28 Ekim 1923 günü Çankaya’da İsmet Paşa (İnönü), Fethi Bey (Okyar), Kâzım Paşa (Özalp), Kemâlettin Sami Paşa, Halit Paşa, Rize Meb’usu Fuat Bey ve Afyonkarahisar Meb’usu Ruşen Eşref Bey, Mustafa Kemal Paşa’nın misafirleri olarak akşam yemeğine davetli olmuşlardır. O akşam yemekte, kabine bunalımından çıkmanın yolunu Mustafa Kemal Paşa arkadaşlarına göstermiştir. Mustafa Kemal Paşa, yemek esnasında, “Efendiler! Yarın Cumhuriyet ilân edeceğiz…” demiştir.
Sevgili Yeni Ufuk okurları; bugün Cumhuriyetimizin 95. yılını idrak etmenin sevinç ve gururunu hissetmemizi sağlayan başlangıç, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı / Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu / Atatürk Araştırma Merkezi Başkanlığı’ndan aldığımız bilgiler ışığında yukarıda yer verdiğimiz cümlelerle olmuştur. İşte bu güne yine bir bayram coşkusu ve heyecanıyla erişmenin haklı mutluluğunu yaşarken günün anlam ve önemini belirten bir konuşma yaparcasına birkaç söz düşürelim dedik. Çünkü biliyoruz ki duygularımız 95 yıl önceki inanç ve bağlılıktan farksız olarak meydana gelmektedir.
Değerli okurlar, 95 yıl önceki inanç ve bağlılık sözümüz elbette ki o günlerin mücadele azmini ve sadakatini tanımlamaya yetmez. Takdir edersiniz ki 19 Mayıs 1919’da Samsun’a ulaşan bir ecel teknesi ile Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve beraberindeki kurmaylarının ilk adımına kadar Anadolu Türk topraklarının üzerinde yaşayan tek bir insanda bile ne bir savaş fikri ne de bir savaşma gücü bulunmaktaydı. İşte o günün insanında vuku bulan inanç ve bağlılık hikâyesini başlatan umudun kaynağı, bin yıllık yurdumuzda kurduğumuz son devletin ebedi lideri Reis Paşa’nın yola çıkışı olmuştur. 30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması ile tarumar olan devlet aklını, kırk asırlık mâzisinden aldığı güçle yeniden çalıştırmasını bilen Atatürk, o tarihten tam tamına beş yıl sonra 29 Ekim 1923’te yeni Türk devletinin yönetim biçimini ilan ediyordu. Arada geçen beş senenin en az üçünde emsali görülmemiş bir millî kurtuluş harbi vermede önünü açtığı Türk milletine, geriye kalan en fazla iki yılda da ivedi inkılâpları yaparak onlara Cumhuriyet’i armağan etmiştir; bugün bu dünya tarihince ve tarihçilerince halen daha sırrına vakıf olunamamış bir başarı öyküsüdür.
Saygıdeğer okurlar, Cumhuriyet rejimi egemenliğin yegâne sahibi olarak milletin ta kendisini gösterir. Millet bu egemenliğini, kendisini yönetecekleri kendisinin seçmesi vasıtasıyla kullanır; dolayısıyla devlet yönetimi herhangi bir zümre yahut aileye bırakılmamış olup doğrudan milletin bütünüyle hepsine verilir. Vakıa bu durum Türk halkının millet bilincine erişmesini sağlayan bir gelişmeyi ihtiva etmektedir. Özetle Cumhuriyet, Türk devletinin gerçek sahibi Türk milletidir şuurunun son tescili olmuştur. Bu tescili ortadan kaldırmak teşebbüsüyle peydahlanan olaylar, Cumhuriyet’in ne büyük bir kazanım olduğunu bir kez daha ortaya koymuştur. Öyle ki; devlet mekanizmasına hâriçten dâhil olmuş ya da edilmiş cemaatçi hainlerce başlatılan terör faaliyeti sonucunda, Atlantik’ten getirilmesi muhtemel olan bir şakirtin başa geçmesi işten bile olmayacaktı. Cumhuriyet’in havsalamıza aldığı değerlerin başında gelen ve Mustafa Kemal Atatürk’ün de “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” sözüyle pekişen düsturun ilham olduğu irade ile korkulan olmamış ve nihayetinde Gazi Paşa Hazretlerinin “Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.” şiarına halel getirilmemiştir.
