Türk tarihi kahramanlıklar ile dolu olduğu kadar maalesef ihanetler ve iç karışıklıklar gibi olumsuz olaylarla da doludur. Kahramanlarımız, yiğitlerimiz olduğu kadar hainlerimiz, döneklerimiz ve bizden olup bize benzemeyenlerimiz de vardır. Bu maalesef büyük millet ve devlet olmanın bedelidir. Devletin ayağı en ufak tökezlediği zaman bu hainler ortaya çıkar ve ne koparsam kârdır misali kendi menfaatini milletten üstün tutarak başkalarının maşası olma yoluna giderler. Bu yaptıklarının millete ve devlete ne kaybettirdiği onların umurlarında bile olmaz. Biz Türk milleti olarak bu tiplerden çok çektik ve öyle görülüyor ki bundan sonra da çekmeye devam edeceğiz ama hainler olduğu kadar da bu milletin, her biri Akif’in “Gömelim gel seni tarihe desem sığmazsın” sözünün muhatabı kahramanlarımız ve şehitlerimiz de var. Bugün eğer bu topraklarda rahatça yürüyebiliyorsak, hâlâ ay yıldızlı bayrağın gölgesi üzerimizdeyse vatanı için canlarını feda eden kahraman şehitlerimiz sayesindedir. Allah hepsine rahmet eylesin.

Konumuza bu şekilde giriş yaptıktan sonra yazıyı yazma sebebini anlatmak istiyorum. Malum yaz geldi, havalar da yağmursuz geçtiği için çalıştığım yere bisiklet ile gidip gelmeyi tercih ediyorum. Gittiğim yollar belli olsa da bazen alternatif yolları da kullanmayı seviyorum. Yine böyle farklı bir yoldan işe giderken Konya Tren Garı’nın ilerisinde yolların kesiştiği bir noktada ağaçlıkla örtülü bir yer gördüm. İlkinde o yerin arkasından geçtiğim için fark etmedim ancak daha sonra önünden geçtiğimde, içerisinde küçük bir anıt ve iki tane de mezar olduğunu gördüm. Tabi bir de buranın şehitlik olduğunu bildiren ay yıldızlı bayrak ve kapısında da “şehitlik” yazısı bulunuyordu. Mezarların birinin üzerinde Şehit Hava Üsteğmen İbrahim Ethem diğerinde ise Şehit Hava Baş Çavuş Abdullah yazıyordu. Kapının önündeki betona da 2006 tarihi atılmıştı. Ben Fatiha’mı okuyup geçtim. Tabi o zaman Allah’ın o şehitliği karşıma çıkarmasındaki hikmetini anlayamamıştım. Ta ki bir gün sonraya kadar…

Ertesi akşam bir arkadaşım ile konuşurken konu Sivaslı Ali Kemal ve Konya’da Millî Mücadele aleyhine yapılan Delibaş İsyanı’na geldi. Dolaylı yoldan İngilizler ile irtibatı olan Delibaş Mehmet’in 1920 yılında Konya’da başlattığı isyan Millî Mücadele döneminin en büyük isyanlarından birisi olmuştur. Konya’nın Çumra ilçesinin Alibeyhüyüğü kasabasından olan Delibaş Mehmet ilk önce Yunanlılar ile savaşmak bahanesiyle asker toplayıp sonradan Konya bölgesinin kontrolünü ele geçirmek için harekete geçmiştir. Kuvay-ı Milliye ise Delibaş Mehmet’i engellemek istemiştir. 1920 Mayıs’ında başlayan ilk isyan Ankara Hükümeti’nin bölgeye gönderdiği Refet Bey komutasındaki birlik tarafından bastırılmıştır. Beş ay sonra ekim başında yeniden isyan eden Delibaş Mehmet tekrar Konya’ya saldırmış, 22 Kasım 1920 tarihine kadar davam eden bu isyan sırasında birçok değerli insan da şehit edilmiştir. Bunlardan birisi de Konya’da farklı medrese ve mekteplerde müderrislik yapan Sivaslı Ali Kemal Efendi’dir. Vaazları, dik duruşu ve vatanseverliğiyle Konyalıların gönlünde taht kuran Ali Kemal Efendi aslen Sivaslı olsa da müderris olarak Konya’ya gelmiş, ömrünü burada geçirmiş, burada da şehit olmuştur. Bir dönem İttihat ve Terakki’nin Konya vekilliğini de yapan Ali Kemal Efendi, Konya’da Türk Yurdu’nun şubesini açan ilk kişi olmuştur.

