Mücahit maddeye yapar akını
Devrimci soygundan tutar yükünü
Biz toprağa verdik Hikmet Tekin’i
Kotil’in, Zana’nın bayramı nasıl?

Abdurrahim Karakoç

Milletinin sevgisini ve menfaatini her şeyin üstünde tutmuş, tehditlere ve suikastlere boyun eğmemiş ve yine millet yolunda hizmet ederken Bingöl Dağlarının kara bağrına düşmüş ülkücü bir şehittir Hikmet Tekin.

Hikmet Tekin; 1950 yılında Bingöl’ün merkeze bağlı Yenibaşlar köyünde, Aziz Tekin ve Hümriye Tekin’in evladı olarak dünyaya geldi. 5 erkek, 1 kız olarak 6 kardeşi vardı. Gerek vatan sevdalısı bir ailede büyümesiyle, gerek yiğit ve milletini seven karakteriyle çevresi tarafından çok seviliyordu. Ortaöğrenimini Bingöl’de tamamlayan Hikmet Tekin, Ankara’ya Hacettepe Üniversitesi’nde arkeoloji okumak için gitmişti. Üniversite tahsilini sürdürdüğü dönemde sporla da uğraşıyordu. O dönemde, okulunda ve diğer üniversiteler arasında en iyi boksörlerdendi. Ülke içerisinde çeşitli şehirlerde müsabakalara da katılıyordu. Tabii, bu durum onu ‘’Komando Hikmet’’ olarak tanıyan komünistlerin canını pek sıkıyordu.

Etrafındaki ülkücü dostları tarafından çok sevilen Hikmet Tekin; yiğit, dürüst, samimi ve inandığı gibi yaşayan bir adam olarak tanımlanıyordu. Bu özellikleri ve herkesin derdiyle yakından ilgilenip çözümler üretmesi onu, ağırlıklı olarak ülkücülerin bulunduğu Ankara Site Öğrenci Yurdu başkanı yapacaktı. Onunla aynı yurtta kalan veya kalmayan ülkücü bir öğrenci bilirdi ki çıkan herhangi bir olayda Hikmet Tekin hemen arkalarında olup onlara sahip çıkacaktı. Gözünü budaktan asla sakınmayan Hikmet Tekin, gün geçtikçe çevresi tarafından sevilmeye ve sol çevreler tarafından nefret edilip hedef haline gelmeye devam ediyordu.

Hikmet Tekin üniversitedeki tahsilini tamamladıktan sonra, Kayseri ve Kıbrıs’ta komando olarak askerlik görevini yerine getirdi. Hikmet Tekin’in vatanî görevini Kıbrıs’ta tamamladığı sıralarda, Barış Harekâtı ve çevresindeki olaylar yaşanıyordu. Bu durum dolayısıyla Hikmet Tekin, Kıbrıs gündemiyle ayrıca ilgileniyordu. 1976’da askerlik görevini tamamlayan Hikmet Tekin, 1977 yılındaki seçimler de yaklaşırken memleketi Bingöl’e gitti. Seçimlerin yaklaşmasıyla Bingöl’deki ülkücüler kendi aralarında olası adaylar hakkında konuşuyordu derdim ama aslında aday zaten belliydi. Ülkücülerin yıllardır gösterdiği mücadeleye tanık olan ve samimiyetlerine inanan Bingöllülerin de gönlündeki aday belliydi: Hikmet Tekin… Aslında belirlenen reis adayı, o günün şartlarında bir nevi ‘’şehit adayı’’ idi. Ve o ateşten gömleği Hikmet Tekin seve seve giymişti. Çünkü o çok sevdiği milletine artık daha fazla hizmet edebilecekti. Diğer taraftan Hikmet Tekin gibi milletin birlik ve bütünlüğü için uğraş veren ve gönüllere taht kuran ülkücüler, komünist örgütlerin hedefindeki isimlerdi. Hele ki bu uğraşı, komünistlerin sözde ‘’etnik ve dil(!)’’ farklılıkları bulunduğunu öne sürdükleri Doğu bölgelerinde veriyorsanız o zaman hedef haline gelme olasılığınız daha fazlaydı. Komünist örgütler; Doğu bölgelerinde rahat bir şekilde istismar alanı bulabileceklerine inandıkları için karşılarına Hikmet Tekinler, Hamidolar birdenbire çıkınca beyinlerinden vurulmuşa dönüyorlardı. Ve özellikle o dönemde ülkücü hareketin Doğu illerindeki güçlenen potansiyeli de mükemmeldi.

