“Kalabalığın içindekileri sonraları görseniz şaşırırdınız. Onlar o gün öyle değillerdi. O gün imanlı ve ruhen temizdiler. O gün kalabalık deryaydı ve kir tutmuyordu. Kiri; arı, duru, berrak ve parlak ediyordu. O gün kalabalık günlerce konuşarak, temsilciler, şarlatanlar, düzenbazlar, sahte kahramanlar seçerek; seçiyorum zannederek hareket etmemişti. O gün kalabalık kahramanına kahramanım diyecek ve bunu gösterecekti. Onun için o gün yalnız kalabalık vardı.”[1]

Mareşal Fevzi Çakmak Paşa, Türk tarihinin yetiştirdiği en büyük komutanlardan birisidir. Hem harp tecrübesi ve donanımı hem de soğukkanlı ve alçak gönüllü şahsiyetiyle örnek bir asker olmuştur. Bir Türk gencinin ondan öğreneceği çok şey vardır. Büyük Mareşal’in yaşamını ve örnek şahsiyetini önceki yazılarımızda anlatmaya çalışmıştık.[2] Bu yazımızda ise böyle bir yazı dizisini neden kaleme almak gereği duyduğumuzu ve Fevzi Paşa üzerinde yapılmak istenen propagandaları anlatacağız.

Bilindiği üzere 10 Nisan 2025 tarihi Fevzi Çakmak’ın vefatının 75. yıl dönümüydü. Bu vesileyle hem Mareşal’i anmak hem de onu az da olsa öğrenip şahsiyetini anlatmak için iki yazıdan oluşan bir yazı dizisi hazırlamıştık. Mareşal’in ailesi, şahsiyetinin oluşumu, askerî ve siyasî hayatına değinmiştik. Sonrasında Mareşal hakkında yanlış bir şekilde anlatılagelen ve propaganda malzemesi olarak kullanılan bazı söylem ve yazıları anlatma ihtiyacı duyduk.

Fevzi Paşa 10 Nisan 1950’de vefat ettiğinde arkasında koca bir manevi miras bırakmıştı. Türkiye, Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemine yakınen şahit olmuş ve milleti esaretten kurtaran çerilerden birisini kaybetmişti. Bu çeri öyle bir çeriydi ki askerliği meslek olarak değil vazife olarak üstlenenlerdendi. Ona bir vazife verilmiş ve o da bu vazifeyi hep korumuştu. Nihal Atsız’ın “Açlar nasıl bir istekle koşarsa aşa/ Türk eri de öyle gider kanlı savaşa”[3] mısraları onun askerî cesaretini anlatıyordu sanki. Henüz bir çocukken sevdalandığı askerlik vazifesini ömrünün sonuna kadar bırakmamıştı.

Türk hükûmetinin Sovyet tesiri altında kaldığı dönemde İsmet İnönü’nün milliyetçi aydınları tabutluklara hapsetmesinden kısa bir süre önce yaptığı icraatlardan birisi de Fevzi Paşa’yı yaş haddinden emekli ettirmek olmuştur. Bu emekliliğin tek sebebinin yaş haddi olmadığının bir göstergesi de sonrasında Mareşal’e yapılan saygısızlıklardır.[4] Mareşal en sonunda siyasete girmiş, ancak siyaseti de kendi üslubuyla; temkinli, dürüst ve alçakgönüllü bir şekilde yapmıştır. Cepheden cepheye koşarken yorduğu bünyesi, çektiği hastalığı kaldıramayınca 1950’de vefat etmiştir. Mareşal’in vefatı da büyük olaylara yol açmıştır. Şanına yakışır bir cenaze törenini bile Mareşal’e çok gören devlet yönetimi, sessiz bir cenaze töreni hazırlamışken milliyetçi Türk gençleri[5] Mareşal’in mirasına sahip çıkmış, devlet törenine engel olarak Mareşal’i hak ettiği gibi uğurlamışlardır.

