VATANA ADANMIŞ BİR ÖMÜR: MAREŞAL FEVZİ ÇAKMAK-1

5
(2)
VATANA ADANMIŞ BİR ÖMÜR: MAREŞAL FEVZİ ÇAKMAK-1Hanifi Vermez

Bir ordunun muharebe vasıta ve usulleri alınabilir lâkin millî seciye ve ruh kıymeti, nesilden nesile intikal eder.

600 yıllık cihan imparatorluğu Osmanlı, son yıllarını yaşıyordu artık. Sistem bozulmuştu, yabancı devletlere verilen imtiyazlar diz boyuydu. Uzun süren Osmanlı- Rus savaşları da devleti tüketmişti. 93 Harbi’nin de patlak vermesiyle devlet için yolun sonu gözükmüştü. Ardından yaşanan Trablusgarp Savaşı, Balkan Bozgunu ve Birinci Cihan Harbi de son tokattı Osmanlı’nın yüzüne vurulan. Payitaht artık teslim olmuştu, tek yaptıkları işgal kuvvetlerini izlemekti. İşgaller İstanbul’u, Antep’i, Erzurum’u, İzmir’i ve daha nice şehirleri sarmıştı. Zamanında üç kıtaya hâkim olan devlet, Anadolu’nun küçük bir parçasına hapsedilmişti. Tüm Anadolu’dan kıvılcımlar çıkıyor, onu alevlendirecek bir Başbuğ bekleniyordu…

Mustafa Kemal Paşa, işgallere karşı topyekûn mücadeleyi Samsun’dan alevlendirdi, Türk’le kurtardı Türk’ün vatanını, ona armağan etti. New York Times gazetesinin de dediği gibi: “Bir avuç Türk, dünyaya meydan okudu.” Kimdi bu bir avuç Türk? Mustafa Kemal Paşa, İsmet Paşa, Kazım Paşa ve daha niceleri…

Birisi daha vardı ki onun için tek bir şey söylenebilir: “O bir askerdi.”

Asker doğmuş, asker yaşamış, asker ölmüş, babasını, kardeşlerini vatan uğruna şehit vermiş… Osmanlı Harbiye Nazırı, Büyük Taaruz’un büyük komutanı, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk Genelkurmay Başkanı, adeta vatana adanmış bir ömür: Vatandan başka sevgili bilmemiş Büyük Mareşal Mustafa Fevzi Paşa…

Ailesi

Varna’da doğan Hacı Bekir Efendi, İstanbul’a gidip Yeniçeri Ocağı’nda eğitim almış, Vak’a-yı Hayriye olarak bilinen olayda Sultan Mahmut’un halk desteğini de arkasına alarak artık devlet için büyük tehlike olarak görülen Yeniçeri Ocağı’nı topa tutarak yok edenlerden olmuş, bu hadise üzerine tekrar memleketi Varna’ya dönmüştür. Varna’ya döndükten kısa süre sonra meydana gelen Rus işgalinde annesi Emine Hanım bir bacağını kaybederken babası Ömer Ağa ise şehit olmuştur. Bekir Efendi, işgalden sonra annesini de yanına alarak İstanbul’a gitmiş, yeni bir hayata başlamıştır. Bir süre yolu farklı ülkelere düştükten sonra tekrar İstanbul’a gelerek Tophane’de müftü olarak göreve başlamış ve Fitnat Hanım ile evlenmiştir.