Hikmet Tekin’in adaylık dönemindeki günler geçip gidiyordu. Onun Bingöl’de yarattığı enerjiyi fark eden komünist örgütler, kendisine artık saldırmayı amaçlıyorlardı. Ve bu saldırılardan ilki gerçekleşti. Hikmet Tekin’in bürosunun boş olduğu bir sırada bombalı saldırı gerçekleşti. Bu saldırıda kimseye bir şey olmamıştı. Ardındaki süreçte Hikmet Tekin’in evi uzun namlulu silahlarla tarandı. Bu saldırıda da kimseye bir şey olmadı.

Adaylık süreci devam ederken Hikmet Tekin’in oy istemek amacıyla gittiği bir evdeki yaşlı amca onu tanımadan kendisine, ‘’Ben oyumu Hikmet’e vereceğim’’ demişti. Böyle bir şekilde gönülleri fetheden 27 yaşındaki Hikmet Tekin, nihayet 11 Aralık 1977 günü, aday olduğu MHP’den %33,63 oy oranıyla Bingöl Belediye Başkanı oldu. Artık o, Bingöl’ün ‘’Reis Bey’’i idi.

Belediye başkanlığı günlerinin devam ettiği zamanlardı. 26 Ekim 1978 günü makam şoförü ile evine giden Hikmet Tekin, evinin kapısının önünde tanımadığı bir adam tarafından tek kurşun ile vuruldu ve dalağı parçalandı. Şoförünün ve arkadaşlarının yardımıyla alelacele hastaneye yetiştirilen Hikmet Tekin’e, Bingöl Devlet Hastanesinde yeterli teknolojik donanım bulunmadığından müdahale edilemedi. Ardından Hikmet Tekin, Elazığ Devlet Hastanesine yetiştirildi. Ameliyat esnasında yanlış kan verilmek üzere olduğunu gören doktorun dikkatiyle bir kez daha kurtuldu. Doktorlar bu şartlarda ameliyatın riskli olacağını belirtti ve Hikmet Tekin’in yakınları da ameliyatı istemediler. Bir taraftan yaşananları Ankara’dan takip eden Başbuğ Alparslan Türkeş’in talimatlarıyla, Hikmet Tekin uçakla apar topar Ankara’ya götürüldü ve Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesinde acilen ameliyata alındı. Riskli ameliyatın ardından kurtulan Hikmet Tekin, güvenli bir eve yerleştirildi. Güvenli evde kaldığı sıralarda Başbuğ ile olan bir anısını aktarmak istiyorum:

Hikmet Tekin’in bu tehlikeli şartlarda görevine devam ettiği takdirde şehit olacağını adeta hisseden Başbuğ, Hikmet Tekin’e Almanya’daki federasyonun başına geçmesini teklif etti. Ardından Hikmet Tekin’in verdiği şu cevapla Başbuğ, gözyaşlarına hâkim olamayarak Tekin’e sarıldı: ‘’Sayın Başbuğ’um millet bana güvenerek rey vermiş. Yüzde yüz şehit olacağıma emin olsam bile ben bana güvenenleri, yarı yolda bırakarak hiçbir yere gitmem. Ben böyle bir utançla da zaten yaşayamam, yaşasam da her gün yeniden ölürüm.’’

Hikmet Tekin yaşananlardan sonra tam iyileşmeden görevi başına Bingöl’e döndü. Çevresinden de bu konu üzerine aldığı tavsiyeler üzerine dönemin Ecevit hükümetinden koruma ve ruhsatlı silah talep etti ama ne fayda. Zaten ne önceden evini tarayanların ne bürosunu bombalayanların, ne de onu ağır yaralayanların peşine tam anlamıyla düşülmüştü. Velhasıl kelam, o tehlikeli ortama rağmen Hikmet Tekin’in koruma ve silah isteği göz ardı edilecekti. Tüm bunların yanında, Hikmet Tekin’i vurmaya yemin etmiş bölücü teröristler hesaplarını yapmıştı ve kara gün gelmişti.

