Şiddet, istismar, taciz… Yıllardır ‘’Kadına Şiddet’’ başlıklı haberler izledik, yazılar okuduk. Hemen her gün ülkenin bir yerinde yaşanan bu olaylar kulağımıza bir şekilde geldi. Son günlerde ise kadına şiddet başlıklarına ‘’Çocuğa Cinsel Saldırı’’  başlıkları eklendi. Kendini koruyamayan kadın yavrusunu da koruyamadı.  Önce şehrimizi sonra mahallemizi izledik haber bültenlerinde. Ve halen kapımızı çalacağına inanmıyoruz. Zannediyoruz ki bu olaylar yalnızca şiddet içeriyorsa istismardır. Sadece kötü insanlar çocukları istismar eder. İyi ailelerde çocuk istismarı olmaz. Çocuk istismarı yapanlar bize uzak, yabancı kişilerdir. İşte bu yüzden sesimiz cılız çıkıyor ya da hiç çıkmıyor.

Feraset timsali Gazi Mustafa Kemal Atatürk ‘’Vatanı korumak çocukları korumakla başlar.’’ diyordu. Acımasız düşman istilaları altında Türklük inliyorken Gazi Paşa neden ‘’Aile” ye dikkat çekiyordu? Cevap gayet basitti: Aile olmadan millet olamazdı. Merhum Mehmet Akif ERSOY özgürlük mücadelemizi dile getirdiği İstiklal Marşı’mızda bu meseleye şöyle pencere açıyordu:

Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;

Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.

 

Akif, ocak (yuva, ev, aile) kelimesine öyle bir görev yükler ki al sancağın varlığı ocakların tütmesine bağlıdır. Ocak, ateşin yandığı yerdir; sonradan ev anlamını kazanmıştır. Ocakta ateşin yanıyor olması canlılığa işarettir. Yurdun üstünde tüten en son ocak kaldıkça, bu bayrağın alevi bu şafaklarda dalgalanacaktır; milletimiz istiklalini kaybetmeyecektir. Yeter ki o ocak tütmeye devam etsin.

 

Mehmet Akif Ersoy ile Mustafa Kemal Atatürk’ün bu sözlerindeki benzerlik dikkate şayandır. Savaş yıllarına kadar uzanan bu sözler neden söylenmiş olabilir? Gelin beraber düşünelim. Aile sıcaklığından mahrum bir bireyi, vatana ve ülkülere aidiyetin , İslam’a mensubiyetin sıcaklığına nasıl inandırabiliriz.? Mutsuz ve umutsuz çocuklar mutlu ve umutlu nesiller inşa edemez. Milleti millet yapan unsurların başında sevinçte ve kederde bir olma hali gelir. Yavrularımız, vatan ve devlet düşmanlarının tuzaklarına düşmeden, suç çetelerinin ağlarına takılmadan, tacizci ırz düşmanlarının insafına kalmadan gelin onların sevinçlerine ve kederlerine ortak olalım. Onlara kulak verelim. Teknoloji çağının hızına kendimizi kaptırıp geleceğimizi tehlikeye atmayalım. Ya da başımıza gelecek felaketlere şimdiden hazır olalım.

 

(1)Antisosyal, saldırgan ve suç içeren davranışlar parçalanmış aile çocuklarında daha fazla görülüyor. Örneğin parçalanmış ailelerdengelen ergenlerdeki suça iştirak etme oranı %15 iken diğer akranlarında bu oran %8’dir, yani 2 kat fazla bulunmuştur.

 

Gözümüzün bebeği, milletimizin kaderi, ülkemizin teminatı olan çocuklarımızı korumak ve onların maddi ve manevi dünyalarını imar etmek her anne- babanın en aslî ve elzem görevidir. Bu görevin yerine getirilmesinin en önemli şartı şüphesiz sağlıklı iletişimdir. Açık, şeffaf doğrudan ve yargılamadan sevgiyle örülen aile bağı birçok olumsuzluğu daha başlamadan bitirmektedir. Aileden ve okul hayatından kopmuş her çocuk tehlikelere açık hale gelmiş demektir. Dünyaya merhameti ve vefayı öğreten bir milletin, özünden uzaklaşınca ne hallere geldiği gün gibi ortadadır. Yavrularımızı milletin emaneti olarak gördükçe daha yaşanır bir dünya elde edeceğiz.

 

Behçet NECATİGİL’in dediği gibi ‘’Büyükler biraz daha yorulsun.’’ Yorulalım ki hasat zamanının verdiği mutluluğu milletçe yaşayalım.

 

Bütün çocuklar
Yokluk bilmesinler
Et, şeker, süt bulsunlar
Giyimli, tok ve rahat
Gitsinler okullara
Sınıflarını geçsinler.
Büyükler biraz daha yorulsun
Onlar da büyüsünler
Onlar da mesut olsunlar
Geçti, kaç savaş ezikliği
Çocukları düşünsünler
Çocuklar iyi gün görsünler.(2)

 

Ocağı sönmüş her yuva vatan duvarından bir tuğla alıp götürüyor. Hudutları sadece tel örgülerle koruyamayız. Bu sorumluluk hepimizin.

 

Sözlerime Mustafa Kemal’in 1922 yılında Bursa’da yaptığı bir konuşmadan alıntı ile son veriyorum.

‘’Küçük hanımlar, küçük beyler.

Sizler hepiniz, geleceğin bir gülü, yıldızı, bir bahtının aydınlığısınız. Memleketi asıl aydınlığa gark edecek sizsiniz. Kendinizin ne kadar önemli, kıymetli olduğunuzu düşünerek ona göre çalışınız. Sizlerden çok şeyler bekliyoruz; kızlar, çocuklar! Milli egemenlik milletin namusudur, şerefidir, haysiyetidir. Çocukları sağlıklı ve bilgili yetiştirilmeyen uluslar, temeli çürük binalar gibi çabuk yıkılırlar. Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir. Vatanı korumak, çocukları korumakla başlar. Yeni Türkiye Devleti’nin yapısının ruhu, milli egemenliktir. Milletin kayıtsız şartsız egemenliğidir.’’

Hedefe yalnız çocukları yetiştirmekle ulaşamayız! Çocuklar geleceğindir. Çocuklar geleceği yapacak adamlardır. Fakat geleceği yapacak olan bu çocukları yetiştirecek analar, babalar, kardeşler hepsi şimdiden az çok aydınlatılmalıdır ki, yetiştirecekleri çocukları bu millet ve memlekete hizmet edebilecek, yararlı ve faydalı olabilecek şekilde yetiştirsinler! Hiç olmazsa yetiştirmek lüzumuna inansınlar! Okullardan başka; gazeteler, küçük dergiler köylere kadar yayınlanıp dağıtılmalıdır. Bilenler bilmeyenleri toplayıp, okutmayı, onlara okumayı anlatmayı bir vazife bilmelidir.”

 

  • 21- Pryor J. & Rodgers B. (2001).Children inchanging families lifes after parental separation.( Ebeveyn Ayrılmalarından Sonra Ailelerin Hayatlarını Değiştiren Çocuklar) sayfa 56,57. London. UK.
  • Şiirler 1972-1979, Yapı Kredi Yay. İstanbul 1996, s. 241

Bir yanıt yazın