Tophane Müftüsü Bekir Efendi; sonrasında Şinasi gibi kişilerin de adının anılacağı Sultan Abdülmecid’i tahttan indirme amaçlı yapılan ve Kuleli Olayı olarak bilinen darbe teşebbüsüne karışmış bu sebeple Limni Adası’na sürgün edilmiştir. Orada Limnili Çakmakoğlu Derviş Hüseyin Kaptan ile tanışmıştır. Sürgün yıllarında ikili iyi bir dostluk kurmuştur. Bekir Efendi, Hüseyin Kaptan’ın oğlu Ali Sırrı’nın eğitimini üstlenmiş ve onu yanına almıştır. 1861’de Sultan Abdülaziz tahta çıkıp suçluları bağışladığında Bekir Efendi, Ali Sırrı’yı da yanına alarak İstanbul’a gitmiştir. Bekir Efendi, Ali Sırrı’yı oğlu gibi sevmiş ve ilgilenmiştir. Ali Sırrı Bey, 18 yaşına geldiğinde Tophane’ye girmiş ve aynı evde beraber büyüdüğü Bekir Efendi’nin kızı Hesna ile evlenmiştir. Zamanla aile büyümüş, çiftin beş çocukları dünyaya gelmiştir: Nebahat, Nazif, Muhtar, Sami ve en büyükleri Mustafa Fevzi. Çiftin dört oğlu da askerlik mesleğini seçecektir.

Çocukluğu

Mustafa Fevzi daha çocukken zekâsı ve cesaretiyle dedesi Bekir Efendi’nin dikkatini çeker ve dedesi onun eğitimiyle alakadar olur. 1886 yılında, asker olan amcası Hasan Vasfi Bey’in İstanbul’a gelmesi Mustafa Fevzi’nin hayatında dönüm noktasıdır. Zaten askerliğe ilgili olan Mustafa Fevzi, Hasan Vasfi Bey’den etkilenerek 10 yaşında kesin kararını verir: Asker olacaktır!
Amcası Hasan Vasfi ile bir yıllığına Selanik’e gider ve Selanik Askeri Rüştiyesine kaydolur. Selanik’in yeri Mustafa Fevzi’nin hayatında ayrı olmuştur. Selanik’te geçirilen sene Mustafa Fevzi’nin ailesinden ve yakın çevresinden uzaklaşarak pek çok yenilikle tanıştığı, bilmediği pek çok şey öğrendiği dönemdir. O yılların Selanik’i, imparatorluğun kültürel çeşitliliğinin, hareketli fikir hayatının hiç şüphesiz en iyi izleneceği yerlerden biridir.

Hasan Vasfi Bey, Bahriye Mektebinde öğrenimini devam ettirirken babası Derviş Hüseyin Kaptan ile 1876 yılında Çerkez Hasan Vakası’na karıştığı sebebiyle yargılanmıştır. Suçsuz oldukları anlaşılıp serbest kalsalar da Hasan Vasfi Bey’in Bahriye Mektebi eğitimi son bulur. Hasan Vasfi Bey yine de askerlikten vazgeçmemiş ve orduya girmiştir. Fakat subay olarak değil, alaylı olarak askere girmesi sebebiyle çok iyi bir asker olmasına rağmen rütbe olarak fazla yükselemez.

Uzun yıllardır askerlik yapmasına rağmen pek rütbe atlayamamış olan Hasan Vasfi Bey, 11 yaşındaki Mustafa Fevzi’nin karakterini önemli ölçüde etkiler. Hasan Vasfi Bey’in öğrenciyken o durumlara girmesi Mustafa Fevzi’ye örnek olur.

Daha sonra giriştiği gizli hücre faaliyetlerinde, Abdülhamit ve istibdat karşıtı eylemlerinde hep belli bir sınırda durmaya çalışır. Fevzi Çakmak’ın belirgin kişilik özelliği olan temkinlilik, önde ve en görünürde olmaktan kaçınma gayretinin temelleri böylece daha çocukluğunda atılmıştır.

