Türkiye’de yaşayan her Türk milliyetçisi kişinin gönlü Türk dünyasındadır; ülkesi dışında yaşayan tüm kardeşleri ile tercümansız anlaşmak arzusundadır. Fakat durum arzulandığı gibi değildir. Azerbaycan ve Kırım Türkleri hariç, diğerleriyle tercümansız anlaşmak mümkün değildir. Dil konusunda bu durumu yaşamamız, yüzyıllarca birbirimizden kopuk, iletişimsiz kalmamızdan kaynaklanmıştır. Türkçemiz; Türkiye Türkçesi, Özbek Türkçesi, Kazak Türkçesi, Hakas Türkçesi, Çuvaş Türkçesi, Karakalpak Türkçesi, Türkmen Türkçesi, Uygur Türkçesi, Karaçay Malkar Türkleri Türkçesi, Altay… vd pek çok lehçeyi barındırmaktadır. Ayrıca, Türk devlet ve toplulukları içinde oluşan ve günümüzde de kendisini koruyan ağız ve şiveleri de unutmamak gerekir. Mesela; Özbek Türkçesinin Taşkent, Semerkant, Buhara, Harezm ve Fergana ağızları varlığını korumaktadır. Azerbaycan Türkçesi içinde Gence ve Karabağ ağızları vardır. Türkiye Türkleri de çeşitli şehir ve bölgelerde farklı ağız ve şivelerle konuşmaktadırlar. Meselâ, “Ne yapıyorsun?” sorusu Orta Anadolu’da “nörüyoñ?”, Denizli’nin Tavas ilçesinde “nişlebbañ?” şeklindedir. En yakın olduğumuz, Oğuz Türklerinin yaşadığı Azerbaycan’da konuşulan Türkçede, Türkiye Türkçesinden farklı olarak 3.000 farklı kelimenin olduğu ifade edilmektedir; edebî eserleri sözlük yardımı olmadan tam anlamak mümkün değildir. Ayrıca her kardeş devlet ve toplulukta zaman içinde oluşan atasözleri, deyimler ve terimlerin de varlığını da unutmamak gerekir.
Peki… Bütün Türk devlet ve topluluklarında konuşulan dil Türkçe olduğuna göre, kardeşler arasında anlaşma, iletişim dili ne olacaktır? Her Türk devlet ve topluluğu kendi lehçesinden feragat ederek bir Türk lehçesinde –konuşma ve yazı dili olarak- birleşmeli midir? Bu konuda sizleri, ömrünü Türk dünyasına adamış iki değerli insanımızın, Merhum Nevzat KÖSOĞLU ile Avrasya Yazarlar Birliği Başkanı Yakup ÖMEROĞLU’nun görüşleriyle buluşturacağım.
Yakup ÖMEROĞLU[1] bu sorunun cevabını şöyle vermektedir:
*“Türk halklarının ortak bir dil problemi yoktur. Türk Dünyasının ortak bir dili vardır ve o da değişik renkleriyle Türkçedir. Yalnız ortak bir iletişim diline ihtiyaç vardır.”
*“12 milyon kilometrekarede yaşayan Türk halklarının aynı lehçeyi kullanmalarını beklemek dil kanunlarına aykırıdır. Hem lehçeler korunacaktır, hem de şive ve ağızlar… Prof. Dr. Salican CİGİTOV, Cengiz AYTMATOV ve ANAR gibi Türk Dünyasının önde gelen bazı aydınları ise Türkiye Türkçesinin, Türk halklarının iletişim dili olması gerektiğini ifade etmektedirler. Ben de buna katılıyor ve iletişim dilinin Türkiye Türkçesi olmalıdır diyorum.”
*“Türk devlet ve topluluklarında konuşulan lehçelerde konuşulan farklı kelimeler taranarak bir sözlük hazırlanmalıdır. Türk lehçelerinin açıklamalı sözlükleri de yayımlanmalıdır. Türkiye sınırları dışında kullanımı bakımından Türkiye Türkçesi, tarihte hiç olmadığı kadar geniş bir ilgiye kavuşmuştur. Türk dünyasının her köşesinde, aksansız İstanbul ağzı konuşan insanlarla karşılaşmak, normal gelmeye başlamıştır. Kaşgarlı Mahmut Hikâye Yarışmasına; Kırgızistan, Kazakistan, Azerbaycan ve Kırım’dan, hatta Hakasya’dan Türkiye Türkçesi ile yazdıkları hikâyelerle katılan gençlerimiz vardır.”
*“Kazakistan ve Kırgızistan başta olmak üzere pek çok Türk ülkesinin orta dereceli okullarında, Türkiye Türkçesi dersleri verilmektedir. Büyükelçilerimiz ve Türkiye’deki kurumlar bu okulların farkına varmalıdırlar.”
Nevzat KÖSOĞLU[2] da şu görüşleri ileri sürmüştür:
*“Kültürel ilişkilerin iyice yoğunlaşıp, etkileşimin arttığı dünyamızda, Türkçemiz yabancı kelime ve uslûplardan korunmalıdır.”
*“Türk dünyasında ortak bir yazı dili oluşturulmalıdır. On iki ve on üçüncü yüz yıllara bakılacak olursa o tarihlerde Türkçenin ortak bir yazı dili vardır. Hoca Ahmet Yesevi’nin Hikmetler, Kaşgarlı Mahmut’un Divanı Lügati’t Türk; Yusuf Has Hacip’in Kutadgu Bilig adlı eserler ile Gaspıralı’nın çıkardığı Tercüman-ı Hakikat gazetesi bu ortak Türkçenin ürünleridir.”
* “Türkçe konuşan bütün topluluklar ortak bir alfabede buluşmalıdır. Bu konuda atılan adımların desteklenmesi ve hızlandırılması gereğine işaret etmeliyiz.
*“Türk Dünyası bilim adamları, bütün ilim alanlarında ortak Türkçe terimlerin tespitini yaparak kullanmalıdırlar.”
Türk devlet ve toplulukları birbirlerine çok uzaktalarmış gibi görünmektedir. Aslında büyük ölçüde ortak bir kültüre sahibiz. Herhangi bir Türk devlet ve topluluğu içinde bir veya iki hafta kalan kişi, konuşmaları anlamaya ve kendisi de o lehçeyi konuşmaya başlamaktadır. Ekonomik ilişkiler, televizyonlarda yayımlanan filmler ve dizi filmler Türkiye Türkçesini, Türk dünyasının iletişim dili konumuna –hızla- getirmektedir. Türk dünyasını gezenler şahit olmaktadırlar ki; evlerdeki ve otellerdeki televizyonlarda Türkiye kanalları seyredilmektedir. Türkiye, Türk devlet ve topluluklarının göz bebeğidir, umududur. Türkiye de her kurum ve kuruluşu ile; nerede bir Türk varsa onun derdi ile dertlenmeli ve ilgilenmelidir. Son cümle olarak şunu yazacağım:
Türkiye’nin huzuru, bekası, büyüyüp güçlenmesi, Türk dünyası ile bütünleşmesiyle mümkün olacaktır.
[1] Yrd. Doç. Dr. Yakup ÖMEROĞLU (Avrasya Yazarlar Birliği Başkanı) (Kardeş Kalemler dergisi, Ocak 2014, sayı 85)
[2] TÜRK Milliyetçiliği ve Osmanlı, Nevzat KÖSOĞLU, Ötüken yayınları, 2013, İstanbul