Sizinle ülkemin müzik eğitimi üzerine düşüncelerimi paylaşmak istiyorum.
Kır bir yaşam biçimidir. “Milletin efendisi” olma nedeni temel gıda ihtiyaçlarımızın üreteni oluşundandır. Köy yaşamı tabii ki tarımla birlikte sosyal yaşam ortamı, kültür, sağlık, çevresel ve sosyal mutluluk ortamıdır. Köy göçlerinin olması köyün gençler için mutlu yaşam ortamı olmadığı anlamına geliyor. Peki, kente gelince mutlu mu oluyorlar? Hayır, kentsel sorunlarla boğuşuyorlar. Tüketici bir kent üyesi olarak giderlerine yetişebilmek için deyim yerinde ise patinaj yapıp motor yakıyorlar. O zaman onları köyünde tutabilmek için üretime dayalı mutlu yaşam ortamı gerekiyor. Gelişmiş dünya ülkelerinde barınma, kültür ve sanat, beslenme, spor, eğitim, standartları oluşturulduğu için aileler köyünde üretim yapan yeni nesiller yetiştiriyor.
Yaşanmışlıkla edinilen bilgiler her türlü masa başı bilgisinden daha değerlidir. En iyi yoğurdu otelcilik okulundan mezun kızımız değil, köydeki Ayşe teyze yapar. Çünkü o meslek sahibidir. Ben ilkokulda iken dağda Yörük arkadaşımın ailesine gitmiştim, davarların birçoğunun karnı şişti. Çakının ucunu karınlarına hafifçe dürtüp o havayı boşaltıyorlardı. Yani kırda doğa içinde yaşam bilgileri edinilmiştir.
Folklor dediğimiz halk bilimi; danslardan tutun, ortak müzik geleneği, halk mutfağı, halk doktorluğu, eğlence, el sanatları, imece gibi kadim bilgi ve gelenekleri barındırır. Bu insan da aidiyet duygusu oluşturur. Topluca eğlene bilmek, yardımlaşabilmek gibi bir arada olma mutluluğu sağlar. Bu ortak değerlerden geçer.
Azerbaycan müziğinin neden gelişkin olduğuna dair sanatçı ve programcı arkadaşım Bünyamin Aksungur, bana dostu opera sanatçısı Lütfiyar İmanof’dan bir alıntı aktarmıştı. İmanof demiş ki. “Bizde Konservatuvarlarda kemançayı öğrenmeden kemana keçirtmezler, bizde öz mûsigini öğrenmeden, mahnı okumayı öğrenmeden arya okutmurlar.”
Azerbaycan müziğinin temelini Üzeyir Hacıbeyli atarken, üstün eserleri ve hem halk hem de devlet sanatçılığı unvanları ile taçlanan yaşamında, ülkesine Azerbaycan’ın öz müziği üzerine yükselen bir eğitim sistemi inşa etmiştir.
Bizde ise bu temel, iki Alman müzik adamı tarafından atılmıştır. 1936 yılında Paul Hindemith Ankara Devlet Konservatuvarını ve 1938 yılında Eduard Zuckmayer, Gazi Eğitim Fakültesi Müzik Bölümünü kurarken, müzik eğitimimizde (Alman ekolü) Batıcı bir sistem kök salmıştır. 1975’te İTÜ Türk Müziği Konservatuvarına kadar 30 küsur yıl boyunca verdiği mezunları ile tek yanlı kadrolaşan Batıcılık ülke müzik eğitimimizde hâlâ gizlice hâkimdir!
İlkokullarda çocuklarımıza dayatılan mandolin, blok flüt ve melodika (ki bu enstrümanlar halkımızın yaşamında hiç yer almamıştır) yerine müzik eğitiminde cura, kabak kemane ve dilli kaval gibi öz çalgılarımızı öğretmemiz kendi müziğimizin gelişimi için daha doğru olmaz mıydı? Bu aynı zamanda kırsal yaşamın bir parçası değil miydi?
Kırşehir’e açılan Güzel Sanatlar Fakültesinde ikişer piyano, keman, çello hocaları var bir tane bağlama alınmış. Hacı Taşan, Muharrem Ertaş, Çekiç Ali, Neşet Ertaş’ın olduğu Abdal Türkmen kültürünün membaına bu kadrolaşmanın ne katkısı olur, yerel halka ne gibi bir yaşam sevinci katar?