Kıymetli okurlar, ünlü düşünür İbn-i Haldun’un “Coğrafya kaderdir.” sözünden de hareketle bugün bu topraklarda geçirdiğimiz bin yılın getirdiklerinden anlamaktayız ki bir gelecek tahayyülümüz olmadan yaşamak mümkün değildir. Bu hakikati çoklarından daha önce fark eden ise Mustafa Kemal Paşa olmuştur. İnönü Muharebelerinin devam ettiği sıralarda 15 Temmuz 1921 tarihli Birinci Maarif Kongresi Ankara Öğretmen Okulunda düzenlenmekte ve Mustafa Kemal Paşa açılış konuşmasını yapmaktadır:
“Muhterem hanımlar, efendiler! Bugün Ankara, millî Türkiye’nin millî eğitimini kuracak olan Öğretmenler Kongresine sahne olmaktadır. Derin idarî bir ihmalin, devlet varlığında açtığı yarayı sarmak için en büyük çalışmayı hiç şüphesiz eğitim alanında yapmak mecburiyetindeyiz.” İşte Atatürk, kan ve gözyaşının hâkim olduğu bir coğrafyada henüz yolun başındayken kafasına eğitim ve kültür hamlesini koymuştur. Yine Millî Kurtuluş Savaşının sona ermesinin ardından 27 Ekim 1922’de Bursa’da, Şark Tiyatrosu’nda yapılan kongrede Gazi Paşa Hazretleri “Hanımlar, beyler; bu noktaya kolay gelmedik. Onun için de öğretmenlerimiz, şairlerimiz, yazarlarımız uğradığımız felaketin bir daha yaşanmaması için o kara günlerin sebeplerini; nasıl kan ve gözyaşı dökerek kurtulduğumuzu en doğru ve en güzel biçimde anlatacaklardır sanıyorum. Bu vesileyle şehit askeri tazimle yâd edelim. Kurtuluşa emek vermiş asker-sivil, kadın-erkek, şehirli-köylü, genç-yaşlı herkesi minnetle selâmlıyorum. Ama şunu özel olarak belirtmeden geçemeyeceğim. Dünyanın hiçbir kadını, ben vatanımı kurtarmak için Türk kadınından daha fazla çalıştım diyemez. Ama şunu bilelim ki bugün ulaştığımız nokta hakiki kurtuluş noktası değildir. Hakiki kurtuluşa medeni, çağdaş; ilme, fenne, insanlığa saygılı; istiklâlinin değerini ve şerefini bilen, hurafelerden arınmış, fikri ve vicdanı hür bir cemiyet olduğumuz zaman ancak ulaşabiliriz. Öğretmenler, ordularımızın, şimdi aramızda bulunan yiğit komutanlarımızın idaresinde kazandığı zafer, sadece eğitim ordusunun zaferi için zemin hazırlamıştır. Hakiki zaferi cehaleti yenerek siz kazanacak ve koruyacaksınız. Çocuklarımızı ve geleceğimizi ellerinize emanet ediyoruz. Çünkü Kurtuluş Savaşı’nın sebeplerini, anlamını ve nelere mâl olduğunu çok iyi bilen sizlere yürekten güveniyoruz.” diyerek eğitimin ehemmiyetine bir kez daha değinmiş; Cumhuriyet’in gerçek ordusunun öğretmenler olacağını o zamandan belirtmiştir. Evet, bugün öğretmenlerimizin kutsal vazifesi memleketin istikbali için daha üretken olmak ve daha akılcı daha bilimsel metotlar ortaya koyarak çocuklarımıza ve gençlerimize yolları ardına kadar açmaktır. Öğrencilerimizin ise açılan bu yollarda başta memleketin istiklâli adına korkusuzca ve kuşkusuzca yürümesi gerekmektedir; şüphesiz bu cesaret ve güç onlarda istidatlıdır.
Muhterem okurlar, içinde bulunduğumuz zamanlar aslında Cumhuriyetimizin 100. Yılına şahitlik etmemiz için birbiri üzerine eklenmektedir; şu gün 95 yıl olmuştur ki artık bizler de arife tadında bir bayram yaşarken bulmaktayız kendimizi. Biliyoruz ki; Cumhuriyeti asırlık olarak anacağız 2023 senesinde, ünlü Selçuklu tarihçisi merhum Prof. Dr. Osman Turan’ın bilgilerine göre 1075 yılında Anadolu’da kurduğumuz Türkiye devleti bin yıllık Türkiye tarihi olarak ele alınacak 2075 senesinde. Biliniz ki, Ulu Türk Atatürk’ün Gençliğe Hitabe’de belirttiği üzere bunu yaşamak ve yaşatmak için muhtaç olduğumuz kudret damarlarımızdaki asil kanda mevcuttur ve cihan bilmeli ki; biz gelecek bin yılda da buradayız.
Bu duygu ve düşüncelerle, Cumhuriyetimizin kuruluşunun 95. Yıldönümünün hayırlı ve uğurlu olmasını en manevî hislerimle temenni eder; başta kurucu liderimiz Gazi Mareşal Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere onun silah arkadaşları ile bugüne dek vatan için şahadete yürümüş bütün kahramanlarımızı rahmetle anarken tüm gazilerimizi selâmlıyorum.