Reis Bey’i Vurdular

Bir Ramazan akşamı… Cumartesi günü… Hikmet Tekin, kendisi gibi ülkücü olan kardeşi Ahmet Tekin ve annesi Hümriye Tekin’le birlikteydi. Bingöl’ün Genç ilçesine, ablası Esma Hanım’ın evine iftar için yola çıktılar. Onlar iftarı Genç’te yaparken kardeşi Mahmut Tekin, Ankara’dan Bingöl’e gelmişti. Ve gelmeden önce de Ahmet Tekin’in okulu Hacettepe’ye uğrayarak Ahmet’in hariciye sınavında başarılı olduğunu öğrenmişti. Mahmut Tekin, Ahmet’e bunun haberini vereceği için heyecanlıydı. O sırada Mahmut Tekin’in geldiğini haber alan Hikmet Tekin, iftardan sonra geç saate rağmen Genç’tekilerle vedalaşarak Bingöl’e doğru yola çıktı. Ve o yolun sonu gelmedi…

Arabayı kullanan Ahmet Tekin, yanında oturan Hikmet Tekin, arkada anneleri Hümriye Tekin, Esma ablalarının çocukları Selma ve Mithat, ve teyze çocuğu olan Niyazi beraberce yola çıkmışlardı. 15-20 dakikalık Genç yolu, yol olalı bu kadar uzun sürmemişti. Yoldayken Hikmet Tekin, arkalarından bir arabanın onları takip ettiğini fark etti. Bir süre sonra arabanın farları yakıp söndürerek işaret verdiğini anlamasıyla, arabalarının kalabalık bir grup terörist tarafından çapraz ateşe alınması bir oldu. İlk kurşun kafasına gelen Ahmet Tekin şehit oldu ve araba şarampole devrildi. Hikmet Tekin ve annesi de orada şehit oldu. 12 Ağustos 1979’unun bir ramazan akşamı, mezar taşında da yazdığı gibi “Din, devlet ve millet uğrunda hizmet ederken kızıl kurşunlara hedef oldu.” Hikmet Tekin, son nefesini verirken bile arkadaki Mithat ve Niyazi’ye kaçmalarını söylüyordu. Kan gölüne dönen arabanın içinde, anneannesinin eteğinin altına saklanan Selma da kurtulmuştu. Elindeki 99’luk tesbihiyle şehit olan Hümriye Tekin, kurşun seslerini duyduğunda kendisini, torununun üzerine siper etmişti. Daha sonra bedeninden 27 kurşun çıkacaktı. Anne ve iki oğul köyleri Yenibaşlar’a defnedildi. Ne onları evde bekleyen Mahmut Tekin muradına erdi, ne de o çok sevdikleri Reis Bey’lerinin hizmetlerine kavuşamayan Bingöl halkı.

Eli kanlı bölücüler ve onları engelleyemeyenler(!) belki o gün emellerine ulaşmışlardı. Reis Bey’i vurmuşlardı. Ama unuttukları bir şey vardı ki Reis Bey ruhu hiçbir zaman onun davasına gönül verenleri ve sevenlerini terk etmeyecekti. Onun oluşturduğu o beraberlik ve bütünlük ruhu yok olmayacaktı. O ruh hâlen yaşıyor ve yaşayacaktı. Evvelce gidenlerin asil ruhları şâd olsun.

Yazımı; 1994’te seçimler yaklaşırken, Elazığ’da spor salonundaki bir etkinlikte, lise öğrencisi bir kızın seslendirdiği ve Başbuğ ile beraber bütün salonu ağlatan şiirden birkaç mısra ile sonlandırmak istiyorum:

Bir yandan genç, bir yandan Bingöl
Ve bir yandan, sekiz satılmış uşak…
Yüz defa patladı silahlar,
Yüz defa sallandı, Bingöl dağlarında meşeler
Yüz defa haykırdı Hikmet;
‘Allah-u Ekber… Ya Allah… Ya Allah…’
Bingöl’ün pusularını bilir misiniz?
Yiğitlere kurulur,
İki civan, bir ana kahpece vurulur.
Eğer yolunuz, Bingöl’e uğrarsa,
Pusu kurulan yerde durmayın,
Ve yanık yürekli insanlara;
Hikmet Tekin’i sormayın!
Sakın… Sakın sormayın

KAYNAKÇA

Saraç, Cevat. Reis Bey. Bilgeoğuz Yayınları. 2011.

Comments are closed, but trackbacks and pingbacks are open.