Bir çocuğun okul çağı yedinci yaşının içidir bizim buralarda, bizim buralar dediğim ise Burdur’un Bucak ilçesi; hemşerisi olmakla mağrur olduğum Ayfer Gök’ün memleketi. Pilot Teğmen’in hikâyesi benim için ilkokul çağlarımda başlamıştı. Aslında kendisi için bu dünyada sona eren hikâyenin ukbâda yeniden yazılacağı bir tarihti ilkokul çağımda yaşadıklarım. Çünkü değil ben büyüklerim bile haberdar olduklarında onun varlığından, onun yokluğunu işitiyorduk başta belediye hoparlörlerinden.
İşte 9 Şubat 2001 tarihli o cuma gününe ait hatırımda canlananların en belirgin çizgilerini oluşturan mefhum; Eylül 2000’de ilköğretim birinci sınıfa başlayan bir çocuğun ilk yarıyıl tatili biterken duyduğu salâ akabinde ilan. Küçücük kasaba; “Türkiye’nin ilk kadın şehit pilotu Teğmen Ayfer Gök” sesleriyle büyüdükçe büyüyor; “Teğmen Ayfer Gök” “Teğmen Ayfer Gök” yankıları halkın hüzünlü bir gurur ifadesi olarak yayılıyordu. Üzüntümüz, şaşkınlığımız, onurumuz akşam haberlerine de olduğu gibi yansımıştı. Yerel kanalda şehidimizin Yeni Mahalle 121. Sokaktaki evinden yapılan yayını izliyor, ana medyada ise Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün manevî kızı, dünyanın ilk kadın savaş pilotu Sabiha Gökçen’i, Türkiye’nin şehit düşmüş ilk kadın savaş pilotu olan Ayfer Teğmen’in ölümüne duyduğu derin üzüntüyü anlatmaya çalışırken buluyorduk. (Yaklaşık bir buçuk ay sonra 22 Mart 2001’de Sabiha Gökçen de ebediyete intikal edecekti.)
Hava Kuvvetlerindeki 46 kadın pilot içindeki 12 jet pilotundan biri olan Ayfer Gök, 28 Kasım 1977’de Ümmügülsüm Gök ile Halit Gök çiftinin dördüncü kız çocukları olarak dünyaya geldi. Ne var ki, “Kız çocuğu berekettir!” diyerek Ayfer adını verdiği babası daha bir yaşındayken Hakk’a yürümüştü. Babasının ölümünden sonra bir daha evlenmeyen anne Ümmügülsüm Gök, kıraç bir Akdeniz kasabası olan Burdur – Bucak’ta dört kızı ile göğüslemeye başladı hayatın getirebileceği bütün sorunları. Ailenin en küçüğü olan Ayfer, sessiz ve sakin bir çocukluk mizacına sahipti. Yörenin önemli bir sosyoekonomik unsuru olan halı dokuma tezgâhından Ayfer’in evinin balkonunda da vardı; çocuk yaşlarından itibaren o tezgâhta kirkit vurdu. Çoğu zaman kaldırır kafasını gökyüzünü izlerdi Ayfer, tezgâhın bulunduğu balkonda çalışırken verdiği mola bu olurdu; o esnada muhtemel Antalya Havalimanından kalkıp Bucak üzerinden geçen uçakları seyrederdi. Çocukluğundan gelen pilot olma hayalini gerçekleştirmek adına hep yüksek başarılar hedefledi. Ablalarının da gittiği okul olan Bucak Atatürk İlkokulu’nda ve ardından ortaokul için kaydolduğu Bucak Lisesi’nde sınıfları pekiyi ile geçti. Lise mezuniyetini de bu okulda tamamladı. (Teğmen Ayfer Gök’ün şahadetinden sonra okulun adı Bucak Şehit Ayfer Gök Anadolu Lisesi olarak değiştirilmiş Teğmen Gök’ün anısı mezun olduğu okulda yaşatılmaya başlanmıştır.)
