca alınan birçok inkılap kararında Atatürk’ün onun görüşlerini dikkate aldığı söylenebilir.[9] Türk milletine etkisi ise milletin dünyaya bakış ve kendini duyuşunu değiştirmesidir.[10]
Türk milletinin birlikteliğini sağlayacak milli felsefenin inşa edilmesi görevini üstlenen de yine Gökalp olmuştur. Cumhuriyet ideolojisini de siyasal, kültürel, sosyolojik ve felsefi anlamda geliştiren ve şekillendiren kaynaklardan bir tanesi de onun Türkçülüğün Esasları isimli eserinde sistemleştirdiği Türkçülük ideolojisidir. Türkçülük kuşkusuz onunla başlamamıştır ancak “sistemleştiren” fikir adamı olarak öne çıkması onu seleflerinden ayırmaktadır.[11] Eser, “millet” kavramının asırlarca “ümmet” kavramı ile eş anlamlı olarak kullanılmasından dolayı “Milliyetçiliğin Esasları” değil Türkçülüğün Esasları şeklinde isimlendirilmiştir.[12] Onun bu eseri o zamana kadar savunmuş olduğu düşüncelerin derli toplu bir araya getirilmesidir.[13] Daha önce ortaya konulan teorik çerçevenin ötesinde bu eser, somut bir program olma niteliği taşımaktadır. Eserde her alanda Türkçülüğün belirleyici olduğu bir yaşam biçimi önerilmektedir. Yani, diğer bir deyişle toplumsal yapının yeniden düzenlenmesi (milli hayat) savunulmaktadır.[14] “Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak” (1918) isimli eserinde İmparatorluğun kurtuluşu için bir yol aramış ve bu yolun Türk milliyetçiliği olduğunu, aksi takdirde Türk milletinin varlık-yokluk davasında tarihten silinip gideceğini söylemiş, Türkçülüğün Esasları’nda (1923) ise kurtarılmış bir vatanda Türk milletinin karakteristik özelliklerinin ne olduğu dolayısıyla toplumun dokusunun nasıl olması gerektiği üzerinde durmuştur.[15] O, kimliğini arayan bir milletin dönüşümüne şahitlik eden ve onu yönlendirmek isteyen bir fikir adamıdır.[16] Türkçülüğün Esasları’nda, Türk milletinin kim olduğu, “Türk milletindenim” demenin ne demek olduğunu açıklığa kavuşturmuş, Türk milletinin gideceği yolu göstermiştir. Türkçülüğün tarihini anlattıktan sonra Türkçülüğü “Türk milletini yükseltmek” olarak tanımlamış[17], temel mahiyetini, amaçlarını, programını, yakın ve uzak hedeflerini tespit ve tayin etmiştir. Gökalp’i sağlığında “milliyetin peygamberi, milliyet feylesofu, milliyet devrimcisi tanıyanlar olmuştur.”[18] Türk milliyetçiliği sayesinde siyasî, kültürel ve ülkü birliğine dayanan bir birlikteliğin temeli atılmış ve bireylere heyecan, cesaret ve güven kazandırmıştır.[19]
Gökalp’in, döneminde ileri sürmüş olduğu teori ve değerlendirmeler bugün hâlâ önemini korumaktadır. Burada söylemek istediğimiz bu değerlendirmelerin kesin ve kat’i olduğu değildir. Tabii ki bu görüş ve değerlendirmeler eleştirilebilir, yanlışlanabilir ancak Gökalp’in görüşleri eleştirilirken bizce Doç. Dr. Nurettin Öztürk’ün şu değerlendirmeleri göz önünde bulundurulmalıdır:
Türk düşünce tarihinin kuşkusuz en önemli ismi Ziya Gökalp’tir. Görüşleri derleme, yüzeysel, dağınık diye eleştirilse bile bugüne değin Türk akademik hayatında da serbest düşünce ortamlarında da onun kadar kapsamlı, derinlikli, sistematik ve etkili bir Türk düşünürü yetişmemiştir. Eğer etkisine bakılacak olursa, anılan eleştirilerin bir bakıma yersiz olduğu da söylenebilir. Bir imparatorluk tarih sahnesinden çekilip ulus-devlet kurulurken çeşitli düşünce akımlarının, beklentilerin ve uğraşların sınır boylarında yetişen Gökalp, Türklerin son yüz elli yılında en önemli tartışma alanlarına yüreklice girmiş, çeşitli kuramlar ortaya atmış, tartışmış, akım yaratmış bir Türk düşünürüdür.[20]