Mustafa Fevzi bir yıl sonra İstanbul’a döner ve Soğukçeşme Askeri Rüştiyesine kaydolur. İstanbul’da dedesi Bekir Efendi ile uzun vakitler geçiren Mustafa Fevzi, ondan Arapça ve Farsça öğrenir; İslam felsefesi, tasavvuf gibi dersler alır; Namık Kemal, Ahmet Mithat, Şinasi gibi kişileri okur ve hürriyet fikrini çocuk yaştayken edinir. Rüştiyeyi başarıyla bitirdikten sonra Kuleli Askeri İdadisine girer ve henüz ilk senesinden itibaren okulun en dikkat çeken isimlerinden birisi olur. İdadi yıllarında dedesiyle ilişkisini iyice arttırır. İstibdat döneminin sona ermesi, meşrutiyetin tekrar yürürlüğe konması gerektiğini savunan Bekir Efendi, bilgi ve birikimiyle olduğu kadar Kuleli Vakası gibi içinde bulunduğu yer altı faaliyetleriyle de torunun gözünde bir kahramandır. Kuleli Askeri İdadisini başarıyla bitiren Mustafa Fevzi, 1893 yılında Harbiye Mektebine girer. Harbiye Mektebinde İdadiye göre daha yoğun istibdat karşıtı tutumlar dikkatini çeker. Bu ortamın bulunması Mustafa Fevzi’nin de gizli çalışmalara ilgisinin artmasına sebep olur, hatta gizli faaliyetlere girmekle kalmaz hücre kurar.
Hücre, yasadışı faaliyet gösterenlerin güvenliklerini sağlamak amacıyla kurduğu bir sistemdir. Bir hücreye dâhil olan kişi, o hücrenin içinde gizliliğini hem diğer hücrelere hem dışarıya karşı korur. Mustafa Fevzi, Harbiye Mektebindeyken arkadaşlarıyla birlikte kurduğu istibdat karşıtı hücrelerde önemli rol oynar. Abdülhamid karşıtı beyannameler yayınlar, yasaklanmış eserlerin gizlice ulaşılması ve dağıtılması konusunda iş yaparlar.

Mustafa Fevzi, hocaları gözünde hep başarılı ve karakteriyle de öne çıkan bir öğrenci olmuştur. Kazasız bir şekilde Harbiye Mektebini bitirir ve yalnızca derece ile bitiren öğrencilere tanınan Harp Akdemisinde askerî eğitime devam etme hakkını kazanır. Mustafa Fevzi, daha gizli ve temkinli şekilde gizli faaliyetlerine devam eder ve üç sene sonra kazasız bir şekilde mezun olur. Artık Mustafa Fevzi, 22 yaşında genç bir yüzbaşı olmuştur. Askerî eğitimde modernleşme döneminin ilk mezunlarındandır.

Osmanlı’nın son döneminde yapılan eğitim reformlarının ilk dönemlerinde iyi bir eğitimle mezun olan Yüzbaşı Fevzi Bey; Osmanlı’nı içinden çıkılamaz sorunlarına şahit olmuş, Namık Kemal gibi şairlerden de hürriyet duygusunu almıştır.

Yüzbaşı Fevzi Bey, 1899 yılında Kosova’nın Priştine sancağına tayin olur ve 13 yılını burada, Balkanlarda, geçirir. Günbegün artan ve en sonunda Balkan Savaşı ile sonuçlanan karışıklıklara, Arnavut komitecilerin faaliyetlerine şahit olur. Arnavut komitacılarıyla mücadeleye girişir. Orada komutanlarına karşı siyasî fikirlerini açık etmez, hep temkinli bir subay olmuştur. O dönem etkisini iyice arttırmış olan İttihad ve Terakki Cemiyeti ile iyi anlaşmış, fikirlerini desteklemiştir fakat hiçbir zaman cemiyette aktif rol oynamamıştır. Hep iyi bir asker olarak göze çarpmış, herkesin saygısını kazanmıştır. 1907 yılında henüz 31 yaşındayken miralay (albay) rütbesine kadar terfi etmiştir. 1909 yılında 2.Meşrutiyet’in ilanından sonra ordu içinde yapılan ıslahatlar sonucu rütbesi binbaşılığa düşürülse de başarısıyla kısa bir süre içinde tekrar miralaylığa yükselmiştir.

Yüzbaşı Fevzi Bey’in Kosova yıllarında aldığı görevler, katıldığı faaliyetler hakkında pek bilgi bulunmasa da çetecilerle sürekli yapılan mücadelelere dâhil olduğu bilinmektedir. Askerlikteki başarısıyla 1901’de Kolağası Fevzi Bey, bir sene sonra da Binbaşı Fevzi Bey olur. Kosova’da büyük tecrübeler kazanır. 1906 kaymakamlık rütbesine terfi eder ve aynı yıl, Fitnat Hanım ile evlenir.