Cenaze Töreninin Medyaya Yansıması

Mareşal’in cenaze töreni üzerine büyük çekişmeler meydana gelmiş, gerek siyasîler gerek basın organları arasında ayrılıklar oluşmuştur. Dönemin Başbakan Yardımcısı Nihat Erim cenaze törenini 31 Mart hadisesine benzetirken: “İstanbul tam bir irtica günü yaşadı. Şimdiye kadar görülmemiş bir kalabalık (100.000 kişi tahmin ediliyor) sokaklara dökülmüş… Hâfızlar, şeyhler, hocalar, Arapça ezanlar, ilahiler okuyarak Nişantaşı’ndan Beyazıt’a oradan da Fatih ve Eyüp’e kadar tabutu götürmüşler. Maalesef bu tezahürlerin önünde üniversite talebeleri yer almış… Hazin bir levha… 30 yıl sonra laiklik inkılabımızın imtihanı oluyor bu. Garip bir tesadüf: 1909 yılı Rûmî tarihle (13 Nisan) ile bir gün farkla bu manzara, 41 yıl sonra tekrar canlanıyor.”[6] sözleriyle milliyetçi gençlerin Mareşal’e olan vedasını “irtica günü” olarak nitelendirmiştir.

Cenazede tekbirleri işiten sözde aydınlar, “laiklik elden gidiyor” diye feryat yanmaya başlamıştır. Dönemin diğer gazete ve dergilerinde de bu konu büyük gündem olmuştur. Mareşal’in cenazesi Marksist görüşlü yazarlar için de propaganda aracı olmuştur. Mareşal’in vefat ettiği dönemde Marksist-Sosyalist çizgideki dergilerin en önemli gündemi Nâzım Hikmet’tir. Dergilerde Mareşal’in vefatından kısa bir süre önce cezaevinde açlık grevine başlayan şairi destekleyen yazılarla Mareşal’in vefatı sonrası yaşananlara tepkiler bir arada yer alır.[7] Nazım Hikmet’in cezaevine girmesine sebep ve tahliyesine de engel olduğunu iddia ettikleri Fevzi Paşa üzerinden Nazım Hikmet propagandası yapmışlardır: “Başlarına gelen haksız ve kanunsuz hareketleri açıklamak hususundaki medeni cesaretlerini alkışladığımız bu genç arkadaşlar[8] bir taraftan da çok geri ve inkılapçılığa aykırı bir tavır takınarak 12 yıldan beri haksız ve kanunsuz şekilde hapiste yattığı kesin şekilde ispat edilmiş olan dâhi şairimiz Nâzım Hikmet’in haksız mahkûmiyetini tasvip etmekte, bu suretle memleketin geri kuvvetleri ile iş birliği yapmaktadırlar.[9]” Orhan Veli’nin yayımladığı Yaprak dergisi de cenaze törenine karşı tavrını: “Aşağı yukarı her sayıda yazıyoruz. İrtica aldı yürüdü diye. Atatürk için okutulan mevlitlerden sonra, bütün yurdu saran din dergileri, o din dergilerinde türlü kepazelikler, okullara konan din dersleri, yeniden açılan imam hatip kursları, ilahiyat fakülteleri, türbeler, din kitapları, Yecüc Mecüc hikâyeleri, vaazlar, meclislerde okunan Arapça ezanlar, Mareşal Çakmak’ın cenazesinde tekbirler, tehliller, en sonunda adliyeyi basan tarikatçılar…”[10] şeklinde dile getirmiştir. Siyasî mizah başlıklı Nuh’un Gemisi dergisinde de Mareşal’in cenazesi, “yobazların resmî geçidi”[11] sözleriyle anlatılmıştır. Bu şekilde Mareşal’in hatırasına ağır hakaretler eden yazılara milliyetçi yazarlardan da cevap gelmiştir. Osman Yüksel Serdengeçti, Serdengeçti’de yayımlanan yazısında: “Ne zaman Anadolu’da böyle bir iman hareketi görülse, böyle bir dalgalanış olsa, bu Beyoğlu’nun frengili tatlı su frenkleri hep bir ağızdan ulurlar: ‘İrtica var, ırkçılık var, irtica hortluyor… Kökünü kazımalı!..’ Onlar şunu bilsinler ki: Bıçak kemiğe dayandı. Artık bu millet uyandı… Artık biz onların kökünü kazıyacağız… Bu topraklar için bu toprağa düşenlerin çocukları bizler; bu vatanı, bu milleti hangi ruhun kurtardığını biliyoruz.”[12] cümleleriyle, milliyetçi gençleri yobazlıkla suçlayanlara cevap vermiş, ve yine Osman Yüksel, aynı derginin onuncu sayısında Mareşal’in cenazesini, “Mareşal Meydan Muharebesi” başlıklı yazısıyla anlatmıştır.[13] Türkiye Millî Talebe Federasyonu da suçlamalara şu şekilde cevap vermiştir: “Gençlik vazifesini yapmıştır. Mareşal Çakmak layık olduğu merasimle ebedî istirahatgâhına tevdi edilmiştir. Bu hususta talebe olmayanlar ve bulanık suda avlanmak isteyenler hâdiseyi dejenere etmek istemişlerdir. Fakat gençlik vakarını göstermekten geri kalmamıştır… Biz millî kahramana karşı vazifemizi yaptık. Vatanperver insanlar olarak hareket etmiş oluyoruz. Herhangi bir tahrike âlet değil, vicdanî harekette bulunduk. Taşkın hareketler olmuşsa bunları yüksek gençliğin yapmayacağını herkes bilir… Genç neslin, Atatürk inkılâbını hazmetmiş olmasına kimsenin şüphesi olmamalıdır…”[14]

