İnsanı ve insan gruplarını sömürücü olmaktan kurtarmak için elimizde bulunan en önemli koz, hiç şüphesiz eğitimdir. Fertlerin ve kitlelerin bu konuda eğitilmesi, işimizi önemli derecede kolaylaştıracaktır.
İnsan zekâ ve ihtiraslarının, içten ve dıştan bir kontrol altına alınması esastır. Fert ve cemiyet kendini, bu konuda tam bir oto-kritiğe tabi tutamıyorsa, istismarı önlemek imkânsızlaşır ve alınacak bütün tedbirler havada kalır. Önce fertler ve cemiyetler, istismarın kötülüğüne iman etmeli, vicdani, ahlaki, dini ve hukuki bir kontrolün lüzumuna inanmalıdır. Yani, insanlar arasındaki ilişkiler, sırf maddi ve objektif olmakla kalmamalı, manevi ve sübjektif bir mânâ da kazanmalıdır. Bu insanların birbirine saygı ve sevgi duyması demektir.
İnsanı, maddi ve objektif kriterlerle değerlendirmeye kalkıştınız mı, onu alçaltırsınız, insanın kas gücü, bir beygirden daha azdır. Maddi elementler bakımından değeri, otuz kırk kilogram gübreye eşittir. Protein değeri bakımından bir koyundan daha az para eder. İnsanın asıl değeri, ancak sübjektif ve manevi bir yaklaşımla anlaşılabilir. Biz insanlar, birbirimize, zengin bir elementler kompozisyonu, güçlü bir protein deposu, verimli bir enerji kaynağı veya kullanılması gereken bir âlet ve makine gözü ile bakamayız. İnsana, madenler, bitkiler ve hayvanlar gibi muamele edemeyiz. İnsan, kendine yönelmek isteyen böyle bir bakış tarzını, bütün tarihi boyunca şiddetle reddetmiş bulunmaktadır. İnsanın alçaltılması demek, ona maden, bitki ve hayvan muamelesi yapmak demektir. Bütün insanlık tarihi, insanların, böyle bir muameleye isyanı ile doludur.
İnsan, yücelmek istemektedir. Kur’an-ı Kerim’in ifadesi ile en güzel bir surette yaratılmış bulunan Âdemoğulları, bütün tabiatı istismar eder; fakat kendini istismar ettirmek istemez. İnsan, istismar edilmeyi sevmediğine ve istemediğine göre, bu konuda eğitilmeye istidatlı demektir. O, hem kendinin, hem de başka insanların istismar edilmesi karşısında isyan edebilecek bir zekâya, duyguya ve vicdana sahip bulunduğuna göre bu konuda teşkilatlanabilir, şuurlanıp harekete geçebilir. Gerçekten de kendinin istismar edilmesini önlemek üzere şuurlu bir teşkilata ve harekete sahip bulunan fertler, aileler, dilimler ve milletler alkışlanmaya değer bir iş başarmışlardır. İnsanoğlunun istismar karşısında bu tavrı başkalarının da istismar edilmesi karşısında harekete geçebilecek kadar yüceltilebilir.
Gerçekten eğitimin gücüne inanmak gerekir. İnsanlar ve cemiyetler, dıştan bir kontrolü yanında içten bir kontrole de sokulabilir. Hiç şüphesiz bu kontrolü yapamayan fert ve zümreler, karşılarında güçlü bir devlet murakabesi bulmalıdır. Ayrıca, ihtiyaç sahipleri, eğitimin ve devletin rehberliğinde, gereği gibi teşkilatlandırılmalıdır. Kooperatifler, yardım sandıkları, sendikalar, dernekler… kurarak istismar karşısında kendini savunur duruma getirilmelidir. Bütün bunlar bile bir eğitim işidir.
Bizce, istismarı yok etmenin yahut azaltmanın en önemli çaresi budur. Önce bütün fertlere, zümrelere, sınıflara ve milletlere sömürünün kötülüğünü bir iman tarzında vereceksiniz. Bu konuda fertler ve gruplar, tam bir otokritiğin gereğine inanacaklar. Sonra, bu konuda teşkilatlanabilecekler ve devletin yardım ve desteğini bulacaklardır. Yoksa, mülkiyeti kaldırmakla veya sınırlamakla, istismar ne yok olur ne azalır; sadece biçim ve karakter değiştirir. İnsana saygı ve sevgi duymayan bir zekâ ve ihtiras Allah’ın kullarını kendine kul ve köle etmekten hususi bir zevk duyar. İslamiyet, insanların Allah’tan gayrisine boyun bükmesine karşıdır. “O, Allah’tan başkasına kulluk etmeyiniz, Allah’tan başkasından istemeyiniz.” diye emreder. (Bkz. Kur’an-ı Kerim, Fatiha Sûresi,âyet, 4)
KAYNAKÇA
Arvasi, S, Ahmet. Türk İslam Ülküsü 2. s. 53-54

Comments are closed, but trackbacks and pingbacks are open.