Bir millet, sun’î bir sosyal yapı değildir. Her millet kendine mahsus bir tarih ve coğrafya içinden geçerek gelmektedir. Bir milleti yoğuran ve tarihî macerası içinde biçimlendiren pek çok ve pek girift sebepler vardır. Milletler, inkâr edilmeleri imkânsız birer sosyolojik gerçektirler.
Coğrafyalar farklı, tarihler farklı, insanın gerek tabiatla ve gerek kendi arasında ilişkileri farklı olduğu için milletler de farklı yapılarda teşekkül etmişlerdir. Birbirinin tıpkısı iki millet yoktur yani ikiz millet kavramı tarihte ve sosyolojide mevcut değildir. Sosyal hayatın çok faktörlü ve çok biçimli oluşumu, ister istemez yeryüzünde çok sayıda milletin doğmasına sebep olmuş bulunmaktadır. Milletler, yalnız sosyal ve kültürel yapıları ve ilişkileri bakımından değil, ekonomik yapıları ve faaliyetleri itibari ile de farklıdırlar.
Bütün bunlarla beraber, yine de beşerî maceranın ortak yönleri mevcut bulunmaktadır. Benzer coğrafyalarda yaşayan, benzer tarih ve tecrübeleri geçiren, benzer veya ortak kültür değerlerine sahip bulunan, yahut bir diğeri ile pek fazla sosyal ve kültürel temasta olan milletler ve ülkeler arasında ister istemez yakınlıklar biraz daha çoktur. Kaldı ki günümüzde teknolojik gelişmeler milletlerarası teması daha da artırmış, milletlerin tehlikeler karşısında endişeleri ortaklaşmış, aynı tehditlere maruz kalan milletler ve ülkeler birbirlerine daha fazla muhtaç oldukları şuuruna varmışlardır. Böylece milletlerarası çatışmalar karakter değiştirmiş, bir bakıma bloklar arası çatışma haline gelmiştir. Bununla beraber, aynı bloka mensup milletler arasında millî menfaat çatışmaları yine de devam etmiş fakat kol kırılır yen içinde esprisi ile durum hasımlardan gizlenmeye çalışılmıştır. Bu durum da göstermektedir ki yeryüzünde milletler var, bunların kendine mahsus bir ekonomik politikaları var ancak bunların yanında bir milletin yalnızlığa itilmesi ve bütün bloklarca aforoz edilmesi tehlikesi de vardır.
Otarşi yahut bir milletin yeryüzünde yalnız kalması ve içine kapanık bir ekonomik hayata mahkûm edilmesi, dün de büyük tehlike idi ama günümüzde çok büyük tehlike durumuna gelmiş bulunmaktadır. Düşünün, mal ve hizmet üretiyorsunuz; başka millet ve ülkelere satamıyorsunuz. Mal ve hizmet satın almak istiyorsunuz; muhtaç olduğunuz dövizi bulamıyorsunuz. Sadece kendi içinize kapanıp kalıyorsunuz, böylece güçlü bir ekonomi kurabilir misiniz? Güçlü ve kalkınmış ülkeler kendi aralarında bloklaşmış ve üçüncü bir dünyayı kendileri için pazar durumuna getirmişlerse, dünya çok kötü bir ekonomik düzene itilmiş olacak ve üçüncü ülkeler sömürülen, ham madde satan ülkeler durumuna düşerek gittikçe ezilecektir. Bugün kara, kızıl emperyalizm, maalesef dünyamızda böyle bir kıskaç meydana getirmiş bulunmakta ve birçok fakir millet ve ülke bu kıskacın içinde inlemektedir.
Kalkınmakta olan milletler ve ülkeler için çok tehlikeli bir durum doğmuş bulunmaktadır. Onlar, bu bloklardan birine kayıtsız şartsız katılırlarsa da yalnız kalırlarsa da ezilmekte devam edeceklerdir. Bu gibi ülkeler, ekonomik yapıları elverişli olmadığı için üçüncü bir blokta toplanarak kalkınamazlar. Öte yandan çok yönlü bir ilişki kurmak için teşebbüste bulunmak istedikleri anda her kapıdan hor görülerek geri çevrilmektedir. Bütün bu durumlar göstermektedir ki ekonomik hayat, ister istemez milletler arası temaslara muhtaçtır. Güçlü bir ekonomi, bu temasların en büyük teminatıdır. Her millet, jeopolitiğine, tarihî, kültürel, sosyal, ekonomik ve politik hedeflerine uygun düşmek üzere, uzun vadeli ve sağlam bir milletler arası temas ve işbirliği planına ve bu plana uygun stratejiye bağlanmak zorundadır.
KAYNAKÇA
S, Ahmet, Arvasi. Türk İslam Ülküsü 2. İstanbul: Bilgeoğuz Yayınları. 2015. s. 58-59-60.
Comments are closed, but trackbacks and pingbacks are open.