Neticede cenaze töreninde gelişen olaylar siyasette de derin etki yaratmıştır. Cenazeye katılan Millet Partisi, Cumhuriyet Halk Partisi hükûmeti tarafından suçlanmış; Millet Partisi içinde de bölünmeler ortaya çıkmıştır. Cenazeden kısa bir süre sonra (14 Mayıs 1950) yapılan genel seçimlerde 27 yıllık Cumhuriyet Halk Partisi hükûmeti devrilmiş, yerini Demokrat Parti’ye bırakmıştır. Cumhuriyet Halk Partisi’nin tek parti iktidarına muhalefet olarak doğan ve başlangıçta Türk milliyetçisi siyasetçilerin de destek olduğu Demokrat Parti’nin iktidarı da yine çok eleştirdikleri CHP’den farklı olmayacaktır.

Fevzi Çakmak önderliğinde ciddi bir muhalefet iddiasıyla kurulan, Mareşal’in vefatı üzerine ağır sıkıntılar çeken Millet Partisi de “laikliğe aykırı hareketleri” sebebiyle 27 Ocak 1954 tarihinde mahkeme kararıyla kapatılmıştır.[15] Kapatılan Millet Partisi, Cumhuriyetçi Millet Partisi adıyla tekrar kurulmuş, Köylü Partisi ile birleşerek Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi’ni Türk siyasî hayatına kazandırmıştır.

İlerleyen yıllarda Mareşal’in anısına sahip çıkan, vefatının yıl dönümlerinde onu dualarla, marşlarla anan yine Türk milliyetçisi gençlik kuruluşları[16] olmuştur.

