Ekonomi, sosyal bir faaliyettir. Her sosyal faaliyet gibi, ister istemez, o da bir coğrafya parçası üzerinde cereyan etmek zorundadır. Bu sebepten ekonomi, sosyal hayat kadar coğrafya faktörlerinden de etkilenecektir. Bilindiği gibi coğrafya faktörü dendiği zaman, aklımıza ülkenin konumu, arazi yapısı, yeraltı ve yer üstü zenginlikleri, yani madenleri, bitkileri, hayvanları, ırmakları, gölleri, iklimi… gelmelidir. Göründüğü gibi bunlar, insan müdahalesi olmaksızın mevcut bulunan tabii ve kozmik şartların neticesinde oluşmuşlardır.
İbn-i Haldun, Buckle, Le play, H. de Tourville, Huntington, Brooc Adams, V. Simkowitch… gibi ilim adamları, coğrafya faktörlerinin milletlerin geçim şekli ile coğrafya arasında ilişki araken; Burckle, milletlerin zenginliğini ilk safhada toprağa bağlar. Le Play ve H. de Tourvi ile, grupların ekonomik ve endüstriyel gelişmeleri ile coğrafya faktörleri arasında bağlantı ararken; Huntington, medeniyet ve iklim, coğrafya faktörleri ile insanın tekâmülü ve ırkların karakteri arasında ilişki bulmaya çalışmıştır. Brooc Adams, kaçınılmaz hayat mücadelesinde, nispeten ucuz bir metal rezervinin milletlerin güçlenmesindeki rolü ve maden rezervlerinin durumu ile pazarların, milletlerin kaderi arasındaki bağı bulmaya çalışmıştır. V. Simkowitch ise Roma’nın düşmesi ile toprağın tükenmesi arasında ilişki aramıştır.
Bu ve benzeri ilim adamlarının çalışmaları, zaman zaman mübalağa edilmekle beraber, ekonomik ve sosyal hayatın tabiat ve coğrafya faktörlerinden bağımsız olamayacağını ispatlamaya yetmiştir. En azından, ekonomik hayatın, coğrafya faktörleri karşısında, bağımsız bir faktör olmak iddiasını taşımayacak durumda bulunduğunu ortaya koymuşlardır. Ekonomi ve ekonomik faaliyetler en azından tabiat ve coğrafya karşısında bağımlı durumdadır. Nitekim, ülkelerin ekonomik yapılarında ve ekonomik faaliyetlerinde mevcut farkların önemli bir kısmı, tabiat ve coğrafya faktörlerine bağlanabilir.
Brezilya tarımında kahvenin, Çin tarımında pirincin, Türk tarımında buğday ve arpanın ön sıraları işgal etmesi, bir coğrafya cilvesidir. Yine bazı Orta Doğu ülkeleri zenginliklerini, bir bakıma coğrafyalarına borçlu değiller mi? Bilindiği gibi, tabiat, üretimin temel unsurlarından biridir. Ekonomik hayatta, başka ülkelerden getirilen ham maddelerin de işletilmesi mümkün olmakla beraber, güçlü bir ekonomi ve üretim faaliyet, her şeyden önce yerli ve mahallî ham maddeye dayanır. Ülke ekonomisinin ve üretiminin, bölge özelliği kazanmasının ela en önemli sebeplerinden biri tabiat ve coğrafyadır. Karadeniz havzasında, çay, fındık, mısır… tarımı yapılması, Doğu Anadolu’nun arpa ve hayvan yemi üretimine yönelmesi tesadüf değildir. İç Anadolu’nun buğday tarımına, Ege havzasının, üzüm, incir gibi ürünleri yetiştirmesi yine bir tabiat ve coğrafya imkân ve şartına bağlı değil midir?
Üretim gibi, tüketim faaliyetleri de geniş manada tabiat coğrafya faktörlerine bağlıdır. Japon ve Çin sofrasından farklı olarak, Türk sofrasında buğdaydan ve buğday unundan yapılan gıdalar ve yemekler pek çok çeşidi ile bulunur. Bulgurdan irmiğe, erişteden böreğe kadar buğday, bizim kültürümüzde, bin bir kılıkta ortaya çıkar. Öte yandan şekerimizi pancardan, giyim ve kuşamımızı pamuk ve yünümüzden elde ederiz. Kumaşlarımıza da çok defa tabiat ve coğrafyamızın renk ve çiçeklerini motif olarak koyarız. Kaldı ki ülkemizdeki ekonomik iş bölümünde, mal ve hizmetlerin dağıtımında vatanımızın coğrafi yapısı önemli rol oynar.
KAYNAKÇA
Arvasi, S, Ahmet. Türk İslam Ülküsü. Sf. 57

Comments are closed, but trackbacks and pingbacks are open.