1907’de Miralay Fevzi Bey’dir artık. İkinci Meşrutiyet ilan edilmiş, İttihat ve Terakki’nin devlet yönetiminde etkisi iyice artmıştır. Miralay Fevzi Bey, İttihat ve Terakki’nin askerî ve idarî kurallarını kendi menfaatine göre çiğnemesini kabullenemez ve cemiyetle bağını koparmaya başlar. 1909’da çıkarılan kanunla rütbesi miralaylıktan binbaşılığa indirilir. Fevzi Bey bu durumun haksızlık olduğunu düşünse de o yine en iyi bildiği işi yapmaya, askerliğine devam eder ve kısa bir sürede tekrar eski rütbesini elde edecektir.

1911 yılında İtalya, Osmanlı’nın Trablusgarp bölgesini bombardımana tutmuş ve savaşı başlatmıştı. Osmanlı Devleti çaresiz kalmışken aralarında Binbaşı Enver, Binbaşı Mustafa Kemal gibi isimlerin olduğu bir grup subay gizlice bölgeye giderek işgale karşı halkı örgütlemeye, İtalyan kuvvetleriyle mücadeleye başladı. Aynı dönem Osmanlı Devleti’nin diğer ucunda patlak veren Balkan Savaşı ile İtalya ile barış antlaşması imzalandı ve Osmanlı, Afrika’daki son topraklarını kaybetti.

Balkan Savaşı ise Osmanlı ordusu için tam bir hezimetti. Ordunun içindeki düzensizlikler, askerler arasında kutuplaşmalara yol açan siyaset 500 yıllık Balkan topraklarının kaybedilmesine neden olacaktı. O dönem Yarbay olan Fevzi Bey, savaş süresi boyunca Balkanlarda yaşayan 40 bin civarındaki Türk azınlığın Adriyatik sahillerinden İstanbul’a kadar getirilmesinde ön ayak olmuş, böylece pek çok kişinin hayatı kurtarılmıştı. Fevzi Bey, ordunun içerisindeki sorunlara yakından şahit olmuş, askerin siyasete bulaşmaması gerektiğini kesin olarak anlamıştı.

Fevzi Bey, Fevzi Paşa Oluyor…

Fevzi Paşa okumayı, yazmayı, yeni şeyler öğrenmeyi çok sevmiştir. Dedesinden öğrendiği Arapça ve Farsçaya öğrenciyken Almanca, Fransızca ve İngilizceyi de katmış, Balkanlarda geçirdiği dönemde ise Balkan dillerini öğrenmiştir. Kayıtlarda 9 yabancı lisan bildiği belirtilmektedir. Fevzi Paşa’nın hayatını öğrenmemizdeki en büyük kaynak kendi tuttuğu günlükler olmuştur. 1911’den başlamış, son gününe kadar hiç aksatmadan notlar almıştı. Disiplinden asla taviz vermeyen Fevzi Paşa günlüklerinde de yansıtmıştı bu yönünü. Günlüğünde de gerçekte olduğu gibi soğukkanlı ve ciddiydi. O gün ne çalıştı, ne yaptı, yanına hangi askerler geldi tek tek yazardı. Bazen fırsat bulamazdı günlük tutmaya o günlerde en azından alır eline kalemi, havadan bahsederdi: “11 Nisan 1330 [24 Nisan 1914] (Cuma) Beykoz. Güneş. Öksürükten mustaribim.”

28 Temmuz 1914’te Avusturya’nın Sırbistan’a harp ilan etmesiyle zaten bu anı kollayan tüm Avrupa’da savaş patlak verdi. Osmanlı Devleti, Avrupa için ölümü beklenen bir hasta adamdı. Yönetimde olan İttihat ve Terakki önderliğinde Osmanlı, Almanya’nın yanında savaşa girdi. Osmanlı Devleti; Çanakkale, Kafkasya, Suriye, Irak, Galiçya ve Sina cephelerinde varlığını gösterdi ve bazı cephelerde büyük başarılar gösterdi. Tüm savaşın en kritik cephelerinden birisi şüphesiz Çanakkale’ydi. Çanakkale’den geçecek İtilaf devletleri donanması İstanbul Boğazı’nı aşarak Rusya’ya yardım götürecek, İstanbul’u da işgal ederek savaşı 1 yılda bitirebilecekti. O sebepten iki taraf da Çanakkale’ye hayatî önem veriyordu.