Seyrettiği uçakları göstererek, arkadaşlarına; ‘‘Bir gün ben de onların içinde olacağım…’’ derdi ama onun sivil pilotluk hayali astsubay olan amcası Kemal Gök sayesinde askerî pilotluğa dönüşmüştü. Lise öğrenimini tamamladıktan sonra gelecek planlarını bunun üzerine yapmaya başlamıştı fakat ilk adımı nasıl atacağını bilmiyordu henüz. Yine günün birinde halı dokurlarken, bu kez bir jet geçmişti âdeta kafalarının hemen üstünden; bir iç çekmek üzereydi ki ablası, “Hava Harp Okulu sınavını kazanırsan sen de gökyüzünde olursun.” demişti. Senelik izninde Bucak’a gelen amcasını gıptayla izleyen Genç Ayfer, araştırınca gördü ki ablası haklıydı. Onun hem pilot hem de asker olmasının yegâne yolu Hava Harp Okulu’na girmesinden geçiyordu. O ara üniversite sınavının da sonuçları belli olmuş, Ayfer Gök ODTÜ Matematik bölümünü kazanmıştı. O ise hayallerinin peşinden gitti; İstanbul’da yapılan Hava Harp Okulu sınavlarına katıldı ve kazanıp 1994’te teğmen adayı olarak eğitim almaya başladı. Dört yıllık eğitimin ardından 1998’de teğmen rütbesiyle mezun olan Ayfer Gök, asker olma hayalini gerçekleştirmiş bulunuyordu. Bunun arkasından Çiğli Ana Jet Üssü’nde iki yıllık uçuş eğitimi alan Ayfer Teğmen, Hava Harp Okulu gibi bu eğitimi de iyi bir derece ile bitirmiş ve savaş pilotu olarak F-5 sınıfına ayrılmıştı. Askerî pilot olma hayali gerçekleşen Ayfer Gök’ün en mutlu olduğu an, F-16 savaş uçağında uçabilmesi için yapılan değerlendirmelerden başarıyla geçip 2000’de Konya 3. Ana Jet Üssü’nde görevlendirilmesi olmuştu.
Genç Teğmenin annesi Ümmügülsüm Gök, sevinç gözyaşlarıyla izliyordu gökler gibi mavi üniformasının içinde kızını. Sevincine sevinç katacak haberi yine Ayfer Gök veriyordu annesine; kendisi gibi Harbiyeli olan devre arkadaşı Kemal Karlıtepe ile sözlenmişler bir yıl sonrası için de evlenme kararı almışlardı. 2001 yılına girildiğinde Konya’daki görevinde daha bir senesini doldurmamıştı ki Ayfer Teğmen acı haberler üst üste geliyordu. Babasız büyüyüp bu günlere gelen genç savaş pilotunun aldığı en acı haberlerden biriydi, 17 Ocak’ta Konya’dan kalkarak uçuşa geçen F-4E tipi uçağın düşmesi; uçağın mürettebatından Yüzbaşı Tacettin Tüfekçi ve Teğmen Gök’ün hocası Üsteğmen Mustafa Oğuz Önder Eskişehir – Sivrihisar yakınlarında düşen uçakta şehit olmuşlardı. Bu elim olayın acısı geçmeden, iki gün sonrası idi; bu kez 19 Ocak’ta Kayseri’den bir haber gelmişti ve Ayfer Teğmen’in sınıf arkadaşı Teğmen Murat Orbay şehit düşmüştü. Yine bir uçak kazası sonucu toprağa verilen sınıf arkadaşının cenaze merasiminde gözyaşları sel olup akmıştı Ayfer Gök’ün, öyle ki gazetecilerin bile dikkatini çekmişti onun tarumar olmuş hâli. Tam 3 hafta sonra arkadaşıyla aynı akıbeti paylaşacağını bilmiyordu; hakikat şuydu ki Anadolu Ajansı’nın servis ettiği fotoğrafından belli olan yaşların kat be katı kendi şahadeti için dökülecekti.