Hürriyet Gazetesi ve Fevzi Çakmak

Hürriyet Gazetesi, Mareşal’in vefatının yıl dönümünde, 10 Nisan 1975’te, Mareşal’in hatıralarını yayımlamaya başlamıştır.[17] Bu hatıralarda çok sayıda bilgi yanlışlığı mevcuttur. Mareşal’in yeğeni ve 12 Mart (1971) muhtırası ile tutuklanmış olan Adnan Çakmak tarafından anlatılan bu hatıralardaki yanlışların kasıtlı veya kasıtsız olduğu bilinmemekle beraber buradaki yanlış bilgilerin açıkça istismar edildiği ortadadır. Bu istismar edilen bilgiler hem Atatürk düşmanlarının hem de Atatürk’ü doğru bir şekilde anlamamış olan Atatürkçülerin besin kaynağı olmuştur. Bu hatıralarda Fevzi Paşa’nın en belirgin özelliklerinden alçakgönüllülükten tamamen uzak bir Fevzi Paşa portresi çizilmektedir. Hatıralarda anlatıldığına göre Fevzi Paşa; Milli Mücadele’nin başkahramanı, Atatürk’ü cumhurbaşkanı yapan, Türkiye’nin kaderini belirleyecek en önemli kararları alan insandır. Ve bunları da yine kendisi söylemektedir(!) Bunlar Fevzi Paşa’dan uzak ve en önemlisi kendisinin söylemeyeceği iddialardır. Bu hatıralardan cımbızla cümle seçen Mustafa Armağan gibi şahıslar, Atatürk karşıtı, Osmanlı‘ya hayran, Türkiye Cumhuriyeti inkılaplarına düşman bir Fevzi Çakmak anlatmıştır. Yine aynı şekilde o bilgileri tamamen inkar eden şahıslar da Atatürk’ü, İsmet İnönü’yü adeta peygamber seviyesine yücelterek geri kafalı, şeriatçı bir Fevzi Çakmak göstermiştir. Biz Türk milliyetçisi gençler olarak ikisine de karşıyız. Bizim fikrimiz bizi Atatürk düşmanı da Fevzi Çakmak düşmanı da yapmaz. Biz ikisinin de birbirini ne kadar sevdiği ve saydığını bilir, ikisini de örnek alırız.

Fevzi Çakmak’ın bu şekilde anlatılması üzüldüğümüz bir durum olsa da açıkçası pek de şaşırdığımız bir durum değildir. Eğitim sistemimizin yanlış ve eksik olarak anlattığı tek şahsiyet Fevzi Çakmak değildir. Yakın tarihimizde unutturulan onlarca kahraman vardır. Halil Kut Paşa, Nuri Killigil Paşa, Nuri Demirağ Bey bunların sadece birkaçıdır. Bunlar, son yüz yıl içinde yaşamış kişilerdir. Daha da eski olanları saymıyorum bile… Sadece isimlerini yazsak bile uçsuz bucaksız bir listeye ulaşırız. Unutturulan veya düşman olarak anlatılan şahsiyetlerle dolu bir tarihimiz vardır. Biz bunları unutuyor, her şeyi ithal ettiğimiz gibi Batı’nın kahramanlarını da milletimize ithal ediyoruz.

14-15 sayfa gibi kısa bir yazıda anlatmaya çalıştığımız büyük bir şahsiyet olan Mareşal Fevzi Çakmak; unutulmaması ve doğru bilinmesi gereken isimlerden birisidir. Naçizane yazımızın diğer kahramanların da hatırlanmasına vesile olması dileğiyle…

Düzeltme

Yeni Ufuk Dergisi 129. Sayısında yayımlanan “Vatana Adanmış Bir Ömür: Mareşal Fevzi Çakmak-1” başlıklı yazıda geçen “…çeşitli bahanelerle İstanbul’dan Samsun’a tren yoluyla silah gönderilmesi…” cümlesi hatalıdır. İstanbul’dan Anadolu’ya silah kaçırılması; mühimmatların, önce deniz yoluyla İnebolu’ya, oradan da “İstiklal Yolu” adı verilen güzergah üzerinden Ankara’ya getirilmesi ile olmuştur. İstanbul’dan Samsun’a bir tren yolu yoktur. Siz değerli okuyucularımızdan özür dileriz.

Önceki yazılara yaptığı yorumlarla hatalarımızı görmemizi sağlayan ve üçüncü yazının yazılmasına vesile olan Ahmet (Doğan) amcamıza teşekkür ederiz.