Balkan Savaşlarından sonra mirliva (tuğgeneral) rütbesine atanarak 5.Kolordu’nun başına getirilerek artık Fevzi Paşa oldu. Çanakkale Savaşı’nda Kanlıdere ve Kerevizdere bölgelerinde başarılı faaliyetler göstererek düşmanı püskürtmeyi başardı. Conkbayırı ve Anafartalar’da da Mustafa Kemal Paşa’nın savunmasıyla düşman donanmaları boğazdan geçemedi.
Millî Mücadele’nin iki kahramanı olacak Fevzi Paşa ile Mustafa Kemal Paşa’nın yolları işte Çanakkale’de kesişti. Fevzi Paşa’nın kardeşi Mehmet Nazif’in, Çanakkale’de Mustafa Kemal’in komutasında savaşıp şehit düşmesi üzerine Mustafa Kemal, Fevzi Paşa’ya mektup yazarak başsağlığı dilemişti.

24 Nisan’da İtilaf orduları kara çıkartmasına başlar ve savaşın ikici aşamasına geçilir. Eylül ayı boyunca mevzi muharebeleri devam eder Ordu Komutanı Liman Von Sanders’le anlaşmazlığa düşen Miralay Mustafa Kemal’in 10 Aralık 1915’te Anafartalar Grup Komutanlığından ayrılmasından sonra, aynı göreve getirilen kişi Fevzi Paşa olur. Bu aynı zamanda Birinci Dünya Savaşı’nın sonuna kadar ikilinin arasında sürecek olan halef selef ilişkisinin de başlangıcıdır.

Çanakkale zaferinden sonra ikisi de Kafkas Cephesi’ne gönderilir. Ordunun bir mıntıkasını Çanakkale’den sonra ünlenmiş, çiçeği burnunda Mirliva Mustafa Kemal Paşa, diğer mıntıkasını ise Fevzi Paşa komuta eder. Mart 1917’de Mustafa Kemal Paşa önce Diyarbakır’a sonra Suriye’ye gönderilirken ondan boşalan Diyarbakır İkinci Ordu Komutanlığına Fevzi Paşa getirilir. Ekim 1917’de Mustafa Kemal Paşa İstanbul’a döner onun yerine Suriye Ordu Komutanlığına yine Fevzi Paşa getirilir. Fevzi Paşa rahatsızlanarak İstanbul’a döndüğünde bu kez de Mustafa Kemal Paşa, Fevzi Paşa’nın yerine Suriye’ye görevlendirilir. İkili arasındaki bu görev döngüsü tesadüfün ötesinde, Mustafa Kemal ve Fevzi Paşaların Genelkurmay’ın en güvendiği iki ordu komutanı olduğunun kanıtı gibidir. Fevzi Paşa İstanbul’da tedavi görürken savaş sona erer, mütareke imzalanır, İstanbul işgal edilir. Savaş “şimdilik” bitmiştir.

