Ey gök kubbe neler gördün kim bilir. Ne acılara şahit oldu gözlerin. Kaç asır geçti ilk şehitleri bağrına basalı? Toprağı vatan, insanı millet yapmak hiç kolay olmadı. Kimi yardan kimi serden geçti. Vatan bizlere gerçekten kılıcımızın ekmeği oldu. Nasıl olmasın ki… Sadece geçen yüzyılın başında -1. Dünya Savaşı döneminde-  Osmanlı Devleti Çanakkale’de 253.896, Galiçya- Bulgaristan cephesinde 60.000, Kafkasya’da 270.000 evladını vatanın bağrına gömdü. Bu rakamlar ve daha niceleri binlerce yıldır süre gelen bir mücadelenin hazin sonucu oldu. Akıbeti bilinmeyeler ise cabası…

Tüm bu akıl almaz manzara milletin her bir ferdinin zihninde, en çokta münevverin zihninde onulmaz yaralar açmıştır. Fakat bu derin açmazları en kesif şekilde bünyesinde hisseden aydın, hiç şüphesiz Mehmet Akif Ersoy’dur. Akif, bu milletin içinden çıkan ehli vicdanın en sessiz çığlığı olmuştur. Henüz çocuk yaşlarında Tahir Efendi’nin manevi tedrisinden geçmiştir. Bünyesinde kariyerden önce karakter tesis etmiştir. Bu yönüyle de ayrıca takdire şayandır.

 Peygamber Efendimiz ’in: ‘’Hakiki mümin dinine aykırı olan kötülüklere karşı hiddete gelendir.’’ şekline dile getirdiği müminin bu vasfı, Akif’in karakterinde ziyadesiyle vücut bulmuştur. Safahat baştan sona bu hiddetin bir semeresidir.

Akif sadece sorun tespit eden teşhisçi aydınlardan değildir. Akif inançlarını ve hassasiyetlerini en müşkül hallerde dahi yüreğinde duyumsamış bir aydındır. Onu, dönemin diğer aydınlarından farklı yapan özelliği ise aksiyoner olmasıdır. Günümüz insanın en büyük marifeti taşı göstermektir. Elini taşın altına koymak ise pek çokları için zahmetli ve gereksiz bir haldir. Akif bu konuda bizlere örnek olmuştur. 1920 yılının şubat ayında Balıkesir’de Kuvâ-yi Milliye hareketine katılmış ve bu dönemde Zağanos Paşa Camiinde halka vaazlar irat etmiştir. Bu vaazları Burdur, Kastamonu, Eskişehir, Isparta, Antalya, Afyon, Konya gibi şehirlerde Milli Mücadeleye yönelik verdiği konferanslar takip etmiştir. Bunların en ses getireni ise 19 Ekim’de Kastamonu Nasrullah Camiinde Sevr Antlaşmasına yaptığı reddiye olmuştur.

Bütün bu çalışmaların altında yatan hakikatin, Peygamber Efendimiz ’in (S.A.V) şu sözünde gizli olduğu kanaatindeyim: ‘’İnsanlar ve cemiyetler arasına karışarak eziyetlere tahammül eden müminler, insanların arasına karışmayan ve eziyetlere sebat göstermeyen müminlerden daha üstündür. ‘’

Günümüz insanın şiddetle muhtaç olduğu erdem şüphesiz budur. Dünyanın giderek yaşanmaz bir yer haline gelmesinde payımız oldukça fazladır. Bitmek tükenmek bilmeyen mazlum feryatlarında bu eksikliğimizin hiç mi payı yok? Müminlerin ancak kardeş olduğu cumadan cumaya duyulan boş bir cümle midir?

Akif insanlığın içine düştüğü çıkmazın sebebini ne Çin’de ne Maçin’de aramıştır. Akif’in şu meşhur dizeleri şapkayı önümüze alıp düşünmemiz gerektiğini bize hatırlatmaktadır:

“Girmeden tefrika bir millete düşman giremez,

Toplu vurdukça sineler, top onu sindiremez.”

İman,  şöyle bir yana dursun insanlığımızın bile mizandan geçmesi şüpheliyken derdimizin dermanını uzaklarda aramamız beyhude bir iş olacaktır. Elimizi başımızın arasına alıp sızlanmakla hiçbir soruna çözüm bulamayacağımız ortadadır.

Aziz milletimizin bir parçası olarak bize düşen, kendi aksiyon alanımızda milli birlik ve beraberliğimize hizmet eden amellere alabildiğince yer vermektir. Şahsi, manevisi olan kavramlarımıza sahip çıktığımızda göreceğiz ki o kavramlar da bize sahip çıkacaktır. Bu duygular ile merhum Mehmet Akif Ersoy’a yüce Allah’tan gani gani rahmet diler, ahrete irtihal etmiş nice canları hayır ve dua ile yâd ederim.

Bir yanıt yazın