– Sayın Alparslan TÜRKEŞ, 3 Mayıs’ın bir değerlendirmesini yapar mısınız?
Alparslan TÜRKEŞ: 3 Mayıs olayları 1944 yılında meydana gelmiştir. O dönemde memleketimiz tek parti diktatörlüğü altındaydı. O zamanki Cumhurbaşkanı merhum İsmet İnönü de Milli Şef unvanını taşımaktaydı. Bayramlarda büyük şehirlerimizde asılan dövizlerin üzerinde ‘Tek millet, tek parti, tek şef’ yazıları vardı. O günün şartlarında memleketimizde hürriyet ve demokrasi yoktu.
Milli Eğitim Bakanlığı’nı meşhur Hasan Ali YÜCEL işgal etmekte; yüksekokullar ve üniversitelere marksist öğretim üyeleri yerleştirilmiş bulunmaktaydı. Ayrıca Milli Eğitim Bakanlığı tutuklanmış olan marksistlere geniş destek ve yardım sağlamaktaydı. Bu sıralarda yayınlanmakta olan ‘Orkun’ ve ‘Orhun’ isimli dergi zamanın başbakanı Şükrü Saraçoğlu’na bir açık mektup yayınladı. Bu mektupta çeşitli okullarda, üniversite ve kuruluşlarda yerleşmiş olan marksistler isim isim sayılarak, zamanın başbakanına, bunlara neden müsamaha gösterildiği sorulmuştu.
Bu şahısların sürekli olarak bulundukları yerlerde Marksizm propagandası yaptıkları ve zararlı oldukları belirtilmişti. Böyle bir hareket kamuoyunda çok tesir yaptı. Özellikle yükseköğrenim gençliği arasında büyük heyecan meydana getirdi. Dergiler elden ele kapışıldı. Bunun neticesi olarak o günün iktidarı, bakanları ve yakın mensupları büyük memnuniyetsizlik duydular.
Mektupların yazarı olan Nihal ATSIZ Bey hakkında tanınmış marksistlerden olan ve o sırada Devlet Konservatuarı’nda öğretmen bulunan Sabahattin Ali’nin hakaret davası açmasını temin ettiler. İktidarın resmi yayın organı olan o zamanki Ulus gazetesinin avukatlarını da Sabahattin Ali’nin savunulması ve desteklenmesi için onun emrine verdiler. İşte bu olaylar memleketteki milliyetçiler arasında büyük yankılar yaptı. Mahkemeler sırasında da gençler Ankara caddelerinde heyecanlı gösteriler yaptılar, komünist eserleri meydanlarda yaktılar.
Bunun üzerine iktidar işi tertip yapmaya götürdü ve başta rahmetli Nihal ATSIZ Bey olmak üzere onun kardeşi Necdet SANCAR Bey ve arkadaşlarının evleri arandı. Orhun Dergisi’nin yönetim yeri arandı ve bu kimseler tutuklandı. Suçlama da ‘’Irkçılık ve Turancılık’’ oldu. Birçok işkenceler ve baskılar yapıldı. İstanbul 1 No’lu Sıkıyönetim Mahkemesi’nde 23 sanık hakkında dava açıldı. Fakat mahkeme tarafsız değildi, baskılar altındaydı. Ortada hiçbir suç olmadığı halde, Türkiye Cumhuriyeti Kanunları’nda Turancılık diye bir suç olmadığı halde, böyle bir suç icat ederek, sanıkların bir kısmı ağır cezalara çarptırıldılar. Fakat o zaman ki Askeri Yargıtay büyük bir adalet misali vererek ve aynı zamanda milli şuurluluk göstererek, mahkemenin kararını bozdu, dava dosyasını da 1 no’lu mahkemeden 2 no’lu mahkemeye sevk etti.
2 no’lu sıkıyönetim mahkemesinde görülen dava neticesinde bütün sanıklar beraat ettiler. Fakat bu olay Türk Milliyetçileri’ni bir hayli mağdur etti. Memlekette milliyetçiliği korkulan bir fikir gibi gösterdi. Bundan da marksistler çok faydalandılar, gelişmeler hızlandı.