Millî Mücadele

Savaşın bitmesiyle 30 Kasım 1918’de Mondros Mütarekesi imzalanır; Enver, Talat ve Cemal Paşalar istifa ederek ülkeden ayrılır. Önce Ahmet İzzet Paşa hükûmeti kurulur. Mustafa Kemal Paşa, işgallere karşı direnmek için yeni kurulan kabinede Erkan-ı Harbiye Reisi (Genelkurmay Başkanı) ya da Harbiye Nazırı olmak istemektedir. Aynı kabinede olmasını istediği bir diğer isim de Fevzi Paşa’dır. Hükûmet kurulur, Mustafa Kemal Paşa kabineye giremezken Fevzi Paşa Erkan-ı Harbiye Reisi olur. Kabineye girme planı başarısız olan Mustafa Kemal işgallere karşı halkın direnişini bastırmak için Samsun’a gider fakat tam tersine halkı işgallere karşı örgütlemeye başlar.
İstanbul günlerinde Mustafa Kemal Paşa’nın evinde yapılan toplantılar meşhurdur. Bu toplantılarda Millî Mücadele’nin planları yapılmış, bağımsız Türk devletinin temelleri atılmıştır. Bu toplantılara Fevzi Paşa’nın katıldığına dair bilgi yoktur. Kimiler bunu göz önünde bulundurarak Fevzi Paşa’nın Millî Mücadele’ye karşı olduğu yorumunu yapar. Ancak hakikat öyle değildir. Sivas Kongresi sonrası Anadolu’da otoritesini yitiren Damat Ferit Paşa istifa edince hükûmeti kurma görevi Ali Rıza Paşa’ya verilmiştir. Millî Mücadele’ye soğuk bakmadığını, Mustafa Kemal Paşa ile bir orta yol bulmak istediğini ifade eden Ali Rıza Paşa’ya Mustafa Kemal bir telgraf çekerek: “Ainesi iştir kişinin lafa bakılmaz. Madem bizimle aynı amaca hizmet ettiğinizi söylüyorsunuz, bunu icraatler ile göstermeniz gerekir. Bu saatten sonra sadece icraatlarınıza inanacağız” der ve bazı talepler iletir. Kabineye dâhil etmesini istediği kişileri belirten Mustafa Kemal Paşa’nın listesinin en üst sırasında yine Fevzi Paşa vardır.

Millî Mücadele döneminde bazı komutanlar Anadolu’da faaliyet gösterirken bazıları da İstanbul’da kalmış, Anadolu’ya maddi kaynak sağlamıştır. Çeşitli bahanelerle İstanbul’dan Samsun’a tren yoluyla silah gönderilmesi, Millî Mücadele komutanlarının Anadolu’ya tayininin yapılması gibi durumlar buna örnektir. Fevzi Paşa, Anadolu’ya geçene kadar İstanbul’da Genelkurmay Başkanlığı ve Millî Savunma Bakanlığı vazifelerinde bulunur Anadolu’ya İstanbul’dan silah kaçırılmasına Mustafa Kemal Paşa’nın sözüne uyarak yardımcı olmuştur.

İstanbul’daki Millî Mücadele kahramanlarının Anadolu’ya yardımları son günlerine kadar devam etmiştir. İtilaf Devletleri tarafından Malta’ya sürgünler başlayınca artık İstanbul’da durulamayacağını anlayan Fevzi Paşa, 27 Nisan 1920’de İstanbul’dan kaçarak Ankara’ya gelir ve Anadolu’daki aktif mücadele hayatını başlatır. Osmanlı İmparatorluğu’nun Harbiye Nazırı Fevzi Paşa’nın Ankara’ya gelip Millî Mücadele’ye fiilen katılması hem askerler hem de halk arasında büyük sevinç uyandırır. Gelir gelmez ayağının tozuyla meclise Kozan vekili olarak girer ve Millî Savunma Bakanı olarak kabineye dâhil olur. Geldiği ilk günlerde böyle önemli görevlere getirilmesi ve Mustafa Kemal Paşa’nın Fevzi Paşa’ya olan sıcak tutumu, bir taraftan Mustafa Kemal gözünde Fevzi Paşa’nın yerini gösterirken diğer taraftan da Fevzi Paşa’nın Millî Mücadele’yi daha önceden de benimsediğinin kanıtıdır. İstanbul Hükûmeti Fevzi Paşa’yı gıyaben askerlikten uzaklaştırır, nişan ve madalyalarının geri alınmasını ister, idamına karar verir. Fevzi Paşa, Ankara’ya geldikten sonra Yunan işgalciler İstanbul’da karargâh olarak başka yer kalmamış gibi Fevzi Paşa’nın evini seçer. Fevzi Paşa’nın annesi, eşi, kızı, şehit kardeşinin oğlu evden çıkartılır ve Yunan karargâhı o eve kurulur. Türk ölüm kalım mücadelesinin ikinci adamı Fevzi Paşa’nın ailesi sokağa atılmıştır.