Teğmen Ayfer Gök, o gün de erkenden görevinin başındaydı; öğlen saatlerinde havalanacak F-5’lerden bir tanesini kendisi uçuracaktı. Zaman yaklaşınca hemen planlar gözden geçirildi, brifingler alındı. Teğmen Gök’ün başparmağı ile yaptığı işaret son hazırlıklarını tamamladığı ve uçuşa hazır olduğu anlamına geliyordu; onay verilmesinin ardından onunla birlikte uçacak olan uçakla havalanmışlardı. Saat 13.15’te iki uçak da Karaman – Ermenek semalarındaydı. Ayfer Teğmen’in uçağı bir anda irtifa kaybetmeye başlamıştı, hemen “acil durum” vaziyeti aldı. F-5’lerin bir özelliği olarak, koltuğun uçaktan kopup paraşüt açmak gibi bir tekniği vardı; bunun için bir düğmeye basmak yeterliydi. Hayallerinin baharında olan savaş pilotunun o anki düşüncesi şu olmalıydı ki paraşütle atlasa kendisine bir daha uçuş izni verilmeyebilirdi. Belki en çok bu yüzden canı pahasına da olsa uçağı kurtarabilme ihtimallerini sonuna kadar zorlamıştı; bütün çareleri denemiş sonuç alamamıştı. Yükselen motor uğultusu arasında alçalma sürüyordu; dağlar içre vadiler git gide belirginleşiyor, ağaçlar bile seçiliyordu. Üsteki radar uçağı çoktan kaybetmişti. Kaza sonrasında enkazdan 700 metre kadar ileride bir ağacın üzerinde açık vaziyette asılı duran paraşütten anlaşılan oydu ki ya son salisede hayatta kalmasını sağlayacak hamleyi denemişti Teğmen Gök lakin başarılı olamamıştı ya da düşmenin şiddetiyle paraşüt kendiliğine açılarak o ağacın üstünü bulmuştu.
Birlikte havalandıkları diğer uçağın pilotunun üsse bildirdiği durum aslında malumun ilanıydı: “Paraşütle atladığını görmedim…”
Yunt Dağlarının eteklerindeki Daran köyünün ormanlık alanında bir vadiye inmiş, son kez yükselmişti gökyüzüne doğru; ebediyete havalanmıştı yeryüzünü bir daha görmeyecekti. Jandarma timleri, köylüler ve Hava Kuvvetleri Komutanlığından gönderilen bir ekibin de aralarında bulunduğu tim, arama kurtarma çalışmalarına vakit kaybetmeden başlamak istiyorlardı ama coğrafi koşullar ve iklim şartları buna engel oluyordu. Traktör, dozer gibi arazi araçlarının yardımıyla bir yandan karlı yollar açılıyor, diğer yandan da timin ilerleyişi sürüyordu. Kaza yerine henüz ulaşılmamıştı ki artık araçlarla ilerlemek için açılacak bir yol kalmamış, engebeli arazide kar seviyesi iyice yükselmişti; enkazı bulmak için yürümek gerekiyordu. 30 kilometrelik mesafe iki saatlik zorlu yürüyüşün ardından alınmıştı, bir buçuk metre kalınlıkta karın olduğu olay yerinde uçağın parçaları 500 metrelik bir alana yayılmıştı. Şehit Teğmen Ayfer Gök’ün cansız bedeni kaldırılmıştı; Türk Hava Kuvvetleri yetkilileri incelemelerin iki gün süreceğini açıklıyordu.
