“Paylaşsak tok oluruz
Dağılsak yok oluruz
Türk dünyasın kurmakçın
Toplansak çok oluruz”
Görüşmemizde ilk olarak yukarıdaki hoyratla başlamıştı sözlerine Nurettin Hamit amcamız.
Irak Türklüğü tarih boyunca öyle kahramanlar yetiştirmiştir ki her biri birer Türk iftiharı, her biri birer Türk sancağıdır. Büyük Türk bilgini ve şairi Kerküklü Fuzûli ile başlayıp binlerce kahraman ile yola devam edebiliriz. Kadın veya erkek demeden nice yiğitler Türk’ün öz yurdu Türkmeneli’nin bağrından çıkmıştır. Kerkük’te Osmanlı’nın ardından düşen ilk şehidimizin kahraman bir Türk kadınıdır. Amine Han, İngilizlerin saldırısı sonucu şehit düşen Kerkük’teki ilk Türk’tür. Bu milletin tarihinden kimler gelip geçmedi ki? İsimlerini sayacağım bu kahramanların kim olduklarını, Türkmeneli’yi seven her soydaşımın araştıracağından eminim. Şehitlerimizden; Ata Hayrullah, Necdet Koçak, Ömer Ali Bayraktar, Albay Abdullah Abdurrahman, Rüştü Salihi, Dr. Rıza Demirci ve daha nice nice yiğitler… Kültürümüze ve edebiyatımıza katkı sunan kahramanlar ise; Kerküklü Mehmed Sadık, Mehmet İzzet Hattat, Ata Terzibaşı, Şakir Sabır Zabit ve daha nice bilginler.
Bu yazıda millî mücadelemize katkı sunan kahramanların birinden bahsedeceğim. Nurettin Hamit Karakaplan amcamız için Kerkük’ün Musalla mahallesinde 1944 yılında doğan bir kahraman demek, hiç de abartılı olmaz. Gözünü Osmanlı’ya ihanet eden Türk düşmanı Irak Krallığı yönetimi altında açan, henüz 2 yaşındayken 1946 Gâvurbağı soykırımı ile uyanan bir küçük çocuk. Çanakkale’de ve Millî Mücadele’de on beşlileri bilirsiniz elbette. Nurettin amcamız da 15 yaşına geldiğinde 14 Temmuz 1959 Kerkük soykırımına şahit olmuştu. On beşli Nurettin Karakaplan, soykırımı hazmedemeyen, kendisine sindiremeyen onlarca kahramandan biriydi sadece. Genç, yaşlı, çocuk bilmeksizin, komünizm yanlısı Barzani ve Talabani eşkıyaları, türlü işkenceler edip Türkleri katletmişti. Üç gün üç gece süren katliamda hep bir ağızdan na’ra atıyordu Türklük ve insanlık düşmanları “Türklerin eti bir filise.” “Turancılara ölüm.” gibi sloganlar atıp işkencelere devam ediyorlardı.
14 Temmuz 1959, Kerkük’ün tarihine acıyla kazınmış bir gün olarak hatırlanıyor. O gün, Kerkük ve Irak Türkleri büyük bir trajedi yaşadı; aileler dağıldı, çocuklar yetim kaldı, umutlar karardı. Kayıplarımızın acısı hâlâ yüreklerimizde tazedir. Katliama birebir şahit olmamamıza rağmen, annelerimizin haykırışları, dedelerimizin gözyaşları bugün bile Kerkük’ün semâsında yankılanıyor. Bu katliam, sadece Irak Türklerinin değil, tüm insanlığın vicdanına dokunan bir yara olarak kalacaktır. O karanlık gecede, Kerkük’ün taş sokakları, mazlumların gözyaşlarıyla yıkandı. Bu acı, şehrin ruhunda silinmez izler bıraktı. Katliamın ardında kalan her taş, her köşe, yarım kalmış Kerkük’ün hikâyesini fısıldar oldu. Tam da bu zor zamanlarda, Nurettin Hamit gibi cesur kahramanlar, zulme karşı direnişin simgesi oldular. Nurettin Hamit ve birçok yiğit genç Kerkük’te masum Türklerin ve Türk aydınlarının katledildiği 14 Temmuz 1959 katliamının intikam tugayına katılıp, Türklere yapılan zulme sessiz kalmamış, cesareti, yiğitliği ve gözüpekliği ile mazlumların yanında olmuşlardı. Nurettin amcamızın yaptığı kahramanlıklar, birilerini rahatsız etmişti ve hakkında idam fermanı çıkmıştı. Ancak yine de bu yiğit Kerküklü, kendi idam fermanını kendi elleriyle yırtmış, idam edilmekten öylece kurtulup, mücadelesine her zaman devam etmişti.