Kurtuluş Savaşı’nda önemli mücadelelerden birisi de Sakarya Meydan Muharebesi olmuştur. Savaş öncesi kaburgası kırılan Mustafa Kemal Paşa savaşın güney cephesine Fevzi Paşa’yı göndermiş, Fevzi Paşa da savaşın kazanılmasında çok etkili olmuştur. Kütahya ve Eskişehir’de istenilen sonuçlar alınamadığında yaptığı konuşmalarla hep halkın moralini yüksekten kişi olmuştur.

Düşmanın ilerlemesine karşı halkın katiyen tereddüt ve endişe etmesine mahal yoktur. Düşmanın, Anadolu içerisine doğru uzanmak isteyen kolları mezarlarına yaklaşıyor. Bu yeni sefer, düşmanın ölüm yolculuğudur.

Bu Adam İnsan Değil, Âdeta Bir Evliyadır

Savaşın güney cephesine ziyarete gelen Mustafa Kemal Paşa, Fevzi Paşa ile görüşmek ister. Fevzi Paşa’nın çadırında Kuran okuduğu söylenince Mustafa Kemal Paşa, “ordu ateşten geçerken şimdi bunun sırası mı?” diye düşünerek çadıra girer. O sırada Fevzi Paşa rahlenin başından kalkmış, Kuran-ı Kerim’i kapatmıştır, Mustafa Kemal Paşa’yı selamlar. Mustafa Kemal Paşa’nın da “Paşam, şu anda bunun sırası mı?” diyerek sitem etmesi üzerine Fevzi Paşa “Paşam, şu anda artık cepheye sevk edecek elimizde bir bölük bile ihtiyat kalmadı. Şu anda düşmanın karşısında sizin itibarınızdan başka hiçbir ihtiyatımız yok. Allah sizin itibarınıza zeval vermesin diye dua ediyorum” diye yanıtlayınca Mustafa Kemal Paşa, “Hay hay Paşa hazretleri” der ve çadırdan çıkar. Mustafa Kemal Paşa, Fevzi Paşa için hep “Bu adam insan değil, âdeta bir evliyadır.” demiştir.

Fevzi Paşa savaş dönemi boyunca ya cephede askerini dövüştürmüş ya da elinde Kur’an, ordu muzaffer olsun diye dua etmiştir.

Zafere Doğru

Savaş son hızıyla devam ederken Türk milleti, vatanlarını kurtarmak için topyekûn mücadele etmektedir. Sakarya’da düşman püskürtülmüş, artık Türk ordusu son yumruğunu vurmaya hazırlanmaktadır. Bu son yumruk ise Büyük Taaruz ile vurulacaktır. Mustafa Kemal Paşa ve Fevzi Paşa’nın ortak eseri olan Büyük Taaruz planı kararlaştırılmış, 27 Ağustos’ta Yunan cephesi yarılmış ve 30 Ağustos’ta Türk milleti kesin zafer elde etmiştir. Zafer sonrası bizzat Mustafa Kemal Paşa’nın talebiyle TBMM tarafından Fevzi Paşa’ya “mareşal” rütbesi verilmiştir. 10 Eylül’de ise Türk ordusunun iki büyük Mareşal Mustafa’sı, Mustafa Kemal Paşa ve Mustafa Fevzi Paşa beraber İzmir’e girerler.

Savaş Türk milletinin zaferiyle sonuçlanır. İsmet Paşa başkanlığında bir heyet İsviçre’ye giderek Lozan Antlaşması için görüşmelere başlar.
Cumhuriyet Kuruluyor

Fevzi Paşa, görüşmelerin sıkıntılı geçtiğini öğrendiği için her ihtimale karşı ordusunu hazır tutuyordu. Lozan Antlaşması imzalandı, devletin sınırları çizildi.