Konya 3. Ana Jet Üssü’ndeki askerî törenin ardından Bucak’a getirilen cenaze, bir süre baba ocağında bekletildi; Şehit Pilot Teğmen’in annesi Ümmügülsüm Gök ile kız kardeşleri Ayşegül Yazar ve Güllü Kutsal beraberindeki yüzlerce kadın tabutu başında yas tuttular. Naaş evden alınıp cenaze namazı için Müftülük Camii’ne götürülene dek akın akın taziye ziyaretine gelmişti Bucak halkı. Cenaze merasimine beş bin kişi katılmıştı; kendisi gibi gökyüzünün bekçilerinden olan sözlüsü Teğmen Kemal Karlıtepe taşıyordu fotoğrafını. Türk Bayrağına sarılı tabutunun üzerine bir gelin duvağı ile genç kızlığın ifadesi kırmızı bir yazma ve asker kepi konulmuştu. Cenaze namazından sonra, defnedilmek üzere Bucak Hacı Sarılar Mezarlığına doğru eller üstünde yola çıkarılmıştı Ayfer Teğmen, toprağa verileceği alanı ailesi seçmişti ve orası Bucak’ın şehitliği olacaktı.
Türkiye’nin ilk kadın şehit savaş uçağı pilotu olan Teğmen Ayfer Gök’ü son yolculuğuna uğurlayanlar arasında; Hava Eğitim Komutanı Korgeneral Batmaz Dandin, Hava Kuvvetleri Komutanlığı Personel Başkanı Tümgeneral Erol Ortaç, Konya 3. Ana Jet Üs Komutanı Tuğgeneral Rasim Aslan, Burdur Garnizon Komutanı Kurmay Albay Engin Şentürk, Antalya Garnizon Komutanı Tuğgeneral İsmail Arıcı, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Burdur milletvekilleri Süleyman Coşkuner, Mustafa Öz ve Hasan Macit, Burdur Valisi Kadir Koçdemir ve Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Bekir Kumbul da bulunuyordu. Mezarlıkta, Şehit Pilot Teğmen Ayfer Gök‘ün kısa özgeçmişi okundu ve tabutunun üzerindeki bayrak ailesine teslim edildi; toprağa verilmesinin ardından nutku tutulan insanlar için adım atmak bile zor hâle gelmişti.
İşte 9 Şubat 2001 tarihli o cuma gününe ait hatırımda canlananların en belirgin çizgilerini oluşturan mefhum; Eylül 2000’de ilköğretim birinci sınıfa başlayan bir çocuğun ilk yarıyıl tatili biterken duyduğu salâ akabinde ilan demiştim hemşerim anısına yazmaya başlarken. Vakıa bir gün sonrası olan 10 Şubat için hafızamda belirenler ömrüm boyunca unutamayacağım cinsten. Göçüp gidişiyle bizi elemlere gark ederek de olsa bir onur ve gurur taşkınlığı bahşediyordu bize Ayfer Teğmen, 24 yaşında hayallerini gerçekleştirmesinin coşkusuna doyamadan şehitlik semalarına varmıştı çoktan; memleketi Bucak’a geldiği gün jetler alçak uçuş yapıyordu onun adına. Gök Kubbe’nin bizim buralarda kapladığı alanda, o kadar savaş uçağını bir araya getiren sen oldun. Hatıranı yaşatmak boynumuzun borcudur; ruhun şad olsun.
İsmiyle Müsemma Bir Değerdi ve Yükseldi Göklere Ay Işığı Gibi:
Şehit Pilot Teğmen Ayfer Gök
“İstikbal göklerdedir!” diyen Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e komşu olasın.
Manevi kızı olan Sabiha Gökçen’i “Beni çok mutlu ettin… Şimdi artık senin için planladığım şeyi açıklayabilirim… Belki de dünyada ilk askerî kadın pilot olacaksın… Bir Türk kızının dünyadaki ilk askerî kadın pilot olması ne iftihar edici bir olaydır tahmin edersin değil mi? Şimdi derhal harekete geçerek seni Eskişehir’deki Tayyare Mektebine göndereceğim. Orada özel bir eğitim göreceksin!” sözleriyle dünyanın ilk kadın savaş uçağı pilotu olma yolunda desteklemişti o.
İşte sen o Sabiha Gökçen’e komşu olasın!
Çünkü sen Sabiha Gökçen’in hüznünü duyduğu Türkiye’nin ilk kadın şehit savaş uçağı pilotusun…