Onu yakından tanıyanlar, ilim adamı veya mütefekkirden ziyade bir “mürşid” veya “şeyh”e benzetmişlerdir. Mehmed Kaplan, 1. Dünya Savaşı esnasında İstanbul Darülfünun’unda onu ilk defa gören M. Emin Erişirgil’den bir intiba aktarır:
Derinlerden ilham alıyormuş gibi bakan gözleri, tam bir sükunu ve iç rahatlığını anlatan yüzü kendi tarikatına ve inananlarına iştirak etmeğe davet, bir şeyhte, bir mürşidde bulunabilirdi.[21]
Sonuç yerine, Doğumunun 100. Yılında Ziya Gökalp’in Bütün Eserlerini Hazırlama Kurulu Başkanı Prof. Dr. Nihat Nirun’un onunla ilgili bizimde katıldığımız ifadelerine buyurun bir göz atalım; Türkiye’yi ve bütün Türkleri “mefkûre” ateşiyle ısıtan büyük mürşid”, “bir fikir ve gönül adamı”, “feragat ve fazilet abidesi”, “doruklarda tutuşup ufku baştan başa aydınlatan ateşler gibi, Türklüğün bağrında mefkûre ateşini yakıp aydınlatan bir rehber”, “ana fikirleriyle reddedilmez bir mütefekkir”, “onda Türk atalar ruhunun hususiyetlerini ortaya koyan, kahramanca metanet ve ruh kuvvetini ve Türk milli ruhunun hasletlerini görüyoruz. [22]
Cumhuriyetimizin kuruluşunun ve Türkçülüğün Esasları’nın neşredilmesinin 100. yılında, Ziya Gökalp’i rahmetle ve minnetle yad ediyoruz. Ruhu şad olsun.
[1] Karakaş, Mehmet. Ziya Gökalp’e Yeniden Bakmak: Literatür ve Yeniden Değerlendirme. Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi. 2008. 436-437.
[2] Gökalp, Ziya. Makaleler I (Haz. Şevket Beysanoğlu). Milli Eğitim Basımevi. 1976. 8.
[3] Tanyol, Cahit. Ziya Gökalp’in Kişiliği, Ülkücülüğü, Bilim Adamlığı. İstanbul Üniversitesi Sosyoloji Dergisi. 1964. 67.
[4] Mermi, M. Ziya Gökalp’le İlgili Anılar. İstanbul Üniversitesi Sosyoloji Dergisi. 1964. 273.
[5] Gürsoy Ş., Çapcıoğlu İ. Bir Türk Düşünürü Olarak Ziya Gökalp: Hayatı, Kişiliği ve Düşünce Yapısı Üzerine Bir İnceleme. Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi. 2006. 89-92.
[6] Gürsoy Ş., Çapıoğlu İ. a.e. 93-95.
[7] Kaplan, Mehmed. Ziya Gökalp ve Saadet Perisi. Türkiyat Mecmuası. 1965. 63.
[8] Baltacıoğlu, İsmail. Ziya Gökalp. Sosyoloji Konferansları. 1964. 2.
[9] Karakaş, Mehmet. a.e. 465.
[10] Kaplan, Mehmet. a.e. 41.
[11] Ulutaş S., Dalgıç O.K., Ziya Gökalp’i Türkçülük Sistemi Bağlamında Bütüncül Okumak. Tarih Okulu Dergisi. 2022. 3279.
[12] Tanyol, Cahit. a.e. 268.
[13] Gökalp Ziya, Türkçülüğün Esasları (Haz. Salim Çonoğlu). Ötüken Neşriyat. 2018. 12.
[14] Karakaş, Mehmet. a.e. 66.
[15] Doğanoğlu, Mustafa. “Türkleşmek İslamlaşmak Muasırlaşmak” tan “Türkçülüğün Esasları”na Ziya Gökalp ve Ulus Tasavvuru. Ankara Üniversitesi SBF Dergisi. 2016. 1207.
[16] Ulutaş S, Dalgıç O.K. a.e. 3277.
[17] Gökalp, Ziya. a.e. 32.
[18] Baltacıoğlu, İ. a.e. 1.
[19] Bars, Mehmet E. Ziya Gökalp ve Türkçülük Üzerine Bazı Değerlendirmeler. Adnan Menderes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi. 2017. 48-49.
[20] Öztürk, Nurettin. Ziya Gökalp’in “İslamiyet ve Asrî Medeniyet I-II” Adlı Makalesi Üzerinde Bir İnceleme ve Metin. Türklük Bilimi Araştırmaları. 2011. 320.
[21] Kaplan, Mehmed. a.e 40.
[22] Gökalp, Ziya. Makaleler I.
Comments are closed, but trackbacks and pingbacks are open.