KAYNAKÇA

[1] AKÇAKAYALIOĞLU, C. (1976). Mareşal Fevzi Çakmak’ın Hatıraları ve Atatürk. BELLETEN, 40(157), 81-92.  https://doi.org/10.37879/ttkbelleten.1166189

[2] GEMUHLUOĞLU, Fethi (1951), “Mareşal’in Vefatı Üzerine Anadolu’dan Birine Mektup”, Orkun, 31: 11, 1950-1952

[3] HATEMİ, Nilüfer, Mareşal Fevzi Çakmak ve Günlükleri, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2002

[4] Hürriyet Gazetesi, Mareşal Çakmak’ın Hatıraları,  Anlatan: Adnan Çakmak, Yazan: Murat Sertoğlu, 10 Nisan 1975

[5] KOÇAK, Cemil, Demokrat Parti Karşısında CHP, Timaş Yayınları, İstanbul, 2017

[6] Nuhun Gemisi, TKP, Sayı: 25, 1949-1950 https://www.tustav.org/sureli-yayinlar-arsivi/nuhun-gemisi/

[7] ÖZNUR, Hakkı, Ülkücü Hareket, Alternatif Yayınları, Ankara, 1996

[8] SERDENGEÇTİ, Osman Yüksel, Serdengeçti Dergisi, Sayı: 10-13, 1947-1962 https://milliyetcidergiler.org/sayilar/3500

[9] TİKEN, S. (2020). MAREŞAL FEVZİ ÇAKMAK’IN VEFATININ FİKİR, SANAT VE EDEBİYAT DERGİLERİNE YANSIMASI. Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili Ve Edebiyatı Dergisi, 1(1), 94-107. https://dergipark.org.tr/tr/pub/turkded/issue/68284/1064206

[10] Yaprak Dergisi, Orhan Veli Kanık, Sayı: 25, 1949-1950

https://www.tustav.org/yayinlar/sureli_yayinlar/yaprak/yaprak-25.pdf

[11] Yeni Sabah Gazetesi, 14 Nisan 1950

[12] Yeni Ufuk Dergisi, Sayı: 129,130

[1] Fethi Gemuhluoğlu, Mareşal’in Ölümü Üzerine Anadolu’ya Mektup, Orkun, Sayı: 31, S. 96, 1951

[2] Yeni Ufuk Dergisi Sayı: 129-130

[3] Davetiye şiiri, Hüseyin Nihal Atsız, 1940

[4] Detaylı bilgi için: Yeni Ufuk Dergisi sayı: 130, Vatana Adanmış Bir Ömür: Mareşal Fevzi Çakmak-2

[5] Milli Türk Talebe Birliği, Türk Kültür Ocağı, Türk Gençlik Teşkilatı gibi kurumlar başta gelmektedir.

[6] Cemil Koçak, Demokrat Parti Karşısında CHP, s. 96

[7] Servet Tiken, Mareşal Fevzi Çakmak’ın Vefatının Fikir, Sanat ve Edebiyat Dergilerine Yansıması, s. 98

[8] Milli Türk Talebe Birliği öğrencileri hakkında

[9] “Haftalık sosyalist gazete” olarak çıkan Gerçek Gazetesi, 26 Nisan 1950 tarihli sayısından

[10] Yaprak Dergisi, Sayı:25, 1 Mayıs 1950

[11] Nuhun Gemisi, Sayı: 25, 19 Nisan 1950

[12] O.Y. Serdengeçti, Son Hadiseler ve Onların İçyüzü, SERDENGEÇTİ-13

[13] O.Y. Serdengeçti, Mareşal Meydan Muharebesi, SERDENGEÇTİ -10

[14] Yeni Sabah, 14.04.1950

[15] Hakkı Öznur, Ülkücü Hareket Cilt1, s. 61

[16] Genç Ülkücüler Teşkilatı, Milli Türk Talebe Birliği vs.

[17] Hürriyet, Mareşal Çakmak’ın Hatıraları, 10 Nisan 1975

Comments are closed, but trackbacks and pingbacks are open.