1949 yılında Rus Profesör Rodenko, Moğolistan-Rusya sınırına 80 km mesafede Altay Dağları’nda buzların altında kalmış bir Kurgan’da(mezar) 2 metrekarelik bir halı buldu. Asya Hunlarına ait olduğu uzmanlarca kabul edilen bu düğümlü halı 2500 yıl öncesine aittir ve şimdiye dek bulunabilmiş en eski örnektir. Bu halı günümüzde Rusya’da St. Petersburg şehrindeki Hermitaj Müzesi’nde sergilenmektedir.
Türk halı dokuma kültürünün diğer ayağını ise kilimlerimiz oluşturmaktadır. Kilim de tıpkı türkü gibi tamamen Türk kültürüne aittir. Dünya dillerinde de “kilim” olarak adlandırılmaktadır. Kilimler kadim Türk tarihinin başından günümüze kadar süregelmiş düz dokuma yer yaygılarımızdır.
Türk boylarının tarihi süreç içinde Orta Asya’dan her yöne doğru yeni yurt arayışlarında, geçtikleri ve yerleştikleri bölgelere halı dokumacılığını taşımışlar ve karşılaştıkları halklara da öğretmişlerdir. Türk/Türkmen boyları Anadolu topraklarında da halı dokumacılığını diğer topluluklara öğretmiş, bu coğrafyada yaşayan diğer bazı toplumlar da “Türk Düğümü” olarak dokumuşlardır.
Tarihimizden gelen bütün belgeler gibi halı ve kilimlerimiz, dokunduğu tarihsel sürecin sosyal, iktisadi, estetik normlarını yansıtma özelliği göstermektedir. Halı ve kilimlerimiz anonim Türkmen estetiğinin, Anadolu Yörük/Türkmen kadını ıstarlarından(tezgâh) yansıyan ilme ilme renklerin dünyasıdır. Bu nedenledir ki halı ve kilimlerimiz Doğu Türkistan’dan Anadolu’ya uzanan geniş topraklarda yaşamış Türk boylarının doğal yaşam biçimi dokuma yaygılarında hayat bulmuştur. Bu kendini ifade etme biçimi boy/oymaklar arasındaki tatlı nüanslarla farklı motif ve renk deryasını günümüze ulaştırmıştır. Türkmen dokuyucusu sosyal mevkisi ve geleneğini, taşıdığı oymağın tamga ya da işaretini, coğrafyasından aldığı ve güzel gördüğü her bir objeyi doğal boyalarla(kök boya) renklendirerek sembolize etmiş ve tanık olduğu olaylarla birlikte yoğurarak halı- kilimine nakşetmiştir.
Denizli ve çevresi de en az 1000 yıllık Türkmen yerleşimlerindendir. Buralarda yaşayan atalarımız hiçbir dönemde köy tipi halı-kilim dokumacılığını terk etmemişlerdir. Konargöçer Yörükler, yaylada çadırlarda, yerleşik olanlar ise köyde kasabada evlerinde günlük ihtiyaçları için halı-kilim dokuyup kullanırken, kız çeyizleri için dokumayı sürdürmüşlerdir.
Oysa Denizlimizin güzel Yörük kilimleri vardır. Çal, Çivril, Bekilli, Güney, Baklan, Çardak, Bozkurt, Honaz, Kızılhisar, Acıpayam, Çameli, Tavas, Kale, Akköy, Merkez ve köylerinde baktığınızda hangi köye ait olduğunu fark edebileceğiniz kilimlerimiz vardır. Her ne kadar son dönemde dokunmasa da elimizde tüm bu yörelerden eski, güzel dokuma örnekleri mevcuttur.
Halı-kilim dokumacılığı, kadim Türk tarihinden günümüze ulaşan mirasın temelidir. Gelenekler ile çevrelenmiş, kendisinden öncekilerden devralınan kültür kodlarıyla yoğrulmuş Türkmen kadınının kendi kızına da aktardığı eşsiz bir halk kültürü değerimizdir.
Bizler bu mesleği sürdüren esnaflar olarak binlerce yıldır hiç kesintisiz sürdüregeldiğimiz halı ve kilim dokuma sanatımızın son 20-30 yıldır terkedilmeye başlandığını ve unutulmaya yüz tuttuğunu görüyor ve bundan acı duyuyoruz. Orta yaşlı köy kökenli kadınlar dokumayı bildikleri halde onların kızları hiç halı-kilim dokumadıklarını ve dokuma yöntemini de bilmediklerini söylüyorlar. Bu durum Türk tarihinde ilk kez meydana geliyor ve bunda onlar kadar sizler de sorumlusunuz.
Son yıllardaki sosyal, toplumsal vaziyetimize bakıp “Ne oluyor bize?” diye soranlara yukarıda anlatmaya çalıştığımız durum iyi bir cevap olabilir. Köklerimizden kopuyoruz, nesiller arasındaki bağlayıcı değerler ortadan kalkıyor ve çözülüyoruz. Bu duruma elbette belli ölçülerde dur denebilir. Can çekişen halı ve kilim dokumacılığımızı nasıl kurtarırız? Buradan başlayabiliriz!