– Sn. Alparslan Türkeş, 3 Mayıs nasıl Türkçüler Günü haline geldi?
- TÜRKEŞ: Bahsettiğimiz davadan sonra dava sanıklarından avukat Said BİLGİÇ Bey 3 Mayıs’ın Türkçüler Günü olmasını teklif etti. Onun bu teklifi diğer arkadaşlar tarafından da benimsendi. O zamandan beri her 3 Mayıs günü Türkçüler ve Milliyetçiler kırlara giderek, bugünü bir bayram olarak kabul etmişler, o gün Türk Milliyetçiliği’ni anlatmaya, çeşitli konferanslar vermeye ve dergilerde bu konuları yazmaya başladılar.
– Türkçülük ve Türkçüler kelimelerini biraz açar mısınız?
- TÜRKEŞ: Türkçüler derken ‘Türkçülük ve Milliyetçilik aynı anlamdadır, değişik bir anlamı yoktur. Yani Türk milletini sevmek, Türk milletinin iyiliğini istemek, hakkını savunmak duygusunun adı ‘‘Türk Milliyetçiliği’’dir. Türkçülüğün başlangıçta bundan biraz daha farklı bir anlamı olmuştur. Türkçülük ifadesi daha ziyade Türkçenin eski Arapça ve Farsça kelime terkiplerden kurtarılarak halkın konuştuğu Türkçe haline getirilmesi hareketinin adı olmuştur. Bir nevi Türkçeciliktir. Bunun içinde tabii Türklerin esaretten kurtulması, bir bayrak, bir devlet halinde yaşamaları fikri de vardır. Daha sonra Türkçülük, milliyetçiliğe yakın bir anlama gelmiştir.
– Sayın TÜRKEŞ, birkaç yıldır 3 Mayıslardaki tebrik kartlarınızın üzerinde Türkçülük kavramının yerine Milliyetçilik ibaresinin yer aldığını görüyoruz. Bu bir muhteva değişikliği mi?
- TÜRKEŞ: Bundan önceki sorunuza verdiğim cevaba binaen böylesine bir değişikliğe gittik. Yani 3 Mayıs Türkçüler Günü değil de 3 Mayıs Milliyetçiler Günü dedik.
– İlk Türkçülük hareketlerinin nasıl başladığı hususunda genel ve kısa bir bilgi verir misiniz?
- TÜRKEŞ: İlk Türkçülük hareketleri bilhassa, yayın alanında büyük bir fikir adamı Kırımlı Gaspıralı İsmail Bey tarafından başlatılmıştır. İsmail Bey bundan 120 yıl önce Kırım’ın Bahçesaray şehrinde TERCÜMAN isimli bir dergi yayınlamıştır. Derginin başlık altına ise ‘‘Dilde, fikirde, iş de birlik’’ sözünü yazmıştır. Bununla gerek Rusya gerekse Rusya dışında birlik kurulması gerektiğini ileri sürmüştür ki, bu, o zamanki Türk aydınları arasında çok büyük bir alaka görmüştür.
– Sn. TÜRKEŞ, Gaspıralı İsmail Bey’in yayın sahasındaki bu faaliyetlerine paralel daha ne gibi yayınlar yapılmıştır o günlerde?
- TÜRKEŞ: Ona paralel olarak o günlerde Bakü’de ‘‘Fürüzat’’ diye bir dergi yayınlanmıştır. Daha sonraları İstanbul’da Türk Yurdu yayınlandı. Diğer Türk illerinde de buna benzer faaliyetler yapılmıştır.
– Sn. TÜRKEŞ, 3 Mayıs 1944 olayları o günkü iktidarın tutumundan mı yoksa Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin umumi politikasından mı ortaya çıkmıştır?
