Türkiye’dedemokrasinin iyi işlemesinin başlıca sebebi, kanaatime göre Garpmemleketlerinde olduğu gibi İçtimaî bünyenin tabiî bir gelişmesi neticesindemey­dana gelmemiş olmasıdır. Umumiyetle Garp memleketlerinde insan haklarınadair ortaya atılan umumî, İçtimaî fikir vetemayüllerden ev­vel ve onlara muvazi olmak üzere ticarî, İktisadî, sınaî,bilhassa ilim ve teknik sahalarda husule gelen inkişaf­lar neticesinde yenisınıflar, zümre ve müesseseler orta­ya çıkmıştır. Evvelce sözü geçmeyen,cemiyet hayatın­da mühim bir mevkii olmayan insan toplulukları, teşki­lat vemüesseseler yeni rol ve statüleri sayesinde, İçti­maî bünyeyi tamamiyledeğiştiren bir ehemmiyet ve mevki kazanmışlardır. Büyük ticaret adamlarının, sa­nayicilerin,bankerlerin ve burjuva sınıfının teşekkülü gibi. Şüphesiz terbiye sistemleri debilhassa yüksek ka­demelerinde bu hususta çok mühim bir rol oynamışlar­dır. Bumuhtelif faktörlerin tesiri ile İçtimaî bünyede husule gelen değişmeler,insanlar arası münasebetler (Human Reletions) üzerinde tesir icra etmekten halikalmayarak muhtelif safhalardan geçmek üzere demok­rasiye yol hazırlamışlardır.Böylece idare eden tabaka ile idare edilen kütle, işverenle işçi vesairmüesseler arasında uzlaşma ve muvazene ifade eden demokrasi rejimi vücudagelmiştir. Bu­rada mahalli idare ve teşkilatın da ademi merkeziyetçilikistikametinde temayülle­rine ve otonomi kazanma cihetlerine de işaret etmekyerinde olur. Bu konuşmanın çerçevesi iinde teferruatına gidilmesine imkanolmayan bu çok umumî mütealarla demokrasi rejiminin muayyen bir tarihi gelişmeiçinden muayyen bir İçtimaî bün­yeye bağlı olarak meydana geldiği ve genemuayyen şartlara, müesseselere dayan­dığı ifade edilmek isteniyor. HalbukiTürkiye’ye demokrasi, Garplılaşmanın bir va­sıtası olmak üzere lâalettayin birmedeniyet unsuru gibi ithal edilmek istenmiştir. Tıpkı diğer unsurlarda olduğugibi İçtimaî bünye nazarı itibare alınmadan demok­rasinin bağlı bulunduğu vedayandığı müessese ve şartlar göz önünde tutulmadan iktibas edilebileceğidüşünülmüştür.

Hakikatte Türkiye’de Garplılaşmanın tarihi seyri takip edildiği zaman bunun şuurlu bir şekilde ilkin Üçüncü Selim devrinde başladığı görülür.

Bundan evvelki teşebbüsler gibi bu devirdeki Garplılaşmanın da hedefini, ordu­daki ıslahat teşkil etmiştir. Bu gaye, İkinci Mahmud’un Yeniçeriliyi ortadan kaldırdı­ğı 1826’ya ve hatta Tanzimat’a kadar devam etmiştir. Fakat ordudaki ıslahat teşkil etmiştir. Bu görülünce, Garplılaşma için başka bir hedef aranıyor. Bu da, devletin bünye ve teşkilatını değiştirme olmuştur ki, Tanzimat Devrinin başlangıcının mev­zuunu teşkil eder. Böylece uzun bir müddet de, bu mevzu ile yani devletin teşkilatı ve idare tarzında Garbı taklit etmek suretiyle ıslahat yapılmasıyla meşgul olunmuş­tur. Fakat bunun da kâfi gelmediği tesbit edilince, bu defa da, Garbın üstünlüğünün sebebi rejiminde görülmüş ve hürriyet istenmeye başlanmıştır. Yalnız burada şuna da işaret etmek lazımdır ki, o vakte kadar Garplılaşma hareketlerinin başında padi­şahlar ve devlet erkanı bulunurken bu defaki Garplılaşmanın rehberleri, münevver­ler olmuştur. (Şinasi, Ali Suavi, Namık Kemal, Mithat Paşa ve ilh.). Bu Garplılaşma cereyanı da muhtelif inkitalarla 1908’e kadar devam etmiştir. Bu tarihlerde demok­rasi cihetinden de ilk inkisarı hayal başlamış ve onun öyle zannedildiği gibi kolayca tahakkuk edemeyeceği görülmüşün Bunu takip eden devirde ise, Garplılaşma gene hedefini değiştirdiğinden, demokrasiye karşı alaka yalnız azalmakla kalmamış, yeni yapılan inkılaplara feda edilmiştir. Hakikatte uzun müddet, yani 1946’ya kadar dev­letin şekli Cumhuriyet olmasına rağmen takriben yarım asır garplılaşmanın biricik vasıtası ve hedefi diye düşünülen demokrasi bu müddet zarfında gene garplılaşma maksadıyla yapılan inkılaplar için bir tehlike olarak kabul edilmiştir. Bugün bile demokrasi mi, yoksa inkılaplar mı diye düşünenler; bu yüzden endişeye düşenler vardır. Bunlar demokrasi muvaffak olduğu takdirde, ya ekseriyet inkılapları iste­mezse diye endişe duymaktadırlar.