Yeni kurulacak Türkiye için Mustafa Kemal Paşa, özellikle Balkan Savaşlarında gördüğü en büyük sorun olan ordu- siyaset ilişkisini sıkı bir şekilde düzenlemek istemektedir. Bir seçim sunar arkadaşlarına: ya siyaset ya da askerlik. Fevzi Paşa’nın seçimi bellidir zaten. 1924’te siyasetle bağını tamamen keserek kendi bildiği mesleğine, askerliğe, devam eder. Yaş haddinden emekli olana kadar Türkiye Cumhuriyeti’nin Genelkurmay Başkanlığı görevini yürütür. Mustafa Kemal Paşa’nın gördüğü ideal asker tipi Fevzi Paşa’dır. Her zaman hatta son vasiyet olarak bile Fevzi Paşa’dan orduyu siyasetten uzak tutmasını, onlara örnek olmasını istemiştir. Fevzi Paşa da bu vasiyeti hep layıkıyla yerine getirmiştir.

Fevzi Paşa, çocukluktan beri hep dindar yetişmiştir. Fakat her zaman dinini ferdî olarak yaşamış, gösteriş yapmamış, kimseye dayatmamıştır. Namazını aksatmaz ama camide çekilen fotoğrafı yoktur. Mustafa Kemal’in hayalini kurduğu, onun gözünde olması gereken dindar insan modeli Fevzi Paşa’dır.

1934’te soyadı kanunu ile Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal artık Atatürk olmuştur. Atatürk yakın arkadaşlarının soyadlarını bizzat kendisi önermiş kimilerine büyük zaferler kazandıkları yerlerin isimlerini, kimilerine de Türk değerlerinden isimlerini soy ismi olarak vermiştir. Fahrettin Paşa Fahrettin Altay, Mahmut Esat Bey Mahmut Esat Bozkurt, İsmet Paşa İsmet İnönü olmuştur. Atatürk, Fevzi Paşa’ya da Sakarya soy ismini teklif etse de Fevzi Paşa aile lakabı olan Çakmak’ı soy ismi edinmiştir.
Fevzi Paşa, Genelkurmay Başkanlığı boyunca Mustafa Kemal’in sözünden çıkmamış, orduyu siyasetten uzak tutmaya çalışmıştır. Mustafa Kemal’in de Fevzi Paşa’ya saygısı hep devam etmiştir. Fevzi Paşa geldiğinde hep onu kapıda karşılamış, Fevzi Paşa’nın olduğu günlerde masaya alkol koymamıştır. Fevzi Paşa’yı her zaman karakteri, yeteneği ve disiplini ile takdir etmiştir.
Başta da belirttiğimiz gibi Fevzi Paşa’yı en güzel özetleyene tanım “o bir askerdi”dir. Başarıyla yürüttüğü Genelkurmay Başkanlığı görevi ve sonrasındaki yaşantısına ikinci yazımızda değineceğiz.
Devam edecek…
KAYNAKÇA
(1) AKÇAKAYALIOĞLU, Cihat, Mareşal Fevzi Çakmak’ın Hatıraları ve Atatürk, Belleten, Türk Tarih Kurumu, https://belleten.gov.tr/tam-metin/1404/tur (Erişim Tarihi: 05.03.2025)
(2) ERDOĞAN, Selim, İstiklalin Kumandanları, Kronik Kitap, İstanbul, 2024
(3) EROĞLU, Hamza, Türk İnkılap Tarihi, Milli Eğitim Bakanlığı, İstanbul, 1982
(4) HATEMİ, Nilüfer, Mareşal Fevzi Çakmak ve Günlükleri, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2002
(5) Ölümünün 60’ıncı Yıl Dönümünde Mareşal Fevzi Çakmak Paneli Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2010
(6) Milli Savunma Bakanlığı, Mareşal Mustafa Fevzi Çakmak, https://www.msb.gov.tr/Bakanlar/Detay/f1a833a3-b8fb-47db-a624-a5573a07e8fe

Bu yazı ne kadar faydalıydı?

Puan vermek için bir yıldıza tıklayın!

Ortalama puan 5 / 5. Oy sayısı: 2

Henüz oy yok! Bu yazıyı ilk siz değerlendirin.

Bu yazıyı faydalı bulduysanız...

Bizi sosyal medyada takip edin!

Bu yazının sizin için faydalı olmamasından dolayı üzgünüz!

Tell us how we can improve this post?