- TÜRKEŞ: 3 Mayıs olayları neticesindeki mahkemelerde milliyetçilerin, Irkçılık Turancılık suçlarından yargılandıklarını daha önce söylemiştik. Oysa devletin umumi politikası İnönü’den önce Turancı ve bir anlamda Irkçı bir politikaydı. Bu olaylardan sonra İsmet İnönü ve etrafındakiler ve o eski tutumu değiştirdiler. Bu olaylardan önce devlet okulları ve askeri okullara öğrenci alınırken yapılan ilanlarda aranan şartlardan ilki Türk ırkından olmak idi. Bu yadırganmıyordu. Herkes bu görüşlere mensup olmakla övünüyordu.
– Sn. TÜRKEŞ, MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davası ile 3 Mayıs 1944 olaylarının benzer birçok noktaları var. Bu konunun bir değerlendirmesini yapar mısınız?
- TÜRKEŞ: Hakikaten MHP ve Ülkücü Kuruluşlar davası ile 3 Mayıs olayları arasında büyük bir benzerlik var. Aradan bunca zaman (40 yıl) geçmesine rağmen tekrar açılan davada biz Turancı olmakla suçlandık. Aslında Turancı olmak suç değildir. T.C. kanunlarında da böyle bir suç yoktur. Kaldı ki her milliyetçinin, kendi milletine mensup insanların yabancıların boyunduruğundan kurtulmasını istemesi tabii bir hakkıdır. Yunanların Kıbrıs üzerinde yürüttükleri politika da budur ve adı ‘‘Enosis’’tir. Enosis bir anlamda Yunan Turancılığı demektir. Zaten, Papandreu’nun partisinin adı da Panhelenik Sosyalist Partidir. Panhelenik demek, Yunan Birliği, Yunan Turancılığı demektir. Hiç bir insan kendi milletinin haklarını savunmaktan dolayı suçlanamaz. Bu şerefli bir haktır. Fakat gelin görün ki Türkiye’de zaman zaman o derecede gafil insanlar kalkıyorlar, kötülemek istedikleri Türk Milliyetçileri’ni ‘‘Bunlar Turancı’’ vs. diye suçlamaya, lekelemeye çalışıyorlar.
– Sn. TÜRKEŞ, son olarak Türk Milliyetçileri’ne vereceğiniz bir mesaj var mı?
- TÜRKEŞ: 3 Mayıs milletimizin kurtuluşu, yükselişi, hızla kalkınması ve yaşaması için yegane kuvvet kaynağının Türk Milliyetçiliği olduğunun anlatılması için bir fırsat, bir vesiledir. Ayrıca eskilerin hatalarını anlatmak, onlardan ders alarak bundan sonra Türk Milleti’nin hayatında o hataların meydana gelmesine imkan vermemek için düşünülmüş ve bayram yapılmıştır.
Türk Milliyetçileri her yıl 3 Mayıs gününü bayram olarak kutlayacaklardır. Türk milletinin kuvvet kaynağı olan Türk Milliyetçiliği ülküsünü gençliğe anlatacaklardır, açıklayacaklardır. Bu ülkünün gerek devlet, gerekse millet hayatında da hakim güç, tek hakim varlık olmasını hedef olarak göstereceklerdir. Türk Milliyetçiliği derken, her zaman söylediğimiz gibi; İslam imanını, İslam ahlak ve faziletiyle Türklük şuurunu esas kabul etmekteyiz.
Türk Milleti için bu ikisi birbirinden ayrılmaz. Ancak bugün, Türk Milletinin İslamiyet’e olan bağlılığını istismar ederek İslamiyet’i öne sürerek, Türk Milliyetçiliği’ni yıkmak isteyen kışkırtmalarla karşılaşıyoruz. Bunlara katiyen itibar edilmemelidir. İslamiyet bize yeter. Türklüğe ne gerek var veya milliyetçilik İslamiyet’e aykırıdır gibi görüşler düşman oyunudur. Buna kapılanlar düşman oyunlarına alet oluyorlar demektir. Türk Milliyetçileri sınırlarını belirlediğimiz ülkümüzün çizgisi üzerinde olmalıdırlar. Bunu benimsemezlerse bizim yanımızda bulunmamaları icap eder. Bizim yanımızda olanlar gösterdiğimiz yolda gösterdiğimiz ülküye sadık kalarak hareket etmelidirler.