Görülüyor ki, demokrasinin Türkiye’ye gelmesi ile Garp memleketlerinde mey­dana çıkması şartları hiç de birbirine benzememektedir. Onun için içtimai bünyeyi demokrasiye elverişle bir hale getirmeyi hangi parti, ne kadar idealist olursa olsun, iktidara gelse onu layıkıyle gerçekleştiremeyecek, hürriyetleri şu veya bu sebeple tahdit etmek mecburiyetinde kalacaktır. Nitekim hürriyet ideali ile iktidara gelen İttihat ve Terakki gibi Demokrat Parti de emellerinde muvaffak olmuş olsaydı, gene Garp memleketlerinde olduğu gibi tam bir fikir hürriyetine sahip olamayacaktık. Zira iktidar partisi bunu da vermeye muvaffak olabilseydi bu defa, inkılapların müdafii görünen Halk Partisinin tazyiki ile hürriyetileri bu bakımdan tahdit etmiş olacaktı. Eğer cemiyette bir grup insan veya bir kaç münevver, çıkıp bunların lü­zumlu görmüş olsaydı, muhakkak fikir hürriyeti hiç olmazsa bu mevzu etrafında tahdit edilmiş olacaktı. Nitekim Atatürk Kanunu da bunu göstermektedir. Binaena­leyh yarın eğer Halk Partisi iktidara gelirse muhakkak inkılaplar bakımından fikir hürriyetine bazı kayıtlar koyacaktır.

Birvakitler Garplılaşmanın biricik vasıtası, bugün de bir gaye olarak kabul edi­lendemokrasi ile gene Garplılaşmak maksadı ile yapılan inkılaplar arasındaki buzıddiyet, Türk siyaset adamlarının karşılaştığı dilemma nereden geliyor?Bununbaşlıca sebebi hiç şüphesiz Garplılaşma esnasında bizim Garp medeniye­tinin anaunsurlarını iyi seçemeyişimiz, bunları gerek yekdiğeriyle, gerek İçtimaîbünyemizde olan münasebetlerin iyi tayin edemeyişimiz ve bunları layıkıyla kıy-metlendiremeyişimizdendir. Eğer biz, Garp medeniyetinin ana unsurlarını seçmek­teisabet etmiş olsaydı, bunlar, birbirleriyle tezat halinde bulunmayacak, bilakisyekdiğerini tamamlar vaziyette olacaktı.Şu halde Türkiye’de yapılması lazımgelen ilk iş her bakımdan olduğu gibi de­mokrasi bakımında da İçtimaî bünyeyikuvvetlendirecek, inkişaf ettirecek tedbirler almaktır. Bunun için de evvelailim ve tekniği almak, sonra daima iç bünyemiz göz önünde tutulmak şartıyla hakve hürriyet prensiplerini gerçekleştirmeye çalışmak icab ediyor. Zira ilim vetekniği almakla birinci sınıf ilim ve teknik adamlarıyla bunarınyardımcılarından ve diğer münevverlerden teşekkül eden öyle muazzam ve müessirbir kadro meydana gelmektedir ki, bunun sayesinde bir taraftan içtimai bünyedeokrasiye en elverişle bir şekilde değişmekte, diğer taraftan ilim zihniyeitcemiyetin her hücresine nüfuz edebilmektedir.

Prof.Dr. Mümtaz Turhan. Milli Hareket Dergisi, Kasım 1969, Sayı: 40

Bir yanıt yazın