Sivaslı Ali Kemal Efendi’nin en büyük kahramanlıkları Millî Mücadele sırasında gerçekleşmiştir. Mütareke sonrası Anadolu’nun birçok bölgesiyle beraber Bağdat demir yolu üzerinde bulunan Konya da işgal kuvvetlerinin emriyle İtalyanlar tarafından işgal edilir. Daha bunun şoku atlatılamadan İzmir’in de Yunanlar tarafın işgal edilmesi haberi Konya halkını üzüntüye boğar. Buna bir de İngiliz yanlısı Konya valisi ve emniyet müdürünün işgalcileri destekleyen faaliyetleri ile şehirdeki azınlıkların taşkınlıkları eklenince iş içinden çıkılmaz bir hal alır ancak sessiz kalınacak zaman da değildir. Sivaslı Ali Kemal Efendi ve arkadaşları bir şeyler yapılması gerektiğini düşünerek acilen toplanırlar. Toplantıda Ali Kemal Efendi şu teklifi yapar: “Vali burada İngilizler ve İtalyanlardan güç alıyor. Bunlar çok azınlıktır. Eğer İtalyan ve İngilizlerin bu kadar az kuvvetle şehirde beldeyi işgal etmiş olarak kalmalarına müsaade edilirse kendilerine cesaret gelir, öbür şehirlerimizi de ele geçirirler. Buna lâkayt kalınamaz. Halk toplanmalı ve işgal protesto edilmeli. İcabında fiili mücadele bile göze alınmalıdır. Eğer kararlı ve cesaretli olursak bunlar defolur gider, onları vali takip eder…” Bu teklif herkes tarafından beğenilir ve çalışmalara başlanılır. Neticede Konya halkı ayaklandırılır. İşgalciler ve onların destekçileri aleyhine miting ve protestolar başlanılır. Yine bu niyetle Konya’da kongre düzenlenerek Müdafaa-ı Hukuk Cemiyeti kurulur ve Ali Kemal Efendi cemiyetin başkanı seçilir. Damat Ferit, Sivaslı Ali Kemal Efendi’nin faaliyetleri ve Konya halkının işgale karşı direnmesine cevap olarak Konya’ya bir “nasihat heyeti” gönderir, Ali Kemal Efendi’nin mütareke yükümlülüklerini uymasını ister. Buna cevap olarak Ali Kemal Efendi: “Konya halkı, ruhunda vatanseverlik, kafasında haysiyet, kanında Türklük olan memleketin her namuslu ve faziletli ferdinin yapacağını yapacak, vatanını müdafaa edecektir. Bu hak ve şeref yolunda temsil edecek kıymetli evladını bu halk hiç şüphesiz bulacaktır. Tarihimiz meydandadır. Türk milleti tarihinin hiçbir devrinde rehberden mahrum kalmamıştır. Vatanseverlik ve fazilet bu mukaddes rehberin hizmetine yardımcı olmaktır.” der. Hemen arkasından Ankara’da başlayan Millî Mücadele’ye tam destek verir. Ateşli konuşmaları ve etkileyici hitabeti sayesinde halkı etrafında toplar.

İşgalcilere karşı Millî Mücadele’yi destekleyen Öğüt gazetesi İngilizlerin baskısıyla İtalyanlar tarafından kapatılınca yine Ali Kemal Efendi meydanlara çıkar. Halkı Hükûmet Meydanı’na toplayan Ali Kemal Efendi halka şöyle hitap eder:

“Ey ahali, ey Konyalılar! Gazete demek bir milletin dili demektir. General Milne dilimizi kesti. Ne idüğü belirsiz birkaç Frenk dilimize kilit vurdu. Millî davalarımızı müdafaa etmek, dinimizi, imanımızı, Türklüğümüzü muhafaza etmek, bizim, sizlerin, hepimizin vazifesidir. Bizi susturamazlar. Dönersek kahpeyiz, millet yolunda bir azimetten. Bu millet ölmedi, ölmeyecektir. Bugün Öğüt’ü kapatmışlarsa yarın bir başka Öğüt çıkacak, bizi hak ve hakikat yolunda asla ve asla susturamayacaklardır.”