Bu enstrümanları tabii ki müzik öğretmenleri öğretecekti ama müzik öğretmenlerimizin çoğu kendi millî sazlarını çalamıyor! Güzel sanatlar liselerinde, eğitim fakültelerinde ve konservatuvarlarda 1936 ve 1938’deki ilk atılan tohumların devamıyla Batıcı hocaların Türk müziğine sıcak bakmaması ve hâlâ Batı müziği, Türk müziği çatışmasıyla Millî Eğitimi ve Kültür Bakanlığını ele geçiren anlayış, yıllar boyu öz müziğimizin engeli olmuştur. Devlet ve özel okullarımız, istisnalar hariç yan flüt, gitar, piyano ile yetiştirilen ama kendi halkının sazlarını çalamayan müzik öğretmenleriyle doludur. Ne acı ki son gittiğim okulun doktoru bağlama çalarken, müzik öğretmeni çalamıyordu! Müzik sınıfında Mozart, Beethoven gibi dünya müzik adamlarının resimleri varken (olmalıydı), bizden ne Âşık Veysel ne Karacaoğlan ne Itri gibi değerli sanat üstatları yoktu.
Bir Türk müzik öğretmeninin makamsal ses yapımızı, ritim, enstrüman ve armoni yapımızı tanımaması eğitim için büyük eksikliktir. Tabii ki Türk müziğini bilen müzisyen ve eğiticilerin Batı sistemini, enstrümanları ve armonisini bilmesi de donanımları için gereklidir. Ama kendi müziğini bilmeyen bir müzik öğretmeni ülkesinin, köylünün müziğini yaşatamaz. Karadeniz köylüsü çay toplarken kemençeyi, Akdeniz’in tütüncüsü sipsiyi, Rizeli, Artvinli tulu mu bilecek ki tarhana çorbası, kavuk dolması, karalahana çorbası, düğünlerde oynadıkları zeybekler, halaylar, horonlar, kaşık havaları, üretim insanlarını mutlu kılacak. Yoksa ham burger kültürü ile köy çelişir. Ama en önemli konu da yaptığı tarım destek görecek, para edecek.
Atatürk akıl, bilim ve teknoloji yolunda Batılı ama asla Batıcı değildi! Öz kültür ve ülke varlıklarıyla sosyal, ekonomik, bilimsel, kültürel ve teknolojik açıdan muasır medeniyete hedefli ama kesinlikle millî idi!
Sonuç: Köy müziğimizin yaşaması ve gelişmesi kendi müziğini de en az Batı müziği kadar bilen müzik öğretmenlerine bağlıdır. Bu olmadığı gibi ne yazık ki ilkokullarda müzik derslerini müzik öğretmeni yerine müzik eğitimi olmayan sınıf öğretmenleri vermekte ya da o saatlerde matematik vb. telafi dersleri yapılmaktadır. Müzik derslerinde dilli kaval, cura, kabak kemane, kemençe gibi öz çalgılarımız öğretilirse, çocuklarımız güzel sanatlar liseleri, konservatuvar ve eğitim fakültelerine tıpkı Azerbaycan’da olduğu gibi, ülke müziğimizi yükseltme potansiyeli ile geleceklerdir.
Biz Antalya’da Sanat Akademimizde çocuklarımıza Batı sazlarını öğretirken geleneksel sazlarımızı da öğrettiğimiz için aktardığım bilgiler denenmiş bilgilerdir. Anaokulları ve ilkokullarda yaptığımız interaktif müzik söyleşilerinde çocuklar kendi ritim ve millî sazlarımıza büyük ilgi duyuyor.
Devlet ilk ve ortaokul temel müzik eğitimi ders müfredatında modül olarak dilli kaval, cura, kabak kemane, yöreye göre de kemençe vb. sazların yer alması köy yaşamının bir parçası olan millî müziğimiz adına hayatî önem dedir. Biz M.E.B. Hayat Boyu Öğrenim Genel Müdürlüğüne temel, orta ve ileri seviyede cura, dilli kaval ve kabak kemane modülleri yazdık. Bir bölümü geçti ama iş akışının çok daha seri olması lazım, sonuç almak gecikiyor. Özel Öğrenim Genel Müdürlüğünün de bu tarz modülleri yazdırması gerekiyor.
Müzik öğretmeni adaylarına temel piyano gibi temel bir millî saz öğrenme de zorunlu olmalıdır.
Kırda üreticinin moral değerlerini diri tutmak için tarım şenlikleri, köylülerin, keçisinin, traktörünün, atının, devesinin katıldığı Avrupa’daki gibi karnaval kortejleri ve onların da katılımını sağlayacak yaşam tarzının müziği olan özellikle de halk müziği şenliklerinin yapılması lazımdır. Bunun için köylüyü şehre taşımak değil, köyde etkinlik yapmak daha değerlidir.
Bu tespit ve düşüncelerim 15 yıldır TRT’de, 44 yıldır ülkemde ve her kıtada; verdiğim konserlerin, TV programcılığımın yanı sıra, Anadolu’dan geldiğim için masa başı değil, halkını ve ülkesini seven bir saha adamı olarak çocuklarımızın geleceği, millî kültürümüz adına duyduğum kaygı ile açtığım Sanat Akademim deki deneyimler ve tamamen gerçek millî duygularımın sonucudur.
Umarım faydalı olurum.
Saygılarımla…
Comments are closed, but trackbacks and pingbacks are open.