Kendisi ile görüştüğümüzde, Türkmeneli bayrağının renginde gök gömlek vardı üstünde. Gür sesli, sert bakışlı Nurettin amca, bizi görünce hemen güler yüzünü ortaya çıkardı. İstanbul’a gittiğimizde bizi evinde ağırlayan Nurettin amca ile uzun sohbetimizden, kısa bir anekdotu paylaşmaya gayret edeceğim:
“Henüz 15 yaşımdayken, giydiğim dişdaşe (entari)’nin aşağı kısmını dişime doğru getirir, kendi paramla fırınlardan aldığım ekmeği insanların evine ulaştırarak birkaç filis kazanırdım. Bu kazandığım paralar ile tek bir sefer, bir dondurma dahi almadım. Veya tek bir sefer kendi eğlencem için kullanmadım. Milletime olan zulmü görünce, intikam almak için kazandığım paralar ile gider kurşun alırdım. Ve hak eden canilere, hak ettiklerini vermeye çalışırdım.”
Yukarıda kendi ağzından bizzat çıkan anlatmış olduğu bu anı, yapmış olduklarının yüzde biri bile değil. Dün de meydanda olan ve bugün de mücadele eden Nurettin amca gibi yiğitler için Abdurrahim Karakoç usta ne demişti hatırlayalım.
“Dün de biz vardık balam, bugün de biz varız.
İpte, işkencede, zindan ve sürgünde biz varız.
Hakkın temsilcileriyle böyle biline,
Putlar ölecek ve onlar öldüğünde biz varız.”
Evet, hep sahada hep meydanlardaydı Nurettin Hamit amcamız. Putlar öldü, Nurettin amca diri kaldı. Kendisinin can güvenliği açısından yaptığı kahramanlıkları bugün duyurmaktan çekinsek de kocamayan bu yiğit Türk milliyetçisi Nurettin Hamit’i ve yaptıklarını günü gelecek herkese açık bir şekilde anlatacağız. İstanbul Fatih’teki evinde tek başına yaşayan, gününü Türkmeneli ve Türk dünyası dernek ve kuruluşlarında geçiren, her geçen gün mücadelesine mücadele katan Nurettin amcamız asla yılmayan bir bozkurttur. Türklük düşmanlarının el üstünde tutulduğu bir dönemde, sahipsiz kalan, göz ardı edilen nice Türklerden biridir Nurettin amca.
Türkiye’de de Nurettin amcamız gibi bir isim daha var aslında. Yine hakkında idam fermanı çıkmış, ismini değiştirmiş ve idam edilmekten öylece kurtulmuş yiğit bir Ülkücü amcamız olan Mahmut Yaraş. Bu iki kahramanı, bu iki gerçek Ülkücüyü bir araya getirip, bunları yan yana görmek, gerçekleşmesini çok istediğim arzularımdan biridir. Eminim ki Yeni Ufuk dergimizin yiğit emekçileri ve gençleri, bu iki insanı bir gün İstanbul’da bir araya getirecektir.
Son olarak, Türkmeneli’mizin büyük şairi Fuzûli’nin dilinden; herkese yardıma koşan, herkese yâr olanlara kısa bir sitem etmek istiyorum bütün Türkmeneli adına.
“Sussuzam bir kez bu sahrada, benimçün ara su.”
Comments are closed, but trackbacks and pingbacks are open.