Öğüt gazetesi kapatılmadan bir gün önce gizlice bütün matbaa makinelerini o zaman Kuvayı Milliye bölgesi sınırlarında olan Söylemez Baba Tekkesi’ne taşıtır. Hemen ardından bu gazete Nasihat ismiyle yayın faaliyetlerine devam eder. İşte aynı mitingde biri “Havadis, yazıyor, Nasihat yazıyor” diye bağırınca Ali Kemal Efendi: “Evet Müslümanlar! Aziz Konyalılar! Duyuyorsunuz, Öğüt gazetesi sustuysa işte Nasihat gazetesi size sesleniyor. Onu da sustururlarsa, o dilimizi de keserlerse bu sefer bu millet, sizler herhalde birçok nefesleri tıkamaya muktedir olacaksınız.” diyerek işgalcilere meydan okur. Bu kalabalığın önünde İtalyanların yapacağı bir şey kalmaz.

Ali Kemal Efendi ve arkadaşları Konya’nın her tarafından delegeler toplayarak Konya halkının Millî Mücadele’ye destek vermesi için Anadolu’da ilk defa Muavenet-i Milliye (Millî Yardım) adında bir teşkilat kurar. Ali Kemal Efendi sayesinde Konya halkı resmen varını yoğunu bu teşkilat aracılığıyla cepheye yollar.

Ali Kemal Efendi’nin faaliyetleri Mustafa Kemal Paşa’nın da dikkatini çeker. Konya’ya gelince Ali Kemal Efendi’yle görüşür ve ona “Hocam, hizmetinizi, takdir ediyorum. El birliği ile bu vatanı kurtaracağız.” der.

İsyancı Delibaş’ın taraftarları Konya’yı ele geçirince sırf İttihatçı ve Kuvayı Milliye taraftarı olduğu için Ali Kemal Efendi’yi hedef alır. İsyancılar evini basmaya gelince eşi, Ali Kemal Efendi’den saklanmasını ister. Ali Kemal Efendi ise “kadere rıza göstermek lazımdır” diyerek cesaretini gösterir. İsyancılar, kapıyı kendilerine açan Ali Kemal Efendi’yi yaka paça sürükleyerek hapseder. Bir gün sonra 4 Ekim 1920 yılında isyancılar yakaladıkları kişileri Aslanlı Kışla yolunda götürürken yaşlılığı sebebiyle geri kalan Ali Kemal Efendi’yi tüfek dipçikleriyle vurarak şehit eder. Son nefesinde Ali Kemal Efendi’nin “Allah sizleri affetsin… Ben affettim. Çünkü sizler cehlin elinde cezanızı çekiyorsunuz” dediği rivayet olunur. Kabri şu an Üçler Mezarlığının Mevlana Türbesi’ne bakan taraftaki girişinin hemen sağ tarafındadır.

Sivaslı Ali Kemâlî’nin şehadeti millet derdini kendi derdi edinen yüreklerde derin izler bırakmıştır. Hatta öyle ki halk ozanı Âşık Abdi Sivaslı Ali Kemâlî’nin şehadeti üzerine şu ağıtı yakmıştır:

“Üç Teşrin sabahı bir ateş düştü

Neye uğradığını bilmez ahali.

Ol günde şahadet şerbetin içti,

Müderris Sivaslı Ali Kemalî…”

Yukarıdaki hadiseye dönecek olursak arkadaşıma Sivaslı Ali Kemal Efendi’den bahsedince o da Delibaş isyanının başka iki şehidinden bahsetti. O şehitler de aynı Sivaslı Ali Kemal Efendi gibi dipçik darbeleriyle şehit edilmişlerdi. Tabi ilk söylediğinde bilemedim fakat eve gidip araştırınca arkadaşımın bahsettiği o iki şehidin yukarıda adı geçen, yazıya da adını veren Alavardı Şehitliğindeki Şehit Hava Üsteğmen İbrahim Ethem ve Şehit Hava Baş Çavuş Abdullah olduğunu anladım. İşte o zaman meselenin hikmetini daha iyi kavradım. Demek ki Allah bu şehitlikten haberdar olmamı istemiş. Arkadaşımla sohbet ederken Sivaslı Ali Kemal ve Delibaş İsyanı’nın konusunun açılması da bu hikmet üzereymiş. Rabbime hamdolsun ki bu vesileyle o şehitleri anmayı ve bu yazıyı yazarak onların hatırasını yad etmeyi bana nasip etti. Sizin de bir gün Konya’ya yolunuz düşerse Alavardı Şehitliğini ve Sivaslı Ali Kemal Efendi’yi ziyaret etmeden Konya’yı geçmeyin lütfen. Yazıyı okuyanlardan ricam bu toprakları bize vatan kılan aziz şehitlerimizin ruhu için birer Fatiha okumalarıdır. El Fatiha…

 

Comments are closed, but trackbacks and pingbacks are open.